Ekonomi yönetimi enflasyonu parasal bir olgu olarak gördüğü için sadece kredileri kısarak, faiz artırarak, fiyatları kontrol edeceğini sanıyor. Ama yanılıyor...

Enflasyonun ana sebeplerinden birisi de tarım ve sanayide yerli ve milli üretimden kopmamızdır. İthalata dayalı bir üretim modeli, kurlar arttıkça pahalı üretim yaparak malla beraber enflasyon da üretmektedir.

Ekili biçili alan sayısı düşerken, çiftçinin yaş ortalaması 50 civarına gelmişken, tarımda girdiler uçmuşken, göçmenlerle beraber nüfus 100 milyona dayanmışken, gıda fiyatları ne olacak?

Olanı söyleyelim: Dünyada gıda fiyatları son bir yılda %10.5 düştü, Türkiye’de %71.12 arttı!

İşin kötüsü yukarıda saydığımız gerekçeler nedeni ile tarımda üretici fiyatları düşmüyor. Bu sorunlar sürdükçe gıda fiyatları eşliğinde enflasyon da yukarı gidecek.

Aşağıdaki grafikte son Tarım ÜFE endeksini görüyoruz.

Tarım ürünleri üretici fiyat endeksi (Tarım-ÜFE) yıllık %58,29, aylık %7,18 artmış…



Enflasyonda sadece tarımdaki yapısal sorunlar rol oynamıyor.

Dışa bağlı modelde üretmek için ithal edilen her yarı mamulle rezervler adım adım eridi ve sonunda bitti. Üstüne Nas politikası geldi. Burada düşürülen faizler yatırımcının liradan kaçarak dolar talebini artırmasına neden oldu. Talep kuru zıplatınca da artışı dizginlemek için 200 milyar dolarlık döviz yakıldı...

Başka bir ifade ile kaynaklar iki şekilde tüketildi:

1-Dış rekabet yeteneğini kaybetmiş buna bağlı olarak aslında 2016’da fiilen batan firmaları ayakta tutabilmek adına verilen düşük faizli kredilerin maliyetleri. Ayrıca bu firmaların doları da adeta bir girdi gibi kullanması, tüketmesi…

2-Artan kura baskı yapmak için kamu bankalarından yapılan arka kapı satışları.
Hep söylüyoruz, söylemeye devam da edeceğiz; AKP ithalatçı ve tüketime dayalı, inşaat ve tekstil odaklı üretim modelini dönüştürmek yerine, yükü halka yıkarak bu yanlış sistemi ayakta tuttu.

Evet bunları uzun uzun yazıyorum, belki yineliyorum ama bugün Türkiye muazzam bütçe açıkları veriyorsa bunun tek sebebi dedikleri gibi K.Maraş depremi değildir.

Daha deprem öncesinde yukarıda anlattığımız nedenlerle kasayı boşaltırsanız, haliyle bu felakete de maliye hazırlıksız yakalanır.

Felaketin etkilerini gidermek için yapılan harcamalar da önceden yediğiniz paralar nedeni ile açık olarak bütçeye yansır.

Sonrasında açığın kapatılmasını da zamlar ve vergilerle halka yıkarsınız.

Yaptığınız zamlar enflasyonu azdırır.

Enflasyon yukarı gittikçe lira değer kaybeder.

Lira değer kaybettikçe dolara hücum başlar...

O zaman enflasyon yaratan nedenlere bütçe açığını da ekliyoruz.

Bakın bütçe açığında ne durumdayız:

Merkezi yönetim bütçesi 2023 yılı Ocak-Şubat döneminde 202 milyar 802 milyon TL açık vermiş iken 2024 yılı Ocak-Şubat döneminde 304 milyar 517 milyon TL açık vermiş…

Açığı kapatmak için alınan borç faizine geçen yıl iki ayda 55,5 milyar TL ödenirken bu yıl ilk iki ayda 175,9 milyar TL ödenmiş...

Kimden çıkacak bu paralar?

Vatandaştan...

Zamlar ve vergilerle…

Enflasyon kuru yukarı çekiyorsa Merkez Bankası 21 Mart toplantısında lirayı korumak için daha önceden söylediği gibi sıkı para politikası gereğince piyasalara sinyal olması adına faiz artışına gitmelidir.

Elbette faiz artışı kötü bir olaydır.

Ancak tarım ve sanayide üretimi artıramayan, yüksek teknoloji içeren malları ihraç edemeyen ülkelerin kaderinde “ikiz açık” vermek vardır.

Yani hem içeride bütçe açığı verir hem de dış ticaret dengesi eksi yazar, ithalat ihracatı geçer...

21 Mart, Merkez Bankası’nın faiz kararı konusunda bağımsız olup olmadığının test edildiği bir gün olacaktır. Merkez siyasi baskılara boyun eğerek ya da enflasyona rağmen faizde kayıtsız kalmayı seçerse kurdaki hareket hızlanacak hemen olmasa da 40’lı seviyeler yaza potaya girecektir.

Kur artışları enflasyonu tetikleyecek, bu da maliyetleri tekrar yukarı çekerek kur-enflasyon kısır döngüsü yaratacaktır.

Ancak sembolik de olsa yapılacak bir faiz artışı, iç ve dış piyasalara, yatırımcılara, gerçekçi patikadan çıkılmadığı mesajı verecektir.

Kitabın ortasından konuşayım: Karahan ve Şimşek yabancı sermaye getiremiyor, çünkü siyasi kanat hukuki ve siyasi gerginlikleri çözmüyor, reformları yapmıyor. Yani ekonomiye gereken desteği vermiyor. Haliyle kur ve enflasyon da yukarı gidiyor. Bu durumda faiz artmazsa lirada değer kaybı sürecek, dolara talep artacaktır.

Bu işin sonunda yani en geç 3-4 ay sonra oluşacak tabloda yükselen kurun ve durmayan enflasyonun faturası Şimşek-Karahan ikilisine kesilecek, Erdoğan onları görevden alacaktır.

Buradan Fatih Karahan beye sesleniyorum. Faizi artırın, günah keçisi olmayın! Erdoğan şu an sizi görevden alamaz. Alırsa kurun 50’ye vuracağını herkes biliyor.

Şimşek-Karahan görevden alınırsa kur mu düşer, enflasyon mu geriler? Hayır! Dönerler, dolaşırlar yeni ekip getirirler, onların elinde de Şimşek de olmayan sihirli bir sopa mı olacak? Mecburen faizi 65-70 yaparak enkazı temizlemeye mecbur kalırlar. O zaman şimdi kademeli olarak 50’ye getirmek bizi maceralardan ve daha büyük kayıplardan korumaz mı?

Zaten FITCH ile belirgin hale gelmiş bir yabancı sempatisi ve buna bağlı olarak 6. ayda dış sermaye girişine dair umutlar varsa bunu neden doğru işlerle mümkün kılmayalım?

Tam bir yol ayrımındayız, umarız Merkez doğru patikadan çıkmaz...

QOSHE - Dolar için kritik tarih: 21 Mart - Evren Devrim Zelyut
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Dolar için kritik tarih: 21 Mart

77 2
18.03.2024

Ekonomi yönetimi enflasyonu parasal bir olgu olarak gördüğü için sadece kredileri kısarak, faiz artırarak, fiyatları kontrol edeceğini sanıyor. Ama yanılıyor...

Enflasyonun ana sebeplerinden birisi de tarım ve sanayide yerli ve milli üretimden kopmamızdır. İthalata dayalı bir üretim modeli, kurlar arttıkça pahalı üretim yaparak malla beraber enflasyon da üretmektedir.

Ekili biçili alan sayısı düşerken, çiftçinin yaş ortalaması 50 civarına gelmişken, tarımda girdiler uçmuşken, göçmenlerle beraber nüfus 100 milyona dayanmışken, gıda fiyatları ne olacak?

Olanı söyleyelim: Dünyada gıda fiyatları son bir yılda .5 düştü, Türkiye’de q.12 arttı!

İşin kötüsü yukarıda saydığımız gerekçeler nedeni ile tarımda üretici fiyatları düşmüyor. Bu sorunlar sürdükçe gıda fiyatları eşliğinde enflasyon da yukarı gidecek.

Aşağıdaki grafikte son Tarım ÜFE endeksini görüyoruz.

Tarım ürünleri üretici fiyat endeksi (Tarım-ÜFE) yıllık X,29, aylık %7,18 artmış…



Enflasyonda sadece tarımdaki yapısal sorunlar rol oynamıyor.

Dışa bağlı modelde üretmek için ithal edilen her yarı mamulle rezervler adım adım eridi ve sonunda bitti. Üstüne Nas politikası geldi. Burada düşürülen faizler yatırımcının liradan kaçarak dolar talebini artırmasına neden oldu. Talep kuru zıplatınca da artışı dizginlemek için 200 milyar dolarlık döviz yakıldı...

Başka bir ifade ile kaynaklar iki şekilde tüketildi:

1-Dış rekabet yeteneğini kaybetmiş buna bağlı olarak aslında 2016’da fiilen batan firmaları ayakta tutabilmek adına verilen düşük faizli kredilerin maliyetleri. Ayrıca bu firmaların doları da adeta bir girdi gibi kullanması, tüketmesi…

2-Artan kura baskı yapmak için kamu bankalarından yapılan arka kapı satışları.
Hep söylüyoruz, söylemeye devam da edeceğiz;........

© Sözcü


Get it on Google Play