Diğer

03 Mart 2024

İçinde yaşamakta olduğumuz 21. yüzyılın ilk çeyreğine yaklaştığımız bu zamanlarda, siyasi alan yeniliklere açılmakta zorlanmakta. Eski değerler geri gelmekte ve yeni fikirlere, yaşam biçimlerine açılıma kötü gözle bakılmakta. Halbuki 21. yüzyılın son çeyreğinde her ne kadar baskıcı rejimler ara sıra baş göstermekte olsalar bile yine de hâkim olarak yeniliklere açılan düşünceler ve fikirler toplumların önünü açmaktaydı; yaratıcılığa ve kavramsal düşünceye kapalı olmayan bir anlayış hakimiyetini sürdürmekteydi.

1960'ların özgürlüğü ve 1968 sonrasının devrimci hareketleri ve sanatları ileriye bir oluşa doğru genişlemekteydi. Bugün düşüncenin geriye dönük işlemeye başladığını izlemekteyiz. İleriye doğru dönmeye uğraşan görüşler de yasakçı bir zihniyete yaslanarak hukuku gündelik yaşama taşımaya çalışmaktalar. Peki, belki de daha eskilere doğru dönüp baktığımızda Antik Çağ filozoflarının görüşleri ve yaşamı şekillendirmek üzere tavsiyeleri bize bir bakıma daha mı yakınlaşmaya başladı?

Fransız filozof Michel Foucault 1950-60 ve 1970'li yıllarda modern düşüncenin tarihi arkeolojisinden geçtikten sonra 1980'lerdeki kısa yaşamında Antik döneme doğru dönerek modern yaşamın nasıl geliştiğini inceleme alanına almıştı. Antik Yunan-Roma'dan Avrupa düşüncesinin Hristiyan düşüncesine evriminde modern toplumların içinde kalan nüvelerin bir geçmiş hesabını araştırmıştı. 1984'te, genç yaşında öldüğünde daha altmış yaşına bile gelmemişti. Bu yaşlanma öncesi döneme ait olarak Antik Yunan ve Roma'ya bakmak ve modern çağların arkeolojisini düşünmek aslında hep şimdiki zaman tarihine bağlıydı.

Bugün yine şimdiki zaman düşüncesi içinden düşünceye doğru dönüp baktığımızda, Antik dönemin bugüne bizi taşıyan öğelerinin neler olduğunu sorabiliriz. Acılarla ve eziyetlerle dolu olan yaşamlarımızın sorunları bazen siyasi, bazen doğaya ait bazen ise toplumsalın erkek ve kadın arasındaki ikili karşıtlığın içine sıkışarak, geriye dönmeye uğraşmakta. Antik dönem içinde felsefenin temel taşlarından sıklıkla söz edilmekte; ancak daha kenarda kalan düşünürler arasından Epikuros (M.Ö.341-270) bize yaklaşmakta, kanımca.

Epikuros düşüncesi her zaman hedonist bir felsefe olarak anıldı. Onun döneminde baskı ve tiranlık hakimdi ve özgürce konuşma sakıncaları söz konusuydu. Onun için Epikuros ruh ve beden sağlıyla siyasetten daha fazla ilgilendi; çünkü sağlam olmayan akıl ve bedende (bu demek değildir ki akıl bozukluğu ve bedensel sakatlıklar dışlanmakta) sağlam olmayan bir siyaset yapmak zorunlu olmakta. Ruhun manevi değil ama maddi bir atom felsefesine bağlı olduğunu vurgulamaktadır.

Bugün belki de yaşamı anlamakta önemli ip uçları vermiş birisidir. Ayrıca aynı coğrafya içinde (her ne kadar şehirleşme ve doğa katliamı doğayı yok etmeye doğru gitse de) yaşamakta olduğumuz bize tuhaf bir yakınlık duygusu vermeyecek midir? Samos adasında doğup, gençlik yaşlarının sonunda Atina'ya yerleşmiş ve orada Bahçe düşüncesini dostluk üzerine kurmuş olan Epikuros'un ölümünden sonra M.S. İkinci Yüzyıla kadar devam etmiş olan felsefi düşünceleri Anadolu'nun güney yaylalarında sürdürülmüştür.

O halde, Epikuros bize bugün neden yakın gelmektedir? Neden onun düşüncesinin içinden geçmek bugüne anlam vermektedir? Bu sorular başkalarıyla da çoğalabilir tabii. Ama öncelikle Menese'ye Mektupları'nın hemen başında söylemiş olduğu gibi (yazılarının çoğu kaybolduğundan daha sonra eserlerinin üzerine olan yazılardan öğrenmiş olduğumuz kadar) felsefe ile uğraşmak ruha ve bedene iyi gelen bir alıştırmadır. Yaşı yoktur. Çok genç yaşlarda da yaşlanıldığında da okumak ve düşünmek ya yetişkinleştirmekte ya da gençleştirmektedir gençleri ve yaşlıları.

Hayat kısa veya uzun olsun felsefe ruha ve bedene etki yaparak zevk ve acı arasındaki dengeyi sürdürmeyi sağlamaktadır. Hayat her zaman mutluluk vermeyecektir ve her zaman zevk alarak da yaşanmaz. Zevk, acının ortadan kalktığında insanı rahatlatmaktadır. Tanrı ancak bozulmayan ve yozlaşmayandır. O'na olmayan insani inançları vermek doğru olmayacaktır. Kalabalıkların batıl itikatları (korku ve af üzerine kurulu olan) Tanrı'ya atfedilemez. Tersine yanlış anlamalara yol açar. Mutluluğun en üst noktası olan “salt mutluluk” ancak O'nda vardır.

İnsan ise kendisi ölümlü bir varlık olarak mutluluğa hayattayken ulaşması gereken bir canlıdır; diğer dünyada değil. Ruh manevi değildir; atomlardan oluşmaktadır Ölününce onlar da yok olurlar. Hedonizm söylenenin tersine zevk alan bir dünyayı değil sadece, aynı zamanda da zevkin acıları yok ederken, başkalarına zarar vermeye başladığında kötülük yaratacağından söz etmektedir.

Epikuros siyaseti lanetlememesine rağmen insanın bundan uzak durması gerektiğini tavsiye eder. Pratik olarak siyasetin insanı erdeminden ve mutluluğundan uzaklaştırdığını öne sürer. Bilge insan siyaset yapmaz. İktidardan, onurlu görevlerden ve şatafatlı yaşamdan kaçar. Kendi dostlarının arasında kaldığında mutluluk artar ve sosyalleşme sayesinde hayat zevk vermeye doğru döner. Epikuros hemen yanı başımızda bulunan bir ilk mutluluğa kapılmanın da yanında değildir. Tersine mutluluk aranması gereken bir ortamda kendisini göstermektedir.

Güzellik tek başına yeterli değildir; çünkü bir de ahlaki güzellik gerekmektedir. Bu dış güzelliğin dışında başka bir güzelliği ortaya koymaktadır: Güzel insan olarak adlandırdıklarımızdır bu insanlar. Zevki dostlar arası bir sohbette, bir sofrada paylaşmayla başlayan bir Bahçeye bağlıdır bu fikir. Erdem ile yanmanın zevki engellemesi de istenen bir şey olamaz. Ne de uçarılık aranmalıdır!

Felsefe yapmak bu arzunun ve zevkin bir parçası olarak düşünülmektedir. Bu anlamda bugün artık geri planda kalan ve okullarda azalan bir ders olarak felsefe uzaklaştığımız bir daldır, ne yazık! Halbuki psikolojiden bile daha etkindir ruhu dindirmekte ve azdırmakta olan bir düşünce olarak. Epikuros'a göre, bilge insan yaşamdan da korkmaz ölümden de. Ölüm bir şey değildir. Korkulacak bir şey de değil; çünkü sonrası atomların yok olmasıyla sonuçlanan bir süreç olarak düşünülmektedir ve bir an değildir.

Epikuros'un bize söyleyecek daha çok sözü var. Onu bugün okumak yararlı olacaktır diye düşünüyorum. Belki. İhtiyacımız yok mu?

Verilen izinler, burada madencilik ve altın araştırmaları yapmak isteyen şirketler, ister yerel ister yabancı olsun, ister yerel şirketler yabancı şirketlerle anlaşsınlar hepsinin külliyen işlediği bir suç vardır. Bu bilgisizlikten, cahillikten, “benden sonrası tufan” anlayışından kaynaklanmaktadır. Ama devletlerin özel bir rolleri yok mudur?

Metapolitik metadilin içinde işlemektedir. Yani kendi kendisine öz referans veren bir dilde. Ve kendinden menkul bir siyasi söylemde. Bu şekilde toplumda daha önceleri referans verilen değerleri yere atıp kendi referans değerlerini yerleştirmeye başlayan bir siyasetin işleme biçimidir. Başka bir toplum modeline doğru yönlenmeye başlayan bir siyasi ideolojik yapılanmanın söylemini, toplumun yeni değerleri olarak kabul ettirmeye yöneliktir

Lé Haim ile ölüme karşı “hayatı” savunmaya kalkıyorsak eğer, onların eserlerine kadeh kaldıralım: “Lé Heim, hayata ve şerefe merhaba!

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Bugüne: Epikuros - Ali Akay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bugüne: Epikuros

26 25
03.03.2024

Diğer

03 Mart 2024

İçinde yaşamakta olduğumuz 21. yüzyılın ilk çeyreğine yaklaştığımız bu zamanlarda, siyasi alan yeniliklere açılmakta zorlanmakta. Eski değerler geri gelmekte ve yeni fikirlere, yaşam biçimlerine açılıma kötü gözle bakılmakta. Halbuki 21. yüzyılın son çeyreğinde her ne kadar baskıcı rejimler ara sıra baş göstermekte olsalar bile yine de hâkim olarak yeniliklere açılan düşünceler ve fikirler toplumların önünü açmaktaydı; yaratıcılığa ve kavramsal düşünceye kapalı olmayan bir anlayış hakimiyetini sürdürmekteydi.

1960'ların özgürlüğü ve 1968 sonrasının devrimci hareketleri ve sanatları ileriye bir oluşa doğru genişlemekteydi. Bugün düşüncenin geriye dönük işlemeye başladığını izlemekteyiz. İleriye doğru dönmeye uğraşan görüşler de yasakçı bir zihniyete yaslanarak hukuku gündelik yaşama taşımaya çalışmaktalar. Peki, belki de daha eskilere doğru dönüp baktığımızda Antik Çağ filozoflarının görüşleri ve yaşamı şekillendirmek üzere tavsiyeleri bize bir bakıma daha mı yakınlaşmaya başladı?

Fransız filozof Michel Foucault 1950-60 ve 1970'li yıllarda modern düşüncenin tarihi arkeolojisinden geçtikten sonra 1980'lerdeki kısa yaşamında Antik döneme doğru dönerek modern yaşamın nasıl geliştiğini inceleme alanına almıştı. Antik Yunan-Roma'dan Avrupa düşüncesinin Hristiyan düşüncesine evriminde modern toplumların içinde kalan nüvelerin bir geçmiş hesabını araştırmıştı. 1984'te, genç yaşında öldüğünde daha altmış yaşına bile gelmemişti. Bu yaşlanma öncesi döneme ait olarak Antik Yunan ve Roma'ya bakmak ve modern çağların arkeolojisini düşünmek aslında hep şimdiki zaman tarihine bağlıydı.

Bugün yine şimdiki zaman düşüncesi içinden düşünceye doğru dönüp baktığımızda, Antik dönemin bugüne bizi taşıyan öğelerinin neler olduğunu sorabiliriz. Acılarla ve eziyetlerle dolu olan yaşamlarımızın sorunları bazen siyasi, bazen doğaya ait bazen ise toplumsalın erkek ve kadın arasındaki ikili karşıtlığın içine sıkışarak, geriye dönmeye uğraşmakta. Antik dönem içinde felsefenin temel taşlarından sıklıkla söz edilmekte; ancak daha kenarda kalan düşünürler arasından Epikuros (M.Ö.341-270) bize yaklaşmakta, kanımca.

Epikuros düşüncesi her zaman hedonist bir felsefe olarak anıldı. Onun döneminde baskı ve tiranlık hakimdi ve özgürce konuşma sakıncaları söz konusuydu. Onun için Epikuros ruh ve beden........

© T24


Get it on Google Play