Erzincan’ın İliç ilçesi Çöpler mevkindeki altın madeninde feci bir kaza meydana geldi. İlk tespitlere göre 9 kişi döküm tepesi kayınca toprak altında kaldı. Bunun üzerine, gerek doğayı, gerek çalışanları korumaya yönelik önlemler alınıncaya kadar işletme kapatıldı. Çalışma hayatımın beş yılında maden mühendisleriyle birlikteydim. Birkaç heyelan yaşadım. Madenler ister kömür, ister altın olsun, yer altından iki yöntemle çıkarılır. Bunlardan biri “açık ocak” (open-pit), diğeri kapalı veya “yeraltı” (underground) işletmeciliğidir. Hangi yöntemin kullanılacağına madenin türüne ve konumuna göre karar verilir. Yeraltı madenciliği, açık işletmeden çok daha tehlikelidir. Toprak kazma ve taşıma araçlarının gelişmesi sayesinde açık ocak madenciliği, yeraltı madenciliğinden daha yaygın hale gelmiştir. Kapalı ocaklarda çökme, açık ocaklarda heyelan beklenmedik bir şey değildir. Bu son heyelanda eğer can kaybı olmasaydı olay bu kadar büyümezdi. Heyelan danışmanımız ODTÜ rektörlerinden zemin mekaniği profesörü Ilgaz Alyanak’ın deyişiyle maden çıkarmak “milyonlarca yılda istikrara kavuşan doğanın dengesini bozmaktır.” Toprak bundan hoşlanmaz; boşluk oluşursa ya çökerek ya da kayarak orayı doldurur.

HAYAT AÇMAZLARLA DOLUDUR

Kişi “Ne yardan ne de yarimden vazgeçerim” dese de hayat onu bazen birinden vazgeçmeye mahkum eder. Hocalarımız “Türkiye fakir madenler bakımından zengin bir ülkedir” derdi. En başta petrol veya doğalgazımız yok. Zengin bor rezervlerimiz var ama borun dünya ticareti sınırlı. Kömürlerimiz de düşük kalorilidir. Ancak bulunduğu yerde yakılırsa çıkarılması ekonomiktir. Bu sebeple, yeni termik santraller, ithal kömürle çalışacağından deniz kıyısına kuruluyor. Açık ocak madenciliği, çıkartılan maden ne olursa olsun doğayı altüst eder. İşletme projeleri, maden alındıktan sonra çevrenin eski durumuna ve hatta tarıma daha uygun hale getirilmesini de kapsar. Ama bu pek gerçekleşmez. Doğa aşığı olmasına gerek yok, herhangi bir kimseye, bir maden sahasının ocak açılmadan önce ve sonra çekilmiş fotoğrafları gösterilse, ilk tepkisi “Değer miydi?” olur. Değmeseydi, binlerce yıldır insanlar doğaya ve kendilerine zarar verme pahasına maden çıkarmazdı. Açık ocak yöntemiyle altın istihracı özellikle kötü resim verir. Çünkü bir gram altın için bazen bir ton toprak kazılır. Üstelik altını ayrıştırmak için hemen her ülkede siyanür kullanılır. Siyanür zehirdir, adı bile insanı korkutur. Bilim adamlarımıza yalvarıyorum: Altın ayrıştırmakta kullanılan siyanürün hangi yöntemle ve ne sürede doğa için zararsız hale getirildiğini (veya asla getirilemediğini) tane tane anlatsınlar. Siyasi yoruma değil, bilimsel bilgiye çok ihtiyacımız var. Yoksa birbirimizi yiyeceğiz.

TUTTUĞUN ALTIN OLMASIN

İnsanlar, kötü günlerde harcamak veya elden ayaktan düşünce başkalarına yük olmadan kalan ömürlerini tamamlamak için az veya çok “para” biriktirir. Peki para nedir? Para, herkesin ve her yerde malını veya hizmetini, onu verene sunmakta tereddüt etmediği ve üstelik zamanla değerini kaybetmeyen ‘şey’dir. O şey de altındır. Ne ulusal paraya, ne iktidara, ne de yargıya güveniyoruz. Millet olarak güvenli liman olarak altına sığınıyoruz. Ona çok güveniyoruz. Yüksek faizle dolar borçlanıyor, borç dolarla altın ithal ediyoruz. İthal ettiğimiz altınları yemiyoruz, içmiyoruz, merhem diye yaralarımıza sürmüyoruz. Ondan hiçbir şekilde faydalanmıyoruz. 2023 yılında dünyada 3.640 ton altın üretilmiş. Bunun 40 tonu bize ait. Hasılatı tonu 65 milyon dolardan 2.6 milyar dolar eder. Yıllık altın ithalatımız 160 tona çıkmış. 2013-2023 arasında özel sektör net (ithalat eksi ihracat) 93 milyar dolarlık altın ithal etmiş.

SON SÖZ: Her fayda, zarar yaratır.

QOSHE - Yeraltı zenginliği yeraltında kalsın (mı?) - Ege Cansen
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yeraltı zenginliği yeraltında kalsın (mı?)

150 15
22.02.2024

Erzincan’ın İliç ilçesi Çöpler mevkindeki altın madeninde feci bir kaza meydana geldi. İlk tespitlere göre 9 kişi döküm tepesi kayınca toprak altında kaldı. Bunun üzerine, gerek doğayı, gerek çalışanları korumaya yönelik önlemler alınıncaya kadar işletme kapatıldı. Çalışma hayatımın beş yılında maden mühendisleriyle birlikteydim. Birkaç heyelan yaşadım. Madenler ister kömür, ister altın olsun, yer altından iki yöntemle çıkarılır. Bunlardan biri “açık ocak” (open-pit), diğeri kapalı veya “yeraltı” (underground) işletmeciliğidir. Hangi yöntemin kullanılacağına madenin türüne ve konumuna göre karar verilir. Yeraltı madenciliği, açık işletmeden çok daha tehlikelidir. Toprak kazma ve taşıma araçlarının gelişmesi sayesinde açık ocak madenciliği, yeraltı madenciliğinden daha yaygın hale gelmiştir. Kapalı ocaklarda çökme, açık ocaklarda heyelan beklenmedik bir şey değildir. Bu son heyelanda eğer can kaybı olmasaydı olay bu kadar büyümezdi. Heyelan danışmanımız ODTÜ rektörlerinden zemin mekaniği profesörü Ilgaz Alyanak’ın deyişiyle maden çıkarmak “milyonlarca yılda istikrara kavuşan doğanın dengesini bozmaktır.” Toprak bundan hoşlanmaz; boşluk oluşursa ya çökerek ya da kayarak orayı doldurur.

HAYAT........

© Sözcü


Get it on Google Play