Evlenmeden önce izin alıyorsunuz, bir kez evlendikten sonra ölene kadar boşanamıyorsunuz. Katolik nikahı tabir ediyoruz, işlem dinin gereklerine göredir. Yakınlarda biraz esnettiler, 270 piskoposun katılımıyla düzenlenen Sinod, Kilise Meclisi, toplantısında tartıştılar, boşanmış çiftlerin kiliseden dışlanmamasını gönülsüzce kabul ettiler. Boşananları defetmeden önce duruma bakacaklar bir, eylemlerinin dine uyduğuna akılları yatmazsa öyle aforoz edecekler. Yani otomatiğe bağlamamış oldular.

Bunlar günlük hayatın din tarafından kontrol edildiği devrim öncesi zamanların bakiyesidir. Ve nikah dini bağnazlıktan kurtulma çabamızın önemli sembollerinden biridir. Nikah deyip hafife alamayız, son üç yüzyılın en politik işlerindendir.

“Din ve Devrim”de geniş bir şekilde tartışılıyor, son 1000 yılda yaptığımız devrimlerin tamamının karşısında kurumsal din var. Dinde devrim yok ama dine karşı bir devrim hep var. İnançta, vicdanda, akılda ve hayatta dine yaslanmış bu asalak sınıftan yakamızı kurtarmaya çalışıyoruz ve çatışıyoruz.

Büyük Fransız Devrimini bu alanda da büyük bir sıçrama sayıyoruz. Fransa’da iktidarla kilise iç içe geçmiş, bu yolla hem siyasal güce ortak olmuş hem de ekonomik ve toplumsal güçle donanmıştı. Öyle ki Fransa’da piskoposlar aynı zamanda birer aristokrattı. Monarşi ve aristokrasiyle kol kola, birlikte eziyorlardı yoksulları. Dini olanla dünyevi olan birbirine karışmıştı. Yoksullarla birlikte “zındık” Protestanlar da kilisenin hedefindeydi haliyle. Fransa’da pek çok din savaşı patlak verdi, bu savaşlarda devlet Katolik Kilisesi yanında saf tuttu, on binlerce Protestan’ı el birliğiyle kesip biçtiler. Yoksulların-mazlumların öfkesinin ve şiddetinin sebebi varsılların zulmüdür.

Haliyle ayaklananlar bu çarpık kilise-devlet ilişkisini radikal biçimde değiştirdi. Mülklerini kamulaştırılarak elinden aldı. Manastır yeminine son verdi, papazlar kovalandı, sürüldü. Katolik Kilisesi’nin tekelindeki doğum, ölüm, evlilik gibi sosyal işlerin kontrolü ve kayıtları belediyelere devredildi. Evliliğin sivil bir tören eşliğinde resmi nikahla gerçekleştirilmesi sağlandı. Tabii laik nikahla birlikte boşanma hakkı da tanındı. İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ile birlikte inanç Katoliklerin tekelinden çıkarılıyordu. İnanç özgürlüğü, Katoliklikten özgürlük getiriyordu. Bundan böyle egemenliğin kaynağı din değil ulus olacaktı. Hiçbir birey ve hiçbir kurul, ulustan gelmeyen bir otoriteyi kullanamayacaktı bundan böyle. Egemenliğin kaynağı Tanrısal olmaktan çıkarılarak seküler bir karakter kazanmıştı. Böylece kilisenin halkı kontrol etmesinin önüne geçilmiş olunuyordu. Devrimdir ve içinde nikah da var.

***

Tabii nikahı laikleştirmek tek başına yeterli değildir. Fransız Devrimciler Katolik dinini kaldırıp yerine akıl kültü veya mutlak varlık kültü koymaya da kalkıştı. Tanrıyı hükümsüz ilan edip kiliseleri akıl tapınaklarına dönüştürmek isteyenler vardı aralarında. Bütün bunların amacı yeni bir akıl ve dolayısıyla yeni bir halk yaratmaktı.

Devrim yeni soruları olan ve bu soruların cevabının dinde olmadığını düşünen insanların işidir. Farklı soruları olanlara “yurttaş” diyoruz. Hiçbir sorusu olmayan, bütün soruların sorulmuş ve bütün cevapların verilmiş olduğunu düşünen, bunları bir kutsal kitaba dayandırana yurttaş diyemiyoruz.

Devrim, tabii, aşırılıkların getirisidir. Ama hiçbir devrim Katolik Kilisesinin aşırılıkları ile boy ölçüşemez. Nikaha gelince, anlamı “cinsel birliktelik”tir ve doğası gereği laiktir. Eşler arasında tanrının ve kilisenin ne işi olabilir?

Kilise yine de bu işe müdahil olmayı denedi, cemaatine olmasa bile rahiplerine evlilik ve cinsel ilişki yasağı getirdi. Bu yolla üremesi engellenmiş olan rahiplerin mal varlıkları kiliseye kalmış oluyordu. Ancak bu yasak nedeniyle Katolik Kilisesi bir pedofili çetesine dönüştü. Çoluk çocuğu sardılar, binlerce çocuk bu ahlaksız tarikatın kurbanı oldu.

***

Kilise şart değil, din, hükmünün sürdüğü hemen her yerde benzer bir rol üstlenmiştir. Osmanlıda da nikâhı kadı, naip veya mahalle imamları kıyardı. Nikah için kadıdan izin alınması gerekiyordu ve kayda ancak bu şartlar altına geçiriliyordu.

Biz de 1926’da yürürlüğe giren “Türk Kanunu Medenisi” ile bu usulü kaldırdık. Böylece erkeğin birden çok kadınla evlenebilmesini de yasaklamış olduk. Kadına ve erkeğe kanuna uygun boşanma hakkı tanıdık. Kız ve erkek çocukların mirastan eşit pay almaları sağladık, “evlenme yaşı”nı sınırlayarak çocuk evliliklerinin önüne geçtik. Devrimdir ve dini dizginleyerek mümkün olmuştur.

AKP karşıdevrimine kadar “Türk Kanunu Medenisi”nin ürünü olan “laik nikah” yürürlükteydi. Laiklik tepelenmiş olmasına rağmen dini nikaha ancak resmi nikâhtan sonra ve isteğe bağlı olarak yol açılabilmişti. Ancak bu yasağa uymayanların cezalandırılmasını sağlayan yasa maddesi Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilince cezasız bir yasağa dönüştü. Artık dini nikah da mümkündür demek bu.

Şurası açık, Medeni Yasa, Türk Devrimi’nin en devrimci işlerinden biridir. Bu yasayla laik hukuk, düşünceden pratiğe geçirilmiş, kadınlar erkeklerle eşit statüye kavuşturulmuştur. Kadına, eşini özgürce seçebilme ve boşanabilme hakkı verilmiş, çok eşlilik kaldırılmış, kadının mirasta ve tanıklıkta eşitliği sağlanmıştır. Resmi nikâh ile kadınlar ve çocukların hakları güvenceye alınmıştır. Devrimdir ve içinde nikah da var.

***

İzmir'de bir nikah töreninde dua okumak isteyen gelin ve damadın yakınları, nikah memuru tarafından “burası resmi daire, resmi nikah kıyıyoruz” denilerek engellenince, “ne olacak canım ne istiyorlarsa yapsınlar” partisi ile tanışmış olduk. Tarafları ister dua eder ister dans eder ister halay çeker isterse şampanya patlatırdı. Nikahtı sonuçta!

Ama öyle olmadığı az zamanda anlaşıldı. Nikah memuru hakkında, “dini değerleri aşağılama” suçlamasıyla soruşturma başlatıldı. Laiklik yıkıldı, bir güvencesi yok ama her türlü dini aşırılık güvence altında artık. Liberalizm ise dinci gericiliğin ve taassubun örtüsü olmaya devam ediyor.

Laik nikahta dua da imam da papaz da olmaz, devrim tarihinin emridir. Laiklik günlük yaşamla ilgilidir çünkü. Örneğin nikahla ilgilidir laiklik. Din günlük yaşamı düzenlemesin diye icat edilmiştir. “Laik nikah mı olur” sorusu, bomboş bir laftır haliyle. Laik nikah olur. Eğer laiklik varsa nikah da laiktir. Bu usul, Fransız Devriminin getirisidir. Kilisenin elinden aldılar ve belediyelere, komün, verdiler. İçinde devrim vardır ama dua, dans, halay veya şampanya yoktur. Bunlar imam veya papaz önünde olabilir, belediyede olmaz.

***

Yazıya not eklemeyi sevmiyorum çünkü akışını bozuyor. Bir kerelik affınıza sığınıyorum. Geçen haftaki “Transmikserin ilk ve son 1 Mayıs’ı” başlıklı yazıda Ümit Özdağ’ın “ülküdaşım” dediği İrfan Cep’in İmamoğlu Ailesi ile ilgili tanıklığına yer vermiştim. “Ülküdaşım” demesine dayanarak yakın olduklarını varsaydım. “Ülküdaş” İrfan Cep, İmamoğlu ailesinin MHP’li köklerine değiniyor, son kuşaktan Ekrem İmamoğlu’nun da bir ara BBP’ye meylettiğini iddia ediyordu. Yazının yayınlamasından sonra Ümit Özdağ’ın özel kalem müdürü Gülay Kaloğlu aradı, Özdağ’ın İrfan Cep’le tanışmadıklarını, sadece bir kez görüştüklerini söyledi. Böyle bir bilgiye sahip olmadığımı, “ülküdaşım” dediği için tanıştıklarını varsaydığımı, eğer başka bir eksiklik varsa düzelteceğimi söyledim. Gülay Hanım bunun üzerine izin istedi, sorup döneyim dedi. Döndü, bana verdiği bilgiye göre paylaşımı Ümit Özdağ değil bir “fan”ı yapmış.

“Fan bilgim” zayıf, yazdıklarım yanlışlandı mı yoksa doğrulandı mı karar veremedim haliyle. Olay Ümit Özdağ’ın bir “fanının” İrfan Cep paylaşımı ile ortaya atılmıştır. Duyurulur!

QOSHE - Nikahta devrim vardır - Orhan Gökdemir
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Nikahta devrim vardır

41 14
11.05.2024

Evlenmeden önce izin alıyorsunuz, bir kez evlendikten sonra ölene kadar boşanamıyorsunuz. Katolik nikahı tabir ediyoruz, işlem dinin gereklerine göredir. Yakınlarda biraz esnettiler, 270 piskoposun katılımıyla düzenlenen Sinod, Kilise Meclisi, toplantısında tartıştılar, boşanmış çiftlerin kiliseden dışlanmamasını gönülsüzce kabul ettiler. Boşananları defetmeden önce duruma bakacaklar bir, eylemlerinin dine uyduğuna akılları yatmazsa öyle aforoz edecekler. Yani otomatiğe bağlamamış oldular.

Bunlar günlük hayatın din tarafından kontrol edildiği devrim öncesi zamanların bakiyesidir. Ve nikah dini bağnazlıktan kurtulma çabamızın önemli sembollerinden biridir. Nikah deyip hafife alamayız, son üç yüzyılın en politik işlerindendir.

“Din ve Devrim”de geniş bir şekilde tartışılıyor, son 1000 yılda yaptığımız devrimlerin tamamının karşısında kurumsal din var. Dinde devrim yok ama dine karşı bir devrim hep var. İnançta, vicdanda, akılda ve hayatta dine yaslanmış bu asalak sınıftan yakamızı kurtarmaya çalışıyoruz ve çatışıyoruz.

Büyük Fransız Devrimini bu alanda da büyük bir sıçrama sayıyoruz. Fransa’da iktidarla kilise iç içe geçmiş, bu yolla hem siyasal güce ortak olmuş hem de ekonomik ve toplumsal güçle donanmıştı. Öyle ki Fransa’da piskoposlar aynı zamanda birer aristokrattı. Monarşi ve aristokrasiyle kol kola, birlikte eziyorlardı yoksulları. Dini olanla dünyevi olan birbirine karışmıştı. Yoksullarla birlikte “zındık” Protestanlar da kilisenin hedefindeydi haliyle. Fransa’da pek çok din savaşı patlak verdi, bu savaşlarda devlet Katolik Kilisesi yanında saf tuttu, on binlerce Protestan’ı el birliğiyle kesip biçtiler. Yoksulların-mazlumların öfkesinin ve şiddetinin sebebi varsılların zulmüdür.

Haliyle ayaklananlar bu çarpık kilise-devlet ilişkisini radikal biçimde değiştirdi. Mülklerini kamulaştırılarak elinden aldı. Manastır yeminine son verdi, papazlar kovalandı, sürüldü. Katolik Kilisesi’nin tekelindeki doğum, ölüm, evlilik gibi sosyal işlerin kontrolü ve kayıtları belediyelere devredildi. Evliliğin sivil bir tören eşliğinde resmi nikahla gerçekleştirilmesi sağlandı. Tabii laik nikahla birlikte boşanma hakkı da tanındı. İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ile birlikte inanç Katoliklerin tekelinden çıkarılıyordu. İnanç özgürlüğü, Katoliklikten özgürlük getiriyordu. Bundan böyle egemenliğin kaynağı din değil ulus olacaktı. Hiçbir birey ve hiçbir kurul, ulustan gelmeyen bir otoriteyi kullanamayacaktı bundan böyle. Egemenliğin kaynağı Tanrısal olmaktan çıkarılarak seküler bir karakter kazanmıştı. Böylece kilisenin halkı kontrol etmesinin........

© soL


Get it on Google Play