Diğer

20 Aralık 2023

"Avrupa Birliği ağzımıza bir parmak bal çalacak, onu da şartlı yapacak" diye yazdım 15 Eylül'de.

Yanılmışım.

AB'nin bir parmak bal çalması bile söz konusu olmadı.

Yanılmamım bir nedeni var. O tarihte 7 Ekim'deki Hamas saldırısı gerçekleşmemişti.

Çok kısa başa saralım.

AB, Mayıs seçimlerinden sonra, "Erdoğan Türkiye'siyle daha iyi çalışma yolları bulabilir miyiz" diye bir arayışa girmiş, 29 Kasım'da da, bir rapor yayımlanmıştı.

Kabaca özetlemem gerekirse, AB, sağ eliyle tuttuğu sopayı arkasına almış, sol eliyle de havuç mu ne olduğu belli olmayan bazı öneriler gündeme getirmişti.

Bu önerilerin arasında Gümrük Birliğinin güncellenmesi için müzakerelerin başlaması, vize kolaylığı, Avrupa Yatırım Bankası'nın çalışmalarını tüm sektörlere yayması gibi, mütevazi adımlar var.

Üstelik bu mütevazı adımların atılması için, Rusya'nın yaptırımları delmesinin önüne geçilmesi, ya da Kıbrıs'ta iki devletli çözümden vazgeçilmesi gibi şartların yerine getirilip getirilmemesi konusu da belirsiz bırakılmış. Metin öyle yazılmıştı ki; şart var mı yok mu o bile doğru dürüst anlaşılmıyor.

Ama bu kadarcık bir "açılım" bile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'i mutlu etmeye yetmişti. Sevinci kursağında kaldı. Çünkü bu raporun geçen haftaki AB zirvesinde, devlet ve hükümet başkanları tarafından onaylanması gerekiyordu. Liderler raporun görüşülmesini sonraki zirveye bıraktılar. Ukrayna'nın üyeliği tartışmaları çok uzun sürmüş, zaman kalmamış. Çok inandırıcı gelmedi.

Batı Balkanlar'dan, Gürcistan'a herkese boncuk dağıtırken, şartlı da olsa Türkiye'nin ağzına bir parmak bal çalmak için bile parmaklarını kımıldatmadılar.

Bence bunun birkaç nedeni var.

Öncelikle Türkiye'nin başta Doğu Akdeniz olmak üzere bölgesinde askeri faaliyetler de dahil, gerilim yaratma imkanının azaldığının farkındalar. İktidarın içine düştüğü ekonomik sıkışmışlık nedeniyle istese de askeri naralar atamayacağı sonucuna vardılar.Yani Türkiye zaten "uslu" duruyor; uslu dursun diye ekstradan bir çabaya girmeye gerek görmediler.

Öte yandan Türkiye'nin yönetim beceriksizliğini de görüyorlar. Almanya'sından Fransa'sına, göç konusu AB'nin korkulu rüyası iken, Türkiye göçmenlerin geçişini engelleyen bir ülke olarak elini daha iyi oynayabilirdi. Göç konusunda vize kolaylığı gibi uçu açık taahütlerle yetinilmeyebilirdi. Avrupa'nın da elini taşın altına koyacak bazı adımlar masaya yatırılabilirdi. Örnek olarak, akrabaları Avrupa'da yaşayan Suriyelilerin aile birleşiminden yararlanması için bastırılabilirdi.

"Herhalde pazarlıklar bizim düşündüğümüz konularda değil; başka konularda yapılıyor olsa gerek," dedi bir uzman. Haklı. Pazarlığın bir ucunda göç varsa, diğer ucunda Türkiye'nin demokratik geriye gidişine, insan hakları ihlallerine göz yumma var.

Halbuki, iktidar, Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye raportörüne Osman Kavala'yı hapiste ziyaret etmesine izin vererek, belki de daha fazla pazarlığa açık olduğu mesajını vermek istemişti. Öyleyse de bu mesaj AB tarafından alınmadı. Zira aslında, Türkiye'nin demokrasiden uzaklaşması, üyelik için AB nin kapısını çalmasını zorlaştıracağından işlerine geliyor.

Ancak, her şey bir yana; Türkiye'ye sınırlı da olsa küçük bir açılım yapılmamasında iktidarın Hamas konusunda aldığı tavrın belirleyici olduğunu düşünüyorum.

Almanya Başkanı Olaf Sholtz'a kendi evinde, Almanların en hassas olduğu Holocost hatırlatması ile parmak sallamanın bir faturası elbet olacaktı.

Burada bir durup düşünmek gerek. Neden Hamas'a İsrail'in de onayıyla para yardımında bulunan, siyasi liderliğine ev sahipliği yapan Katar el üstünde tutuluyor da, Türkiye hedefe konuyor?

Neden Katar arabuluculuk yapıyor da Türkiye o kadar çırpınsa da yapamıyor?

Hedefini İsrail'i yok etmek olarak koyan, İsrail'in varlığını kabul etmeyen, sivillerin hedef alınması dahil terörü meşru direniş aracı olarak gören bir örgütün hamisi, destekçisi, koruyucusu Türkiye olabilir mi? Olmalı mıdır? Böylesine bir konumlanma, kimilerinin direniş örgütü, kimilerinin ise terör örgütü olarak gördüğü yapılara nasıl bir mesaj vermektedir?

Filistin davasının temsilcisi Hamas mıdır? Ankara'nın resmi muhatabı, terörü reddeden Batı Şeria'daki Filistin yönetimi değil midir? Hamas'a bu kadar arka çıkarak Filistin yönetimindeki bölünmüşlük daha da teşvik edilmiyor mu?

Türkiye acaba konumlanmasını yanlış yapıyor da AB, "sen Katar gibi petrol zengini, tek adam rejimine dayalı bir emirlik değilsin; zaten olma" mı diyor?

Bugün el üstünde tuttuğunu yarın bir kalemde silebilecek, hatalarını petrol dolarlarıyla örtebilecek, sivilleri hedef almakta sakınca görmeyen köktendinci bir örgütle ile insanlıktan nasibini almamış bir hükümet arasında kirli pazarlıklara girecek bir ülkeyle bir mi olmalı konumlanmamız?

Aslında Katar'ı bu kadar da "gömmeyeyim".

Olağanüstü profesyonellik içeren sofistike bir diplomasi yürüten Katar kadar olamadık demeliyiz belki de?

Bu soruları çoğaltabiliriz.

İktidarın infialine, Batı'ya dönük eleşirilerinin hemen tümüne katılmamak mümkün değil. Ama neyi söylediğiniz kadar nasıl söylediğiniz de önemli.

Türkiye kendi çıkarlarına zarar verdiği gibi, Filistin davasına da ne ölçüde manalı katkıda bulunuyor; çok tartışmalı.

AB ile başladık AB ile bitirelim. Onların da yatacak yeri yok. Türkiye'ye sırt çevirerek stratejik miyopluk yapıyorlar. Ancak iktidar da AB'deki her tür iş birliği iştahını azaltacak adımı atmaktan geri durmuyor. Ve tabii, iktidar çevrelerinin savunduğu gibi, "onlar vazgeçilmez değil, asıl Türkiye vazgeçilmez" türünden bir yaklaşımla AB miyopluğuna yaklaşmak, ayrı türden saçma bir miyopluk hâli oluyor.

Barçın Yinanç kimdir?

Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.

Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.

2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.

Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.

Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.

Aralık 2020'den itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programını yapıyor.

İsveç'in NATO üyeliğinin onaylanması süreci, tıpkı 1 Mart tezkeresinde olduğu gibi iki taraf arasında kalıcı hasar bırakacak bir noktaya doğru evriliyor

Dışişleri Bakanlığı’nın AB’ye uzun uzun ve sertçe yanıt verdiği birinci rapora dönük açıklamasına karşın, benzer eleştirilerin yer aldığı ikinci raporun Şimşek’i memnun etmesi dikkat çekici

Göç meselesi nedeniyle AB başkentleri Ankara'yı hoş tutmak istiyor. Ama bir taraftan da iktidarın Hamas söylemi ile Rusya'yla artan ticari ilişkileri ödüllendirmek istemiyor. Bugün kamuoyuna tanıtılacak AB raporundan iş insanı, öğrenciler gibi bazı gruplar için vize kolaylığı çıkması bekleniyor. Gümrük Birliği'nin güncellenmesi için müzakerelerin başlaması konusu nasıl bir laf kalabalığı ile formüle edilecek merak konusu

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Hamas'ın faturası Bakan Şimşek'in sevincini kursağında bıraktı - Barçın Yinanç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hamas'ın faturası Bakan Şimşek'in sevincini kursağında bıraktı

26 1
20.12.2023

Diğer

20 Aralık 2023

"Avrupa Birliği ağzımıza bir parmak bal çalacak, onu da şartlı yapacak" diye yazdım 15 Eylül'de.

Yanılmışım.

AB'nin bir parmak bal çalması bile söz konusu olmadı.

Yanılmamım bir nedeni var. O tarihte 7 Ekim'deki Hamas saldırısı gerçekleşmemişti.

Çok kısa başa saralım.

AB, Mayıs seçimlerinden sonra, "Erdoğan Türkiye'siyle daha iyi çalışma yolları bulabilir miyiz" diye bir arayışa girmiş, 29 Kasım'da da, bir rapor yayımlanmıştı.

Kabaca özetlemem gerekirse, AB, sağ eliyle tuttuğu sopayı arkasına almış, sol eliyle de havuç mu ne olduğu belli olmayan bazı öneriler gündeme getirmişti.

Bu önerilerin arasında Gümrük Birliğinin güncellenmesi için müzakerelerin başlaması, vize kolaylığı, Avrupa Yatırım Bankası'nın çalışmalarını tüm sektörlere yayması gibi, mütevazi adımlar var.

Üstelik bu mütevazı adımların atılması için, Rusya'nın yaptırımları delmesinin önüne geçilmesi, ya da Kıbrıs'ta iki devletli çözümden vazgeçilmesi gibi şartların yerine getirilip getirilmemesi konusu da belirsiz bırakılmış. Metin öyle yazılmıştı ki; şart var mı yok mu o bile doğru dürüst anlaşılmıyor.

Ama bu kadarcık bir "açılım" bile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'i mutlu etmeye yetmişti. Sevinci kursağında kaldı. Çünkü bu raporun geçen haftaki AB zirvesinde, devlet ve hükümet başkanları tarafından onaylanması gerekiyordu. Liderler raporun görüşülmesini sonraki zirveye bıraktılar. Ukrayna'nın üyeliği tartışmaları çok uzun sürmüş, zaman kalmamış. Çok inandırıcı gelmedi.

Batı Balkanlar'dan, Gürcistan'a herkese boncuk dağıtırken, şartlı da olsa Türkiye'nin ağzına bir parmak bal çalmak için bile parmaklarını kımıldatmadılar.

Bence bunun birkaç nedeni var.

Öncelikle Türkiye'nin başta Doğu Akdeniz olmak üzere bölgesinde askeri faaliyetler de dahil, gerilim yaratma imkanının azaldığının farkındalar. İktidarın içine düştüğü ekonomik sıkışmışlık nedeniyle istese de askeri naralar atamayacağı sonucuna vardılar.Yani Türkiye zaten "uslu" duruyor; uslu dursun diye ekstradan bir çabaya girmeye gerek görmediler.

Öte yandan Türkiye'nin yönetim beceriksizliğini de görüyorlar. Almanya'sından Fransa'sına, göç konusu AB'nin korkulu rüyası iken, Türkiye göçmenlerin geçişini engelleyen bir ülke olarak elini daha iyi oynayabilirdi. Göç konusunda vize kolaylığı gibi uçu açık taahütlerle yetinilmeyebilirdi. Avrupa'nın da elini taşın altına koyacak bazı adımlar masaya yatırılabilirdi. Örnek olarak, akrabaları Avrupa'da yaşayan Suriyelilerin aile birleşiminden yararlanması için bastırılabilirdi.

"Herhalde pazarlıklar bizim düşündüğümüz konularda değil; başka konularda yapılıyor olsa gerek," dedi bir uzman. Haklı. Pazarlığın bir ucunda göç varsa, diğer ucunda Türkiye'nin demokratik........

© T24


Get it on Google Play