Diğer

28 Aralık 2023

"Türkiye'nin refahını ve güvenliğini ürettiği coğrafya ile değerlerinin ortaklaştığı coğrafya ayrışıyor."

TÜSİAD'ın "Cumhuriyet'in İkinci Yüzyılına Girerken Türkiye Çalıştay Dizisi" kapsamında dış politika alanında yapılan tartışmalarda, aklımda en çok yer eden tespitlerden biri bu cümleyle özetlendi.

Koordinatörlüğünü Bekir Ağırdır ve Prof. Ali Yaycıoğlu'nun yaptığı TÜSİAD projesi Aralık başında tamamlanarak çıktısı yayımlandı.

Bekir Ağırdır'ın yazısında bir değenlendirmesini bulacağınız çalıştaylarda dört konu/soru tartışıldı.

Prof. Evren Balta ile birlikte raportörlüğünü yaptığımız "Küresel dönüşümler ve ulusal strateji" başlığı altında biri Haziran, diğeri Temmuz'da yapılan iki ayrı çalıştayda, aralarında akademisyenler, emekli diplomatlar, gazeteciler, iş dünyası ile çeşitli sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinden oluşan yaklaşık 50 kişilik bir grupla dış politika ele alındı.

En hararetli tartışmalar, Türkiye'nin Batı ittifakı ile ilişkilerinin nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda yaşandı. Bu tartışma doğal olarak Türkiye'nin "Batılı kimliği" tartışmasını da beraberinde getirdi.

Bu noktada da "Batı'dan ne kastedildiğini detaylandırmak gerekti.

Batı deyince Türk kamuoyunda genelde ABD ve Avrupa başkentleri anlaşılır. Ancak Batı derken, Japonya'dan Avustralya'ya çok daha geniş bir coğrafyaya yayılan, ve aslıda coğrafi bir tanımlamanın ötesine geçen, normatif değerlerle stratejik çıkarlar bazında ortaklaşan demokratik ülkeler grubunun anlaşılması gerekir.

Benzer şekilde Batılı değerler dendiğinde de kast edilenin başta hukukun üstünlüğü, temel insan haklarına saygı gibi Batı'ya özgü değil, evensel değerler olduğunun da altı çizildi.

Bu tanımlama doğrultusunda bir grup, Batı'dan ayrışan Türkiye'nin çelişkilerine dikkat çekti.

Türkiye devlet olarak Batı'nın sistem kurumlarında yer alırken; hükümetin sistem tercihinin ise Doğu'da olduğu belirtildi.

Türkiye ticaretini ne kadar çeşitlendirmeye çalışırsa çalışsın en önemli ticari ortakları Batılı ülkeler olmaya devam ederken, Doğu'muzda kalan misal Çin ve Hindistan gibi ülkelerle Türkiye aleyhine devasa bir ticari açık söz konusu. Güvenlik alanında ise NATO'nun beşinci maddesi Türkiye'ye önemli bir caydırıcılık kalkanı sağlıyor.

Bu noktalara dikkat çeken bir grup katılımcı Türkiye'nin Batılı kimliğini hatırlaması, Batı ittifakıyla ilişkilerini de acilen onarması gerektiğine vurgu yaptılar.

Batı'nın güç kaybetmekte olduğu, savunduğu değerlerle, yaptıkları arasındaki büyük çelişkilerin Batı'nın uluslararası düzen bazında liderliğine zarar verdiği yönünde genel bir kabul vardı elbet. Dünyanın stratejik ağırlık merkezinin Doğu'ya kaymakta olduğuna dikkat çeken diğer bir grup Batı'yla ilişkilere daha mesafeliydi.

Bu gruba göre Türkiye dünyaya çok uzun süre Batı'nın perspektifinden bakmıştı. Bir katılımcı Türkiye'nin 90'lardaki Batı imajını zihninde statikleştirip siyasetini ona göre sabitlemesi yerine kendi değerleri üzerinden Türk gözüyle doğuya ve batıya bakarak siyaset izlemesi lazım geldiğini savundu.

Batılı gözlüğün çıkarılması gerektiğini vurgulayarak "eksen Türkiye" mottosu üzerinden çok taraflı dış politika izlenmesi gerektiğini savunanlara itiraz edenler oldu tabii ki.

Türk dış politikasının her daim "Türkiye ekseni-Türkiye'nin çıkarları" üzerinden şekillendiğini öne süren bir emekli diplomat, "elbette eksen Türkiye. Başka bir şey düşünemeyiz. Eksen Türkiye demek totoloji," diyerek tepkisini gösterdi.

Bu tartışmalar Cumhuriyet'in ilk yıllarında Batı ittifakına dönük tercihlerinin de ele alınmasına neden oldu.

"Türkiye; birileri şarap içmeyi seviyor, tango yapmayı istiyor diye Batı ittifakına girmedi; Batı'dan yana tercihini kendi çıkarlarına hizmet ettiği, kendi değer sistemi ile Batı'nın evrensel değerleri örtüştüğü için de yaptı," diye konuşan bir katılımcıya göre Türkiye'nin tercihi jeostratejinin dikte ettiği bir zorunluluk değil bilinçli bir tercihti.

Güncel gelişmelerle bağlantılı olduğu için İsveç örneği üzerinden yapılan yorumlar dikkat çekici idi.

Türkiye'nin Batı ittifakı içinde kalarak, Batı'yı içeriden dönüştürme imkanına sahip olduğunu hatırlatanlar oldu. NATO'ya üye olmak isteyen İsveç'te, dini sembollere dönük daha fazla hassasiyet gösterilmesi, ifade özgürlüğü ile terörist faaliyetler bağlamında ülkenin anayasa ve yasalarında yapılan değişikliklerde Türkiye'nin etkisi dile getirildi.

Aslında dünyaya Türk gözüyle bakalım diyenler de, AB üyeliğinden vazgeçilmesi ya da NATO'dan çıkılmasını savunmadılar.

Hatta Türkiye'nin Batı ittifakına çıpalı kalması üzerine genel bir uzlaşı ortaya çıktı denebilir.

Türkiye'nin dış politikada da gücünü demokratik değerlerden alması gerektiğini savunanlar açısından Batı ittifakıyla ilişkilerin sağlıklı bir raya oturtulması, özellikle Cumhuriyet'in ikinci yüzyılında bizi bekleyen sınamaların üstesinde daha rahat gelebilmek ve fırsatlardan daha iyi yararlanmak açısından kritik önem taşıyor. Bu gruba göre demokratik ülkeler grubuna sağlam bir şekilde çıpalı kalmak Türkiye'nin çok taraflı dış politika izlemesine engel değil; tersine, Türkiye'nin elini güçlendiren bir unsur.

Batı'ya daha mesafeli bakanlar ise tersine Batı'yla yaşanan gerilimlerin Türkiye'nin elini diğer coğrafyalarda güçlendirdiği görüşündeler.

İki ayrı gün, toplamda 15 saati aşkın süren çalıştaylardan başta Batı'yla ilişkiler olmak üzere, pek çok konuda yapılan hararetli ve düşündürücü tartışmalardan bir kesit vermeye çalıştım.

Gerek dış politika gerek diğer üç konuyla ilgili çıktıları içeren rapora buradan ulaşabilirsiniz.

Barçın Yinanç kimdir?

Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.

Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.

2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.

Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.

Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.

Aralık 2020'den itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programını yapıyor.

Batı Balkanlar'dan Kafkaslara herkese boncuk dağıtan AB, Türkiye'ye dönük sınırlı bir açılım için bile parmağını oynatmadı. AB Türkiye'ye sırt çevirerek stratejik miyopluk yapıyor. Ancak iktidar da AB'deki işbirliği iştahını azaltacak adımı atmaktan geri durmuyor. Türkiye'nin Hamas'la ilgili tavrının bir faturası olacaktı. "Onlar vazgeçilmez değil, asıl Türkiye vazgeçilmez" türünden bir yaklaşım da ayrı bir miyopluk oluyor

İsveç'in NATO üyeliğinin onaylanması süreci, tıpkı 1 Mart tezkeresinde olduğu gibi iki taraf arasında kalıcı hasar bırakacak bir noktaya doğru evriliyor

Dışişleri Bakanlığı’nın AB’ye uzun uzun ve sertçe yanıt verdiği birinci rapora dönük açıklamasına karşın, benzer eleştirilerin yer aldığı ikinci raporun Şimşek’i memnun etmesi dikkat çekici

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Cumhuriyet'in ikinci yüzyılında dış politikada fay hatları - Barçın Yinanç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Cumhuriyet'in ikinci yüzyılında dış politikada fay hatları

25 10
28.12.2023

Diğer

28 Aralık 2023

"Türkiye'nin refahını ve güvenliğini ürettiği coğrafya ile değerlerinin ortaklaştığı coğrafya ayrışıyor."

TÜSİAD'ın "Cumhuriyet'in İkinci Yüzyılına Girerken Türkiye Çalıştay Dizisi" kapsamında dış politika alanında yapılan tartışmalarda, aklımda en çok yer eden tespitlerden biri bu cümleyle özetlendi.

Koordinatörlüğünü Bekir Ağırdır ve Prof. Ali Yaycıoğlu'nun yaptığı TÜSİAD projesi Aralık başında tamamlanarak çıktısı yayımlandı.

Bekir Ağırdır'ın yazısında bir değenlendirmesini bulacağınız çalıştaylarda dört konu/soru tartışıldı.

Prof. Evren Balta ile birlikte raportörlüğünü yaptığımız "Küresel dönüşümler ve ulusal strateji" başlığı altında biri Haziran, diğeri Temmuz'da yapılan iki ayrı çalıştayda, aralarında akademisyenler, emekli diplomatlar, gazeteciler, iş dünyası ile çeşitli sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinden oluşan yaklaşık 50 kişilik bir grupla dış politika ele alındı.

En hararetli tartışmalar, Türkiye'nin Batı ittifakı ile ilişkilerinin nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda yaşandı. Bu tartışma doğal olarak Türkiye'nin "Batılı kimliği" tartışmasını da beraberinde getirdi.

Bu noktada da "Batı'dan ne kastedildiğini detaylandırmak gerekti.

Batı deyince Türk kamuoyunda genelde ABD ve Avrupa başkentleri anlaşılır. Ancak Batı derken, Japonya'dan Avustralya'ya çok daha geniş bir coğrafyaya yayılan, ve aslıda coğrafi bir tanımlamanın ötesine geçen, normatif değerlerle stratejik çıkarlar bazında ortaklaşan demokratik ülkeler grubunun anlaşılması gerekir.

Benzer şekilde Batılı değerler dendiğinde de kast edilenin başta hukukun üstünlüğü, temel insan haklarına saygı gibi Batı'ya özgü değil, evensel değerler olduğunun da altı çizildi.

Bu tanımlama doğrultusunda bir grup, Batı'dan ayrışan Türkiye'nin çelişkilerine dikkat çekti.

Türkiye devlet olarak Batı'nın sistem kurumlarında yer alırken; hükümetin sistem tercihinin ise Doğu'da olduğu belirtildi.

Türkiye ticaretini ne kadar çeşitlendirmeye çalışırsa çalışsın en önemli ticari ortakları Batılı ülkeler olmaya devam ederken, Doğu'muzda kalan misal Çin ve Hindistan gibi ülkelerle Türkiye aleyhine devasa bir ticari açık söz konusu. Güvenlik alanında ise NATO'nun beşinci maddesi Türkiye'ye önemli bir caydırıcılık kalkanı sağlıyor.

Bu noktalara dikkat çeken bir grup katılımcı Türkiye'nin Batılı kimliğini hatırlaması, Batı ittifakıyla ilişkilerini de acilen onarması gerektiğine vurgu yaptılar.

Batı'nın güç kaybetmekte olduğu, savunduğu değerlerle, yaptıkları arasındaki büyük çelişkilerin Batı'nın uluslararası düzen bazında liderliğine zarar verdiği yönünde genel bir kabul vardı elbet. Dünyanın stratejik ağırlık merkezinin Doğu'ya kaymakta olduğuna dikkat........

© T24


Get it on Google Play