Diğer

05 Şubat 2024

Bu yerel seçimlerde sonucu merak edilen tek seçim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı. Seçmenin siyasete de yerel seçime de ilgisini kaybettiğini görüyoruz. Yaşanan gerçek dertler ile siyasetin gündemi arasındaki yarılma her geçen gün daha da büyüyor. Can Atalay kararı etrafındaki tartışma, iktidarın Anayasa’yı bile hiçe sayan tutumu, muhalefetin parlamentoda ve genel olarak siyasi zemindeki siyasetsizliği, çaresizliği ve sinikliği varolan yarılmayı çoğaltıyor. İktidar hayatın her alanındaki uygulamaları, sokaklardaki ve medyadaki trolleri üzerinden seçimleri de yaşanan gerçek dertleri de önemsiz hale getirmeye çalışıyor.

Muhalefet ise iktidarın gücünü ve keyfiliğini kabullenmiş durumda. Hepsi 1 Nisan sabahı Erdoğan’a karşı pozisyonlarını güçlendirmeyi hedefliyor.

Siyasi zeminde ve iktidarın politikaları üzerinde belirleyici etkisi en güçlü unsur İstanbul, Ankara, Antalya gibi CHP’ye geçmiş yerleri iktidarın kazanıp kazanamayacağı. Odağı İstanbul’a çeviren ise yalnızca İstanbul’un sembolik değeri, ekonomik büyüklüğü, seçmen büyüklüğü değil. Bundan sonrası için Erdoğan’a karşı bir iddiası olan İmamoğlu faktörü. Erdoğan da İmamoğlu da yerel seçim sürecinin henüz başındayken yalnızca İstanbul konuşuyor gibi görünseler de seçim yaklaştıkça kaçınılmaz olarak gerilim ve tartışma ülkenin geleceği meselesine gelecek. En azından İstanbullu seçmen şehri kim yönetsin tercihinden değil ülkenin genel kutuplaşmalarından oy verecek.

Bu siyasi psikoloji nedeniyle İstanbul’da her parti en güçlü adayını çıkarıyor. Amaçları kimin kazanacağı değil, o sonucu satın almış durumdalar zaten, amaç kendi partilerinin İstanbul’da ulaşabileceği en yüksek oy oranına ulaşmak. Denizli’deki seçmen de Maraş’taki seçmen de bunu bildiği için herkes 31 Mart akşamı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçim sonucuna bakacak.

Son iki aydır yayımlanan araştırmalar hâlâ iktidar blokunun ülkede yüzde 42-44, İstanbul’da ise yüzde 40-42 aralığındaki ağırlığın sürdüğünü gösteriyor. Aynı araştırmalarda İmamoğlu önde ve CHP’nin 10-12 puan üstünde görünüyordu. Şimdi iki ay önceki avantajının kaybolduğunu ve yarışın başa baş başladığını söyleyebiliriz

Bu yerel seçimlerde sonucu merak edilen tek seçim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı. Seçmenin siyasete de yerel seçime de ilgisini kaybettiğini görüyoruz. Yaşanan gerçek dertler ile siyasetin gündemi arasındaki yarılma her geçen gün daha da büyüyor. Can Atalay kararı etrafındaki tartışma, iktidarın Anayasa’yı bile hiçe sayan tutumu, muhalefetin parlamentoda ve genel olarak siyasi zemindeki siyasetsizliği, çaresizliği ve sinikliği varolan yarılmayı çoğaltıyor. İktidar hayatın her alanındaki uygulamaları, sokaklardaki ve medyadaki trolleri üzerinden seçimleri de yaşanan gerçek dertleri de önemsiz hale getirmeye çalışıyor.

Muhalefet ise iktidarın gücünü ve keyfiliğini kabullenmiş durumda. Hepsi 1 Nisan sabahı Erdoğan’a karşı pozisyonlarını güçlendirmeyi hedefliyor.

Siyasi zeminde ve iktidarın politikaları üzerinde belirleyici etkisi en güçlü unsur İstanbul, Ankara, Antalya gibi CHP’ye geçmiş yerleri iktidarın kazanıp kazanamayacağı. Odağı İstanbul’a çeviren ise yalnızca İstanbul’un sembolik değeri, ekonomik büyüklüğü, seçmen büyüklüğü değil. Bundan sonrası için Erdoğan’a karşı bir iddiası olan İmamoğlu faktörü. Erdoğan da İmamoğlu da yerel seçim sürecinin henüz başındayken yalnızca İstanbul konuşuyor gibi görünseler de seçim yaklaştıkça kaçınılmaz olarak gerilim ve tartışma ülkenin geleceği meselesine gelecek. En azından İstanbullu seçmen şehri kim yönetsin tercihinden değil ülkenin genel kutuplaşmalarından oy verecek.

Bu siyasi psikoloji nedeniyle İstanbul’da her parti en güçlü adayını çıkarıyor. Amaçları kimin kazanacağı değil, o sonucu satın almış durumdalar zaten, amaç kendi partilerinin İstanbul’da ulaşabileceği en yüksek oy oranına ulaşmak. Denizli’deki seçmen de Maraş’taki seçmen de bunu bildiği için herkes 31 Mart akşamı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçim sonucuna bakacak.

Öte yandan seçmen yorgun. Ekonomik tufana karşı hanesinin geçimini sağlayabilme çabası, siyasi gerilimlerin hiçbir sorunu çözmeye yaramayan tartışmaları, sokaklardaki gerilim ve yaygınlaşan şiddet, hukukun ve kuralların artık sokaklarda bile hissedilmiyor oluşu, çeteler, asayiş ve güvenlik sorunları gibi tüm problemler ve toplumsal savrulma seçmeni yordu. Son iki haftadır TÜİK’in bile artık açıklamaktan kaçamadığı hissedilen enflasyon, gelir dağılımı, işsizlik gibi tüm veriler, yaşanan yoksullaşmanın ve yoksunlaşmanın yaygınlaşıp derinleştiğini gösteriyor. Gerçek dertlerin yanı sıra dokuz yıldır süren seçim rallisinin genel yorgunluğu, iddialarını kaybetmiş muhalif parti seçmenlerinin umutsuzluğu, her gün ekranlarda gördüğü dünyanın karmaşık halleri, iktidar ve yandaşlarının gerçeği bulanıklaştırmayı hedefleyen sahicilikten ırak söylemleri gibi bir dizi nedenle gelecek kaygısı şu anda her şeyin önüne geçmiş halde.

Muhalif seçmen kayıtsızmış görüntüsü verse de hem bireysel geleceği hem toplumsal beka kaygısıyla son bir umut kırıntısını İmamoğlu üzerinden diri tutabilme olasılığına bakıyor. İktidar yandaşı seçmen ise genel seçimlerde kazandığı moral üstünlükle yoksullaşmanın, yoksunlaşmanın dertlerini dengelemeye çalışıyor. Yanı sıra da kendi geleceği kadar devletin bekası kaygısıyla İstanbul’u geri alma hayaline yatırım yapıyor.

Artık adaylar belli, söylemler-kampanyalar-vaatler-projeler de kamuoyu önüne çıkmaya başladı. Şimdiye dek kamuoyuna yayınlanan araştırmaların bir başlangıç çizgisini gösterdiğini varsayabiliriz. Gelecek haftadan itibaren yayınlanacak araştırmalar başlangıç çizgisini netleştirecek.

İstanbul yarışı başlarken en önemli ipuçları yaşanan seçim rallisinde İstanbul’daki sonuçlardan çıkıyor.

Yukarıdaki tablo, 2017 Başkanlık Referandumu’ndan bugüne genel ve yerel seçim sonuçlarını gösteriyor. Tabloya dair dikkatinizi çekmek istediğim üç nokta var. Birincisi, anlaşılır olabilmesi için tablodaki sayılar olabildiğince sadeleştirilmiştir. O nedenle yarım puanın altındaki bazı farklar bu sadeleştirme içinde kaybolmaktadır. İkinci nokta, tablo yasal seçim sonuç oranları üzerinden değil katılmayan ve geçersiz oy kullanan seçmenleri de dikkate alıyor. Çünkü katılmamak veya bilinçli geçersiz oylar da seçmen tercihini yansıtıyor. Üçüncüsü iktidar yandaşlığı ve karşıtlığı kutuplaşmasındaki pozisyonlar dikkate alınmıştır. Hiçbir partinin seçmenlerinin monoblok olduğunu, homojen olduğunu, hemen her konuda benzer davrandığını iddia edemeyiz elbette. Ama partilerin kurumsal akıllarının ürettiği pozisyonlar dikkate alınmıştır.

Elbette yıllar içinde seçmen sayıları da değişiyor. Tablonun içerdiği ilk 2017 referandumundaki seçmen sayısı 10.5 milyon iken 2023 genel seçimlerinde 11.4 milyondur. Sayısal durumdan anlaşılabilir ipuçları çıkarabilmek için tabloda her bir seçimdeki toplam seçmen 100 kişi şekline indirgenmiştir.

2017 referandumunun İstanbul sonuçları bir bakıma muhalefet aktörlerinin de ittifak gerekliliğini kavradıkları ve hatta ittifak arayışının tetiklendiği bir sayısal sonuç verdi. Referandumda “evet” oyu 100 kişi içinde 43’te kalırken, “hayır” oyları 45 olarak gerçekleşti. 11 seçmen referanduma katılmamış, katıldığı halde 1 kişi de geçersiz oy kullanmıştı. Hayır oyu verenler partilerinden veya Türk-Kürt, Sünni-Alevi, muhafazakar-seküler kimliklerinden öte “iktidar karşıtlığı” pozisyonundakilerin “iktidar yandaşlığından” fazla olabileceğini gösterdi.

2018 genel seçimlerinde ittifak arayışları henüz tam olarak ete kemiğe bürünmemiş, her parti kendi cumhurbaşkanı adayını çıkardığı seçim oldu. Katılmayanlar bu kez 100 kişi içinde 12 kişi, geçersiz oy kullanan yine 1 kişiydi. İktidar bloku partilerinin İstanbul oyları referandum oyunu bir miktar artırarak 43 kişiden 44’e çıkardı. Muhalefet bloku Kürt siyaseti temsilcileri de dahil toplamda 44 kişi oldu. Bir bakıma referandumdaki denge 1 puanlık farklılaşmayla devam etti. Fakat cumhurbaşkanlığı seçiminde her partinin “birinci turda kendi adayımızı çıkarıp ikinci turda bir araya geliriz” taktiği tutmadı. Muharrem İnce 100 kişiden 32’sinin, Meral Akşener 4’ünün, Temel Karamollaoğlu 1’nin, Selahattin Demirtaş da 6’sının oyunu alırken Erdoğan 43’nün oyunu almayı başardı ve seçimim birinci turda bitirdi.

Mart 2019 yerel seçimlerinde hikâye biraz farklılaştı. Bir yandan başkanlık sistemi deneyiminin gösterdiği merkezileşme ve keyfileşme diğer yandan ekonomik ve özellikle de döviz kurlarındaki sert dalgalanmanın ürettiği ekonomik tufan seçmeni afallatmıştı. Katılmayanlar 11-12 kişi mertebesinden 16 kişiye yükseldi.

Ekrem İmamoğlu’nun kutuplaşmayı aşabilmek için kutuplaştırıcı dilden uzak duran ve aynı zamanda iktidar bloku seçmenini tahrik etmeyen dili ve muhalefetin tüm aktörlerinin arkasında hizalanması sayesinde 100 kişiden 39’unun, Binali Yıldırım da yine 39 kişinin oyunu aldı. Sayısal sonuçta 15 bin oy farkıyla İmamoğlu kazandı ama yerel mecliste çoğunluk iktidar blokundaydı.

Adaletsiz ve keyfi bir kararla iptal edilen seçimin Haziran 2023 tekrarında seçmenin tepkisi sert oldu. Yine katılmayan 16 kişiydi ama katılmayanların profili değişmişti. Bir yandan Binali Yıldırım’a oy veren seçmen 39’dan 37 kişiye geriledi ama asıl Mart’ta katılmayan ama Haziran’da iktidarın yargıya ve seçime müdahalesine tepki vererek bu kez seçime katılan ve çoğunluğu genç olan 4 kişinin ve Kürt siyaseti adaylarına oy veren 2 kişinin de eklenmesiyle İmamoğlu 45 kişinin oyunu alarak kazandı.

Bu seçim hem muhalefet bloku seçmenlerinin hem de gençlerin tercihleri konusunda önemli ipuçları vererek muhalefet aktörlerinin ittifak konusunda daha arzulu olmalarını sağladı. Ardından pandemi, ekonomi politikalarında keyfilik ve kuralsızlıkla büyüyen ekonomik tufan muhalefete daha da moral verdi ve Millet İttifakı oluştu.

Muhalefet aktörlerinin ittifak arzuları kadar CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun yönettiği yönetemediği bir dizi süreçle 2023 seçimlerine gelindi. Kimliklerini, kimlik siyasetlerini aşamamış ama seçimi kazanacağına dair özgüveni de yükselmiş muhalefet geniş bir demokrasi hareketine evrilemedi. Sonuçta Mayıs 2023 seçimleri ülkede olduğu gibi İstanbul’da da bir kez daha kimlik ve siyasi pozisyon sayımına dönüştü. Kutuplaşmanın ve kimliklere sıkışmanın aşkı seçmene de yansıdı, katılımı oranı arttı, oy kullanmayan seçmen sayısı bu kez 9 kişiye düştü. Kılıçdaroğlu 100 kişinin 43’ünün, Erdoğan 42’sinin, Sinan Oğan da 4’ünün oyunu aldı. 6 yıl önce 2017 referandumunda iktidar yanlısı 43 kişinin 42’si arada yaşanan bunca gerilim ve krizden sonra da hala Erdoğan’ın arkasındaydı. Eleştirilerini parti oylarında gösterdiler, Ak Parti’den çözülenler oylarını Erdoğan’dan esirgemediler ama partileri yerine Cumhur İttifakı içindeki diğer partilere geçmeyi eleştirileri için yeterli gördüler.

Muhalif seçmen de iktidar karşıtı pozisyonunu 2017’den bu yana bir miktar daha artarak koruduğunu gösterip Kılıçdaroğlu’nun arkasında durdu belki ama Sinan Oğan gibi ya da Memleket ve Zafer partileri gibi yeni, keskin söylem sahibi partilere de var olma şansı verdiler. Halbuki aynı seçmen Babacan ve Davutoğlu’na CHP’nin tanıdığı fırsatı oylarıyla teyit etmedi.

Bu tablonun gösterdiği temel karakteristik İstanbul seçmeni içinde muhalif seçmen oranı ülke genelinden farklı olarak bir adım daha fazla. Ama aynı muhalif seçmen kendi partilerinden memnun değil.

Son iki aydır yayınlanan araştırmalar hala iktidar yandaşı ve karşıtı bloklar arası seçmen geçişinin olmadığını, iktidar blokunun ülkede yüzde 42-44, İstanbul’da yüzde 40-42 aralığında olduğunu gösteriyor.

Buna karşılık Mayıs Seçimleri ardından muhalefet blokunun dağıldı, Zafer Partisi, Memleket Partisi gibi daha sert söylemlerin dikkate değer biçim ağırlıkları artıyor.

Aynı araştırmalardan görülen İmamoğlu yarışa önde ve neredeyse CHP oyundan 10-12 puan daha yüksekten başlıyor gibi görünüyordu. Fakat şimdi İyi Parti adayı Buğra Kavuncu, Zafer Partisi adayı Azmi Karamahmutoğlu, Saadet Partisi adayı Birol Aydın’ın partilerinin oylarından İmamoğlu’na gidecek oyları en aza indireceği muhakkak. DEM Parti’nin de oldukça yüksek profilli bir aday çıkarması bekleniyor.

CHP’nin adaylık sürecindeki umutsuzluk çoğaltan tutumu ve tercihleri de dikkate alındığında CHP oyunun artmasını beklemek gerçekçi değil. Kurultay sürecinden sonra öne çıkan “İstanbul’u kaybetmeden Türkiye’yi kazanmak” stratejisi çökmüş durumda. Şimdi CHP ve İmamoğlu açısından mesele yalnızca İstanbul’u kazanabilmek artık. Kaybedişte ise değişim hikayesi başlamadan bitecek. Muhalefetteki bu dağılmaya ve yıkıcı karşılıklı söylemlere bakılınca İmamoğlu’nun iki ay önceki kağıt üzerindeki avantajının kaybolduğunu ve İmamoğlu-Kurum yarışının baş başa yakın bir noktadan başladığını söyleyebiliriz.

Buna karşılık Erdoğan ve iktidar blokunun oyun planı net. İktidarın, devletin, kamu bütçesinin, medyanın ve teknolojiyi kullanma maharetinin tüm gücüyle seçimlere ve özellikle de İstanbul seçimlerine yüklenecek. Bu uğurda yapabileceği her şeyi, hukuka uygun-değil, ahlaka uygun-değil bakmaksızın yapmaktan kaçınmayacak. İktidar ülke genelindeki yüzde 52-48’lik dengeyi kendi lehine daha da açmak istiyor. Bunu başarırsa hem Can Atalay kararında görüldüğü gibi önündeki tüm kurumsal ve toplumsal barajları aşmak konusunda daha cüretkâr davranacak hem de arzuladığı büyük sağ koalisyonu-konsolidasyonu sağlamak için bugünün muhalefette görünen sağ partilerine karşı psikolojik baskı gücünü elde edecek.

Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.

Doğru veya yanlış, bugün yerel seçim diye konuşulan, tartışılan, herkesin meraklandığı ve odaklandığı tek yerel seçim Ekrem İmamoğlu mu Murat Kurum mu seçimi artık. Seçim akşamı seçmenin de kameraların da bakacağı, konuşacağı, hayal kırıklığı ya da neşe, umut ya da umutsuzluk yaşayacağı yerel seçim sonucu İstanbul belediye başkanlığı seçimleri olacak

Metropollerde ev sahipliği oranı düşüyor, kent yoksulluğu artıyor. Gündelik yaşam pratikleri değişiyor ama kültürel değerler değişime direniyor çünkü değişime güvenemiyor. Ne kentler eski bildik kentler ne seçmen ne tüketici ne de çalışan olarak bireyler. Arada kalmış, bedenleri ile ruhları ayrışmış, korkuları beklentilerine baskın, kimliğine sığınmış...

2024’te küresel bölüşüm kavgası sürecek. Büyük bir yıkım, dünya savaşı falan olmayacak ama bölgesel gerilimler, savaşlar, krizler de bitmeyecek. Türkiye’de ise gündem elbette ekonomik krizden çıkış ve yerel seçimler. Bir erken seçim ya da anayasa değişikliği referandumu olur mu, sanmıyorum

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Yerel seçimlerin ilgi ve gerilim odağı: İstanbul'da başa baş yarış - Bekir Ağırdır
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yerel seçimlerin ilgi ve gerilim odağı: İstanbul'da başa baş yarış

51 1
05.02.2024

Diğer

05 Şubat 2024

Bu yerel seçimlerde sonucu merak edilen tek seçim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı. Seçmenin siyasete de yerel seçime de ilgisini kaybettiğini görüyoruz. Yaşanan gerçek dertler ile siyasetin gündemi arasındaki yarılma her geçen gün daha da büyüyor. Can Atalay kararı etrafındaki tartışma, iktidarın Anayasa’yı bile hiçe sayan tutumu, muhalefetin parlamentoda ve genel olarak siyasi zemindeki siyasetsizliği, çaresizliği ve sinikliği varolan yarılmayı çoğaltıyor. İktidar hayatın her alanındaki uygulamaları, sokaklardaki ve medyadaki trolleri üzerinden seçimleri de yaşanan gerçek dertleri de önemsiz hale getirmeye çalışıyor.

Muhalefet ise iktidarın gücünü ve keyfiliğini kabullenmiş durumda. Hepsi 1 Nisan sabahı Erdoğan’a karşı pozisyonlarını güçlendirmeyi hedefliyor.

Siyasi zeminde ve iktidarın politikaları üzerinde belirleyici etkisi en güçlü unsur İstanbul, Ankara, Antalya gibi CHP’ye geçmiş yerleri iktidarın kazanıp kazanamayacağı. Odağı İstanbul’a çeviren ise yalnızca İstanbul’un sembolik değeri, ekonomik büyüklüğü, seçmen büyüklüğü değil. Bundan sonrası için Erdoğan’a karşı bir iddiası olan İmamoğlu faktörü. Erdoğan da İmamoğlu da yerel seçim sürecinin henüz başındayken yalnızca İstanbul konuşuyor gibi görünseler de seçim yaklaştıkça kaçınılmaz olarak gerilim ve tartışma ülkenin geleceği meselesine gelecek. En azından İstanbullu seçmen şehri kim yönetsin tercihinden değil ülkenin genel kutuplaşmalarından oy verecek.

Bu siyasi psikoloji nedeniyle İstanbul’da her parti en güçlü adayını çıkarıyor. Amaçları kimin kazanacağı değil, o sonucu satın almış durumdalar zaten, amaç kendi partilerinin İstanbul’da ulaşabileceği en yüksek oy oranına ulaşmak. Denizli’deki seçmen de Maraş’taki seçmen de bunu bildiği için herkes 31 Mart akşamı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçim sonucuna bakacak.

Son iki aydır yayımlanan araştırmalar hâlâ iktidar blokunun ülkede yüzde 42-44, İstanbul’da ise yüzde 40-42 aralığındaki ağırlığın sürdüğünü gösteriyor. Aynı araştırmalarda İmamoğlu önde ve CHP’nin 10-12 puan üstünde görünüyordu. Şimdi iki ay önceki avantajının kaybolduğunu ve yarışın başa baş başladığını söyleyebiliriz

Bu yerel seçimlerde sonucu merak edilen tek seçim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı. Seçmenin siyasete de yerel seçime de ilgisini kaybettiğini görüyoruz. Yaşanan gerçek dertler ile siyasetin gündemi arasındaki yarılma her geçen gün daha da büyüyor. Can Atalay kararı etrafındaki tartışma, iktidarın Anayasa’yı bile hiçe sayan tutumu, muhalefetin parlamentoda ve genel olarak siyasi zemindeki siyasetsizliği, çaresizliği ve sinikliği varolan yarılmayı çoğaltıyor. İktidar hayatın her alanındaki uygulamaları, sokaklardaki ve medyadaki trolleri üzerinden seçimleri de yaşanan gerçek dertleri de önemsiz hale getirmeye çalışıyor.

Muhalefet ise iktidarın gücünü ve keyfiliğini kabullenmiş durumda. Hepsi 1 Nisan sabahı Erdoğan’a karşı pozisyonlarını güçlendirmeyi hedefliyor.

Siyasi zeminde ve iktidarın politikaları üzerinde belirleyici etkisi en güçlü unsur İstanbul, Ankara, Antalya gibi CHP’ye geçmiş yerleri iktidarın kazanıp kazanamayacağı. Odağı İstanbul’a çeviren ise yalnızca İstanbul’un sembolik değeri, ekonomik büyüklüğü, seçmen büyüklüğü değil. Bundan sonrası için Erdoğan’a karşı bir iddiası olan İmamoğlu faktörü. Erdoğan da İmamoğlu da yerel seçim sürecinin henüz başındayken yalnızca İstanbul konuşuyor gibi görünseler de seçim yaklaştıkça kaçınılmaz olarak gerilim ve tartışma ülkenin geleceği meselesine gelecek. En azından İstanbullu seçmen şehri kim yönetsin tercihinden değil ülkenin genel kutuplaşmalarından oy verecek.

Bu siyasi psikoloji nedeniyle İstanbul’da her parti en güçlü adayını çıkarıyor. Amaçları kimin kazanacağı değil, o sonucu satın almış durumdalar zaten, amaç kendi partilerinin İstanbul’da ulaşabileceği en yüksek oy oranına ulaşmak. Denizli’deki seçmen de Maraş’taki seçmen de bunu bildiği için herkes 31 Mart akşamı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçim sonucuna bakacak.

Öte yandan seçmen yorgun. Ekonomik tufana karşı hanesinin geçimini sağlayabilme çabası, siyasi gerilimlerin hiçbir sorunu çözmeye yaramayan tartışmaları, sokaklardaki gerilim ve yaygınlaşan şiddet, hukukun ve kuralların artık sokaklarda bile hissedilmiyor oluşu, çeteler, asayiş ve güvenlik sorunları gibi tüm problemler ve toplumsal savrulma seçmeni yordu. Son iki haftadır TÜİK’in bile artık açıklamaktan kaçamadığı hissedilen enflasyon, gelir dağılımı, işsizlik gibi tüm veriler, yaşanan yoksullaşmanın ve yoksunlaşmanın yaygınlaşıp derinleştiğini gösteriyor. Gerçek dertlerin yanı sıra dokuz yıldır süren seçim rallisinin genel yorgunluğu, iddialarını kaybetmiş muhalif parti seçmenlerinin umutsuzluğu, her gün ekranlarda gördüğü dünyanın karmaşık halleri, iktidar ve yandaşlarının........

© T24


Get it on Google Play