Diğer

11 Aralık 2023

Avrupa Birliği’nin 29 Kasım’da yayınlanan Türkiye raporu, uzmanları fazlaca umutlandırmadı. AB ile ilişkiler o kadar zayıfladı ki, bardağın dolu tarafını görmek isteyenler için raporda birkaç olumlu öneri vardı elbette.

Genelde bu raporlara Dışişleri Bakanlığı tepki verir. Bu sefer beklenmedik bir şekilde Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten geldi açıklama.

X’te İngilizce paylaşım yapan Şimşek; "AB-Türkiye siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerinin durumu" hakkındaki son raporunu memnuniyetle karşıladıklarını yazdı. Çoğul kullandığına göre, kendisini değil, hükümeti kastettiğini varsayıyorum.

İlginç, zira çok değil, Avrupa Komisyonu’nun 8 Kasım’da yayınladığı ülke raporuna Ankara’nın verdiği tepki oldukça sertti.

Konuyu çok yakından izlemeyenler için AB’nin 20 gün arayla niye iki ayrı rapor yayınladığını kısaca açayım.

Birinci, yani 8 Kasım’da yayınlanan, her sene aday ülkelerin katılım müzakerelerindeki son durumun resmini çeken ülke raporu idi. Eskiden bu raporlara “ilerleme raporu” denirdi. Son yıllarda Türkiye’de hiç ilerleme kaydedilmeyince raporlara ülke raporu denmeye başlandı. Türkiye, AB jargonunu işte böyle etkiliyor. Çok gurur duyulacak bir durum değil tabii.

Türkiye’deki seçimlerden sonra Avrupa başkentleri açısından AK Parti iktidarı ile 5 yıl boyunca çalışma zorunluluğu ortaya çıktı.

Bu seneki ülke raporundan da parlak bir durum çıkmayacağı barizdi.

Bu gerçekten hareketle AB liderleri Türkiye’yle iş birliği olanaklarını artırmak amacıyla bir yol haritası sunması için Komisyona ek rapor çıkartma görevi verdi.

İlk rapor 8 Kasım’da yayınlandı ve yukarıda da belirttiğim gibi Dışişleri Bakanlığı sert tepki gösterdi.

Geçmişte de Yunanistan ve Kıbrıs gibi konularda yöneltilen -ve bu ikisi AB üyesi olduğu için doğal olarak tarafsız olmayan- değerlendirmelere şiddetle karşı çıkılırdı.

Raporlardaki demokratik standartlar, özellikle yargı bağımsızlığı, insan hakları ihlalleri konusundaki eleştirilere gelince... Bakanlığın üst yönetimi ve hatta Dışişleri Bakanı'nın kendisi de yapılan eleştirilerin aslında yersiz olmadığını, haklılık payının olduğunu bilirler; tepkiyi de ona göre dozunda gösterirlerdi.

Şimdilerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına bile uyulmadığı için, demokratik standartlardaki suçlamalara ilişkin son derece üst perdeden, sanki Türkiye ileri demokrasiymiş de bize büyük haksızlık yapılıyormuş gibi cevaplar veriliyor.

Bu sene raporda yeni bir unsur olarak yer alan Türkiye’nin Hamas’la ilgili tavrına dönük olarak da sert bir söylem kullanıldı.

Metinde bir eleştiri olarak yer verilen, ülkemizin Hamas-İsrail savaşına dair tutumunun AB’yle tamamen uyumsuz olduğu yolundaki tespiti ise esasen övgü olarak değerlendiriyoruz” denildi.

Üstüne de AB’yi yerden yere vuran şu ifade kullanıldı:

Orta Çağ karanlığından 21. yüzyılda hortlamış sivil bir katliamın karşısında tarihin yanlış yerinde duran AB’ye, evrensel değerlere, uluslararası hukuka ve insancıl ilkelere dayalı politikaların sadece Ukrayna veya Avrupa’nın başka bir bölgesi için değil, Ortadoğu dâhil, tüm dünyada geçerli olması gerektiğini hatırlatma gereği duyuyoruz.”

İlginç olan nokta, Türkiye’nin Hamas’la ilgili tutumunun, Komisyonun 29 Kasım tarihli ikinci raporunda da eleştirilmesi. Eleştiriler bunlarla da sınırlı değil. Rusya’nın Türkiye üzerinden yaptırımları delme çabalarına karşı önlemlerin yetersiz kalması, Ankara’nın Kıbrıs’ta iki devletli çözümü savunmasına dair suçlayıcı ifadeler var.

Dışişleri Bakanlığı’nın AB’ye uzun uzun ve sertçe yanıt verdiği birinci rapora dönük açıklamasına karşın, benzer eleştirilerin yer aldığı ikinci raporun Şimşek’i memnun etmesi dikkat çekici.

Şimşek X’te yaptığı paylaşımda, yapılan eleştirilerin hiçbirine değinmedi. Bardağın dolu yanına bakmayı tercih etti.

Şimşek, raporda önerilen önlemlerin, teşvik edici ve olumlu gelişmelere işaret ettiğini kaydettikten sonra bu önlemleri sıraladı. Sıraladığı öneriler arasında Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusu da var.

Aslına bakarsanız, Dışişleri Bakanlığı’nın ikinci rapora sessiz kalmasını yadırgatıcı bulmadım. Çünkü bu nihai bir rapor değil. Bu raporun hayata geçmesi, önümüzdeki hafta yapılacak AB devlet ve hükümet başkanları zirvesinde onaylanmasına bağlı. Buradaki kritik nokta ise AB liderleri bu raporu onaylarken, Rusya’ya yaptırımlar, Hamas ya da Kıbrıs konusunda nasıl ifadeler kullanacaklar; bu konular, raporun hayata geçmesi için ön koşul olarak sunulacak mı? Son ana kadar Ankara ile AB arasında pazarlıklar yapılacaktır diye tahmin ediyorum.

Tabii merak ettiğim; AB’den çıkacak karara resmi tepkiyi Mehmet Şimşek mi verecek Dışişleri Bakanlığı mı? Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la Mehmet Şimşek arasında verilecek tepki konusunda bir görüş alışverişi yaşanacak mı?

Aslında mutad olan resmi tepkinin dışişleri aracılığıyla verilmesidir. Ama anlaşılan, dış politikadaki sert tutumların ekonomiye olumsuz yansımalarının farkında olan Şimşek; özellikle AB ile ilişkilerde devreye girip, havayı yumuşatmaya çalışıyor.

Bu durumun bir başka somut örneğini, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi konusunda görmek mümkün. Türkiye uzunca bir süredir Gümrük Birliğinin aleyhimize işlediği gerekçesini öne sürerek, Gümrük Birliği'ne aykırı bazı ticari önlemleri uygulamaya koydu. AB, Gümrük Birliğinin güncellenmesi müzakerelerine başlamadan önce, bu “ticari sapmalara” son verilmesini şart koşuyordu.

Son rapordan anlaşıldığı kadarıyla Türkiye bu sapmalarda azalmaya gitmiş ki; bu sürecin tetikleyicisinin Şimşek olması muhtemeldir. Zira Şimşek, ekonomiye milimetrik de olsa yarar getirecek her tür gelişmenin peşinden koşmak durumunda. Gümrük Birliği'nin güncellenmesi, müzakerelerin yapılıp, sonuca bağlanıp ekonomiye etkisinin hissedilmesi çok uzun zaman alacak da olsa, sırf bu yönde olumlu bir adımın yaratacağı iyimserlik havasına bile ihtiyaç duyuluyor.

Bu arada raporda yer alan önerilerin hayata geçmesi, Türkiye’nin Rusya’nın yaptırımları baypas etmesinin önüne geçecek önlemleri daha sıkı tutması şartına bağlı. Aslen Ticaret Bakanlığı'nın görev alanına girse de, özellikle para trafiği açısından Şimşek’i de ilgilendiriyor. ABD Hazine Bakanlığı'nın üst düzey yetkilisi Brian Nelson'un Türkiye'ye yaptığı ziyarette Şimşek’le bir araya geldiği, Hazine ve Maliye Bakanı'nın önlemleri sıkı tuttuklarını ifade ettiği belirtiliyor.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Gazze savaşı nedeniyle mesaisinin çok büyük bir bölümünü Ortadoğu diplomasi trafiğine ayırdı. Bu durum Şimşek’e biraz alan açar mı; Şimşek’in dış politikaya ucundan kıyısından etkisi ne kadar kalıcı ve sonuç getirici olur, zaman gösterecek.

Barçın Yinanç kimdir?

Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.

Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.

2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.

Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.

Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.

Aralık 2020'den itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programını yapıyor.

Göç meselesi nedeniyle AB başkentleri Ankara'yı hoş tutmak istiyor. Ama bir taraftan da iktidarın Hamas söylemi ile Rusya'yla artan ticari ilişkileri ödüllendirmek istemiyor. Bugün kamuoyuna tanıtılacak AB raporundan iş insanı, öğrenciler gibi bazı gruplar için vize kolaylığı çıkması bekleniyor. Gümrük Birliği'nin güncellenmesi için müzakerelerin başlaması konusu nasıl bir laf kalabalığı ile formüle edilecek merak konusu

Türkiye’nin Almanya ile ticaret hacmi 45 milyar dolar, Cezayir’le 5,3 milyar dolar. Cezayir ziyaretinde Cumhurbaşkanının katılımı ile iş dünyasının temsilcileriyle iş forumu düzenlenirken, Gazze savaşının gündeme damgasını vurduğu Berlin ziyaretinde iş forumu yapılmadı. Bu normal mi?

KKTC'nin tanınması da, iki toplumlu iki kesimli çözüm de ufukta görünmüyor; bu arafta olma haleti ruhiyesiyle KKTC'nin 40. yılı kutlanacak. Ankara ise buyurgan tavrından ödün vermeden toplumsal mühendisliğe devam edecek...

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Dış politikada Şimşek etkisi mi? - Barçın Yinanç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Dış politikada Şimşek etkisi mi?

8 3
11.12.2023

Diğer

11 Aralık 2023

Avrupa Birliği’nin 29 Kasım’da yayınlanan Türkiye raporu, uzmanları fazlaca umutlandırmadı. AB ile ilişkiler o kadar zayıfladı ki, bardağın dolu tarafını görmek isteyenler için raporda birkaç olumlu öneri vardı elbette.

Genelde bu raporlara Dışişleri Bakanlığı tepki verir. Bu sefer beklenmedik bir şekilde Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten geldi açıklama.

X’te İngilizce paylaşım yapan Şimşek; "AB-Türkiye siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerinin durumu" hakkındaki son raporunu memnuniyetle karşıladıklarını yazdı. Çoğul kullandığına göre, kendisini değil, hükümeti kastettiğini varsayıyorum.

İlginç, zira çok değil, Avrupa Komisyonu’nun 8 Kasım’da yayınladığı ülke raporuna Ankara’nın verdiği tepki oldukça sertti.

Konuyu çok yakından izlemeyenler için AB’nin 20 gün arayla niye iki ayrı rapor yayınladığını kısaca açayım.

Birinci, yani 8 Kasım’da yayınlanan, her sene aday ülkelerin katılım müzakerelerindeki son durumun resmini çeken ülke raporu idi. Eskiden bu raporlara “ilerleme raporu” denirdi. Son yıllarda Türkiye’de hiç ilerleme kaydedilmeyince raporlara ülke raporu denmeye başlandı. Türkiye, AB jargonunu işte böyle etkiliyor. Çok gurur duyulacak bir durum değil tabii.

Türkiye’deki seçimlerden sonra Avrupa başkentleri açısından AK Parti iktidarı ile 5 yıl boyunca çalışma zorunluluğu ortaya çıktı.

Bu seneki ülke raporundan da parlak bir durum çıkmayacağı barizdi.

Bu gerçekten hareketle AB liderleri Türkiye’yle iş birliği olanaklarını artırmak amacıyla bir yol haritası sunması için Komisyona ek rapor çıkartma görevi verdi.

İlk rapor 8 Kasım’da yayınlandı ve yukarıda da belirttiğim gibi Dışişleri Bakanlığı sert tepki gösterdi.

Geçmişte de Yunanistan ve Kıbrıs gibi konularda yöneltilen -ve bu ikisi AB üyesi olduğu için doğal olarak tarafsız olmayan- değerlendirmelere şiddetle karşı çıkılırdı.

Raporlardaki demokratik standartlar, özellikle yargı bağımsızlığı, insan hakları ihlalleri konusundaki eleştirilere gelince... Bakanlığın üst yönetimi ve hatta Dışişleri Bakanı'nın kendisi de yapılan eleştirilerin aslında yersiz olmadığını, haklılık payının olduğunu bilirler; tepkiyi de ona göre dozunda gösterirlerdi.

Şimdilerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına bile uyulmadığı için, demokratik standartlardaki suçlamalara ilişkin son derece üst perdeden, sanki Türkiye ileri demokrasiymiş de bize büyük haksızlık yapılıyormuş gibi cevaplar veriliyor.

Bu sene raporda yeni bir unsur olarak yer alan Türkiye’nin Hamas’la ilgili tavrına dönük olarak da sert bir söylem kullanıldı.

Metinde bir eleştiri olarak yer verilen, ülkemizin Hamas-İsrail savaşına dair tutumunun AB’yle tamamen uyumsuz olduğu yolundaki tespiti ise esasen övgü olarak değerlendiriyoruz” denildi.

Üstüne de AB’yi yerden yere vuran şu ifade kullanıldı:

Orta Çağ karanlığından 21. yüzyılda hortlamış sivil bir katliamın karşısında tarihin yanlış yerinde duran AB’ye, evrensel değerlere, uluslararası hukuka ve insancıl ilkelere dayalı politikaların sadece Ukrayna veya Avrupa’nın başka bir bölgesi için değil, Ortadoğu dâhil, tüm dünyada geçerli olması........

© T24


Get it on Google Play