Diğer

29 Kasım 2023

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın neden Berlin'e gitmek istediğini hepimiz biliyoruz. Almanya Başbakanı'na Gazze savaşıyla ilgili tepki göstererek, seçmeni nezdinde "güçlü Batılılara karşı mazlumların haklarını koruyan" cesur lider konumunu pekiştirmek istedi.

Ziyaret sırasında ikili ilişkiler bazında kayda değer herhangi bir ilerleme sağlanmadı.

Benim aklımı kurcalayan, Erdoğan'ın Gazze konusunda Alman Başbakanı'nı kendi kamuoyunda zor durumda bırakacağı önceden belli bu ziyarete Berlin'in neden imkan tanıdığı.

Bu sorununun cevabının Hollanda seçimleriyle bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Avrupa'nın bir dönem en hoşgörülü ve ilerici bilinen ülkesinde aşırı sağcı bir liderin en fazla oyu almış olması, göç meselesinin Avrupa kıtasının en önemli konusu haline geldiğini bir kez daha göstermiş durumda.

2015-16 göç krizinden bu yana en fazla göçmen akınının yaşandığı bir yılı geride bıraktık; önümüzde de Avrupa Parlamentosu seçimleri var.

Geçenlerde Almanya, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs'tan gazeteciler bir araya geldik. Panellerden birinde Almanların İngiltere'de gündeme gelen Ruanda formülünün Almanya için de aslında makul bir çözüm olabileceğini tartıştıklarını hayretler içinde izledik. İngiltere Anayasa Mahkemesi'nin hukuka aykırı bulduğu Ruanda formülü, yasadışı yollardan gelen yabancıların Ruanda'ya gönderilip, hangisinin sığınmacı, hangisinin ekonomik göçmen olduğuna dair değerlendirmenin o ülkede yapılmasını öngörüyor.

Avrupa'nın tüm sorunlarının kökeninde tabii ki göç konusu yok. Ama bu mesele iç siyaseti, Almanya da dahil hemen her ülkede rehin almış durumda. Türkiye de önemli transit ülkelerden biri olduğu için, AK Parti iktidarını dozunu iyi ayarlanacak bir şekilde "hoş tutma" ihtiyacı duyuluyor. Cumhurbaşkanının kameralar önündeki söylevini sabırla dinlemek bir bedelse; bu, özellikle Alman Başbakanı için ağır bir bedel gibi durmuyor.

Elbet Avrupa başkentleri, göç konusunun Türkiye'de de iç siyaseti etkileyecek mayınlı bir tarlaya dönmüş olduğunun farkında. 2016'da yapılan ve kamuoyunda, al parayı tut göçmeni şeklinde bir algıya sahip olan göç anlaşmasında öngörülen 6 milyar Euro'luk kaynak aktarımı üç aşağı beş yukarı tamamlandığı için yeni bir mali kaynak aktarımına ihtiyaç var.

Ama Türk kamuoyundaki hassasiyet nedeniyle "göç anlaşmasını devam ettiriyoruz, bu bağlamda da Türkiye'ye şu kadarlık bir bütçe ayırdık" diye açıklama yapmayacaklar. 2016'da sağlayanan anlayış farklı uygulamalarla bir şekilde devam edecek. Örneğin, göçmenler için, misal kız çocuklarını okula gönderen ailelere doğrudan maddi katkı vermek yerine, sınırların daha iyi korunmasına dönük mali kaynak akışı yapılacak. Türkiye için 3 milyar Euro'luk bir bütçeden bahsediliyor ama bu sayılar AB başkentlerinin kendi aralarında yapacakları son dakika pazarlıklara bağlı.

Öte yandan, 2016 anlaşmasında Türkiye'nin göçmenlerin Avrupa'ya geçişini durdurması karşılığında, vize serbestisi getirilmesi öngörülmüştü. 2016 darbesinden sonra, gerek siyasi gerek ekonomik nedenlerden dolayı Türkiye'den Avrupa'ya neredeyse daha önce benzeri görülmemiş bir akın yaşandı. Bırakın vizelerin kaldırılmasını, vize almak deveye hendek atlatmaktan daha zor hale geldi.

İnce okuyup sık dokumadan verilen Türk vatandaşlıkları; derdi okumak değil, Avrupa'ya gitmek olan öğrencilere verilen eğitim vizeleri, sınırların yol geçen hanına dönmesi, AB'yi daha da telaşlandırdı.

Şimdilerde Türkiye'nin sınırları daha iyi tutabilmesini de sağlayabilmek için, vize kolaylığının getirilmesi öngörülüyor.

Geçtiğimiz hafta İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya Türkiye - AB Göç ve Güvenlik Yüksek Düzeyli Diyalog toplantısı için Brüksel'e gitti. Yapılan ortak açıklamadaki dolambaçlı ifadelere dikkatinizi çekeyim:

"Taraflar Vize Serbestisi Diyaloğu kapsamındaki kriterlerin yerine getirilmesinde başarılı bir sonuca ulaşılması ve bu amaçla işbirliğinin yoğunlaştırılması yönündeki ortak iradelerini yinelerken, aynı zamanda vize süreçlerinin hızlandırılması yoluyla Türk vatandaşlarının seyahatlerinin kolaylaştırılması yollarını araştırmak konusunda mutabık kalmışlardır."

Ne aldığımı söyleyeyim. Vize serbestisi için yerine getirilmesi gereken kriterlerden özellikle terörle mücadele kanunu konusunda İçişleri bakanının AB'yi tatmin edecek mesajlar verdiği kuşkulu. Buna karşılık, sınırların korunması konusunda muhataplarını memnun edecek tatminkâr açıklamalarda bulunmuş olması çok muhtemeldir. İşte buna karşılık AB de vize serbestisi yerine, "seyahatlerin kolaylaştırılması," yani vize kolaylığı vaadinde bulunmuştur.

Vize kolaylığı derken, herkesi kapsayacak bir kolaylık olmasını beklemiyorum. İş insanları, öğrenciler, akademisyenleri kapsayacak bir kolaylık sözkonusu olacak gibi duruyor. Tabii kolaylıktan ne anlaşıldığını da uygulamada görmek gerekecek.

Aslına bakarsanız, vize kolaylığı sadece göç meselesi ile bağlantılı değil. Seçimlerden sonra AK Parti iktidarı ile bir beş sene daha devam edileceğini anlayan AB Türkiye'yle daha yapıcı ilişki kurmanın arayışına girdiler. Türkiye'nin demokratik reform sürecine geri dönmesi sözkonusu olmayacağı ve buna bağlı olarak müzakere sürecinin de canlanmasının mümkün olmadığından hareketle bir ara formül buldular. Avrupa Komisyonu ile Birliğin dış politika şefine, Türkiye konusunda "adaylar için her sene çıkan ülke raporu" dışında bir rapor hazırlamasını istediler.

Bu rapor yarın Konsey'e yani AB'nin karar alma organına sunulacak. Bir son dakika değişikliği olmazsa, raporun tamamı kamuoyuna açıklanmayacak ama içeriği bir basın toplantısı ile tanıtılacak.

Her iki taraf da ayrıntıların kamuoyunca bilinmesini istememiş olabilir.

Eğer AK Parti iktidarı, seçimlerden sonra dış politikasında daha özenli ve diplomatik bir dil tutturabilseydi, raporda gümrük birliğinin güncellenmesine dönük bağlayıcı ve net bir karar alınması tavsiyesini görmek mümkün olabilirdi.

Cumhurbaşkanının Hamas'la ilgili açıklamalarının frenleyici bir etki yaratmış olması muhtemeldir.

Bugünkü basın toplantısında gümrük birliğinin güncellenmesi müzakerelerinin başlamasının şartlarına ilişkin laf kalabalığı yapılacaktır. Bu cümle vize konusundaki gibi size çok dolambaçlı gelmiş olabilir. Bu muğlaklığın temelinde Avrupa başkentlerinin yaşadığı ikilem var. Bir yandan göç meselesi nedeniyle iktidarı hoş tutmak isterken, diğer yandan iktidarın gerek Hamas konusundaki tutumu, gerekse Rusya'yla artan ticaretini ödüllendirmek istemiyorlar.

Sonuçta ihtimalen AB'nin şapkasından çıka çıka züğürt tesellisi bazı gruplar için vize kolaylığı çıkacak. O kolaylığın da infial boyutuna gelen şikayetleri ne kadar bertaraf edeceğini de uygulamada göreceğiz.

Barçın Yinanç kimdir?

Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.

Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.

2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.

Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.

Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.

Aralık 2020'den itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programını yapıyor.

Türkiye’nin Almanya ile ticaret hacmi 45 milyar dolar, Cezayir’le 5,3 milyar dolar. Cezayir ziyaretinde Cumhurbaşkanının katılımı ile iş dünyasının temsilcileriyle iş forumu düzenlenirken, Gazze savaşının gündeme damgasını vurduğu Berlin ziyaretinde iş forumu yapılmadı. Bu normal mi?

KKTC'nin tanınması da, iki toplumlu iki kesimli çözüm de ufukta görünmüyor; bu arafta olma haleti ruhiyesiyle KKTC'nin 40. yılı kutlanacak. Ankara ise buyurgan tavrından ödün vermeden toplumsal mühendisliğe devam edecek...

Geçmişte hiçbir iktidar, bu iktidar kadar birden fazla cephede ilişkilerini bozup, kendini kendini izolasyona mahkum etmedi. Tam bölge ülkeleriyle normalleşerek bu izolasyondan çıkılıyordu ki, Hamas çıkışıyla yine ayrık otu gibi genelden ayrışma yolu seçildi

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - AB şapkadan vize kolaylığı çıkaracak - Barçın Yinanç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

AB şapkadan vize kolaylığı çıkaracak

23 0
29.11.2023

Diğer

29 Kasım 2023

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın neden Berlin'e gitmek istediğini hepimiz biliyoruz. Almanya Başbakanı'na Gazze savaşıyla ilgili tepki göstererek, seçmeni nezdinde "güçlü Batılılara karşı mazlumların haklarını koruyan" cesur lider konumunu pekiştirmek istedi.

Ziyaret sırasında ikili ilişkiler bazında kayda değer herhangi bir ilerleme sağlanmadı.

Benim aklımı kurcalayan, Erdoğan'ın Gazze konusunda Alman Başbakanı'nı kendi kamuoyunda zor durumda bırakacağı önceden belli bu ziyarete Berlin'in neden imkan tanıdığı.

Bu sorununun cevabının Hollanda seçimleriyle bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Avrupa'nın bir dönem en hoşgörülü ve ilerici bilinen ülkesinde aşırı sağcı bir liderin en fazla oyu almış olması, göç meselesinin Avrupa kıtasının en önemli konusu haline geldiğini bir kez daha göstermiş durumda.

2015-16 göç krizinden bu yana en fazla göçmen akınının yaşandığı bir yılı geride bıraktık; önümüzde de Avrupa Parlamentosu seçimleri var.

Geçenlerde Almanya, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs'tan gazeteciler bir araya geldik. Panellerden birinde Almanların İngiltere'de gündeme gelen Ruanda formülünün Almanya için de aslında makul bir çözüm olabileceğini tartıştıklarını hayretler içinde izledik. İngiltere Anayasa Mahkemesi'nin hukuka aykırı bulduğu Ruanda formülü, yasadışı yollardan gelen yabancıların Ruanda'ya gönderilip, hangisinin sığınmacı, hangisinin ekonomik göçmen olduğuna dair değerlendirmenin o ülkede yapılmasını öngörüyor.

Avrupa'nın tüm sorunlarının kökeninde tabii ki göç konusu yok. Ama bu mesele iç siyaseti, Almanya da dahil hemen her ülkede rehin almış durumda. Türkiye de önemli transit ülkelerden biri olduğu için, AK Parti iktidarını dozunu iyi ayarlanacak bir şekilde "hoş tutma" ihtiyacı duyuluyor. Cumhurbaşkanının kameralar önündeki söylevini sabırla dinlemek bir bedelse; bu, özellikle Alman Başbakanı için ağır bir bedel gibi durmuyor.

Elbet Avrupa başkentleri, göç konusunun Türkiye'de de iç siyaseti etkileyecek mayınlı bir tarlaya dönmüş olduğunun farkında. 2016'da yapılan ve kamuoyunda, al parayı tut göçmeni şeklinde bir algıya sahip olan göç anlaşmasında öngörülen 6 milyar Euro'luk kaynak aktarımı üç aşağı beş yukarı tamamlandığı için yeni bir mali kaynak aktarımına ihtiyaç var.

Ama Türk kamuoyundaki hassasiyet nedeniyle "göç anlaşmasını devam ettiriyoruz, bu bağlamda da Türkiye'ye şu kadarlık bir bütçe ayırdık" diye açıklama yapmayacaklar. 2016'da sağlayanan anlayış farklı uygulamalarla bir şekilde devam edecek. Örneğin, göçmenler için, misal kız çocuklarını okula gönderen ailelere doğrudan maddi katkı vermek yerine, sınırların daha iyi korunmasına dönük mali kaynak akışı yapılacak. Türkiye için 3 milyar Euro'luk bir bütçeden bahsediliyor ama bu sayılar AB başkentlerinin kendi aralarında yapacakları son dakika pazarlıklara bağlı.

Öte yandan, 2016 anlaşmasında Türkiye'nin göçmenlerin Avrupa'ya geçişini durdurması karşılığında, vize serbestisi getirilmesi öngörülmüştü. 2016 darbesinden sonra, gerek siyasi gerek ekonomik nedenlerden dolayı Türkiye'den Avrupa'ya neredeyse daha önce........

© T24


Get it on Google Play