“Ödev Kurdu Anne Babalar 8” başlıklı yazıma yaptığı yorumda muhterem Dursun Sivri ağabeyim şöyle diyordu: “Çocuğa iki taraflı ödev baskısı, öğretmenin eksik bıraktığını velinin orantısız yüklenmesi ile çocuk hayatı öğrenmeye fırsat bulamıyor.

Gerçekten de çocuklar böyle durumlarda çapraz ateş altında kalarak ne yapacağını, neyi nasıl öğreneceğini bilemez oluyor adeta akıl tutulması, beyin kilitlenmesi yaşıyorlar. Dursun Sivri ağabeyin yorumu bana bu konudaki bir hatıramı yazmama vesile oldu.

Bir gün odama 1. sınıf öğretmeni geldi yanında bir erkek öğrencisiyle. “Müdürüm bütün sınıf yazmayı öğrendi bu çocuk hala beceremedi. Velisiyle görüştüm bana ‘ben her gece elimden geleni yapıyorum kabahat bende değil sizde’ diyor. Siz bir zahmet görüşün” dedi.

Doğrusu böyle durumların yabancısı değildim, çocuğun beden diline baktım hiç de anormallik yoktu. Sadece bu şikayete konu olmanın tedirginliği ve ezilmişliği vardı duruşunda ve bakışlarında. “Yavrum, babana söyle yarın okula gelsin tanışalım, birlikte çay içelim olmaz mı?” dedim. Çekinik şekilde başını salladı, başka bir şey demeden odamdan çıktılar.

Miniko öğrencim, akşam davetimi iletmiş olacak ki ertesi gün babası odama geldi. Selam verdi, hoş geldinlerle misafir koltuğuna buyur ettim. Kendinden emin ve rahat bir oturuşu vardı ama okula çağrılmış olmasının bir sebebi olduğunu bildiği için aslında birikmiş bir gerginliği gizleme gayreti vardı bu oturuşunda. Konuyu açmamı bekliyordu. Ismarladığım çayı yudumlarken söze başladım.

-İlk evvelâ çağrım üzerine hemen geldiğiniz için teşekkür ederim.

-Estağfirullah müdür bey ne demek, görevimiz.

-Ama her veli çağrımızı bu kadar kaale alıp gelmiyor. Bundan dolayı özellikle teşekkür ederim.

-Sağ olun müdürüm.
(NOT: İnsanlar iltifattan hoşlanırlar. Tabii bu iltifat samimi olmalı ve bir bağlam ile ifade edilmelidir. Durup dururken yapılan iltifatlar inandırıcı olmadığı kadar kişilerde şüphe ve güvensizliğe de yol açar. Veli gerekçeli iltifatımla relaks olmuştu haliyle. Söze devam ettim.)

-Bakın sizi çağırma sebebimiz çocuğunuzun yazı yazma yeteneğindeki gecikme durumu. Çocuğunuz müşahede ettiğimiz kadarıyla sınıf arkadaşlarından farklı bir konumda değil. Herkes gibi bireysel ve gurup açısından bir eksik yanı yok.

Veli bir iki kıpırdandı ve;
-Valla müdürüm ben elimden gelen yardımı yapıyorum. Her gece başında durup ödevini yapması için özel olarak ilgileniyorum. Ne oluyorsa okulda oluyor.
(Okuldaki eğitim eksik olsaydı diğer çocuklarda da aynı başarısızlık görülecekti. Bunu söylersem velinin savunma mekanizmaları harekete geçecek ve problem anlaşılamayacaktı. Bir tıkanma vardı ama neredeydi belli değildi. Bu yüzden söze şöyle devam ettim.)

-Sizin gayretinizi takdir ediyorum. Yardım çabalarınıza da inanıyorum. Ama merak ettim nasıl yardım ettiğinizden biraz bahseder misiniz?

-Şimdi nasıl söylesem müdürüm, çocuğun yazıları eğri büğrü, okuyamıyorum bile. Kendisi de güzel yazamıyor zaten. Ben tuttum ilkokulda iken bize öğretilen ayrık yazı şeklini öğretmeye başladım. Müdürüm ben çocuğuma yazı yazmayı bir öğretmen gibi de öğretmeye çalışıyorum.

-Nasıl? Anlamadım!

-Müdürüm okulda öğretilen bitişik el yazısı ney ki? Saçma sapan bir yazı tipi. Ben ilkokulda iken bize öğretilen ayrık harfli yazı biçimini yazması için yardımcı oluyorum işte!

Tamam dedim içimden. Tıkanma noktası tesbit edilmişti.
(O yıllarda okullarda bakanlıkça alınan karar gereği bitişik el yazısı ile yazdırmayı mecburi kılmıştı. Gerçi başarısız olunca vaz geçildi. Bizim ilkokul çağımızda da Güzel Yazı dersleri vardı. Hatta kırmızı, mavi, siyah çizgili güzel yazı defteri de vardı. Resim defteri, kareli ve çizgili defter gibi o da dersin türüne göre mutlaka alınırdı. Ne var ki hiçbir zaman o defterlerin doldurulduğuna şahit olmadım. Ne öğretmen ve ne de öğrenci önemsemediğinden o kuşak öğrencileri olarak hiç birimiz bir Alman veya bir Fransız gibi güzel yazı yazmayı becerememiştik.)

-Bak güzel kardeşim, okullarda bakanlığın aldığı karar gereği, genelgeyle uygulanan bu yazı türü mecburidir. Okullarda bunu öğretmek zorunlu sayılıyor. Siz kendi düşünceleriniz açısından haklısınız ama böyle yaptığınız için çocuk iki arada bir derede kalıp bir türlü yazı yazmayı beceremiyor. Lütfen evde bir veli olarak çocuğunuza yardım ederken bir öğretmen gibi davranmayın. Çocuk iki ateş arasında kalmış hissediyor ve ne yapacağını bilemiyor. Keşke bize danışıp olan biten hakkında bilgi alsaydınız. Sizden ricam yazı stiline şimdilik hiç karışmayın. Sonucu bekleyin.

Veli “peki müdürüm, öyle olsun bakalım” deyip gitti.

Sınıf öğretmenini çağırdım ve tıkanma sebebini anlatıp çocuğun önümüzdeki 15 günlük gidişatını bana bildirmesini söyledim. 10. günü öğretmen odama geldi ve çocuğun yazı yazmaya başladığını, başarılı olduğunu rapor etti.

Teşhis ve tanı isabetli olduğundan tedavi sonuç vermişti.

Veliler olarak çoğumuz çocuklara yardımcı olurken önlerini tıkayıp tıkamadığımıza dikkat etmeliyiz. Değişen şartları ve yeni jenerasyonları da hesaba katarak bize düşenleri yapmaya gayret etmeliyiz.

QOSHE - Ödev Kurdu Anne Babalar-9 - Zafer Akgül
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ödev Kurdu Anne Babalar-9

3 0
25.11.2023

“Ödev Kurdu Anne Babalar 8” başlıklı yazıma yaptığı yorumda muhterem Dursun Sivri ağabeyim şöyle diyordu: “Çocuğa iki taraflı ödev baskısı, öğretmenin eksik bıraktığını velinin orantısız yüklenmesi ile çocuk hayatı öğrenmeye fırsat bulamıyor.

Gerçekten de çocuklar böyle durumlarda çapraz ateş altında kalarak ne yapacağını, neyi nasıl öğreneceğini bilemez oluyor adeta akıl tutulması, beyin kilitlenmesi yaşıyorlar. Dursun Sivri ağabeyin yorumu bana bu konudaki bir hatıramı yazmama vesile oldu.

Bir gün odama 1. sınıf öğretmeni geldi yanında bir erkek öğrencisiyle. “Müdürüm bütün sınıf yazmayı öğrendi bu çocuk hala beceremedi. Velisiyle görüştüm bana ‘ben her gece elimden geleni yapıyorum kabahat bende değil sizde’ diyor. Siz bir zahmet görüşün” dedi.

Doğrusu böyle durumların yabancısı değildim, çocuğun beden diline baktım hiç de anormallik yoktu. Sadece bu şikayete konu olmanın tedirginliği ve ezilmişliği vardı duruşunda ve bakışlarında. “Yavrum, babana söyle yarın okula gelsin tanışalım, birlikte çay içelim olmaz mı?” dedim. Çekinik şekilde başını salladı, başka bir şey demeden odamdan çıktılar.

Miniko öğrencim, akşam davetimi iletmiş olacak ki ertesi gün babası odama geldi. Selam verdi, hoş geldinlerle misafir koltuğuna buyur ettim. Kendinden emin ve rahat bir oturuşu vardı ama okula çağrılmış olmasının bir sebebi olduğunu bildiği için aslında birikmiş bir gerginliği gizleme gayreti vardı bu oturuşunda. Konuyu açmamı bekliyordu. Ismarladığım çayı yudumlarken söze başladım.

-İlk evvelâ çağrım üzerine hemen geldiğiniz için teşekkür ederim.

-Estağfirullah müdür bey ne demek, görevimiz.

-Ama her veli çağrımızı bu kadar........

© Risale Haber


Get it on Google Play