Sevgili okurlarım, memleket her alanda bir sürü yolsuzluk ve rüşvetle soyulurken kimseden ses çıkmıyor.

Belgelenen yolsuzluklar bile saman alevi gibi kısa süreli parladıktan sonra unutuluyor, sönüp gidiyor!

Günümüzde rüşvet sadece para alıp vermekle olmuyor.

Bir de adına siyasi rüşvet denilen kavram var ki her gün karşımızda.

Belediyelerde, ama özellikle AKP’li belediyelerde yoğun.

Bu gibi konularda özellikle Sayıştay tarafından didik didik edilip hazırlanan yüzlerce yolsuzluk dosyası şu anda Meclis’in tozlu raflarında bekliyor.

Her biri kaldırılmış ve adeta ölüm uykusunda!

Peki bunlar daha sonra ne olacak?

Geçmiş olsun, malı götürenler götürdü ve her biri yapanların yanına kâr kaldı bile!

★★★

Geçen gün ilginç bir kitap okudum...

Rahmetli Selahattin Adil Paşa’nın kitabı...

“Hayat Mücadeleleri. Selahattin Adil Paşa’nın Hatıraları.”

Paşa Birinci Dünya Savaşı’nda, öncesi ve sonrasında Osmanlı’nın bütün cephelerinde önemli rol oynamış biri.

Uygar, aydınlık kafalı ve sosyal yaşamı güçlü bir asker.

Kurtuluş Savaşı sonrasında Türk ordusunun işgal altındaki başkentinde, düşman ordusu çekilmeden az önce İstanbul Kumandanı olarak görev yapıyor ve burada yabancı komutanlarla tanışıyor...

Ve İstanbul bize geçtikten sonra 1924 yılında ordudan istifa edip ticari hayata atılıyor.

Belki de onlarla tanışıp iyi ilişkiler kurmuş olması nedeniyle!

★★★

O sırada ordumuz güçsüz. Yeterli silah ve uçak yok, top yok, cephane yok. Her şey kısıtlı.

Selahattin Paşa bu fırsatı kullanıyor ve Avrupa ülkelerindeki yabancı şirketlerin komisyonculuğunu üstlenip Türk ordusuna uçak dahil her çeşit malzeme satmaya başlıyor...

Bu amaçla pek çok Avrupa ülkesini ve silah şirketlerini geziyor.

Anılarında anlatıyor, o başkentlerin en lüks otellerinde yatıp kalkıyor ve büyük paralar kazanıyor.

Ticaret hayatında aradan 15 yıl geçiyor ve günün birinde kendisine bir tebligat geliyor.

Milli Savunma Bakanı Naci Tınaz, Selahattin Adil’e bir resmi yazı gönderiyor.

Yazıda çok ağır bir suçlama yer alıyor.

Komisyoncu Paşa, para kazanmak uğruna Türk ordusuna “suikast yapmakla” suçlanıyor.

★★★

İşte 29 Mart 1939 tarihli o yazı:

“Emekli General Selahattin Âdil,

Alınmakta olan 8 Heinkel bombardıman uçağı için Alman firmalarından 25 bin lira komisyon alacağınızı mevsuk (doğrulanmış) olarak işittim.

Hükümet komisyonculuğu 5/1/1939 tarihinde kaldırmıştı.

Vaktiyle yüzde 5 alırken bu sekiz uçaktan yüzde 1.6 komisyonculuk almak suretiyle kanaat gösterdiğiniz (indirim yapmaya razı olduğunuz) da hikâye olunuyor!

Şu halde savaş uçağından 3 bin lira komisyon almak gibi devletin müdafaa (savunma) kuvvetlerine suikastta bulunuyorsunuz.

Eski bir generalin fakir milletin hazinesinden hâlâ böyle para almak isteyişi beni çok müteessir etmiştir (üzmüştür.)

Sizden ricam şudur:

Bu paradan vazgeçtiğinizi firmaya yazarak bizim pazarlık ettiğimiz toplamdan bu miktar düşülmelidir.

Eğer buna muvaffakat etmezseniz (kabul etmezseniz) ben de bu 8 bombardıman uçağının satın alınmasından vazgeçeceğim.

Ordumuz dünyanın bu karışık durumu içinde bu harp silahlarından mahrum kalacaktır.

Bunun bütün vebali sizin omuzlarınıza yüklenecektir.

Çabuk cevap vermenizi rica ederim.

Not: Emekli General Selahaddin Âdil’e yazılmış, bilgi için Başbakanlık Yüksek Makamına ve Genelkurmay Başkanlığına arz edilmiştir.

Milli Müdafaa (Savunma) Bakanı Naci Tınaz.”

★★★

Paşa bu mektuba ertesi gün yanıt veriyor:

“30 Mart 1939.

Milli Müdafaa Vekili General Naci Tınaz,

29 Mart 1939 tarih ve hususi kalem 3376 numaralı mektubunuzu aldım.

Bu husustaki kanaat ve kararımı bir Cumhuriyet hükümeti bakanına resmen bildirmeyi pek ağır ve üzücü bulduğumu arz ve kullanılan ‘suikast’ kelimesinden, 34 sene asker ve 15 sene sivil olarak, vatana hizmet etmiş bir emekli general sıfatıyla kendimi tenzih ederim.

Cevabımı tercihan Başvekâlete sözlü olarak veya hususi bir muhtıra ile bildirmeye âmade olduğumu arz eylerim.

Emekli General Selahattin Adil.”

Paşa yazısında kendini savunuyor, hukuk devletinin geçerli olduğu bir ortamda böyle bir yazı almaktan üzüntü duyduğunu belirtiyor ve özetle şöyle diyor:

“Kazandığım paraların çok görülmesini takdirinize bırakıyorum.

Yazınızda geçen kelimeler (Suikast) son derece ağırdır...

İncelendiği takdirde kazandığım paraların normal bir kazanç olduğu görülür...”

★★★

Sevgili okurlarım, bu olayı neden örnek verdiğime gelince...

Milli Savunma Bakanı İkinci Dünya Savaşı öncesinde milletin parasının böyle ‘komisyonculuk’ adı altında kötüye kullanılmasına, kazanç kapısı yapılmasına karşı çıkıyor.

Olayın devamında neler olduğunu, alınan yüksek komisyonlardan vazgeçilip geçilmediğini bilmiyorum zira kitap bu belgelerle bitiyor.

★★★

Önemli olan şudur...

Milli Savunma Bakanı devlet adına duyarlık gösterip işe el koymayı yeğlemiştir...

Bugün çevrenize sorun bakalım, böyle durumlar acaba yaşanıyor mu!..

Yoksa fırsatını bulan herkes ‘Devlet malı deniz yemeyen domuz. Bizim başımız nasıl olsa hiç ağrımaz’ deyip bildiğini mi yapıyor!

QOSHE - Bir o döneme bakın ve bir de günümüze... - Emin Çölaşan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bir o döneme bakın ve bir de günümüze...

236 45
21.12.2023

Sevgili okurlarım, memleket her alanda bir sürü yolsuzluk ve rüşvetle soyulurken kimseden ses çıkmıyor.

Belgelenen yolsuzluklar bile saman alevi gibi kısa süreli parladıktan sonra unutuluyor, sönüp gidiyor!

Günümüzde rüşvet sadece para alıp vermekle olmuyor.

Bir de adına siyasi rüşvet denilen kavram var ki her gün karşımızda.

Belediyelerde, ama özellikle AKP’li belediyelerde yoğun.

Bu gibi konularda özellikle Sayıştay tarafından didik didik edilip hazırlanan yüzlerce yolsuzluk dosyası şu anda Meclis’in tozlu raflarında bekliyor.

Her biri kaldırılmış ve adeta ölüm uykusunda!

Peki bunlar daha sonra ne olacak?

Geçmiş olsun, malı götürenler götürdü ve her biri yapanların yanına kâr kaldı bile!

★★★

Geçen gün ilginç bir kitap okudum...

Rahmetli Selahattin Adil Paşa’nın kitabı...

“Hayat Mücadeleleri. Selahattin Adil Paşa’nın Hatıraları.”

Paşa Birinci Dünya Savaşı’nda, öncesi ve sonrasında Osmanlı’nın bütün cephelerinde önemli rol oynamış biri.

Uygar, aydınlık kafalı ve sosyal yaşamı güçlü bir asker.

Kurtuluş Savaşı sonrasında Türk ordusunun işgal altındaki başkentinde, düşman ordusu çekilmeden az önce İstanbul Kumandanı olarak görev yapıyor ve burada yabancı komutanlarla tanışıyor...

Ve İstanbul bize geçtikten sonra 1924 yılında ordudan istifa edip ticari hayata atılıyor.

Belki de onlarla tanışıp iyi ilişkiler kurmuş olması nedeniyle!

★★★

O sırada ordumuz güçsüz. Yeterli silah ve uçak yok, top yok, cephane yok. Her şey kısıtlı.

Selahattin Paşa bu fırsatı kullanıyor ve Avrupa ülkelerindeki yabancı şirketlerin komisyonculuğunu üstlenip Türk ordusuna uçak dahil her çeşit malzeme satmaya başlıyor...

Bu amaçla pek çok Avrupa ülkesini ve........

© Sözcü


Get it on Google Play