Diğer

T24 Haftalık Yazarı

03 Aralık 2023

Bilim tarihinde en etkili 5 fizikçi genellikle şu şekilde sıralanıyor: Einstein, Newton, Maxwell, Galileo ve Dirac.

Galileo, modern bilimin kapısını açarken Newton onu matematik temellere oturtmuştu.

Maxwell, Michael Faraday'ın deneysel çalışmasından yola çıkarak elektrik ve manyetizmanın birbirini ürettiğini gösteren ünlü Maxwell Denklemlerini yarattı.

Einstein, Özel Göreliliği hepimizin bildiği iki denkleme indirgemeyi başardı; en ünlü denklemi E=mc2' ile kütle ve enerji eşdeğerliliğini gösteriyordu.

Bu arada Dirac, serbest elektronların enerjilerini hem görelilik hem de kuantum mekaniğini kullanarak açıklamaya çalışırken sürpriz sonuçlara ulaşmıştı.

Bu insanların ortak yanı, yarattıkları matematik denklemlerle devrimsel buluşlara imza atmış olmalarıydı.

Bizim gerçekliğimizde matematik denklemler fiziğin dilidir; doğayı ve evreni yöneten kuralları ifade ederler.

2016 yılında BBC Earth, matematikçilerden ve fizikçilerden listelediği 12 denklem içinden "en güzel" ini seçmelerini istedi.

Sonuç oldukça çarpıcıydı. En güzel denklem, "Fizik yasaları, matematiksel güzellik ve basitliğe sahip olmalıdır" diyen Dirac'ın olmuştu. Üstelik açık ara birinciydi.

1920'li yılların sonunda Heisenberg ve Schrödinger'in çerçevelediği kuantum mekaniği, yavaş hareket eden elektronlar için mükemmel sonuçlar verirken ışık hızına yakın hızlarda başarılı değildi.

Dirac bu soruna çözüm bulmak amacıyla kuantum mekaniğini Einstein'ın özel görelilik teorisiyle birleştirme çabası içine girmişti. Bu çabaları sonuç vermiş ve 1927 yılı Aralık ayının başında, elektronun göreli teorisinin temel dalga denklemi olarak tanımlanan Dirac Denklemi yaratılmıştı.

Paul Dirac'ın, elektronların hareketini tanımlamaya dönük geliştirdiği denklem oldukça ilginç ve o oranda çarpıcı sonuçlar veriyordu.

Çözümlerden biri negatif yüklü elektronu, ikincisi ise elektronun tüm özelliklerine sahip ancak pozitif yüklü bir başka parçacığın varlığını işaret ediyordu.

Öte yandan negatif enerjili parçacıkların varlığı ise kabul edilir bir durum değildi. Bir nesnenin enerjisi artar ya da azalır ama nasıl sıfırın altına düşerdi?

Eğer bu doğruysa parçacıkların çok kısa sürede enerji salarak negatif enerjili bir konuma geçmeleri gerekirdi. Oysa evrende çok miktarda kararlı ve enerjisini koruyan pozitif enerjili parçacık bulunuyordu.

Dirac, ilk başta saçma görünen bu sonucu kabul etmekte zorlandı. Bir şeyler gözden kaçıyor olmalıydı.

Ancak daha sonra, doğanın bir simetri ölçüsüyle inşa edildiğine dikkat çekerek negatif enerjili parçacıkların var olması gerektiğini öne sürdü.

Dirac, uzayı bir parçacık denizi olarak hayal etti. Burada parçacıktan kasıt elektrondur.

Ona göre boş olduğu öngörülen uzay aslında sonsuz bir parçacık denizidir ve bu deniz negatif enerjili parçacıklarla doludur.

Yani bütün negatif enerji seviyeleri doludur ve bu nedenle pozitif enerjili elektronların negatif enerji seviyelerine ulaşmaları olanaksızdır.

Dahası Dirac denizinde bir elektron, bir şekilde (örneğin gama ışını ile) yerinden koparıldığında ardında bir boşluk bırakacaktır. Bu boşluk, tıpkı suda hareket eden hava baloncukları gibidir ve pozitif yüke sahipmiş gibi davranmaktadır.

Pozitif enerjili ama zıt yüklü bir parçacık olarak görünen bu baloncuk özünde bir "anti-parçacık"tır.

Dirac, bu baloncuğun önce proton olabileceğini düşünür, çünkü o zamanda pozitif yüklü tek parçacık protondur. Ancak protonun kütlesi elektrondan 1836 kat daha fazladır. Dolayısıyla bu yaklaşım çöpe atılır.

Sonunda, "anti-elektron" adını verdiği, kütlesi elektrona eşit yeni bir parçacığın var olması gerektiğini öne sürer. Dahası bu parçacıklar, yani anti-elektronlar, elektronlar ile bir araya geldiklerinde birbirlerini çok hızlı bir şekilde yok edeceklerdir. Bu fikrin Robert Oppenheimer tarafından dile getirildiğini belirtelim.

Aradan çok zaman geçmez.

1932 yılında kozmik ışınlar üzerinde araştırmalar yapan Amerikalı bilim insanı Carl Anderson, atmosferde elektrona benzeyen ancak pozitif yüklü parçacık izlerine rastlar. Dahası bu parçacıklar kozmik ışınlar tarafından negatif yüklü elektronlar ile birlikte üretilmiş görünmektedir.

Dirac, anti-elektron öngörüsünde haklı çıkmıştır.

Ve bir yıl sonra 1933'te Dirac, kuantum mekaniğine yaptığı katkılar nedeniyle ve biraz da gönülsüzce Nobel Fizik Ödülü sahibi olur.

Dirac oldukça ilginç bir kişilik; törenimsi şeylerden ve övülmekten hoşlanmadığı, tanıtım türü faaliyetlerden ise nefret ettiği onun herkesçe bilinen bir özelliği.

Bu yanını bilen Ernest Rutherford ona, Nobel Ödülü'nü reddetmesi halinde çok daha fazla dikkat çekeceğini söylemiş ve Dirac'ın ödülü gönülsüzce de olsa almasını sağlamıştır. Ancak 1953'te kendisine sunulan şövalyelik ünvanı da dahil pek çok ödülü geri çevirdiği söylenir.

1902 doğumlu İngiliz fizikçi Paul Dirac, parçacıkların matematik modellerini kullanarak maddenin bir karşıtının var olması gerektiğini ortaya koyan ilk bilim insanı olarak bilim tarihinde yerini alıyor.

1928 yılında, daha 26 yaşında iken, henüz atom çekirdeğinde bulunan nötron bile keşfedilmemiş iken, elektronun artı yüklü bir ikizinin var olması gerektiğini söylüyordu.

Bugün o parçacığa "pozitron" diyoruz. Bu parçacık, PET (Pozitron Emisyon Tomografisi) uygulaması ile insan vücudunun yüksek çözünürlüklü görüntülerini oluşturmak için kullanılmakta.

Paul Dirac, keşfettiği pozitronun bir gün insanlık yararına kullanılabileceğini hayal edebilir miydi?

https://timeline.web.cern.ch/victor-hess-discovers-cosmic-rays-0

https://home.cern/science/physics/antimatter

https://physicsworld.com/a/our-universe-has-antimatter-partner-on-the-other-side-of-the-big-bang-say-physicists/

https://www.famousscientists.org/paul-dirac/

http://www.bbc.com/earth/story/20160120-you-decide-what-is-the-most-beautiful-equation-ever-written

Nafiye Güneç Kıyak kimdir?

Nafiye Güneç Kıyak, lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fizik Bölümünde ve yüksek lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Nükleer Enerji Enstitüsünde tamamladı.

Çalışma hayatına Türkiye Atom Enerjisi Kurumu - Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi'nde araştırma reaktörü radyasyon güvenliği sorumlusu olarak başladı.

Doktora sonrası Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu bursu ile Almanya-GSF (Gesellschaft für Strahlen- und Umweltforschung-München)'de "nükleer santraller çevre analizleri, radyasyon dozimetrisi, nükleer teknikler" alanlarında çalışmalarda bulundu.

Yurda dönüşünün hemen ardından doçent ve daha sonrasında da profesör oldu.

1996 yılında kurulan Işık Üniversitesi'nin kuruluş çalışmalarına katıldı ve çeşitli kademelerde görev alarak kurucu fizik bölüm başkanlığı, Fen Bilimleri Enstitüsü müdürlüğü görevlerinde bulundu. "Lüminesans Araştırma ve Arkeometri Laboratuvarı"nı kurdu modern fizik konularında lisans ve yüksek lisans dersleri verdi.

2010- 2015 yılları arasında Işık Üniversitesi Rektörü olarak görev yaptı.

Rektörlük süresini tamamlamasının sonrasında Feyziye Mektepleri Vakfı okulları CEO'su görevinde bulundu.

Prof. Kıyak'ın uluslararası bilimsel dergilerde yayımlanmış çok sayıda bilimsel makalesi, yurtiçi ve yurt dışında sunulmuş 200 dolayında bilimsel çalışması bulunmaktadır.

Ayrıca popüler bilim alanında üç kitabın yazarıdır: Aklın bilinmeyene yolculuğu: KOZMOS; Sırlar evrenine açılan kapı: KUANTUM ve Başlangıcın ötesi: ÇOKLU EVRENLER.

2019'dan bu yana T24 Haftalık'ta popüler bilim konularında yazılar yazmaktadır.

Prof. Kıyak evli ve iki çocuk sahibidir.

Çoğu bilim insanı, Schrödinger'in "kedi" deneyi ile Kopenhag Yorumu'na destek vermek istediğini düşünür; gerçekte ise Schrödinger' böyle bir fikrin saçma olduğunu göstermeyi amaçlamıştır

Elektriksel yük, gözlemlediğimiz sayısız veri ve ölçümlerle modellediğimiz bir özellik; maddenin nasıl etkileşime gireceğini belirliyor

Kurduğu Cumhuriyetin 100. yıldönümünde; sevgiyle, minnetle ve saygıyla anıyoruz...

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Dirac denizi - Güneç Kıyak
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Dirac denizi

26 1
03.12.2023

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

03 Aralık 2023

Bilim tarihinde en etkili 5 fizikçi genellikle şu şekilde sıralanıyor: Einstein, Newton, Maxwell, Galileo ve Dirac.

Galileo, modern bilimin kapısını açarken Newton onu matematik temellere oturtmuştu.

Maxwell, Michael Faraday'ın deneysel çalışmasından yola çıkarak elektrik ve manyetizmanın birbirini ürettiğini gösteren ünlü Maxwell Denklemlerini yarattı.

Einstein, Özel Göreliliği hepimizin bildiği iki denkleme indirgemeyi başardı; en ünlü denklemi E=mc2' ile kütle ve enerji eşdeğerliliğini gösteriyordu.

Bu arada Dirac, serbest elektronların enerjilerini hem görelilik hem de kuantum mekaniğini kullanarak açıklamaya çalışırken sürpriz sonuçlara ulaşmıştı.

Bu insanların ortak yanı, yarattıkları matematik denklemlerle devrimsel buluşlara imza atmış olmalarıydı.

Bizim gerçekliğimizde matematik denklemler fiziğin dilidir; doğayı ve evreni yöneten kuralları ifade ederler.

2016 yılında BBC Earth, matematikçilerden ve fizikçilerden listelediği 12 denklem içinden "en güzel" ini seçmelerini istedi.

Sonuç oldukça çarpıcıydı. En güzel denklem, "Fizik yasaları, matematiksel güzellik ve basitliğe sahip olmalıdır" diyen Dirac'ın olmuştu. Üstelik açık ara birinciydi.

1920'li yılların sonunda Heisenberg ve Schrödinger'in çerçevelediği kuantum mekaniği, yavaş hareket eden elektronlar için mükemmel sonuçlar verirken ışık hızına yakın hızlarda başarılı değildi.

Dirac bu soruna çözüm bulmak amacıyla kuantum mekaniğini Einstein'ın özel görelilik teorisiyle birleştirme çabası içine girmişti. Bu çabaları sonuç vermiş ve 1927 yılı Aralık ayının başında, elektronun göreli teorisinin temel dalga denklemi olarak tanımlanan Dirac Denklemi yaratılmıştı.

Paul Dirac'ın, elektronların hareketini tanımlamaya dönük geliştirdiği denklem oldukça ilginç ve o oranda çarpıcı sonuçlar veriyordu.

Çözümlerden biri negatif yüklü elektronu, ikincisi ise elektronun tüm özelliklerine sahip ancak pozitif yüklü bir başka parçacığın varlığını işaret ediyordu.

Öte yandan negatif enerjili parçacıkların varlığı ise kabul edilir bir durum değildi. Bir nesnenin enerjisi artar ya da azalır ama nasıl sıfırın altına düşerdi?

Eğer bu doğruysa parçacıkların çok kısa sürede enerji salarak negatif enerjili bir konuma geçmeleri gerekirdi. Oysa evrende çok miktarda kararlı ve enerjisini koruyan pozitif enerjili parçacık bulunuyordu.

Dirac, ilk başta saçma görünen bu sonucu kabul etmekte zorlandı. Bir şeyler gözden kaçıyor olmalıydı.

Ancak daha sonra, doğanın bir simetri ölçüsüyle inşa edildiğine dikkat çekerek negatif enerjili parçacıkların var olması gerektiğini öne sürdü.

Dirac, uzayı bir........

© T24


Get it on Google Play