Diğer

22 Kasım 2023

Bir kere, doğduğu yıl ve yer çok önemli. 21 Ekim 1949'da Tel Aviv'de doğuyor. Neden önemli? Şu yüzden: İsrail devletinin kurulduğu 1948 yılından sonra ilk doğan çocuklardan o. Yerli ve milli. Hatta, İsrail topraklarında doğan ilk Başbakan olacak. Bildiğimiz gibi modern ulus-devletler, 19. yüzyılın sonlarında kurulurlarken, iki vatandaşlık bağından birini seçer, ya da ikisini harmanlarlar. Ya kan bağıyla o devlete bağlıdır yeni doğan ya da o devletin toprakları içinde gözlerini hayata açmıştır.

Hepimizin hafızasındadır, çocukları 18 yaşına geldiğinde, mesela, Fransız vatandaşı olsun diye Fransa'ya uçan ve doğum yapıp geri dönen aileler. Çünkü çocukları 18 yaşında otomatik olarak Fransız olabilecektir. Almanya mesela bunu kabul etmeyen, kan bağını öne çıkaran ulus-devletlerden (idi). Anne ya da babanın Alman olması gerekmekte (idi) vatandaş olabilmek için. İsrail, 1948'de kurulduğunda, bu iki seçenekten yalnızca birini seçecektir. Yahudi doğmuş olmak. Ama sorun elbette çetrefillidir.

1950 yılında İsrail, vaat edilmiş topraklara dönen her Yahudi'nin İsrail vatandaşı olacağını öngören yasayı geçirir: Geri dönüş yasası. 1952'de geçen Vatandaşlık Yasası'na göre ise İsrail'in kuruluşu sırasında eski İngiliz Mandası Filistin'de ikamet eden Yahudi olmayan Filistinliler bu statüyü talep etmek için katı ikamet şartlarına tabi kılınırlar. İsrail'de ikamet eden Yahudi olmayanlar, 1948'den önce İngiliz mandası vatandaşı olmaları, Şubat 1949'dan beri İsrail vatandaşı olarak kayıtlı olmaları ve kayıtlı kalmaya devam etmeleri ve vatandaşlık talebinde bulunmadan önce ülkeyi terk etmemeleri halinde 1952'deki ikametlerine dayanarak vatandaşlık alabileceklerdir.

Bu şartlar Arapları yeni devlete katılımdan sistematik olarak dışlamayı amaçlıyordu. UNRWA, 1948 Arap-İsrail Savaşı sırasında 720 bin Filistinli Arap'ın yerinden edildiğini, kuruluşunun ardından İsrail'de sadece 170 bin kişinin kaldığını tahmin etmektedir. Aslında Vatandaşlık Yasası 1952'de yürürlüğe girene kadar İsrail adlı devlette yaşayanların tamamı vatansızdır. 48 sonrasında kalan Arap nüfusun yaklaşık yüzde 90'ı, ikamet şartları uyarınca İsrail vatandaşlığından men edilmiştir ve hiçbir vatandaşlığa sahip değildir.

Bu durum, 1980'e kadar sürer. Knesset o yıl Vatandaşlık Yasası'nda değişiklik yaparak bu gruptaki sakinlerin vatansızlığını tamamen ortadan kaldırır; 1948'den önce İsrail'de yaşayan tüm Arap sakinlere, 1952 ikamet şartlarına uygunluklarına bakılmaksızın, çocuklarıyla birlikte vatandaşlık verilir. 2023 yılında İsrail devletindeki vatandaş Arap nüfusu 2.1 milyon olarak kayıtlara geçti, yani İsrail'in toplam nüfusunun yüzde 21'i.

Benjamin Netanyahu'nun bütün çocukluğu büyük ihtimalle İsrail devletinin kuruluş hikâyesiyle ve Holokost'un tüm gerçekliğinin ortaya çıkışıyla geçecek. Annesi aslında Osmanlı idaresindeki Filistin'de doğan bir hanımefendi. Baba ise, işte baba, önemli, o zamanlar Rus İmparatorluğu'na bağlı Varşova'da 1910 yılında doğacak. Esas adı Benzion Mileikowsky. Onun da babası, Nathan, bir haham. Polonya'yı şehir şehir, kasaba kasaba dolaşarak Siyonist düşünceleri aktarmaya çabalayan ve herkesi Kutsal Alyah'a (Vaat Edilmiş Topraklar'a Geri Dönüş) davet eden genç bir militan. Ama, durum hiç de iç açıcı değildir, hatta, Siyonizmin kurucusu Hertzl'ın da daha radikalleşmeden, 1894'de dediği gibi "İyi Yahudi Daniel kayıp vatanını bulmak ve dağılmış kardeşlerini yeniden bir araya getirmek ister. Ancak tüm samimiyetle söylemek gerekir; böyle bir Yahudi, kendi halkına tarihi vatanlarını geri verirse onlara kötülük etmiş olacağını bilmelidir. Ve eğer Yahudiler bir gün oraya dönecek olurlarsa, hemen ertesi gün paylaşacak çok az şeyleri olduğunu fark edeceklerdir. Yüzyıllar boyunca yeni vatanlarda kök salmışlar, milliyetsizleştirilmişler, farklılaştırılmışlardır ve onları hâlâ ayırt eden çok az benzerlik sadece her yerde katlanmak zorunda kaldıkları baskıdan kaynaklanmaktadır."

Benjamin'in dedesi Nathan Siyonist'ti dedik. Ama bu kaotik ve birbirine hiç benzemeyen Yahudi topluluklarını bir araya getirmeye çalışan Siyonistler de kendi içlerinde kaotiktirler ve birbirlerine hiç benzememektedirler. Ben-Gurion mesela "sol, sosyalist" düşünce içinde kendisini konumlarken, dede Nathan, Abba Ahiméir'e çok yakındır. Da, kimdir bu Abba Ahiméir?

Abba, kısaca ifade edersek "Faşist bir Siyonist"tir. Siyonist aşırı-sağının en önemli ideoloğudur. Ama takiyyecidir ve Filistin'e göç ettiğinde, sol eğilimli gazetelerde yazmaya başlar fakat kısa sürede dışlanır. Bireysel terörizme methiyeler düzdüğü 1926 tarihli kitabını Lenin'e suikast yapmayı planlayan Fanny Kaplan'a ithaf eder.

1928 sonbaharında sağcı Doar Ha'yom gazetesinde İtalyan faşizmine hayranlığını dile getirdiği Bir Faşistin Günlükleri'ni yayımlar: "Ben demokrat değilim [...], mümkün olan tek yönetim biçimi pasif çoğunluğa hükmeden aktif bir azınlığın yönetimidir". 1933'te Hitler'e övgüler düzecek kadar savrulmuştur sağın ucuna. Siyonist sağın bir partisi olan ve birkaç kişiyle birlikte en radikal kanadını oluşturduğu Revizyonist Parti'ye katılır. Partinin lideri Vladimir Jabotinsky'dir. Jabotinsky, daha ılımlı olsa da, temelde Ahiméir'den farksızdır. İsrail'de yaşayan Arapların hiçbir zaman Yahudi çoğunluğa ait bir devlete bağlı olamayacaklarını, hep milliyetçiliklerini savunacaklarını söylemekte ve daha 1923 yılında yayımladığı "Çelik Duvar" metniyle, sorunun nasıl çözüleceğini açıklamaktadır. Çok güçlü bir İsrail ordusu, savaş, iç barış ve Arapları hizaya getiriş. Jabotinsky, dehşetengiz bir "sol" düşmanıdır – yani Ben-Gurion ve arkadaşlarından nefret eder. Ben-Gurion ona "Vladimir Hitler" adını takacaktır.

Biz Netanyahu ailesine geri dönelim. Dede Nathan ve aile, 1920 yılında Kutsal Alyah'larını gerçekleştirip Filistin'e giderler. 1910 yılında doğmuş olan Benzion, 1933-34 yıllarında Jabotinsky'nin kurduğu Betar gazetesinin eş yayın yönetmenliğini yapar ve Jabotinsky İngilizler tarafından sürülünce New York'ta onun sekreterliğini yapmaya başlar. Açıktan Mussolini hayranıdır. Çalışır çabalar, doktora yapar Orta Çağ Yahudi tarihi üzerine. ABD'de çeşitli üniversitelerde çalışır, en son Cornell'de ders verir, 2012'de Kudüs'te ölmeden önce.

3 Nisan 2009 tarihinde Marriv gazetesi, Benzion Netanyahu ile yapılan uzun bir röportaj yayımlar. Ve oğul Benjamin Netanyahu o dönem Başbakandır ve düşünceleri üzerinde derin ve biçimlendirici bir etkisi olan ve büyük bir Siyonist vizyoner olarak hatırlanacak olan Benzion Netanyahu'nun Araplar ve savaş konusundaki görüşleri tek kelimeyle dehşet vericidir.

Röportaja göre, o zamanlar 99 yaşında olan ve İspanyol Engizisyonu konusunda dünyaca ünlü bir tarihçi olan Profesör Netanyahu mükemmel bir berraklıkla konuşuyordur; Profesör röportajı Başbakanlık Ofisi'ne haber vermeden yapmıştır ve haberlere göre Benjamin Netanyahu röportajın yayımlanmasını engellemeye çalışır, ve hatta Maariv'in yayıncısı Ofer Nimrodi'yi konuyla ilgili olarak arar. Ama röportaj yayımlanır, ve işte size kimi pasajlar:

"Yahudiler ve Araplar dar bir köprü üzerinde karşı karşıya duran iki keçi gibidir. Biri nehre atlamak zorunda ama bu ölüm tehlikesi içeriyor. Güçlü olan keçi zayıf olanı zor kullanarak nehre atlatacaktır... ve inanıyorum ki Yahudi gücü galip gelecektir."

Nehre atlamaya zorlamak şöyle olacaktır; İsrail ordusu Arapları artık savaşa giremeyecek bir hale sokacaktır; bu da Arap şehirlerinden yiyeceklerin kesilmesi, eğitimin ve sağlık hizmetlerinin engellenmesi, elektrik enerjisinin kesilmesi ve daha fazlasını yaparak mümkün olacaktır. Araplar, baba Netanyahu'ya göre "Var olamayacaklar ve buradan kaçıp gidecekler. Ancak her şey savaşa ve onlarla olan mücadeleyi kazanıp kazanmayacağımıza bağlı."

Benjamin Netanyahu'nun baba Netanyahu'nun önerdiği pratiği son bir aydır hayata geçirmesi bir yana, tüm argümanlarını paylaştığı da açık:

"Arapların barış istediğine dair herhangi bir işaret görmüyorum. Arapların şiddetli saldırılarıyla karşılaşacağız ve buna sert bir şekilde karşılık vermeliyiz. Bunu yapmazsak saldırılar devam edecek ve Yahudiler ülkeyi terk etmeye başlayacak. Gazze'de onlara sağlam bir dayak attık ama onlar hâlâ bir rehine için bizimle pazarlık yapıyor. Eğer onlara gerçekten canlarını yakacak bir dayak atsaydık Gilad Şalit'i bize geri verirlerdi. Ki bu da yeterli değil. Daha sert vurmamız gerekirdi. Çatışma eğilimi Arap'ın özünde vardır. O özünde bir düşmandır. Kişiliği herhangi bir uzlaşmaya ya da anlaşmaya izin vermez. Ne tür bir direnişle karşılaşacağı, ne tür bir bedel ödeyeceği önemli değildir. Onun varlığı sürekli bir savaştan ibarettir."

Baba Netanyahu'nun açıkça söylediği, ama Sarkozy'nin "yalancı" dediği Bibi'nin düşünüp de sakladığı gerçek şudur:

"İki devletli çözüm diye bir şey yok. Burada iki halk yok. Bir Yahudi halkı ve bir de Arap nüfusu var. Filistin halkı diye bir halk yok, dolayısıyla hayali bir ulus için devlet kuramazsınız. Onlar sadece Yahudilerle savaşmak için kendilerini bir halk olarak adlandırıyorlar."

Röportajı yapan, çözüm nedir diye sorar ve şu cevabı alır:

"Güçten başka çözüm yok... Güçlü bir askeri yönetim. Herhangi bir saldırı Araplara çok büyük acılar getirecektir. Büyük bir ayaklanmanın başlamasını beklememeli, aksine ayaklanmanın devam etmesini önlemek için derhal büyük bir güçle harekete geçmeliyiz. Eğer mümkünse, İsrail topraklarındaki sözde tartışmalı bölgeleri fethetmeliyiz. Bize yıllarca savaş getirse bile fethedip elimizde tutmalıyız. Gazze'yi, Celile'nin bir bölümünü ve Golan'ı fethetmeliyiz. Bu bize kanlı bir savaş getirecektir. Ama burada hayatta kalmanın tek yolu bu."

Yine röportajı yapan kişi, baba Netanyahu'ya oğlunu sorar: Cevap sanki bizim tanıdığımız Bibi'nin ta kendisidir:

"Benjamin ya da Bibi, birçok açıdan harika bir insan. İnsanları etkileyebiliyor ve gerekeni yapmaları için motive edebiliyor. Halkına sadık ve sorumluluk duygusuna sahip. Baskıdan kurtulmak için uzlaşmanın rahatlığını tercih eden biri değil. Bazen Bibi'nin çok erken yaşlardan itibaren görüşlerimden etkilendiğini hissediyorum. Bibi benimle aynı hedefleri amaçlıyor olabilir, ancak bu hedeflere ulaşmanın yollarını kendine saklıyor, çünkü bunları ifade ederse hedeflerini ifşa etmiş olur. Çünkü o zeki biri. Çünkü çok dikkatli. Çünkü kendini idare etme yöntemleri var. Bu yüzden kendi fikirlerini ifşa etmiyor - hem düşmanlarından hem de desteklerini istediği insanlardan gelecek tepkiler yüzünden. Bu bir varsayım ama bence doğru."

Bizce de. Babasının ve aile geleneklerinin izinde, ama takiyyeci bir devlet başkanıyla karşı karşıyayız. Ve en korkuncu, elinde ölümcül güç kullanma imkanları var. Ve kullanıyor, babasının izinde.

Levent Yılmaz kimdir?

Levent Yılmaz, 1969’da Ankara’da doğdu. Tevfik Fikret Lisesi’ni bitirdi ve sonrasında bir yıl ABD’de kaldı (1987). 1993 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. 1988 yılında Gece Yayınları’nın kuruluşunda yer aldı, 1991 yılına kadar yayın yönetmenliğini yürüttü. Gergedan, Gösteri, Defter gibi dergilerde şiir, çeviri ve yazıları yayımlandı.

17. yüzyıl Avrupa tarihyazımı ve modernliğin doğuşu üzerine doktora çalışmasını 2002 yılında EHESS’te (Paris) tamamladı. Çalışmalarına 1996-99 yılları arasında Fondazione San Carlo’nun (Modena) davetlisi olarak İtalya’da devam etti.

Dost Kitabevi Yayınları’nın genel yayın danışmanlığını (bu süreçte Harry Potter’ı, Corto Maltese’yi ve Borges’in Babil Kitaplığı’nı Türkiye’de yayımladı) ve Fransa’da Actes Sud yayınlarında Türk Edebiyatı dizi yönetmenliğini yürüttü.

Le Temps Moderne. Variations sur les Anciens et les contemporains başlıklı Fransızca kaleme aldığı araştırma kitabı 2004 yılında Gallimard yayınevinden çıktı (Türkçesi, Modern Zamanın Tarihi / Batı’da Yeninin Değer Haline Gelişi, Metis, 2010).

Türkiye’de ve Fransa’da çeşitli yayınevlerinde yayın danışmanlığı (YKY, Epsilon, Kıraathane, OF), yayın yönetmenliği (Galaade, Helikopter, Les Novateur.e.s) yaptı. WordsWithoutBorders’ın kuruluşunda yer aldı.

2002 yılından sonra İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Avrupa Kültür Tarihi üzerine dersler verdi. 2011 yılında profesörlüğe atandı. Ardından Koç Üniversitesi, EHESS, NYU ve Collège de France gibi kurumlarda dersler verdi. Bu alandaki İngilizce metinleri Storia della Storiografia, Intellectual News gibi dergilerde yayımlandı. 2009’da Santralistanbul’da açılan Yüksel Arslan Retrospektifi sergisini düzenledi ve kataloğunu yayıma hazırladı.

Ayrıca Yves Bonnefoy’nin Mitolojiler Sözlüğü’nün (2000) Türkçe baskısını yayıma hazırlayan Yılmaz’ın çeviri ve araştırma-inceleme kitaplarının yanı sıra Düşünen Söyleşiler (2005) adlı bir söyleşi kitabı, Giambattista Vico ve Yeni Bilim’in Temel Kavramları (2007) ve The Vico Road (2017) adlı derleme çalışmaları bulunuyor.

Çeviri, deneme, araştırma-inceleme ve söyleşilerinin yanı sıra şiir kitapları da bulunan Yılmaz’ın ilk şiir kitabı 1988’de Gece Şiirleri adı ile yayımlandı. İlk kitabını 1991’de Hayâl ile Fırtına, 1993’te Kayıp Ruhlar İsimsiz Adalar, 1997’de Kaplan Zamanı ve Geçiş izledi. Bu üç kitapta yer alan şiirlerini 2000’de Sonülke’de bir araya getirdi. Ardından 2009’da Afrika’yı, 2017’de ise Ada ile Brunik adlı şiir kitaplarını yayımladı. Şiirlerinden İngilizceye yapılan çeviriler ise Grand Street, Raritan gibi dergilerde yayımlandı. 2000’e kadarki tüm şiirlerini bir araya getiren Sonülke’denbir seçki Ünal Aytür’ün çevirisiyle 2006 yılında Saturn. Selected Poems adıyla The Sheep Meadow Press tarafından yayımlandı.

Michelle Obama, "Olmaya" devam etmek niyetinde. Sizce "ne olmaya"nın yanıtı ne olabilir?

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Babasının izinde bir oğlan: Benjamin Netanyahu - Levent Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Babasının izinde bir oğlan: Benjamin Netanyahu

13 6
22.11.2023

Diğer

22 Kasım 2023

Bir kere, doğduğu yıl ve yer çok önemli. 21 Ekim 1949'da Tel Aviv'de doğuyor. Neden önemli? Şu yüzden: İsrail devletinin kurulduğu 1948 yılından sonra ilk doğan çocuklardan o. Yerli ve milli. Hatta, İsrail topraklarında doğan ilk Başbakan olacak. Bildiğimiz gibi modern ulus-devletler, 19. yüzyılın sonlarında kurulurlarken, iki vatandaşlık bağından birini seçer, ya da ikisini harmanlarlar. Ya kan bağıyla o devlete bağlıdır yeni doğan ya da o devletin toprakları içinde gözlerini hayata açmıştır.

Hepimizin hafızasındadır, çocukları 18 yaşına geldiğinde, mesela, Fransız vatandaşı olsun diye Fransa'ya uçan ve doğum yapıp geri dönen aileler. Çünkü çocukları 18 yaşında otomatik olarak Fransız olabilecektir. Almanya mesela bunu kabul etmeyen, kan bağını öne çıkaran ulus-devletlerden (idi). Anne ya da babanın Alman olması gerekmekte (idi) vatandaş olabilmek için. İsrail, 1948'de kurulduğunda, bu iki seçenekten yalnızca birini seçecektir. Yahudi doğmuş olmak. Ama sorun elbette çetrefillidir.

1950 yılında İsrail, vaat edilmiş topraklara dönen her Yahudi'nin İsrail vatandaşı olacağını öngören yasayı geçirir: Geri dönüş yasası. 1952'de geçen Vatandaşlık Yasası'na göre ise İsrail'in kuruluşu sırasında eski İngiliz Mandası Filistin'de ikamet eden Yahudi olmayan Filistinliler bu statüyü talep etmek için katı ikamet şartlarına tabi kılınırlar. İsrail'de ikamet eden Yahudi olmayanlar, 1948'den önce İngiliz mandası vatandaşı olmaları, Şubat 1949'dan beri İsrail vatandaşı olarak kayıtlı olmaları ve kayıtlı kalmaya devam etmeleri ve vatandaşlık talebinde bulunmadan önce ülkeyi terk etmemeleri halinde 1952'deki ikametlerine dayanarak vatandaşlık alabileceklerdir.

Bu şartlar Arapları yeni devlete katılımdan sistematik olarak dışlamayı amaçlıyordu. UNRWA, 1948 Arap-İsrail Savaşı sırasında 720 bin Filistinli Arap'ın yerinden edildiğini, kuruluşunun ardından İsrail'de sadece 170 bin kişinin kaldığını tahmin etmektedir. Aslında Vatandaşlık Yasası 1952'de yürürlüğe girene kadar İsrail adlı devlette yaşayanların tamamı vatansızdır. 48 sonrasında kalan Arap nüfusun yaklaşık yüzde 90'ı, ikamet şartları uyarınca İsrail vatandaşlığından men edilmiştir ve hiçbir vatandaşlığa sahip değildir.

Bu durum, 1980'e kadar sürer. Knesset o yıl Vatandaşlık Yasası'nda değişiklik yaparak bu gruptaki sakinlerin vatansızlığını tamamen ortadan kaldırır; 1948'den önce İsrail'de yaşayan tüm Arap sakinlere, 1952 ikamet şartlarına uygunluklarına bakılmaksızın, çocuklarıyla birlikte vatandaşlık verilir. 2023 yılında İsrail devletindeki vatandaş Arap nüfusu 2.1 milyon olarak kayıtlara geçti, yani İsrail'in toplam nüfusunun yüzde 21'i.

Benjamin Netanyahu'nun bütün çocukluğu büyük ihtimalle İsrail devletinin kuruluş hikâyesiyle ve Holokost'un tüm gerçekliğinin ortaya çıkışıyla geçecek. Annesi aslında Osmanlı idaresindeki Filistin'de doğan bir hanımefendi. Baba ise, işte baba, önemli, o zamanlar Rus İmparatorluğu'na bağlı Varşova'da 1910 yılında doğacak. Esas adı Benzion Mileikowsky. Onun da babası, Nathan, bir haham. Polonya'yı şehir şehir, kasaba kasaba dolaşarak Siyonist düşünceleri aktarmaya çabalayan ve herkesi Kutsal Alyah'a (Vaat Edilmiş Topraklar'a Geri Dönüş) davet eden genç bir militan. Ama, durum hiç de iç açıcı değildir, hatta, Siyonizmin kurucusu Hertzl'ın da daha radikalleşmeden, 1894'de dediği gibi "İyi Yahudi Daniel kayıp vatanını bulmak ve dağılmış kardeşlerini yeniden bir araya getirmek ister. Ancak tüm samimiyetle söylemek gerekir; böyle bir Yahudi, kendi halkına tarihi vatanlarını geri verirse onlara kötülük etmiş olacağını bilmelidir. Ve eğer Yahudiler bir gün oraya dönecek olurlarsa, hemen ertesi gün paylaşacak çok az şeyleri olduğunu fark edeceklerdir. Yüzyıllar boyunca yeni vatanlarda kök salmışlar, milliyetsizleştirilmişler, farklılaştırılmışlardır ve onları hâlâ ayırt eden çok az benzerlik sadece her yerde katlanmak zorunda kaldıkları baskıdan kaynaklanmaktadır."

Benjamin'in dedesi Nathan Siyonist'ti dedik. Ama bu kaotik ve birbirine hiç benzemeyen Yahudi topluluklarını bir araya getirmeye çalışan Siyonistler de kendi içlerinde kaotiktirler ve birbirlerine hiç benzememektedirler. Ben-Gurion mesela "sol, sosyalist" düşünce içinde kendisini konumlarken, dede Nathan, Abba Ahiméir'e çok yakındır. Da, kimdir bu Abba Ahiméir?

Abba, kısaca ifade edersek "Faşist bir Siyonist"tir. Siyonist aşırı-sağının en önemli ideoloğudur. Ama takiyyecidir ve Filistin'e göç ettiğinde, sol eğilimli gazetelerde yazmaya başlar fakat kısa sürede dışlanır. Bireysel terörizme methiyeler düzdüğü 1926 tarihli kitabını........

© T24


Get it on Google Play