Diğer

27 Kasım 2023

Önceki hafta sonunu Antalya’da geçirdik. Yıllar bolu Altın Portakal Ödülleri nedeniyle gittiğimiz bu güzel kentimizi nasıl özlemişiz!.. Bu kez, Muratpaşa Belediyesi tarafından düzenlenen 8. Edebiyat Günleri’ne eşimle birlikte davet edildik. Gerçi hem orada, hem de özellikle İstanbul’da son derece ağır hava koşullarıyla karşılaştık. Hele dönüşümüz!.. Ama sanat her şeye değiyor; gerçek güzellik her belayı savuşturuyor...Orada birçok açıdan hayatımızın en güzel günlerinden birkaçını yaşadık.

Ana tema Cumhuriyet’in 100. yılında Türk edebiyatının modern zamanlarını ele almaktı. Böylece o alanın kimi ünlüleri gelmişti. 17 Kasım Perşembe açılış yapılmış, Cuma gününden başlayarak birkaç panelde Türk romanı, Türk şiiri ve genelde Türk edebiyatı ünlü sanatçılarla birlikte tartışılmıştı: Ahmet Telli, Erdal Alova, Erendiz Atasü, Semih Gümüş, Pr. Dr. Ali Cengizkan, Pr. Dr. Sibel Irzık... Murat Ergin, Hasan Aksakal, Ferhad Tunç, Aydın Afacan, Ömer Türkeş, Polat Özlüoğlu...

Ve de bendeniz...Olayın perde ardındaki eşsiz Antalya aydını Tuncer Çetinkaya, tam adıyla Çağdaşlaşma Açısından Sinema ve Edebiyat İlişkileri adlı panele sadece beni çağırmıştı. Böylece masaya ikimiz oturduk ve o sordu, ben söyledim. Elbette sinemamız edebiyatımıza kıyasla biraz geç kalmış ve ilk filmimiz ancak 1914’de çekilmişti. Ama sonrasında hızla gelişmiş ve Türk halkıyla son derece kendine özgü, sıcak ve etkileyici bir ilişki kurmuştu. Belki sanatın diğer dalları ile birçok Batı toplumuna kıyasla daha az ilgilenmenin sonucu olarak, sinema büyük kitleler için tek sözcükle büyüleyici bir alan olmuştu. Ben naçizane bunları anlatmaya çalıştım.

Antalya bu festivalin geleneklerine uyarak bu yıl da ödüller dağıttı. İki değerli yazar, Erendiz Atasü ve Ali Cengizkan, Onur Ödülü aldılar. Şenal Eroğlu Aksoy En İyi Öykü, Okşan Mağara ve Aslıhan Duman ise En İyi İlk Öykü Kitabı ödüllerini aldılar. Söyleşi ve paneller Erdal İnönü Kent Parkı’ndaki pavyonda yapıldı. Ödül töreniyse Türkan Şoray Kültür Merkezi’nde...Sultan yine bizlere varlığını duyurmuştu!

Ve o gecenin büyük sürprizi. Benim için öyleydi; sanırım biraz kulağı olan herkes için de öyle olmuştur. Sahneye uzun, çok uzun zamandır adı-sanı duyulmayan bir şarkıcı-bestecimiz, Vedat Sakman çıktı: kendisinin yansıra iki gitarcı daha ve bir de çok sempatik kadın solist... Bizlere öylesine doyurucu, o denli müzikal bir konser sundular ki...Bestelerinin tümü kendisine ait; sözleri ise kimisinde öyle; kimisindeyse Nazım Hikmet’ten Ömer Hayyam’a, Atilla İlhan’dan Behçet Necatigil’e, Yıldırım Türker’den Duygu Asena’ya, Lorca’dan Rilke’ye..Ve en çok Mehmet Teoman’dan Tomris Sakman’a....O yüksek müzikalite içinde bu 1949 doğumlu ozan-şarkıcımız cazdan türküye, alaturkadan şansona, şiir okumadan mırıldanmaya çok-yönlü bir sanatsal yaratıcıydı. Dönüşte arşivimde tam 4 CD’sini buldum, keyifle dinliyorum. Ve Antalya’yı bize onu hatırlattığı/ tanıttığı için de kutluyorum.

Ve onu anınca, festivalcilerden birinin şu sempatik yazısını vermeden geçemeyeceğim:

“Vedat Sakman’ın önüne düşen kuş gibiydim. Çok heyecanlı ve ürkek. Sizlerle kısa da olsa birlikte olmak ödülün en güzeliydi. Balığı yedim, güçlendim yola çıkıyorum. Ödülümün adını da Deli Kuş koydum!..Herkese çok teşekkürler”- Okşan Mağara

Daha kimleri tanımadık, o üç günde...Tüm o saygın usta yazarlarımızın içinde beni en çok heyecanlandıranlar hikaye ustası Erendiz Atasü ve ozan Ahmet Telli oldu. Onları tanımak, onlarla konuşmak, karşılıklı espriler yapmak gerçek bir onurdu. Festivalin fotoğraf ustası Mehmet Arslan Güven bana ilk baştan beri birisini hatırlattı. Sonunda buldum: merhum Ülkü Tamer...Ve o andan itibaren onu Ülkü Tamer diye çağırdım!...

Ayrıca birçok dost daha edindik. Elbette başa Tuncer Çetinkaya’yı koymak gerekir. Bu çok eski arkadaşla yıllar sonra buluşmak çok hoştu. O gerçekten Muratpaşa Belediyesi'nin büyük katkısıyla neler neler yapmıyordu... Bir zamanlar düzenli biçimde çıkmış olan Modern Zamanlar dergisi; Türk sineması üzerine tuğla gibi kitaplar; şimdilerde üç ayda bir çıkan AntSanat dergisi...Festivali açıp program gereği hemen Çin’e gitmek zorunda kalam belediye başkanı Ümit Ünal’ı göremedik. Tıpkı Antalya’nın başkanı Muhittin Böcek gibi...Oysa gerçekten isterdim...

Ve o değerli işler yapan görevliler... Her türden sorunumuzu çözümlemeye yeminli, fındık kurdu Burcu Erdem ve kendine özgü bir şıklığı olan kocası Seyhan...Herşeye koşuşturan Fatma Gül Gültekin...Bizi getirip götüren sempatik şoför Hüseyin...Ki bunu anlatmalıyım.

20 Kasım Pazartesi günü. Sabahın köründe kalkıyoruz. Çünkü ben önceden, nasıl olduysa, çok erken bir uçak rezervasyonu yaptırmışım: sabaha karşı 6.15’te. Ve eşim Leman’ı öfkeden çıldırtarak. .Ama hava Antalya’da bozmuş; İstanbul’daysa daha da kötüymüş. Dualar ederek yola çıkıyoruz. Gerçekten hayli korku içinde...

Bizi havaalanına Hüseyin götürecek. Daha önce de biraz gezdirmişti. Saat 4 buçukta kapıda bekliyor. Varınca, çabaları için yetersiz de olsa bir yüz lira uzatıyorum. Ama katiyen kabul etmiyor; ben ısrar ettikçe daha da kızıyor!... Mecburen vazgeçiyorum. İşte hala bu denli gururlu ve gözü tok emekçiler var. Bunu okusa, belki yine kızacak!...

Ve sonrası. Günler boyu WhatsApp’da karşılıklı yazışılıyor. Herkes festival dostlarına sağ-salim evine döndüğünü anlatıyor. Ben üç günde böylesi dostlukların kurulduğu bir başka etkinlik görmedim...Hepsine selam olsun.....

Antalya’da son gün eski kenti ve harika müzeleri de gezdik. Ama bu belki bir ikinci yazının konusu olacak.

Not: Bu akşam TV’nin Tele 1 kanalında (Merdan Yanardağ kanalı) sunulacak olan Yılmaz Güney üzerine tartışmaya ben de katılacağım. Program 21.00’de başlıyor; bendeniz biraz daha geç (9 buçuktan sonra) katılabileceğim.

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

İşte size onca savaş, aksiyon ve şiddet içinde hiçbir filmde göremeyeceğimiz bir aşk hikayesi; dört başı mamur bir melodram...

Bu kendine özgü filmi temelde sevip bağrımıza bassak da kimi ögelere karşı çıkmamak kolay değil

Özpetek'in yapageldiği cinsel açıdan en cüretkâr, en aşırı film bu. Neredeyse bir eşcinsel belgesel... Eşcinselliğini hiç saklamamış yönetmen, sanki bir tür vasiyet-film yapmıştır. Ama hataları da olan...

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - En güzel bir Akdeniz kentimizde hoş zamanlar: Antalya'da geçirdiğimiz unutulmaz günler - Atilla Dorsay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

En güzel bir Akdeniz kentimizde hoş zamanlar: Antalya'da geçirdiğimiz unutulmaz günler

27 25
27.11.2023

Diğer

27 Kasım 2023

Önceki hafta sonunu Antalya’da geçirdik. Yıllar bolu Altın Portakal Ödülleri nedeniyle gittiğimiz bu güzel kentimizi nasıl özlemişiz!.. Bu kez, Muratpaşa Belediyesi tarafından düzenlenen 8. Edebiyat Günleri’ne eşimle birlikte davet edildik. Gerçi hem orada, hem de özellikle İstanbul’da son derece ağır hava koşullarıyla karşılaştık. Hele dönüşümüz!.. Ama sanat her şeye değiyor; gerçek güzellik her belayı savuşturuyor...Orada birçok açıdan hayatımızın en güzel günlerinden birkaçını yaşadık.

Ana tema Cumhuriyet’in 100. yılında Türk edebiyatının modern zamanlarını ele almaktı. Böylece o alanın kimi ünlüleri gelmişti. 17 Kasım Perşembe açılış yapılmış, Cuma gününden başlayarak birkaç panelde Türk romanı, Türk şiiri ve genelde Türk edebiyatı ünlü sanatçılarla birlikte tartışılmıştı: Ahmet Telli, Erdal Alova, Erendiz Atasü, Semih Gümüş, Pr. Dr. Ali Cengizkan, Pr. Dr. Sibel Irzık... Murat Ergin, Hasan Aksakal, Ferhad Tunç, Aydın Afacan, Ömer Türkeş, Polat Özlüoğlu...

Ve de bendeniz...Olayın perde ardındaki eşsiz Antalya aydını Tuncer Çetinkaya, tam adıyla Çağdaşlaşma Açısından Sinema ve Edebiyat İlişkileri adlı panele sadece beni çağırmıştı. Böylece masaya ikimiz oturduk ve o sordu, ben söyledim. Elbette sinemamız edebiyatımıza kıyasla biraz geç kalmış ve ilk filmimiz ancak 1914’de çekilmişti. Ama sonrasında hızla gelişmiş ve Türk halkıyla son derece kendine özgü, sıcak ve etkileyici bir ilişki kurmuştu. Belki sanatın diğer dalları ile birçok Batı toplumuna kıyasla daha az ilgilenmenin sonucu olarak, sinema büyük kitleler için tek sözcükle büyüleyici bir alan olmuştu. Ben naçizane bunları anlatmaya çalıştım.

Antalya bu festivalin geleneklerine uyarak bu yıl da ödüller dağıttı. İki değerli yazar, Erendiz Atasü ve Ali Cengizkan, Onur Ödülü aldılar. Şenal Eroğlu Aksoy En İyi Öykü, Okşan Mağara ve Aslıhan Duman ise En İyi İlk Öykü Kitabı ödüllerini aldılar. Söyleşi ve paneller Erdal İnönü Kent Parkı’ndaki pavyonda yapıldı. Ödül töreniyse Türkan Şoray Kültür Merkezi’nde...Sultan yine bizlere varlığını duyurmuştu!

Ve o gecenin büyük sürprizi. Benim için öyleydi; sanırım biraz kulağı olan herkes için de öyle olmuştur. Sahneye uzun, çok uzun zamandır adı-sanı duyulmayan bir şarkıcı-bestecimiz, Vedat Sakman çıktı: kendisinin yansıra iki gitarcı daha ve bir de çok sempatik kadın solist... Bizlere öylesine doyurucu, o denli müzikal bir konser sundular ki...Bestelerinin tümü kendisine ait; sözleri ise kimisinde öyle; kimisindeyse Nazım Hikmet’ten Ömer Hayyam’a, Atilla İlhan’dan Behçet Necatigil’e, Yıldırım Türker’den Duygu Asena’ya, Lorca’dan Rilke’ye..Ve en çok Mehmet Teoman’dan Tomris Sakman’a....O yüksek müzikalite içinde bu 1949 doğumlu ozan-şarkıcımız cazdan türküye, alaturkadan şansona, şiir okumadan mırıldanmaya çok-yönlü bir sanatsal yaratıcıydı. Dönüşte arşivimde tam 4 CD’sini buldum, keyifle dinliyorum. Ve Antalya’yı bize onu hatırlattığı/ tanıttığı için de kutluyorum.

Ve onu anınca, festivalcilerden birinin........

© T24


Get it on Google Play