Pazar günü oyumu kullanmak için gittiğim okuldan çıkışta, çevremi gençler sardı.

Çoğu Cumhur İttifakı iktidarına oy atmadıklarını söylüyorlardı.

Onları dinledikçe yakınmalarına hak verdim.

Öyle ya; bir tarafta köşeyi zahmetsiz dönenler, tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan paralarla sefa sürenler, 3-5 yerden ballı maaş alanlar; öbür tarafta uğraşıp, didinip, sınavdan sınava girdikten sonra eleğin üstünde kalabilen ama istediği iş imkanını asla bulamayacak olan, hayalleri çalınmış bir yığın Türk genci...

Ve bu tablonun sorumlusu; merkezdeki iddiasını yitirmiş, tarikatlara ve katı muhafazakar diyebileceğimiz kesimlere tavizler vererek iktidarını sürdürebilme arayışları içerisine girmiş bir siyasi iktidar...

★★★

Onları dinlerken, yıllar öncesinde yaşadığım bir olayı anımsadım.

Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı...

Bir kış günü telefonla arayıp, “Atatürk Havalimanı’nda olduğunu, Basın Ekspres Yolu’ndan geçerken bize, ARENA ofisine uğramak istediğini” söyledi, hemen buyur ettim.

Geldiğinde çok oturmayacağını belirtip paltosunu çıkarmadı.

“Bize mali desteğimizi nereden bulduğumuzu soruyorlar” diye başladığı konuşmasını, palto cebinden çıkardığı avuç dolusu altın takıyı göstererek sürdürdü. Sonra elini diğer cebine sokup, oradan da çeşit çeşit ziynet eşyaları çıkardı.

Arkadaşların şaşkın gözlerle kendisine baktığını görünce “İşte” dedi, “Gelir kaynağımız bunlar, yani halkımız. İnsanlarımız bize öylesine güveniyor ki; hiç düşünmeden alyansını, düğünde takılan bileziklerini veriyor. Arkamızda başka bir güç yok!..”

★★★

Yıl 2004...

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı ve Başbakan Tayyip Erdoğan ile canlı televizyon röportajındayız.

Reklam arasında kendisiyle şu tespitimi paylaşıyorum:

“Toplum, 2001 krizine neden olan ve gençlerin omuzlarına hayatları boyunca ödemek zorunda kalacakları ağır bir borç yükleyen iktidarı, seçimlerde sandığa gömüp, sizi işbaşına getirdi. Ancak partiniz de yolsuzluklarla anılmaya başlar ve bunun sonucunda halk büyük ekonomik sıkıntılar yaşarsa, o iktidara yaptığı gibi sizi de sandığa gömer!..”

Kendisinden emin bir ses tonuyla, “Merak etmeyin, bizim zamanımızda böyle şeyler olmayacak” diyor.

★★★

Ama maalesef oluyor!..

Hem Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmedik boyutlarda yolsuzluk iddiaları ortaya atılıyor hem de fabrika ayarlarıyla oynanan ekonomi bozuldukça bozuluyor.

Ve Türkiye çok derin bir krize savruluyor.

Güçler ayrılığının tek adam rejimiyle sona erdirilmesiyle birlikte hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukuku uygulanmaya başlanıyor. Bununla da yetinilmiyor yargı giderek, iktidar gibi düşünmeyenleri cezalandıran bir sopa gibi kullanılıyor. Savcı ve hakim kadroları yandaş hukukçularla dolduruluyor. Sonra da “hoşa gitmeyen bir yazı mı kaleme aldın, haydi savcılığa, sert eleştiri olarak tanımlanacak bir sosyal medya mesajı mı paylaştın, yürü bakalım demir parmaklıkların ardına” dönemine geçiliyor.

Bir yanda yolsuzluklar ve israf ekonomisi alıp başını gidiyor, öte yanda koyu bir yoksulluk geniş halk yığınlarını ahtapotun kolları gibi sıktıkça sıkıyor ve tüm bunlar yetmiyormuş gibi baskılar da her geçen gün artıyorsa, o toplumda ne huzur kalır ne de istikrar.

★★★

Seçimlerden sonra çift başlı bir iktidar oluştu.

Merkezde AKP ve müttefiki MHP, yerelde ise CHP hakim.

2004 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a bir uyarı olarak söylediğim öngörüm 24 yıl sonra gerçekleşti.

AKP sandığa gömülmedi ama tarihinde ilk kez 2. parti konumuna düştü.

Eğer demokratik, laik hukuk devletini tüm kurum ve kuruluşlarıyla işletmez, hukukun üstünlüğü anlayışını yeniden hayata geçirmez, kendisine oy vermeyenleri ötekileştirmekten vazgeçmez ve parti devleti anlayışını sürdürmekte ısrar ederse, bilmeli ki ilk seçimde bir daha çıkmamak üzere sandığa gömülür.

QOSHE - AKP iktidarını nasıl bir süreç bekliyor?... - Uğur Dündar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

AKP iktidarını nasıl bir süreç bekliyor?...

272 598
05.04.2024

Pazar günü oyumu kullanmak için gittiğim okuldan çıkışta, çevremi gençler sardı.

Çoğu Cumhur İttifakı iktidarına oy atmadıklarını söylüyorlardı.

Onları dinledikçe yakınmalarına hak verdim.

Öyle ya; bir tarafta köşeyi zahmetsiz dönenler, tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan paralarla sefa sürenler, 3-5 yerden ballı maaş alanlar; öbür tarafta uğraşıp, didinip, sınavdan sınava girdikten sonra eleğin üstünde kalabilen ama istediği iş imkanını asla bulamayacak olan, hayalleri çalınmış bir yığın Türk genci...

Ve bu tablonun sorumlusu; merkezdeki iddiasını yitirmiş, tarikatlara ve katı muhafazakar diyebileceğimiz kesimlere tavizler vererek iktidarını sürdürebilme arayışları içerisine girmiş bir siyasi iktidar...

★★★

Onları dinlerken, yıllar öncesinde yaşadığım bir olayı anımsadım.

Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı...

Bir kış günü telefonla arayıp, “Atatürk Havalimanı’nda olduğunu, Basın Ekspres Yolu’ndan geçerken bize, ARENA ofisine uğramak istediğini” söyledi, hemen buyur ettim.

Geldiğinde çok oturmayacağını belirtip paltosunu çıkarmadı.

“Bize mali desteğimizi nereden bulduğumuzu soruyorlar” diye başladığı konuşmasını, palto cebinden çıkardığı avuç dolusu altın takıyı göstererek sürdürdü. Sonra elini diğer cebine sokup,........

© Sözcü


Get it on Google Play