“Henüz vakit varken, gülüm
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volter rıhtımında dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümüzü Notrdam'a
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli,
incecikten bir yağmurla karışarak.
Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu Mayıs gecesi rıhtımdan geçmeliyiz
söğütlerin altından, gülüm,
ıslak salkım söğütlerin.”

Nasıl bir ümit, nasıl bir heyecan, nasıl bir tutku, nasıl bir beklenti var; değil mi bu dizelerde!

(Söz konusu Nazım’sa şiir zaten budur.)

Bazı şiirleri tekrar tekrar okursunuz, ya da ben öyle yapıyorum. Hatta yalnızca şiirleri değil, sevdiğim romanları, hikâyeleri, denemeleri tekrar okuyorum; yetmiyor, filmler varsa beğendiğim, bir daha bir daha izliyorum onları… Okumak ve yazmak gerçek anlamıyla hayatınızdaysa bu tekrarları keyifle ve biraz da ihtiyaçla yaparsınız. Her defasında okuduğunuz veya izlediğiniz neyse, onda kendinize ait bambaşka ayrıntılar bulursunuz.

Bu şiir de öylelerinden…

Vakit, bir başka ifadesiyle zaman…

Biri Arapça, diğeri Farsça ama sanki eş anlamlı değil gibi bu kelimeler. En azından benim için az da olsa fark var aralarında… Zaman daha geniş de vakit, daha dar bir alana sıkışmış gibi geliyor bana. Nazım’ın şiirinde olduğu gibi… Bir telaş, bir hareket, bir itiş kakış hali söz konusu… Orada sözü edilen savaş sahi, durum ani, yapılması gerekenler çabuk… Hayat da öyle oluyor bazen, diye düşündüm bir sebeple bu şiiri yeniden okurken… Ömrümüz, alıp vereceğimiz nefeslerle sayılıysa aynı çabukluk, aynı seçicilik, aynı telaş, aynı heyecanla şekillenmiyor mu bazen yaşayacaklarımız?

“Henüz vakit varken sınava çalışmalıyım, oy kullanmalıyım, tercih yapmalıyım; bir sebeple birilerine evet ya da hayır demeliyim, kalkıp gitmeliyim ya da sonsuza kadar burada kalmalıyım”ın kararını vermeliyim; demek gelmiyor mu içimizden? Ağzımızı hiç açmamışken çok sevdiğimiz birine seni seviyorum demeyi ertelemeyi seçmemişiz midir bazen? Henüz vakit varken yapmalıyız aslında… Vakit varken çalışmalı, kazanmalı, biriktirmeli; vakit varken yazmalı, çizmeli; yürümeli, koşmalı, devam etmeli ya da bırakmalı; vakit varken ona seni seviyorum demeli insan…

Henüz vakit varken o Paris’in yanıp yıkılması bugün için bize ne ifade ediyorsa onun olmasını beklemeden hayatın içine bir iz bırakmayı seçmeliyiz bana göre…

Bu; evlenmektir kimileri için, kimileri içinse ayrılmak; birileri için çocuk yapmak, birileri için bunu gereksiz bulmak; bazıları için yazmak, konuşmak; bazıları için sonsuza kadar susmak… Ama bir karar vermektir.

Henüz vakit varken…

QOSHE - Vakit Varken - Tülay Gürler Kurtuluş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Vakit Varken

7 0
11.01.2024

“Henüz vakit varken, gülüm
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volter rıhtımında dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümüzü Notrdam'a
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli,
incecikten bir yağmurla karışarak.
Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu Mayıs gecesi rıhtımdan geçmeliyiz
söğütlerin altından, gülüm,
ıslak salkım söğütlerin.”

Nasıl bir ümit, nasıl bir heyecan, nasıl bir tutku, nasıl bir beklenti var; değil mi bu dizelerde!

(Söz konusu Nazım’sa şiir zaten budur.)

Bazı şiirleri tekrar tekrar okursunuz, ya da ben öyle yapıyorum. Hatta yalnızca şiirleri........

© Şalom


Get it on Google Play