Ülkemizde yılda ortalama 35 ile 40 ton altın üretiliyor. Şu anda 15 şirket faaliyette. Bunun yarısı Türk, yarısı yabancılardan oluşuyor. Üretilen altın yurtdışına çıkarılmıyor. Merkez Bankası’na Türk lirası karşılığı satılıyor. Satıştan elde edilen gelirin örneğin geçen yıl yüzde 16’sı “Devlet hakkı” olarak ödendi. Bu altın fiyatlarına göre her yıl değişebiliyor.

Bunları belirttikten sonra İliç altın madeni sahasına gidelim. Kiminle? Bu alanda uzman isimlerle... Anlattıklarında çok çarpıcı bilgiler, örnekler var. “Bizim gördüğümüz bu işin teknik anlamda yapılabilecek standardı dünyanın her yerinde aynı. Hangi cevherde ne tür teknoloji uygulanacağını da yine cevherin kendisi belirliyor. Yani ben burada tank liçi, yığın liçi ya da başka bir yöntem kullanayım gibi keyfiyete göre yapılacak bir iş değil. Bu tenöre, metalürjiye, en sonunda da bütün çevresel ve bulunduğu koşullara bağlı. Standart dışı üretimi yerli de yabancı firma da yapmasın” diyor.

STANDARDA UYMAYAN ŞİRKET

Dünyada uygulanmakta olan uluslararası siyanür kodu, bu kodla siyanürün üretildiği yerden, tüketildiği en son noktaya kadar standardı belirlenir. Kamyonu kullanan şoförün neler yapacağından, sandığı alıp çözeltiyi hazırlayacak kişinin nasıl kullanacağına, trafikte geçtiği her noktadaki köye, trafiğe, jandarmaya, valiliğe hangi saatte geçeceğine kadar bilgilendirilmesi, yolun eğiminin ne kadar olacağına kadar hepsinin belirlendiği standart var.

Türkiye’de 15 üreticiden, standartlara uygun siyanürle altın üreten 3 firma var. 3 firma da başvuru yaptı ve süreç devam ediyor. İliç altın madeni bölgesi de sözünü ettiğimiz sertifikasyona sahip olmayan madenlerden birisi.

ŞİMDİYE KADAR YAŞANMAMASI BİR MUCİZE

İliç maden sahasını dolaşan sektörün içindeki uzman isim, saha izlenimlerini, orada edindiği bilgileri SÖZCÜ’ye şöyle anlattı.

“Ben oraya ilk kez gittim. Orada üretimin bu şekilde yapılması ve bugüne kadar bir sıkıntı olmamasını da mucize olarak görüyorum. 17 STK başkanıyla toplandık ve onlara, ‘Arkadaşlar ben hepinizden özür diliyorum’ dedim. Madenciler olarak Enerji Bakanı’na da gittik; Bakan Bey’den de özür diledik ve utandığımızı söyledik. Çünkü standartlardan uzak iş yapılmış. Düşünün olay oluyor, madenin orada hiçbir yetkilisi yok. Bunu Bakan da söyledi.

Dolayısıyla böyle bir işletmenin sektörümüzün içerisinde bulunması, bize çok büyük zarar verdi. Her zaman şunu söylüyoruz: Standartlara göre olmalı, yerli yabancı herkesin makul şekilde, mevzuat neyse ona tabi olması gerekir.

17 KATTAN, 27 KATA ÇIKARILMIŞ

İliç madeninde şunu gördük, hani basamak sistemi vardır. 2009 yılında bir proje yapılmış ‘17 kat tabaka konulup bunun altından cevher alınacak’ denmiş. Daha sonra kapasite artışıyla bu 27 kata yani 27 basamağa çıkarılmış. Oraya gittiğiniz de şunu görüyorsunuz; buna izin veren otorite nasıl izin veriyor? Neyi, nasıl inceledi? Diyelim ki 27 kata izin verildi, bunu yapıp yapamayacağı konusunda rahatsız olması gerekirdi. Sonuç olarak söylediğimiz şey şudur: Madenciler olarak biz inanılmaz bir biçimde utanıyoruz ve üzgünüz. Bunu Bakan’a da söyledik.”

Asıl utanması gerekenlerden birisi de denetim görevini yapmayan ilgili bakanlıklardır. Onların da vatandaşlarımızdan, görevlerini yerine getirmedikleri için önce özür dilemesi gerekir. Madenciler de özür dilemek yerine kendi içlerinde denetim birimi oluşturmalı. Madene ilk kez değil, defalarca gitmiş olması gerekirdi.

Bir maden arama sahasının izin işlemi tek bir bakanlıkla bitmiyor. Enerji Bakanlığı maden ruhsatı verir, “Maden var, git çıkart” der. Çevre Bakanlığı “Sen şuraya şunu koy, buraya bunu koy, önlemini böyle al” der. Çalışma Bakanlığı da “İşçiyi şöyle koruyacaksın, bunu böyle yapacaksın” konusunda uyarılarda bulunur.

ÖNCEDEN “GELİYORUM” DEMİŞ

Ellerinde somut veri olmamasına rağmen, maden bölgesinde yapılan inceleme, edinilen bilgiler facianın önceden “Geliyorum” dediğidir. Anlatan uzman, “Yüzde 99 böyledir” yorumunu yapıyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Yarıkları görüyorsun, sen oradaki adamı niye tutuyorsun? Orayı komple boşalt. O kamyoncuyu ocağın içine sürmeyeceksin. Sırtın üzerinde bu tarafı açık ocak bu tarafı da akan dere. Açık ocağın olduğu kısma dökülen malzeme toplam dökülen malzemenin yüzde 20’si. Diğer tarafa giden de yüzde 80’i. Açık ocağın içine yüzde 20 oranında dökülen malzeme bu ocağın tabanında 35 metre kalınlığa ulaşmış. Yıkıldığı için dökülmüş. Dere tarafına yıkılan da dere tabanında.”

5-6 deneyimli madenci olay yerini uzaktan da olsa gözlemlediklerinde hem dizayn hem uygulama hatasını net bir biçimde gördü. Derenin içine akmış olan 350 metre uzunluktaki malzemenin çok hızlı bir şekilde izole edilmesi gerekiyor. DSİ, bu konuda en etkili çalışmayı yürütüyor. Yamaçlardan inen yağmur suyunun sette toplanması, bunun pompayla yukarıda bulunan havuza basılması için çalışılıyor.

KAÇAK KAT ÇIKMAK GİBİ

Depremde kaçak katların nasıl yıkıldığı anlatılıyor. Maden sahasını inceleyen ve konuyu bilen uzman, “İliç maden sahasının yeri çok sakat. Çünkü proje yanlış” diyor ve açıklamasını şöyle sürdürüyor:

“İlk yaptıkları projedeki yükseklikte, yeri de doğru. O zaman aynı yerin üstüne apartmanda 2-3 kat çıkarsın ya, işte burada da kat çıkılmış. Bu kaçak değil, izinli bir çıkış. Yani bu benzetmemiz. İzin alınıp çıkılmış. Adama ‘Yasa dışı iş mi yaptın?’ desen; yapmamış. Uygulamada, daha doğrusu ileriye giden aşamalarda bunun kapasitesi var. Bu kapasitenin üstüne çıkamazsın. Çıkacaksan başka yer bulman lazım.”

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI VAR

Erzincan İdare Mahkemesi, İliç Yakuplu köyü mevkiinde yer alan maden açık ocak işletmesi revizyon ve kapasite artırımına dair projeye ilişkin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararının iptali yönünde açılan davayı bilirkişi raporuna dayanarak reddetti. Dava Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. Anayasa Mahkemesi 1 Kasım 2023’te Anayasal güvence altına aldığı özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle yargılamanın yeniden yapılmasını istedi. Daha yargılama yeniden yapılamadan olanlar oldu...

“Üzgünüz” demekle olmuyor. Firmadan çok, görevini yapmayan ilgili bakanlıkların suçlu olduğunu hatırlatmış olalım. Yazık bu ülkenin evlatlarına...

QOSHE - Suçlusu belli, hadi bakalım gereği yapılsın! - Saygı Öztürk
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Suçlusu belli, hadi bakalım gereği yapılsın!

270 73
18.02.2024

Ülkemizde yılda ortalama 35 ile 40 ton altın üretiliyor. Şu anda 15 şirket faaliyette. Bunun yarısı Türk, yarısı yabancılardan oluşuyor. Üretilen altın yurtdışına çıkarılmıyor. Merkez Bankası’na Türk lirası karşılığı satılıyor. Satıştan elde edilen gelirin örneğin geçen yıl yüzde 16’sı “Devlet hakkı” olarak ödendi. Bu altın fiyatlarına göre her yıl değişebiliyor.

Bunları belirttikten sonra İliç altın madeni sahasına gidelim. Kiminle? Bu alanda uzman isimlerle... Anlattıklarında çok çarpıcı bilgiler, örnekler var. “Bizim gördüğümüz bu işin teknik anlamda yapılabilecek standardı dünyanın her yerinde aynı. Hangi cevherde ne tür teknoloji uygulanacağını da yine cevherin kendisi belirliyor. Yani ben burada tank liçi, yığın liçi ya da başka bir yöntem kullanayım gibi keyfiyete göre yapılacak bir iş değil. Bu tenöre, metalürjiye, en sonunda da bütün çevresel ve bulunduğu koşullara bağlı. Standart dışı üretimi yerli de yabancı firma da yapmasın” diyor.

STANDARDA UYMAYAN ŞİRKET

Dünyada uygulanmakta olan uluslararası siyanür kodu, bu kodla siyanürün üretildiği yerden, tüketildiği en son noktaya kadar standardı belirlenir. Kamyonu kullanan şoförün neler yapacağından, sandığı alıp çözeltiyi hazırlayacak kişinin nasıl kullanacağına, trafikte geçtiği her noktadaki köye, trafiğe, jandarmaya, valiliğe hangi saatte geçeceğine kadar bilgilendirilmesi, yolun eğiminin ne kadar olacağına kadar hepsinin belirlendiği standart var.

Türkiye’de 15 üreticiden, standartlara uygun siyanürle altın üreten 3 firma var. 3 firma da başvuru yaptı ve süreç devam ediyor. İliç altın madeni bölgesi de sözünü ettiğimiz sertifikasyona sahip olmayan madenlerden birisi.

ŞİMDİYE KADAR YAŞANMAMASI BİR MUCİZE

İliç maden sahasını dolaşan sektörün içindeki uzman isim, saha izlenimlerini, orada edindiği bilgileri SÖZCÜ’ye şöyle anlattı.

“Ben oraya ilk kez gittim. Orada üretimin bu şekilde yapılması ve bugüne kadar bir sıkıntı olmamasını da mucize olarak görüyorum. 17 STK başkanıyla toplandık ve onlara, ‘Arkadaşlar ben hepinizden özür diliyorum’ dedim.........

© Sözcü


Get it on Google Play