Diğer

08 Şubat 2024

Bir bardak çay Atlantik'in iki yakasındaki iki heybetli ülkeyi karşı karşıya getirebilir mi; diye sorarak başlıyor New York Times'taki haber.

Bunu okuyan Türkler ve Yunanlılar, "Biz ezelden beri Ege'nin iki yakasından, dolma kimin, musakka kime ait kavgası yapıyoruz" diye omuz silkebilir.

Malum ABD'li bir kimya profesörü çayın içine minik bir tutam tuz atılmasını tavsiye edince, İngiltere'de bir bardak suda fırtına kopmuş gibi oldu. İşin ilginç bir tarafı da ABD'li profesörün kitabının, İngiltere merkezli Kraliyet Kimya Topluluğu tarafından basılmış olması. Bu tartışmaya, Türkiye'deki çay üreticileri de bir noktada dahil oldular.

Benim asıl dikkat çekmek isteğim, ABD'nin İngiltere Büyükelçiliği'nin konuyla ilgili yaptığı açıklama.

"İki ülke arasındaki özel ilişkilerin temelini tehdit eden feci öneri karşısında tepkisiz kalamayız," diyen açıklamada İngiltere'nin ulusal içeceğine tuz ekmek gibi akla ziyan bir önermenin ABD'nin resmi tutumu olmadığı ve "hiçbir zaman olmayacağı" vurgulandı.

Açıklama, "Amerikan Büyükelçiliği çayı doğru olduğu şekliyle yapmaya devam edecek; mikrodalgada," şeklinde dalga geçen bir ifadeyle sonlanıyor.

İngilizlerin "Utanmadan bir de dalga geçiyorlar" dediğini sanmıyorum. Hâlâ espri kaldırabiliyorlar diye biliyorum.

Bu hikâye bana 2015'te Antalya'da G20 zirvesinde yaşanan bir olayı hatırlattı. Zirvenin başlangıcında herkes Erdoğan'ın podyuma çıkıp, başta ABD başkanı dünya liderlerini teker teker karşılamasını bekliyor. Sadece 20 ülke değil 72 ülkenin ne kadar anlı şanlı basın organının temsilcisi varsa bekleme halindeler. Birden podyuma iki kedi çıktı. Biri "n'oluyor yav burda" bakışları atarken, diğeri, onlarca kameranın üzerine çevrilmesine alışıkmış gibi umursamaz pozlarla podyumda arzı endam eyledi.

Tabii Twitter yıkıldı. Güvenlik önlemlerinden bunalmış gazeteciler, kedilere tanınan bu imtiyaza pek bir bozuldular. Yoksa bu kediler gizli güvenlik kamerası taşıyan gizli servislerin elemanları mıydı. Şakalar espriler kıyamet gibi yağmaya başladı.

Ve ben Türk Dışişleri'nden hiç beklemediğim bir tweet'le karşılaştım. G20 resmi hesabından yapılan açıklamada "Kediler Türkiye'de hayatın bir parçasıdır ve evet yere girmeye yetkileri vardır" türünden ortama uyan gayet esprili sempatik bir paylaşım yapıldı.

2015'ten bu yana çok zaman geçti. Türkiye'ye dair hafızamdaki en taze Twitter olaylarından biri, 10 Batılı elçiliğin Osman Kavala ile ilgili Twitter'dan yaptığı açıklama. Bu olay nedeniyle neredeyse 10 ülke diplomatının aynı anda istenmeyen kişi ilan edilip dünya diplomasi tarihine geçilmesinin ucundan dönüldü.

Bir süredir, diplomasinin farklı veçhelerine dair bir yazı kaleme almayı planlıyordum ki; Japonya'nın ABD Büyükelçiliği'nin Taylor Swift açıklamasına denk geldim.

Taylor Swift'in 10 Şubat'ta Japonya'da konseri var. Hayranları 11 Şubat'ta Super Bowl olarak bilinen Amerikan Futbol Ligi'nin sezon finalindeki karşılaşmayı kaçıracağı konusunda endişelenmişler.

Elçilik şöyle bir açıklama yapmış:

"Japonya'da birçok kişinin Taylor Swift'in Eras turnesini tecrübe etmek için heyecanlı olduğunu biliyoruz. Endişeli olan herkese korkusuz olmalarını söylüyor; bu yetenekli sanatçının hem Japon seyirciyi etkileyip hem de kırmızı giyen Chiefs'i desteklemek için Las Vegas'a yetişebileceğini bildirmek isteriz."

Espri anlayışı sıralamasında tepelerde görmeyeceğiniz Japon diplomatlar "kırmızı" ve "korkusuz" gibi ifadeleri de Swift'in albüm isimlerine atfen kullanmış.

Ben önce Taylor Swift'in final arasında şovu var sandım. Malum milyonları ekrana kilitleyen finalin arasında ünlü yıldızların şovu da en az karşılaşma kadar konuşuluyor. (Bir de bizdeki finalleri düşünün!)

Meğer Swift finale kalan Kansas City Chiefs'in yıldızı Travis Kelce ile berabermiş, takımı desteklemek için gidecekmiş.

Bu haberin üstüne sıkça takip ettiğim Fransız radyosunda her hafta yayınlanan "jeopolitika" programında "Pop kültürün ikonları jeopolitiğin aktörleri mi?" başlıklı bir programa denk geldim.

Program "Putin, Papa ve Taylor Swift'in ortak yönü dedir" sorusuyla başlıyor. Üçü de Times'a kapak olmuş.

Programda enine boyuna konuşulmasının çok nedeni var. Swift 2018'de yaptığı bir çağrı sonucu 250 bin genç seçmen oy kullanmak üzere kayıt yaptırdı. Bu sene de Instagram'dan 272 milyon takipçisine yaptığı çağrı üzerine 35 bin yeni kayıt alınmış.

Avrupa Komisyonu'nun başkan yardımcısı geçen ayki basın toplantısında, Taylor Swift'in 9 Mayıs Avrupa gününde Paris konserini hatırlatarak, Avrupalı gençleri, Haziran'daki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy kullanmaya teşvik etmesi çağrısında bulundu.

Açıkçası bu programda birden fazla Türkiye'den bahsedilmesini beklemiyordum. Ancak sadece bir kere olumlu anlamda bahsi geçti; ABD'den sonra Güney Kore'den önce dünyaya en fazla dizisini ihraç eden ikinci ülke olarak bahsedildi Türkiye'den.

Taylor Swift'e ülkelerine gelip konser vermesi davetinde bulunan liderler varmış. Programda siyasetçilerin sanatçıları gerek popülaritelerini arttırmak gerekse meşruiyet zemini güçlendirmek için nasıl kullandıkları tartışıldı. Bu bağlamda Türkiye'de kutuplaşma sonucu sanatçıların nasıl taraf tutmaya zorlandığı, ya da tarafını belli edenlerin nasıl sosyal medyada linç edildiğine değinildi.

Bu tartışmalar beni, AK Parti'nin ilk on yılındaki "yumuşak güç" günlerine götürdü. Türkiye 2008'de rekor sayıda ülkeden oy alarak BM Güvenlik Konseyi'ne seçilmesini, siyasi-askeri yani sert gücüne değil yumuşak gücüne borçluydu.

Dizi ihracatında mevzi korunmuş olsa da yumuşak güçten eser kalmadı.

Artık "terörle mücadele diplomasisi" gündemde. Malum bu ifade birçok kez Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından kullanıldı.

Denebilir ki dört bir yanımız yangın yeriyken öyle sosyal medyalardan esprili diplomatik paylaşımlar bize lüks.

Katılmıyorum. Her şey değiştiği gibi uluslararası diplomasi de değişiyor. Tek boyutlu bir diplomasi tuzağına düşmemek gerek.

Geçen sene Ağustos'ta yapılan büyükelçiler toplantısında, diplomatlar önümüzdeki dönem "güvenliğin" ön plana çıkacağı, "güvenlik" odaklı bir dış politika izleneceği sonucuna varmışlardı.

7 Ekim'deki Hamas saldırısının ardından bölgemiz çok büyük bir şiddet sarmalına girdi. ABD Dışişleri Bakanı bile 7 Ekim'den bu yana beşinci kez bölgeye geliyor. Dönemsel olarak elbet farklı konular öncelik kazanabilir. Ancak biz kamu diplomasisi, kültürel diplomasi, yumuşak gücün ön plana çıkarılması gibi diplomasinin farklı ve daha insana dair boyutlarını devrede tutmak için bölgenin sakinleşmesini beklersek daha çok bekleriz.

Aslına bakarsanız; bırakın diplomasiyi, iktidar toplumun hayat neşesini elinden aldı. Ekonomik güçlükler bir tarafa, toplum her daim endişe içinde olsun; hep korksun, hep güvenliği ön plana çıkarsın, o nedenle de oyunu kendinden yana kullansın istiyor.

Kuzey Irak'tan Suriye'ye terörizmin geldiği noktada bu iktidarın ciddi hatalarının yaptığını da unutmamak gerekir.

Terörle mücadelenin diplomasi boyutu elbet vardır ve önemlidir. Ama Türkiye 30 yılı aşkın bir süredir terörle mücadele içinde iken, diplomasinin farklı boyutları sınırlı imkanlara rağmen ihmal edilmemeye çalışıldı. Şimdilerde de tüm bir diplomasinin mağaralarda terörist avlamakla eşdeğer tutulacağı bir anlayışa mahkûm olmaması umut edilir.

Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.

Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.

2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.

Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.

Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.

Aralık 2020'den itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programını yapıyor.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Ocak ayında Türkiye'ye yaptığı ziyarette, “Bu işi daha uzatırsanız, biz Yunanistan'a F-35 satışını Türkiye'ye F-16 satışından ayırarak birkaç güne Kongre’ye göndermek durumunda kalırız. Siz sonrasında İsveç’i onaylasanız bile, Türkiye’ye satışa Kongre’den onay çıkması zora girer” mesajını net olarak verdiği anlaşılıyor

İktidarın kameralar önünde ABD'nin YPG'ye verdiği destekle ilgili sert eleştirilerine karşın, perde arkasında bu desteğin yakında kesileceğine dair iyimserlik var. Trump seçilirse, bu desteğin neredeyse anında bitmesi, Demokrat yönetimin devam etmesi halinde ise desteğin kademeli olarak azaltılması bekleniyor. ABD askerinin Suriye'den çıkması durumunda en kritik konu IŞİD şüphelilerinin tutulduğu El Hol kampı olacak

Türkiye’nin Vaşington Büyükelçisi Murat Mercan yaş haddinden emekliye ayrılıp, 12 Ocak’ta ABD’den ayrılacak.13 Ocak itibariyle, Vaşington’da Türkiye’nin bir büyükelçisi olmayacak. İstanbul’a aday bulmakla meşgul iktidar, Washington'a gidecek büyükelçiye karar verecek zamanı mı bulamadı, yoksa isim bulmakta mı zorlandı? Kulislerde birden çok isim dolanıyor

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Taylor Swift'li pop-kültür diplomasisi çağında terörle mücadele diplomasisi - Barçın Yinanç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Taylor Swift'li pop-kültür diplomasisi çağında terörle mücadele diplomasisi

19 0
08.02.2024

Diğer

08 Şubat 2024

Bir bardak çay Atlantik'in iki yakasındaki iki heybetli ülkeyi karşı karşıya getirebilir mi; diye sorarak başlıyor New York Times'taki haber.

Bunu okuyan Türkler ve Yunanlılar, "Biz ezelden beri Ege'nin iki yakasından, dolma kimin, musakka kime ait kavgası yapıyoruz" diye omuz silkebilir.

Malum ABD'li bir kimya profesörü çayın içine minik bir tutam tuz atılmasını tavsiye edince, İngiltere'de bir bardak suda fırtına kopmuş gibi oldu. İşin ilginç bir tarafı da ABD'li profesörün kitabının, İngiltere merkezli Kraliyet Kimya Topluluğu tarafından basılmış olması. Bu tartışmaya, Türkiye'deki çay üreticileri de bir noktada dahil oldular.

Benim asıl dikkat çekmek isteğim, ABD'nin İngiltere Büyükelçiliği'nin konuyla ilgili yaptığı açıklama.

"İki ülke arasındaki özel ilişkilerin temelini tehdit eden feci öneri karşısında tepkisiz kalamayız," diyen açıklamada İngiltere'nin ulusal içeceğine tuz ekmek gibi akla ziyan bir önermenin ABD'nin resmi tutumu olmadığı ve "hiçbir zaman olmayacağı" vurgulandı.

Açıklama, "Amerikan Büyükelçiliği çayı doğru olduğu şekliyle yapmaya devam edecek; mikrodalgada," şeklinde dalga geçen bir ifadeyle sonlanıyor.

İngilizlerin "Utanmadan bir de dalga geçiyorlar" dediğini sanmıyorum. Hâlâ espri kaldırabiliyorlar diye biliyorum.

Bu hikâye bana 2015'te Antalya'da G20 zirvesinde yaşanan bir olayı hatırlattı. Zirvenin başlangıcında herkes Erdoğan'ın podyuma çıkıp, başta ABD başkanı dünya liderlerini teker teker karşılamasını bekliyor. Sadece 20 ülke değil 72 ülkenin ne kadar anlı şanlı basın organının temsilcisi varsa bekleme halindeler. Birden podyuma iki kedi çıktı. Biri "n'oluyor yav burda" bakışları atarken, diğeri, onlarca kameranın üzerine çevrilmesine alışıkmış gibi umursamaz pozlarla podyumda arzı endam eyledi.

Tabii Twitter yıkıldı. Güvenlik önlemlerinden bunalmış gazeteciler, kedilere tanınan bu imtiyaza pek bir bozuldular. Yoksa bu kediler gizli güvenlik kamerası taşıyan gizli servislerin elemanları mıydı. Şakalar espriler kıyamet gibi yağmaya başladı.

Ve ben Türk Dışişleri'nden hiç beklemediğim bir tweet'le karşılaştım. G20 resmi hesabından yapılan açıklamada "Kediler Türkiye'de hayatın bir parçasıdır ve evet yere girmeye yetkileri vardır" türünden ortama uyan gayet esprili sempatik bir paylaşım yapıldı.

2015'ten bu yana çok zaman geçti. Türkiye'ye dair hafızamdaki en taze Twitter olaylarından biri, 10 Batılı elçiliğin Osman Kavala ile ilgili Twitter'dan yaptığı açıklama. Bu olay nedeniyle neredeyse 10 ülke diplomatının aynı anda istenmeyen kişi ilan edilip dünya diplomasi tarihine geçilmesinin ucundan dönüldü.

Bir süredir, diplomasinin farklı veçhelerine dair bir yazı kaleme almayı planlıyordum ki; Japonya'nın ABD Büyükelçiliği'nin Taylor Swift açıklamasına denk geldim.

Taylor Swift'in 10 Şubat'ta Japonya'da konseri var. Hayranları 11 Şubat'ta Super Bowl olarak bilinen Amerikan Futbol Ligi'nin sezon finalindeki karşılaşmayı kaçıracağı konusunda endişelenmişler.

Elçilik şöyle bir açıklama yapmış:

"Japonya'da birçok kişinin Taylor Swift'in Eras turnesini tecrübe etmek için heyecanlı olduğunu biliyoruz. Endişeli olan herkese korkusuz olmalarını söylüyor; bu yetenekli sanatçının hem Japon seyirciyi etkileyip hem de kırmızı giyen Chiefs'i desteklemek için Las Vegas'a yetişebileceğini bildirmek isteriz."

Espri anlayışı sıralamasında tepelerde görmeyeceğiniz Japon diplomatlar "kırmızı" ve........

© T24


Get it on Google Play