Diğer

T24 Haftalık Yazarı

26 Kasım 2023

Dünyaları önüme koysalar, İstanbul'dan vazgeçer miyim acaba?
Birkaç sene öncesine kadar çok kesin cevap verirdim: Asla!
Rüyalarımın, dualarımın, çocukluğumun, çocuklarımın, anamın ve babamın şehri burası. Geçmişim ve geleceğimin adresi.

Ama…

Ama artık çok zor yaşam. Nezaketsiz kalabalıklar içinde yol bulmak ömür törpüsü. Bir açıda nefesim kesilircesine heyecanlanırken, bir an sonra dünyalar başıma yıkılıyor. Selfie çekmelere doyamadığım dakikaları, çöp yığınları takip ediyor.

Bir lahza mutluluktan uçarken, akabinde derinliklere çakılıyorum…

Dediğim gibi, öylesine çıktım yola. Bilet ucuzdu, vakit uygundu, Hamburg'u daha evvel bir kere ve sadece bir gece görmüştüm, falan filan. Sözün kısası, dört günlüğüne Hamburg'a gittim. Şehir merkezinin az biraz dışında kaldığım evden çıkınca bir ormana giriliyormuş. Ev sahibi söyledi.
Girdim.

Ve sanki başka evren, başka galaksiymiş gibiydi. Öyle çok sevdim ki, neredeyse dört günüm orada geçti…

Her şehre indiğimde, ormana geri dönmek için dakikaları sayar oldum.
Sert ve sağlam hava, balta vurulmamış doğa, bana çok iyi geldi. Çoktan atkı, eldiven, palto, şapka zamanı gelmiş. Normal zamanda olsa takarım. "Şimdi bu kadar giyin, bu kadar çıkart, of ve de pof" diye homur homur söylenirim…

Bu kez sıfır söylenme!

Renkler öylesine bir şölen sunuyordu ki… "Kahverengi" deyip geçtiğimiz renk kümesinin ellilerce tonu oradaydı. Doğa çok büyük bir kompozisyon yaratmıştı yine. Köpekleriyle yürüyüş yapan Hamburglular acayip nazikti.

- Guten morgen!
- Guten morgen, wie geht es Ihnen?

Keşke ek dil Almanca'ya biraz daha eğilseydim…
Hayır, Almanya'yı ve Almanlar'ı bu denli seveceğimi bileydim, ben o dili böyle yarım yamalak hiç bırakır mıydım!

Havaalanından çıkış beş dakika, şehir merkezine trenle gidiş 15 dakika. Arabayla gideyim derseniz, 10 dakika. Otoban olmasa çok rahat yürünür bile, o derece yakın.

Nüfusu 2 milyon civarında. Almanya'nın en büyük ikinci kenti. Ama ne büyüklük ne de iki milyonluk nüfus hissediliyor…

Bir liman şehri Hamburg. Liman şehirlerinin özelliklerini hatırlayanınız vardır. Sosyoloji dersinde okumuştuk. İlk aklıma gelenler: Yeniliklere ve yeni insanlara açık olurlar. Çok sayıda dil konuşulur.

Yemek kültürleri karışık olur. Eğlence hayatı gelişir. Halk, iç kısımlara kıyasla, daha kabullenici ve yumuşak huyludur.

Hepsine çek.
Benim şu zamana kadar gördüğüm en güzel Almanya kenti, burası. Şimdiye dek tanıdığım en nazik Almanlar da Hamburglular.

Hamburg, Venedik veya Amsterdam kadar olmasa da, bir kanallar şehri. Tam 2023 köprüsü varmış, hayret ettim.

Tüm merkezi bir gün içinde yürümek ve belli başlı binaları, yerleri ziyaret etmek mümkün. Çok keyifli bir şehir; insana yürüdükçe güzellikler sunan bir şehir.

Hamburg, aynı zamanda bir kültür - sanat şehri. 40 ayrı tiyatroya ve 100 müzeye ev sahipliği yapıyor. Tiyatro için Almanca bilginiz yeterli değilse de hiç kafayı takmayın. "The English Theater of Hamburg", tüm oyunların İngilizce sahnelendiği, elli yıldır açık bir tiyatro. Bu sefer radarımda değil. Ama, benim yıllardır resimlerini görüp hayran olduğum Hamburg Operası, bir mimari şaheser. Seyahat ajandaya girdiğinden beri takipteyim. Web sitelerinden bilet almayı becerememiştim. Bir yerlerde hata yapmışımdır diye düşündüm. Bizzat oraya varınca, kuyruğa girip gişedeki memura ulaşınca, acı gerçeği anladım: Tüm biletler aylar öncesinden tükeniyor! Ancak gösteriden önce kapıda beklersem, belki elinde fazla kalan bileti satmaya çalışanlara rastlarmışım…

Kısmet değilmiş. Ne derler? Olduğu kadar, olmadığı kader!

Ayrıca burada her yer tiyatro, her yer kulüp. Gece hayatıyla arama mesafe koyalı yıllar oldu, ama okuduğum ve "gitsem mi" dediğim kulüpler oldu.

Ve de tabii konserler…

Hamburg, cazseverlerin favori kentlerinden. Özellikle cuma ve cumartesi geceleri, yıkılan bir eğlence var…

Speicherstadt, Hamburg'u en güzel resmedeceğiniz semt. Kırmızı tuğla binaların kanalların kıyısından suya yansımaları çok fotogragik.

Ayrıca alışveriş ve sosyal hayatın da merkezi. Kafeler çok sayıda, kahve çok lezzetli. Alman usulü çöreklerse tam ortaya paylaşmalık.

Ama Hamburg'a has "Fischbrötchen" yani balık-ekmek, yanında patates kızartması ve tabii ki bira, yemeden dönme menüsü. Yılanbalığı çorbası "Aalsuppe", et suyu ve sebzelerle zirveye taşınmış bir lezzet. Büyük kase ve yanında bir dilim ekmekle geliyor ve kesinlikle çok doyurucu. Herhalde çok dinli bir ülke oluşundan, artık meşhur Alman sosislerinin dana etinden yapılmış olanları da var. Hardallı sosis - mayonezli patates - bira veya kola da başka bir "mutlaka yenmeli" öğünü.

Öyle oldu benim için…
Çok müze var demiştim; hiçbirine gitmedim. İçim istemedi. "Miniatur Wunderland" çok güzelmiş, gözüm yemedi. Katedrallere bile girmedim.

Parklarım beni çağırdı her an. Hirschpark, Altonaer Volkspark, Jenisch Park, Planten und Blomen Park…
Orada başka bir dünya vardı. Kendi içimde çok uzaklara, dediğim gibi başka dünyalara, bir de şimdinin durmuş haline yürüdüm.

Dönüş uçağını kaçırmamak için alarm kurmuşum iyi ki. Yoksa o parkta, o renklerin içinde, çoktan kaybolmuştum…

Fatih Türkmenoğlu kimdir?

Fatih Türkmenoğlu İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra New York Üniversitesi'nde 'işletme diploması' programını bitirdi.
University of Michigan'da bir yıl 'konuk gazeteci' olarak seminerler verdi. Northwestern Üniversitesi'nde Ortadoğu bölümünde araştırma yaptı. Kent Üniversitesi'nde 'klinik psikoloji' yüksek lisansı yaptı. Çeşitli terapi eğitimleri aldı, almaya da devam ediyor.

Gazeteciliğe 1995 yılında Sabah grubunda başladı. Sabah ve Yeni Yüzyıl gazeteleri ile Aktüel, Esquire, Cosmopolitan dergilerinde gezi, izlenim yazıları yazdı, çok sayıda röportaj yaptı.

Kuruluş döneminde ilk özel haber kanalı olarak yayına başlayan NTV'ye geçti. Beş yıl çalıştığı kurumda hazırlayıp sunduğu programlarla ödüller kazandı. İzleyen dönemde geçtiği CNN Türk televizyonunda 13 yıl boyunca gezi programları ve belgeseller hazırladı ve sundu.

Milliyet, Cumhuriyet ve Hürriyet Seyahat için yıllarca yazı yazdı. CNN International televizyonu için Türkiye'den uzun süre haber yaptı.

"Her Perşembe Saat 4'te", "Hayat Gezince Güzel", "Türkiye'de Görülmesi Gereken 101 Yer", "Amerikan Rüyası Tabirleri", "Üç Kuruş Fazla Olsun Kırmızı Olsun" adlarıyla beş kitabı yayımlandı.

Moderatör, sunucu olarak da çalışan, şirket yöneticileri ve bürokratlara sunum teknikleri ve medya ile ilişkiler konularında danışmanlık yapan ve TedX konuşmacısı olan Türkmenoğlu, uzman klinik psikolog olarak da danışan kabul ediyor.

ABD ve Türkiye'de yaşıyor. Evli ve iki kız çocuk babası.

Milas'ta Zeytin Hasadı Şenliği'ne davetliydim. Üç gün üç gece süren, gerçek bir festival. "Gerçek" kelimesinin altını çizdim, üstünü de floresanlı sarı kalemimle boyadım gibi düşünün. O derece gerçek, o derece içten…

Yaşasın Cumhuriyet, yaşasın hayat, yaşasın güneşin batmadığı bu çok özel kara ve deniz parçası. Ne mutlu burada olabilene, yaşayabilene, buraları sevebilene

Pamuk tarlaları, mevsimlik işçiler, kalabalık aileler, Yaşar Kemal’in ve Orhan Kemal’in kitaplarıyla ölümsüzleştiler çoktan. Adana, çok büyüdü, çok güzelleşti son yıllarda

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Hamburg'da sonbahar - Fatih Türkmenoğlu Yola Çıktım
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hamburg'da sonbahar

19 0
26.11.2023

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

26 Kasım 2023

Dünyaları önüme koysalar, İstanbul'dan vazgeçer miyim acaba?
Birkaç sene öncesine kadar çok kesin cevap verirdim: Asla!
Rüyalarımın, dualarımın, çocukluğumun, çocuklarımın, anamın ve babamın şehri burası. Geçmişim ve geleceğimin adresi.

Ama…

Ama artık çok zor yaşam. Nezaketsiz kalabalıklar içinde yol bulmak ömür törpüsü. Bir açıda nefesim kesilircesine heyecanlanırken, bir an sonra dünyalar başıma yıkılıyor. Selfie çekmelere doyamadığım dakikaları, çöp yığınları takip ediyor.

Bir lahza mutluluktan uçarken, akabinde derinliklere çakılıyorum…

Dediğim gibi, öylesine çıktım yola. Bilet ucuzdu, vakit uygundu, Hamburg'u daha evvel bir kere ve sadece bir gece görmüştüm, falan filan. Sözün kısası, dört günlüğüne Hamburg'a gittim. Şehir merkezinin az biraz dışında kaldığım evden çıkınca bir ormana giriliyormuş. Ev sahibi söyledi.
Girdim.

Ve sanki başka evren, başka galaksiymiş gibiydi. Öyle çok sevdim ki, neredeyse dört günüm orada geçti…

Her şehre indiğimde, ormana geri dönmek için dakikaları sayar oldum.
Sert ve sağlam hava, balta vurulmamış doğa, bana çok iyi geldi. Çoktan atkı, eldiven, palto, şapka zamanı gelmiş. Normal zamanda olsa takarım. "Şimdi bu kadar giyin, bu kadar çıkart, of ve de pof" diye homur homur söylenirim…

Bu kez sıfır söylenme!

Renkler öylesine bir şölen sunuyordu ki… "Kahverengi" deyip geçtiğimiz renk kümesinin ellilerce tonu oradaydı. Doğa çok büyük bir kompozisyon yaratmıştı yine. Köpekleriyle yürüyüş yapan Hamburglular acayip nazikti.

- Guten morgen!
- Guten morgen, wie geht es Ihnen?

Keşke ek dil Almanca'ya biraz daha eğilseydim…
Hayır, Almanya'yı ve Almanlar'ı bu denli seveceğimi bileydim, ben o dili böyle yarım yamalak hiç bırakır mıydım!

Havaalanından çıkış beş dakika, şehir merkezine trenle gidiş 15 dakika. Arabayla gideyim derseniz, 10 dakika. Otoban olmasa çok rahat yürünür bile, o derece yakın.

Nüfusu 2 milyon civarında. Almanya'nın en büyük ikinci kenti. Ama ne büyüklük ne de iki milyonluk nüfus hissediliyor…

Bir liman şehri Hamburg. Liman şehirlerinin özelliklerini hatırlayanınız vardır. Sosyoloji dersinde okumuştuk. İlk aklıma gelenler: Yeniliklere ve yeni insanlara açık olurlar. Çok sayıda dil konuşulur.

Yemek kültürleri karışık olur. Eğlence hayatı gelişir. Halk, iç kısımlara kıyasla, daha kabullenici ve yumuşak huyludur.

Hepsine çek.
Benim şu zamana........

© T24


Get it on Google Play