Bu ay sonunda halkımız, belediye başkanı, büyükşehir belediye başkanı, belediye meclis üyeleri, il genel meclis üyeleri, muhtarlar ve ihtiyar heyetlerini belirlemek için sandık başına gidecek. Bu “yerel” seçimler sonucunda oy dağılımı ne şekilde oluşursa oluşsun ne cumhurbaşkanı ne onun atadığı bakanlar ne de TBMM üyesi olan milletvekilleri değişecektir. Dolayısıyla iktidar tarafından yürütülen iktisat politikası değişmeyecektir. Enflasyon inecekse inecek, çıkacaksa çıkacaktır. Hal böyle olmakla birlikte, sanki muhalefet bu yerel seçimlerde yüksek oy alırsa, hayat pahalılığı (enflasyon) düşebilir gibi bir hava oluştu. Bu gerçek dışı beklentinin oluşmasının ilk sebebi muhalefetin seçim propagandasını “hayat pahalılığı” üzerine inşa etmesidir. İkinci sebep de Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı R. T. Erdoğan’ın bu iddiayı çürüteceğine “Eğer yerel yöneticileri muhalefet adayları arasından seçerseniz, merkezi hükümet olarak, onların size hizmet sunmasına engel oluruz” diyerek seçmeni açmaza sokmasıdır. Bu talihsiz bir çıkıştır. Çünkü AKP, yerel yönetimlerin güçlü olmasını savunan bir partidir veya partiydi. Esasen demokrasi, tabandan tavana doğru inşa edilir. Demokrasi, yönetişimdir. Yani halkın kendi kendini idare etmesidir. Yerel yönetimler, seçmenin yönetime çok daha fazla katkı yapabildiği örgütlerdir.

YEREL YÖNETİM, YERİNDEN YÖNETİM

Yerel yönetimle yerinden yönetim arasındaki en temel fark, yerel yöneticilerin “seçilmiş” yerinden yöneticilerin “atanmış” olmasıdır. Bu noktada Türkiye’nin ciddi bir sorunu var. Kürtlerin çoğunlukta olduğu kentlerde, Kürt partisinin adayları çoğu kez seçimi kazanmaktadır. Bunda da hiçbir sakınca yoktur. Ancak bu seçilmiş yerel yöneticiler muhtemelen hain diye damgalanmamak için bölücü terör örgütü PKK’nın emrine girmekte ve TC’nin mali kaynaklarını bu örgüte aktarmak zorunda kalmaktadır. O zaman da merkezi hükümet, seçilmiş yerel yönetici yerine “kayyum” atamaktadır. Bu da ortaya antidemokratik bir tablo çıkarmaktadır. En az bunun kadar önemli olan diğer bir husus da yerel yönetimlerin mali açıdan “özerk” olmamasıdır. Eğer yerel yönetimlerin yeterli geliri yoksa “yerellik” yine havada kalmaktadır. Bu noktada da ciddi sorunlar vardır. Bir ülkenin fiyat ve finansal istikrarından merkezi yönetim sorumludur. Dilediği kadar para bulamayan yerel yönetimler, sigorta ve stopajları ödemeyerek bütçede gedik açmakta veya büyük dış borçlar alarak Hazine’yi zora sokmaktadır. Bu iki sorunun da merkezi ve yerel yönetimlerin “iyi niyetli ve mesuliyetini müdrik davranması” dışında objektif bir çözümü yoktur.

İKTİDAR HALKA PARA VERMEZ ONUN PARASINI HARCAR

Demokrasinin bir tanımı da “milletin, kazandığı paranın bir bölümünün harcama yetkisini, seçtiği cumhurbaşkanına ve onu denetlemesi gereken milletvekillerine (meclise)” devretmesidir. Bunun için Anayasa’ya “kanunsuz vergi olmaz” kuralı konmuştur. Seçmen, ödediği dolaylı ve dolaysız vergilerin ne kadar “kendi tercihine” uygun harcadığını izler. Ama önce cebine giren paraya bakar. Sonra da hükümetin ekonomik başarısını; a) yüksek hızda büyüme, b) düşük enflasyon ve c) adil gelir dağılımı göstergeleriyle değerler. Ancak, her seçmen “kendini seçer”. Yani tercihen kendisiyle aynı “etnik-dini-fikri” sahip adaya/partiye oy verir. Son bir hatırlatma! Seçmenin çoğunluğu mevcut iktidarı başarısız bulabilir. Ama muhalefetin başarılı olabileceğine inanmazsa, başarısız bulmasına rağmen tercihini değiştirmez.

SON SÖZ: Sebepsiz sonuç olmaz.

QOSHE - Siyaset ve iktisat - Ege Cansen
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Siyaset ve iktisat

252 1
24.03.2024

Bu ay sonunda halkımız, belediye başkanı, büyükşehir belediye başkanı, belediye meclis üyeleri, il genel meclis üyeleri, muhtarlar ve ihtiyar heyetlerini belirlemek için sandık başına gidecek. Bu “yerel” seçimler sonucunda oy dağılımı ne şekilde oluşursa oluşsun ne cumhurbaşkanı ne onun atadığı bakanlar ne de TBMM üyesi olan milletvekilleri değişecektir. Dolayısıyla iktidar tarafından yürütülen iktisat politikası değişmeyecektir. Enflasyon inecekse inecek, çıkacaksa çıkacaktır. Hal böyle olmakla birlikte, sanki muhalefet bu yerel seçimlerde yüksek oy alırsa, hayat pahalılığı (enflasyon) düşebilir gibi bir hava oluştu. Bu gerçek dışı beklentinin oluşmasının ilk sebebi muhalefetin seçim propagandasını “hayat pahalılığı” üzerine inşa etmesidir. İkinci sebep de Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı R. T. Erdoğan’ın bu iddiayı çürüteceğine “Eğer yerel yöneticileri muhalefet adayları arasından seçerseniz, merkezi hükümet olarak, onların size hizmet sunmasına engel oluruz” diyerek seçmeni açmaza sokmasıdır. Bu talihsiz bir çıkıştır. Çünkü AKP, yerel yönetimlerin güçlü olmasını savunan bir partidir veya partiydi. Esasen demokrasi, tabandan tavana doğru inşa........

© Sözcü


Get it on Google Play