Diğer

08 Kasım 2023

3-4 Kasım 2023 tarihlerinde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinde düzenlenen çalıştayın katılımcıları arasındaydım. Çalışmanın düzenlenmesinde büyük emekleri olan Prof. Dr. Ahmet Şimşek Hocamın davetiyle iki gün boyunca takip ettiğim ve görüşlerimi sunduğum çalıştayın, ülkemizin bilimsel iklimi açısından da son derece önemli bir işlevi yerine getirmesinden dolayı bu yazıyı yazmak istedim. "Tarih, Tarihçi ve Etik: Ne, Nasıl?" başlığını taşıyan X. Tarihyazımı Çalıştayı'nda son derece iyi seçilmiş yedi oturum söz konusuydu. Her bir oturumda ele alınan örneklerin aynı zamanda ülkemizin diğer bütün bilim dalları açısından da üzerinde konuşulmayı hak eden etik meselesi ile bağlantılı olduğunu da bu vesileyle bir kez daha hatırlatmış olayım.

Türkiye'de akademinin içine düştüğü çukurdan çıkabilmesinin yolu bu ve benzeri organizasyonları çoğaltmanın yanı sıra akademik dünyadaki meselelerimizin üzerine korkmadan yürüyebilmenin yanı sıra mesleğimizin saygınlığının korunabilmesi için de mücadele etmekten geçiyor. Burada farklı oturumlarda konuşan tarihçi hocalarımızın ve söz alan diğer bütün katılımcıların üzerinde durduğu nokta ülkemizin akademik yapısında yaşanan sıkıntıların etik ihlallerini ve buna mukabil akademik dünyaya zarar verdiğini beyan etmiş olmalarıdır.

"Mevcut Tarih lisans programlarında etik içeriğin izleri"nin tartışıldığı birinci oturumda Freud'un "Baca temizliği yapma" metaforu dile getirildi. Baca temizliğinin gerçekleştirilmemesi halinde kalpazanlık ve sahte metinlerin ortalığı kapladığına vurguda bulunuldu. Tarihin bir zanaat mı yoksa bir bilim mi olduğu yine bu oturumda konuşulanlar arasındaydı. Bu oturumlar boyunca en büyük şansım yanımda ülkemizin sosyal bilimler alanındaki önemli isimlerinden birisi olan sevgili hocam Prof.Dr. Nilgün Çelebi'nin bulunuyor olmasıydı. İki sosyolog olarak çalıştaydaydık ve hocamız değerlendirici rolünü sonuna kadar yerine getirdi. Sunumlar esnasında yazdığı notlarda benim açımdan öğreticiydi, bu oturum için bana yazdığı notta Türkiye'nin entelektüel hayatının çöktüğünü, eleştirel dergicilik anlayışının ortadan kalktığını vurguladı. Bu son derece yerinde bir tespiti içeren bir ifade çünkü Türkiye'de bilimsel atmosferde kâğıt üzerinde veyahut şekilsel anlamda bir bilimsel özgürlük söz konusu iken bunu gerçek anlamda hayata geçirebilecek olan yan alanların başında gelen dergicilik meselesi çöktü bile. Kişiselleştirme ve kültür meselesi akademik terbiye sınırlarını ve akademik ahlakı paramparça etti. Burada güç mesafesini ve akademinin bağımsızlığı sorununu da tekrar tekrar masaya yatırmamız gerekiyor.

Çalıştay süresince yapılan tartışmaların son derece yararlı ve bir o kadar da ufuk açıcı olduğunu belirtmek isterim. Fakat öte yandan bunun Türkiye akademisi içinde çok küçük bir parça olduğunun da farkındayım. Ama yine de geleceğe dönük umut taşıyabilme adına bu etkinlik son derece önemli bir kazanımı bize bir kez daha hatırlatmış oldu. Birlikte konuşabilmeyi ve tartışabilmeyi gerçekleştirdiğimiz anda farklı bakış açılarına sahip olup olmamamızın ötesinde ortak bir payda etrafında bulaşabiliyoruz. Umarım tarihçilerin açtığı bu yoldan başta sosyologlar olmak üzere öncelikle sosyal bilimcilerin hepsi ve diğer bütün akademik alandakiler de etik tartışmasının içerisinde kendi disiplinleri üzerinden giderek genel bir akademik etik boyutun şekillenmesine katkıda bulunabilirler.

Tarihin bir inşa süreci olduğu gerçeği beraberinde o inşa sürecini gerçekleştirmekte olan tarihçinin içinden çıktığı kültürle olan bağını ve düşünsel arka planını da göz önünde bulundurulması gibi bir durumu getirmektedir. Doğa bilimlerinin aksine sosyal bilimler alanı söz konusu etkilenmeleri ve yapılan çalışmalara yönelik olarak bir takım etik sorunları da bünyesinde barındırabilmektedir. İşte tam bu noktada "Tarihyazımında bir etik sorun olarak öteki" başlığını taşıyan dördüncü oturum hem sorduğu sorularla hem de sunumda kullanılan ifadelere getirilen yeni değerlendirmelerle çok önemli bir yeri tartışmaya açmış oldu. Doç. Dr. Özlem Çaykent Hocamız öteki kavramı üzerinden tarih yazımında etik sorununu; yerli-yerel halkların temsili meselesi açısından, tarihsizleştirilme kavramıyla, olmayan tarihlerin yaratılması meselesiyle, göçebe toplumların ötekileştirilmeleri, tarihten dışlanmaları gibi etik sorunlar açısından tartışmaya açtı. Burada canavarlaştırmak, düşmanlaştırmak gibi ötekileştirici ifadelerin kullanmakta olduğu belirtildi. Nilgün Çelebi Hocamın deyimiyle ise "ötekileştirmeler sıfatta gizlidir ve dilimiz bu açıdan son derece zengin bir ortamı bizlere sunmaktadır".

Konuşmanın moderatörlüğünü yürüten Prof. Dr. Ali Osman Gündoğan hocamız ise felsefeci olarak öteki kavramının nasıl anlaşılabileceğine ilişkin açıklamalarda bulundu: "Sınır çizebilmek için sınırın ötesini bilmek gerekir. Kendini bilmek için insanın zorunlu olarak kendi dışına çıkmasıyla gerçekleşebilir."

Programın belki de en dikkat çekici olan sunumu Doç. Dr. Yunus Uğur tarafından yapılan "Dijital tarih alanında etik sorunlar" başlıklı beşinci oturumda gerçekleşti. Değerli hocamız dijital tarihin bize neler kazandırabileceğini öylesine net örneklerle gösterdi ki bir taraftan şaşkınlık içerisinde kaldık öte yandan gelen teknolojik dalganın etkilerinin ilerleyen yıllar içerisinde akademinin pek çok alanında da büyük dönüşümleri beraberinde getirebileceğini daha iyi anlamış olduk. Bu yeni dönemde yaşanabilecek olan etik sorunları hocamız şu başlıklar altında sıraladı:

Bu oturumun çok ilgi çekmesinin arkasında hiç kuşkusuz teknolojik olanakların yarattığı müthiş bir zenginlik ve bir o kadar da müthiş bir kolaylığın söz konusu olması gelmektedir. Milyonlarca verinin tek bir tuşla hızla kategorileştirilebilmesi ve bunun üzerinden farklı perspektiflerin geliştirilebilmesi gibi muhteşem bir alanla karşı karşıya kalacağız. Bu yüzden de lisans programları başta olmak üzere akademideki tarih eğitiminin bu yönde yeniden şekillendirilmesi büyük önem arz edecektir.

Çalıştayın belki de en provokatif sunumunu Prof. Dr. Yahya Kemal Taştan Hocamız "Akademinin Taşeronları" başlıklı altıncı oturumda gerçekleştirdi. Siyasi erk, YÖK, Üniversiteler, Akademisyenler, Dersler, Akademik Teşvik, Doçentlik Başvuruları, Doçentlik Jürileri, Dergiler, Yayınevleri, Projeler başlıklarının her birini ayrıntılı olarak ele aldı. Üstelik Akademik Teşvik ve Dil puanı düzenlemeleri sonrasında etik ihlallerin artıp artmadığını istatistiksel olarak da ortaya koydu. Aşağıdaki tablolar hocamızın sunumundan.

Türkiye'de doçentlik yönetmeliğinin 77 yılda 50 kez değiştiğini tabloda görüyorsunuz. Son yirmi üç yılda tam 20 kez değişmiş.

Bu tabloda da 2015 yılında çıkartılan Akademik Teşvik sonrasında doçentlik başvuruları ve yabancı dil puanı ile etik kurul ihlalleri arasındaki ilişki ortaya konulmaktadır.

Niceliğin niteliği ortadan kaldırdığı ve akademisyenlerin birer muhasip (sayman) dönüştüğü yeni yapıda, ortaya çıkan yağmacı dergiler giderek daha fazla konuşuluyor. Cumartesi günü bu sunumla ilgili olarak yaptığım konuşmada yeni dönemin kendine özgü akademisyen tipini de yarattığını ve bundan belki de on sene sonra yapılacak olan toplantılarda bu meselelerin hiç birisinin dahi konuşulamayabileceğini belirttim.

Bizler bu konuyu konuşurken İzmir Bakırçay Üniversitesinde bir dönem beraber çalıştığımız sevgili hocam Prof. Dr. Recai Coşkun Bilgelik Olarak Dijital İşletmecilik' Comte'un "Religion of Humanity"sinden Sonra Sosyal Bilimler İçin Yeni Bir Felsefi Açılım Sunabilir mi? başlıklı tamamen uydurma olan yazısını Social Sciences Research Journal (SSRJ) e - ISSN: 2147-5237 yayınlattı. Aşağıda söz konusu makalenin kaynakçasından birkaç örneği sizlerle paylaşıyorum:

Feyerabend, P (1975) Yönteme karşıyım, hepsi Popper'in yüzünden, Bilimsel Anarşizm Yayınevi. Feyerabend, P. (1986) Dostum Imre ile özgürlük arayışımız, Yedibuçuk Yayıncılık.

Feyerabend, P. (1984) Özgür bir tolumda bilim Nevada Çölünde olur, Kabile Yayınevi.

Freud, S. (1898) Dariyus'a deyyus denmesinin psişik değeri üzerine çözümlemeler, Persopolis Yayıncılık. Freud, S. (1896) Arkeolojik bulgularda Musa Aton etkileşimi, Psişe Yayınları.

Fukuyama, F. (1995) Tarihin sonunu getiren son adam kimdi?, Hurafe yayınları.

Goethe, J. W. (1996) Batı Doğu Divanı, Birgece Yayınları.

Hegel, G. W. F. (1976) Tarih felsefesinin tarihsel döngüsü, Bilinmezlik Yayınları

Hegel, G. W. F. (1966) Aklın tözü, Bilimsellik Yayınları.

Hitler, A. (1945) Ben senin için mi kavga ettim yahut kurt köpeğimin tanıklıkları, Gamalı Haç Yayıncılık. Horkheimer, M. (1948) Akıl tutulması Heidigger'in kaderi değildi, (Adorno'nun Önsözüyle), Talmud Yayıncılık

Bu durum ülkemizde hakemli dergi meselesinin geldiği yerin ne kadar tuhaf bir görünüm aldığını göstermesi açısından çok önem taşıyor. Benzer şekilde çalıştay sunumunda da Taştan Hocamız, kendi hakemliklerinden örnekleri göstermek suretiyle durumun ne kadar acınası olduğunu gözler önüne serdi. Doçentlik başvurularına yetiştirilmek için 2 ayda 13 sayı çıkartan dergi mi ararsınız, kendisine gönderilen makaleyi başka bir öğretim üyesinin değerlendirmesi için mail atan öğretim üyesi mi? Ne isterseniz fazlasıyla bu dünyada bulunuyor. İşini hakkıyla yerine getirenleri tenzih etmek kaydıyla meselenin gayrı ahlaki boyutlarında gezinenlerde olduğunu altını çizerek yola devam etmeliyiz.

Çalıştayda Prof. Dr. Ali Osman Gündoğan Hocamızın moderatörlüğü yürütürken söylediği ülkemizde etik kavramının farklı alanların etiği olarak algılandığı ve bu durumun etik kavramının kendisine zarar verdiğine ilişkin ifadesini çok yerinde bir tespit olarak değerlendiriyorum. Türkiye'de akademinin etik kavramını topyekûn bir şekilde tartışmaya açması ve etik ilkelerin kalıcı bir şekle bürünebilmesi için adımlarını sıkılaştırmasına ihtiyacı bulunmaktadır. Burada liyakatin, hakkaniyetin ve adaletin olmazsa olmaz olduğu gerçeğini de ülkemizin üniversitelerinin ve burada görev yapmakta olan bütün akademisyenlerinin dikkate alması gerekiyor. Mesleğinizin onuruna ve geleceğine sahip çıkmadığınız noktada yaşananlardan sorumluluğunuzun olduğunu da göz ardı etmemelisiniz. Tarih gibi her an sübjektifliğin içinde kaybolabileceğiniz bir alanda böylesi bir çalışma yürüttükleri için başta sevgili hocam Prof. Dr. Ahmet Şimşek olmak üzere bütün katkı veren hocalarımızı kutluyorum.

Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı.

1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı.

2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı.

1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir.

Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır.

Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır.

Kitapları

-Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları)

-Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları)

-Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları)

-Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi)

-Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap)

-Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap)

-İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor)

-Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor)

-Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile)

-Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research)

Cumhur, kendi cumhuriyetinin ne kadar kıymetli ve bir o kadar da müstesna olduğunu, yüzüncü yılda çevresinde olup bitenler karşısında çok daha iyi anlamış oldu

Masumiyetin yok edildiği bir dönemde yaşamaya mahkûm olmak gerçekten son derece ağır bir yük, hiç değilse bu yükü mazlum olan ve eziyet gören bütün insanlardan yana kullanmayı başarabilelim

Sayılar bize ülke futbolunda işlerin hiç de iyi gitmediğini açık bir biçimde gösterirken Türkiye Futbol Federasyonu ise ısrarla Play Off ve Play Out adı altında uygulamaları hayata geçirmek için hazırlık içerisinde bulunuyor. Ülke futbolunun asıl sorununun lig tamamlandıktan sonra ilk dört sırayı alacak olan takımların Play Off sistemi ile tekrar birbirleri ile karşılaşmaları olmadığını belirtmeliyim

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - X. Tarihyazımı Çalıştayı'nın ardından | "Tarih, tarihçi ve etik: Ne, nasıl?" - Ahmet Talimciler
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

X. Tarihyazımı Çalıştayı'nın ardından | "Tarih, tarihçi ve etik: Ne, nasıl?"

18 19
08.11.2023

Diğer

08 Kasım 2023

3-4 Kasım 2023 tarihlerinde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinde düzenlenen çalıştayın katılımcıları arasındaydım. Çalışmanın düzenlenmesinde büyük emekleri olan Prof. Dr. Ahmet Şimşek Hocamın davetiyle iki gün boyunca takip ettiğim ve görüşlerimi sunduğum çalıştayın, ülkemizin bilimsel iklimi açısından da son derece önemli bir işlevi yerine getirmesinden dolayı bu yazıyı yazmak istedim. "Tarih, Tarihçi ve Etik: Ne, Nasıl?" başlığını taşıyan X. Tarihyazımı Çalıştayı'nda son derece iyi seçilmiş yedi oturum söz konusuydu. Her bir oturumda ele alınan örneklerin aynı zamanda ülkemizin diğer bütün bilim dalları açısından da üzerinde konuşulmayı hak eden etik meselesi ile bağlantılı olduğunu da bu vesileyle bir kez daha hatırlatmış olayım.

Türkiye'de akademinin içine düştüğü çukurdan çıkabilmesinin yolu bu ve benzeri organizasyonları çoğaltmanın yanı sıra akademik dünyadaki meselelerimizin üzerine korkmadan yürüyebilmenin yanı sıra mesleğimizin saygınlığının korunabilmesi için de mücadele etmekten geçiyor. Burada farklı oturumlarda konuşan tarihçi hocalarımızın ve söz alan diğer bütün katılımcıların üzerinde durduğu nokta ülkemizin akademik yapısında yaşanan sıkıntıların etik ihlallerini ve buna mukabil akademik dünyaya zarar verdiğini beyan etmiş olmalarıdır.

"Mevcut Tarih lisans programlarında etik içeriğin izleri"nin tartışıldığı birinci oturumda Freud'un "Baca temizliği yapma" metaforu dile getirildi. Baca temizliğinin gerçekleştirilmemesi halinde kalpazanlık ve sahte metinlerin ortalığı kapladığına vurguda bulunuldu. Tarihin bir zanaat mı yoksa bir bilim mi olduğu yine bu oturumda konuşulanlar arasındaydı. Bu oturumlar boyunca en büyük şansım yanımda ülkemizin sosyal bilimler alanındaki önemli isimlerinden birisi olan sevgili hocam Prof.Dr. Nilgün Çelebi'nin bulunuyor olmasıydı. İki sosyolog olarak çalıştaydaydık ve hocamız değerlendirici rolünü sonuna kadar yerine getirdi. Sunumlar esnasında yazdığı notlarda benim açımdan öğreticiydi, bu oturum için bana yazdığı notta Türkiye'nin entelektüel hayatının çöktüğünü, eleştirel dergicilik anlayışının ortadan kalktığını vurguladı. Bu son derece yerinde bir tespiti içeren bir ifade çünkü Türkiye'de bilimsel atmosferde kâğıt üzerinde veyahut şekilsel anlamda bir bilimsel özgürlük söz konusu iken bunu gerçek anlamda hayata geçirebilecek olan yan alanların başında gelen dergicilik meselesi çöktü bile. Kişiselleştirme ve kültür meselesi akademik terbiye sınırlarını ve akademik ahlakı paramparça etti. Burada güç mesafesini ve akademinin bağımsızlığı sorununu da tekrar tekrar masaya yatırmamız gerekiyor.

Çalıştay süresince yapılan tartışmaların son derece yararlı ve bir o kadar da ufuk açıcı olduğunu belirtmek isterim. Fakat öte yandan bunun Türkiye akademisi içinde çok küçük bir parça olduğunun da farkındayım. Ama yine de geleceğe dönük umut taşıyabilme adına bu etkinlik son derece önemli bir kazanımı bize bir kez daha hatırlatmış oldu. Birlikte konuşabilmeyi ve tartışabilmeyi gerçekleştirdiğimiz anda farklı bakış açılarına sahip olup olmamamızın ötesinde ortak bir payda etrafında bulaşabiliyoruz. Umarım tarihçilerin açtığı bu yoldan başta sosyologlar olmak üzere öncelikle sosyal bilimcilerin hepsi ve diğer bütün akademik alandakiler de etik tartışmasının içerisinde kendi disiplinleri üzerinden giderek genel bir akademik etik boyutun şekillenmesine katkıda bulunabilirler.

Tarihin bir inşa süreci olduğu gerçeği beraberinde o inşa sürecini gerçekleştirmekte olan tarihçinin içinden çıktığı kültürle olan bağını ve düşünsel arka planını da göz önünde bulundurulması gibi bir durumu getirmektedir. Doğa bilimlerinin aksine sosyal bilimler alanı söz konusu etkilenmeleri ve yapılan çalışmalara yönelik olarak bir takım etik sorunları da bünyesinde barındırabilmektedir. İşte tam bu noktada "Tarihyazımında bir etik sorun olarak öteki" başlığını taşıyan dördüncü oturum hem sorduğu sorularla hem de sunumda kullanılan ifadelere getirilen yeni değerlendirmelerle çok önemli bir yeri tartışmaya açmış oldu. Doç. Dr. Özlem Çaykent Hocamız öteki kavramı üzerinden tarih yazımında etik sorununu; yerli-yerel halkların temsili meselesi açısından, tarihsizleştirilme kavramıyla, olmayan tarihlerin yaratılması meselesiyle, göçebe toplumların ötekileştirilmeleri, tarihten dışlanmaları gibi etik sorunlar açısından tartışmaya açtı. Burada canavarlaştırmak, düşmanlaştırmak gibi ötekileştirici ifadelerin kullanmakta olduğu belirtildi. Nilgün Çelebi Hocamın deyimiyle ise........

© T24


Get it on Google Play