Biz, çile çekmek, felâketlerle karşılaşmak, sürekli olarak ıstıraplı günler yaşamak için yaratılmış bir toplum muyuz?

Nedir bu başımıza gelenler?

Deprem oluyor, yaklaşık 54 bin insanımızı kaybediyoruz...

Maden ocaklarında grizu patlamaları oluyor, yüzlerce işçilerimiz can veriyor...

Yangın çıkıyor, evlerimiz, ormanlarımız yanıyor...

Sel basıyor, evlerimiz sular altında kalıyor, akıntıya kapılan insanlarınız ölüyor.

Trafik kazaları da ayrı bir felâket zinciri...

Dünyanın her tarafında bin bir çeşit kaza olur ama bizim ülkede olan kazalar, Avrupa ülkelerini ikiye-üçe katlıyor! Kayıplarımız da çok daha fazla...

Neden bu böyle?

Lanetli bir coğrafyada mıyız?

Tanrı bize acımıyor mu?

Tabii ki, bunun Tanrı ile bir ilgisi yok! Hata bizde!

Son yıllardaki çöküş her zamankinden daha fazla. Çünkü ülkemizdeki yönetim sisteminde “denetim ve denge”, “kurallara ve hukuka saygı” kalmadı!

Yıllardır “Ülkemiz soyuluyor! Doğamızı zehirliyorlar! Yapmayın, etmeyin! Dağlarımıza ormanlarımıza kıymayın! Ülkemizi delik deşik etmelerine izin vermeyin!” diye haykırarak önlem alınmasını isteyenlere düşman gibi bakıldı.

Ormanlarda on binlerce ağaç kesildi, deniz kıyıları talan edildi, deniz suları kirletildi, kişisel çıkarlar aç bir iştahla ön plana geçti, yasa tanımazlık ve denetimdeki eksiklik ülkeyi sorunlar yumağına çevirdi.

Olumsuzluklara karşı çıkan herkese “Hain, işbirlikçi, dış mihrakların uşağı, terörist” damgası yapıştırıldı.

Ülkede cehalete prim veriyoruz, demokratik aklı ve bilimin ışığını karartıyoruz! Başımıza ne geliyorsa, bundan geliyor!

Aykırı söylemleri bastırmakla, insanları susturmakla felaketler önlenemiyor!

Erzincan’ın İliç İlçesi’ndeki altın madeninde yaşanan facia ülkemizi yöneten siyasilere uyarı olur mu, bilemiyorum...

Çünkü çeşitli uluslara ait şirketlere maden ruhsatları verilmeye devam ediliyor. Yabancılar Türkiye’nin her yerinde maden arıyor...

Bunların önemli bir kısmı altın arayıcıları...

Zenit Madencilik, Tümad Madencilik, Esan Madencilik, Koza Madencilik gibi birçok şirket altın madeni işletiyor.

Altın madenlerimiz var da ne oluyor. Zengin miyiz? Hayır! Ülke olarak fakiriz ve borç içindeyiz. Çünkü çıkarılan altınların yüzde 90’ı dışarı gidiyor, bize gülünç bir miktar kalıyor!

Elbette ki ülkede maden dahil her türlü arama yapılacak. Ancak bunun bilime ve kurallara uygun yapılması lazım!

Hatırlanacağı gibi “Alamos Gold” adındaki bir Kanada şirketi Kaz Dağları’nda siyanürlü altın madeni için ruhsat almıştı.

Şirket, maden sahası açmak için tam 350.000 (Üç yüz elli bin) ağacı acımasızca kesmiş, bu doğa cinayeti üzerine halk tepki gösterince şirketin ruhsatı iptal edilmişti...

Kaz Dağları’ndaki tahribat çok acıklı oldu, 350 bin ağacın kesildiği yerler kel kaldı! Bu bölge belki 100 yıl sonra eski haline gelecek!

Altın madeni faciasında en çok kullanılan sözcüklerden biri siyanür!

Kimyasal bir zehir olan siyanür nasıl kullanılıyor?

Dağı kazıp toprakları pudra gibi öğütüyorlar.

Sonra siyanür devreye sokuluyor. Toprak siyanürlü çamur haline geliyor.

Siyanürlü çamurun içine grafit küreler karıştırılarak altın zerreciklerinin grafit kürelere yapışması sağlanıyor. Bu grafit kürelerini fırında ısıtıp altını alıyorlar.

Geri kalan siyanürlü toprak dağ gibi üst üste yığılıyor. Buna “Liç dağı” adı veriliyor.

Çamurlaşmış topraktan süzülen siyanürlü sular, 100 futbol sahası büyüklüğündeki siyanür havuzuna dolarak buharlaşması sağlanıyor. Yetmeyince siyanürler evaporatör denilen aletlerle atmosfere atılıyor.

Ancak “Liç dağı” siyanürü zaten emmiş durumda. Çöken de bu “Liç dağı”dır!

GÜNÜN SÖZÜ

Işıldayan sarı altını görünce melek bile yolunu şaşırır!

QOSHE - Felâketler başımıza neden geliyor? - Rahmi Turan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Felâketler başımıza neden geliyor?

174 51
18.02.2024

Biz, çile çekmek, felâketlerle karşılaşmak, sürekli olarak ıstıraplı günler yaşamak için yaratılmış bir toplum muyuz?

Nedir bu başımıza gelenler?

Deprem oluyor, yaklaşık 54 bin insanımızı kaybediyoruz...

Maden ocaklarında grizu patlamaları oluyor, yüzlerce işçilerimiz can veriyor...

Yangın çıkıyor, evlerimiz, ormanlarımız yanıyor...

Sel basıyor, evlerimiz sular altında kalıyor, akıntıya kapılan insanlarınız ölüyor.

Trafik kazaları da ayrı bir felâket zinciri...

Dünyanın her tarafında bin bir çeşit kaza olur ama bizim ülkede olan kazalar, Avrupa ülkelerini ikiye-üçe katlıyor! Kayıplarımız da çok daha fazla...

Neden bu böyle?

Lanetli bir coğrafyada mıyız?

Tanrı bize acımıyor mu?

Tabii ki, bunun Tanrı ile bir ilgisi yok! Hata bizde!

Son yıllardaki çöküş her zamankinden daha fazla. Çünkü ülkemizdeki yönetim sisteminde “denetim ve denge”, “kurallara ve hukuka saygı” kalmadı!

Yıllardır “Ülkemiz soyuluyor! Doğamızı zehirliyorlar! Yapmayın, etmeyin! Dağlarımıza ormanlarımıza kıymayın! Ülkemizi delik deşik etmelerine izin vermeyin!” diye haykırarak önlem alınmasını isteyenlere düşman gibi bakıldı.

Ormanlarda on binlerce ağaç kesildi, deniz kıyıları talan edildi, deniz suları kirletildi, kişisel çıkarlar aç........

© Sözcü


Get it on Google Play