İnsanlık tarihi, savaşlar tarihidir. Anlaşıyor ki geleceğin tarihi de böyle olacaktır. 1977-1979 yılları arasında ABD Savunma Bakanlığı görevinde bulunmuş olan James Schlesinger, bir iktisat profesörüydü. Savaşı, “düşman öldürmek” diye tanımlamıştı. Savaş ekonomisini (warfare economics) de “düşman öldürmenin birim maliyetini düşürmektir” diye tanımlaması bir işletme iktisatçısı olarak benim dikkatimi çekmişti. Savaşan taraflar, kendi imkan ve kabiliyetlerine göre savaş stratejisi, taktik ve teknikleri belirler. Bir eşek arısı, koskoca bir aslanı canından bezdirebilir. Savaşan taraflar her zaman ve her yerde haklıdır. Haklı olmasa savaşmaz zaten. Haklı olmak veya kendini haklı görmek (arada bir fark yoktur) savaşı sürdürmenin gerekçesi olamaz. Çünkü savaşmanın pratik amacı savaşı kazanmaktır. Kazanma şansı çok düşük bir savaşı sürdürmek gayri iktisadidir. Savaş, taraflardan birinin kazanma ümidi sönmeden durmaz. Her savaşın bir iktisadi hedefi olmalıdır. Bu hedef, savaş öncesine göre daha iyi “savaş sonrası” yaratabilmektir. Bu ufukta görünmüyorsa, daha çok düşman öldürmenin ve pek tabii bunun beşeri ve iktisadi bedelini ödemenin rasyoneli yoktur. İnsanın, iktisadi bir yaratık (homo ekonomicus) olduğu kabul edilir. İktisat, geliri (milli gelir) maksimize etmenin yollarını araştırır. Gelir, bireye veya topluma fayda (utility) sağlar. Peki fayda nedir? Fayda “tatmin” (satisfaction) veren şeydir. Kişi veya toplum, maddi veya manevi ne tüketerek tatmin oluyorsa, parasını ve hatta canını o uğurda harcar. Savaşa bu kadar kaynak tahsis edildiğine göre, savaşlar bireylere ve topluma tatmin sağlıyor demektir. Savaşın iktisadi gerekçesi de budur.

EFENDİ BİREY YARATTIĞI TOPLUMUN KÖLESİDİR

Toplum, bireylerden kuruludur. Ama ondan ibaret değildir. Herkes hem bir bireydir hem de toplumun bir parçasıdır. Parçası olduğu için kurduğu bütünün emirlerine karşı gelemez. Bu ikilem, insanı hayatı boyunca açmazda bırakır. Bir topluluğu oluşturan bireylerin çoğunluğu savaş istemese bile “toplum olarak” alacakları ortak karar savaş olabilir. Çünkü her savaşın toplumları tatmin eden kutsal bir amacı vardır. Savaşa karşı olmak “tatmin veren” o kutsal amaca karşı olmak şeklinde anlaşılacağı için bireyler oylarını ters yönde kullanabilir. Böylece bireylerin bireysel iradelerinin ters yönünde oluşan “kamuoyu” bireyin hayatına egemen olur. Bir siyasi partiye oy veren bireyin, o partinin her tercihini onayladığı söylenemez. Laik veya dindar bir seçmen, savaş isteyen laik veya dindar bir partiye, eğer o partiler savaştan yanaysa, savaş istediği için değil, kendisi laik veya dindar olduğu için oy vermiş olabilir. Parti üst yönetimi de bu oyları yanlış değerleyebilir. Seçmenimiz, partimize, savaş istediğimiz (veya istemediğimiz) için oy veriyorlar diye düşünebilir.

KÜRT MESELESİ

Osmanlı çok milletli bir devletti. Eşyanın/şeylerin zoruyla (with the force of the things) dağıldı. Bu, bir dereceye kadar kaçınılmazdı. Ama Osmanlı’nın “Tebaa-i Sadıka” dediği Ermenilerin, büyük devletlerin “Doğu Hristiyanlarını (Müslümanların elinden) kurtarma kampanyası” (The Relief Of The Eastern Christians) tehcir gibi bir faciaya ve büyük bir beşeri sermayenin yok olmasına sebep oldu. Şimdi buna çok benzer bir süreç içindeyiz. Aynı büyük devletler “kafası yapışık ikizler haline gelmiş Kürtlerle Türkleri” ameliyatla ayırmaya çalışıyor. Bir yandan Türk devletine Kuzey Irak’ta yuvalanmış PKK unsurlarını vursun diye F-16 uçakları veriyor, diğer taraftan PKK’yı her yönden destekliyor. Ben, Batılılara kızmaktan vazgeçtim. Onları olduğu gibi kabul ediyorum. “Böl ve yönet” onların değişmez politikasıdır. Ben, biz (Kürtler ve Türkler) niçin bu açmazdan bir türlü çıkamıyoruz ona hayıflanıyorum.

SON SÖZ: Şeytanı dışarıda aratmak içteki şeytanın şeytanlığıdır.

QOSHE - Barışa kadar barış - Ege Cansen
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Barışa kadar barış

167 20
21.01.2024

İnsanlık tarihi, savaşlar tarihidir. Anlaşıyor ki geleceğin tarihi de böyle olacaktır. 1977-1979 yılları arasında ABD Savunma Bakanlığı görevinde bulunmuş olan James Schlesinger, bir iktisat profesörüydü. Savaşı, “düşman öldürmek” diye tanımlamıştı. Savaş ekonomisini (warfare economics) de “düşman öldürmenin birim maliyetini düşürmektir” diye tanımlaması bir işletme iktisatçısı olarak benim dikkatimi çekmişti. Savaşan taraflar, kendi imkan ve kabiliyetlerine göre savaş stratejisi, taktik ve teknikleri belirler. Bir eşek arısı, koskoca bir aslanı canından bezdirebilir. Savaşan taraflar her zaman ve her yerde haklıdır. Haklı olmasa savaşmaz zaten. Haklı olmak veya kendini haklı görmek (arada bir fark yoktur) savaşı sürdürmenin gerekçesi olamaz. Çünkü savaşmanın pratik amacı savaşı kazanmaktır. Kazanma şansı çok düşük bir savaşı sürdürmek gayri iktisadidir. Savaş, taraflardan birinin kazanma ümidi sönmeden durmaz. Her savaşın bir iktisadi hedefi olmalıdır. Bu hedef, savaş öncesine göre daha iyi “savaş sonrası” yaratabilmektir. Bu ufukta görünmüyorsa, daha çok düşman öldürmenin ve pek tabii bunun beşeri ve iktisadi bedelini ödemenin rasyoneli yoktur. İnsanın, iktisadi bir yaratık (homo ekonomicus) olduğu kabul edilir. İktisat, geliri (milli gelir) maksimize........

© Sözcü


Get it on Google Play