Diğer

29 Ocak 2024

Sözcü gazetesinin, Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan hakkındaki “Türbanlı bacımı işten attılar” ve “Merkez’deki gerçekler kamera kayıtlarında” haberleri, gündem belirleyen başarılı işlerdi.

Ancak “Türbanlı bacımı işten attılar” başlıklı ilk haber, sadece Merkez Bankası personeli Büşra Bozkurt’un CİMER’e yaptığı şikayete dayanıyordu. Bu haberde Hafize Gaye Erkan’ın babası Erol Erkan’ın Büşra Bozkurt adlı çalışanı işten attığı, banka yönetimine karıştığı, kendisine makam aracı, koruma ve özel oda tahsis edildiği öne sürülüyordu.

İki gün sonra yine manşetten yayımlanan “Merkez’deki gerçekler kamera kayıtlarında” haberi de o banka çalışanı ile söyleşiden ibaretti. Bu haberde de ilk haberdeki suçlamalar genişletilmiş, bankadan eve üç öğün yemek gittiği, başkanlık katına özel mutfak yapıldığı, baba Erol Erkan’ın herkese talimatlar yağdırdığı, bir personeli tokatladığı dile getiriliyordu.

İddiaları soran Sözcü’ye yanıt vermeyen Merkez Bankası, haberler yayımlandıktan sonra da açıklama yapmadı. Başkan Erkan ise yaptığı paylaşımda içeriğine girmeden haberleri yalanladı, yasal hakkını kullanacağını söyledi ama bugüne değin o yönde bir girişimi olmadı.

İnternet siteleri ve haber televizyonlarında Merkez Bankası’nda yaşananlarla ilgili yeni iddialar ortaya atılırken Cumhurbaşkanlığı ve AKP çevrelerinden hiç ses çıkmadı. İktidar medyası da haberi görmedi. Tam bu sırada Patronlar Dünyası sitesinden Toygun Atilla’nın konuştuğu baba Erol Erkan, suçlamaları yalanladı ve Kübra adlı bir banka çalışanının günler önce kendilerine “haklarında iftira haberleri yapılacağı” mesajı attığını anlattı.

İlginçtir; Uğur Dündar da Toygun Atilla’nın haberindeki WhatsApp görüntülerini hemen aynı dakikalarda sosyal medya hesabından paylaştı. Erkan ailesini savunan Uğur Dündar, “Kübra isimli bir personel, anne Gamze Hanıma bir WhatsApp mesajı gönderiyor ve kul hakkından korktuğunu belirterek böyle bir iftira atılacağını haber veriyor. Demek ki birilerinin Gaye Erkan'ın bu çabalarından fena halde rahatsız oldukları anlaşılıyor” diye yazdı.

Uğur Dündar, bu paylaşımıyla gazetesi Sözcü’yü yalanlamış hatta iftira atmakla suçlamış oldu. Halbuki bir yazarın gazetesindeki bir haberle ilgili yeni bilgiye erişmesi durumunda bunu araştırması, sonra da gazetesinin yazı işlerine aktarması ve orada yazması en doğrusudur.

Uğur Dündar’ın paylaşımından sonra hava döndü. Necati Doğru ve Saygı Öztürk dışındaki Sözcü yazarları bu konuya değinmedi. Haberi yazan muhabirler, Sözcü TV’ye çıkarılmadı bile.

Oysa spekülatif haber yapmakla suçlanan Sözcü’nün, muhabirleri sahaya çıkarması, tüm gücüyle kamera görüntüsü gibi somut kanıtların peşine düşmesi, haberini savunması gerekirdi.

Ne yazık ki, muhalif medya da olayın üzerine gitmedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “fitne tüccarlarını umursamıyoruz” diyerek Başkan Erkan’ı sahiplenmesi üzerine dosya kapanır gibi oldu. Ama Sözcü’den Erdoğan Süzer’in, eski MB Başkanı Durmuş Yılmaz’ın “Merkez Bankası Başkanı karşılama kuyruğunda olmaz” eleştirisini aktardığı haberiyle yeni bir sayfa açıldı.

Başkan Erkan, ne kadar zor durumda ki, geleneklere ve bankasının konumuna aykırı olarak İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin karşılama kuyruğuna girdi! Keşke protokol kuyruğunda fotoğraf çektirerek iddiaları kapatmaya çalışmak yerine bağımsız bir komisyonun araştırmasına olanak tanısaydı. Eleştirel gazetecilik bu dosyanın kapanmasına izin vermemeli…

Magazin haberlerine bakarsanız o gün Yıldız Tilbe, bağırmış, öfkelenmiş, saldırmış, Nişantaşı’nı ayağa kaldırmış, hatta gazetecilere saldırmıştı. Haberlerin tümü aynı üsluptaydı:

“Yıldız Tilbe, öfkesiyle Nişantaşı'nı ayağa kaldırdı”, “…gazetecilere bağırdı”, “…gergin anları”, “…gazetecilere saldırdığı an”, “…kamerayı itip hakaret etti."

Fakat haberler öylesine karışık yazılmıştı ki, Yıldız Tilbe’nin neden öfkelendiği tam olarak anlaşılmıyordu. TV8’de Müge Dağıstanlı ve Ali Eyüboğlu’nun sunduğu “Aramızda Kalmasın” adlı magazin programında görüntüler de vardı, oradan izledim.

Bir grup magazin muhabiri, Yıldız Tilbe’yi Nişantaşı’nda bir arkadaşıyla birlikte caddede yürürken yakalıyor, soru sormak istiyor ama o “Açım aç. Aç ayı oynamaz” diyerek yürümeye devam ediyor. Muhabirler bırakmıyor, etrafında koşturarak ısrarla sormaya devam ediyorlar. “Eğleniyorsunuz değil mi, çekilin, açım dedim” diyor, gülümsemeye devam ediyor.

Bir restoranda yemek yedikten sonra Yıldız Tilbe gazetecilerin yanına giderek “Şimdi gelin teker teker” diyor. Fakat “Geçen gün haber yaptılar, yoğun bakıma kaldırılmışsınız” sorusu üzerine “Ay, neden aynı soruları soruyorsunuz? Gazetecisiniz sorduğunuz soruları bilmiyorsunuz” diye tepki gösteriyor. Gazeteciler “Haber olduğu için...” yanıtı verince iyiden iyiye sinirleniyor. “Hastanede yattığım da sizin yalanınız. Her gelen aynı soruyu soruyor, gidin ya, gidin abiciğim. Biraz vizyoner olun, değişik sorular sorun” diye bağırarak yürümeye başlıyor.

Ama peşinden giden gazeteciler özür dileyince durup yeniden konuşuyor. Bu kez Orhan Gencebay ve Sezen Aksu’dan da bahsedilen müzik soruları soruluyor, onları sakin bir üslupla yanıtlıyor. Sonunda gazeteciler teşekkür ediyor, Yıldız Tilbe de gülerek vedalaşıyor.

Müge Dağıstanlı, TV 8’deki programda “Bu soruda ne var, insanı bu kadar çığırından çıkaracak” diyerek Yıldız Tilbe’yi eleştiriyordu. Ama görüntülerden anlaşıldığı kadarıyla sanatçıyı sinirlendiren sadece o soru değil, gazetecilerin o ana kadarki tutumu.

Bir kere sanatçı yolda yürürken, konuşmak istemediğini belirtmesine rağmen gelişigüzel sorularla sıkıştırılması yanlış. Restorandan çıktıktan sonra 1.5 ay önce yalanladığı haberi sormak da anlamsız. Elbette bunlar Yıldız Tilbe’nin o kadar sinirlenmesine haklılık kazandırmaz.

Fakat orada yaşananların haberleştirme biçimi de hatalı. Magazin muhabirlerinin yürürken itirazına rağmen sorularla sıkıştırması, Yıldız Tilbe’nin daha önce yalanladığı konunun sorulmasına sinirlenmesi açıkça anlatılmıyordu haberlerde. Daha sonra durup yanıtladığı sorular da yok sayılmış, sadece sinirlenme anı haber yapılmıştı. Dahası magazin muhabirleri, birkaç gün sonra bir AVM’de karşılaşınca Yıldız Tilbe’ye sadece o gün neden sinirlendiğini sordular!

Sanırım asıl sorun magazin medyasının haber algısı ve muhabirlerin sanatçılarla ilişki biçiminde…

Anadolu Ajansı, “Müşterisinin konaklama bilgisini paylaşan otele idari para cezası” haberini 21 Ocak’ta yaptı. Birçok medya kuruluşu da bu haberi aynen yayımladı.

Fakat haberde, Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun, “bir müşterinin konaklama bilgilerini üçüncü kişilerle paylaştığı” gerekçesiyle 500 bin lira para cezası verdiği otelin adı eksikti. Otelin adını öğrenmek üzere Kurul’un sitesine baktım. Kurul kararında da otelin adı yoktu!

Meğer o karar 3 Ağustos 2023 tarihinde verilmiş, yani tam altı ay önce. Bir karar neden bu kadar süre sonra haber yapılmış onu bilemiyoruz. Ama bir karar haberleştirilirken tarihinin de belirtilmesi gerekir. Oysa AA’nın haberinde karar tarihi de eksikti.

Kısacası, AA, öznenin adının gizlendiği ve karar tarihi olmayan haber geçmiş; medya kuruluşları da bu eksiği fark etmeden aynen kullanmıştı. Hız, haberde kalite kaygısının önüne geçerse olacağı bu…

Bütün ülke, Tatvan Belediye Başkanı M. Emin Geylani’nin akrabası Yücel Baysalı ile polis koruması Engin Kaplan'ın, gazeteci Sinan Aygül’e saldırısını güvenlik kamerası görüntülerinden izledi. Kentin orta yerinde, herkesin gözü önünde tekme tokat girişmişlerdi Aygül’e….

Fakat bu kadar açık bir saldırı davasında bile adalet işlemedi. Tatvan 2. Asliye Ceza Mahkemesi, sanıklara 17,5 ay hapis cezası verdi, hükmün açıklanmasını da erteledi. “Alenen hakaret” suçlamasından da beraatlerine karar verdi.

Ne gariptir ki, saldırganlar cezasız kalırken, Bitlis Gazeteciler Cemiyeti Başkanı da olan Sinan Aygül, “İki sokak köpeği” ve “Allah belalarını versin” diyerek saldırganlara hakaret ettiği gerekçesiyle 2 ay 5 gün hapis cezasına mahkum edildi.

Aygül, bu kararların ardından “Bugün bu ülkenin zaten olmayan ‘adaletini’ sarayının bahçesine bir kez daha gömdük” derken haklıydı. Mahkeme, açıkça onay verdi gazetecinin dövülmesine…

Tıpkı Şenyaşar ailesinin başına gelenlerde ve onlarca başka örnekte olduğu gibi bu ülkenin yargısı, siyasi iktidar mensuplarını korudu. Fütursuzca vicdan sızlatan bir karar verildi. Anayasa Mahkemesi kararlarının bile uygulanmadığı bir ülkede yargıdan nasıl adalet beklenebilir ki?

TV5’te Şeyma Kılınç’ın sunduğu “Hayata dair” adlı programın “aile” konulu bölümünün tanıtımında konuyla ilgisiz hem de siyahi bir baba olan aile görüntüsü kullanıldı.

Anadolu Ajansı, Alper Gezeravcı adına açılan sahte Instagram hesabında yayımlanan metni “Gezeravcı’nın cevapları” olarak yayımladı, haber birçok sitede de kullanıldı; sonra silindi.

Akşam, bir haberde kavganın nedenini açıklamaya yetmeyen ve kadınlara karşı ayrımcılık içeren “Kız kavgasında arkadaşının başına bıçak” başlığı kullandı.

Konya Büyükşehir Belediyesi’nin “Konya’nın en yüksek bütçeli yatırımının temeli atıldı” başlıklı haber görüntüsü verilmiş tanıtım sayfası Akşam, Milliyet, Posta, Takvim, Türkgün, Türkiye, Yeni Akit, Yeni Şafak gazetelerinde yayımlandı.

İtalya Başbakanı Meloni’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinin içeriği, Türkiye tarafından bilgi gelmediği için İtalya Başbakanlığı ve medyasına dayanarak haber yapıldı.

Sözcü gazetesinin “Şehitlerimize sahip çıkan kaymakama büyük destek yağdı” haberinde Kulp’ta kaymakamın müdahale ettiği imama yönelik destekten hiç söz edilmedi.

Dokuz Türk askerinin şehit olduğu saldırıda askeri hata olup olmadığını sorgulamayan NTV’de, 21 İsrail askerinin Hamas tarafından öldürülmesini değerlendiren Ahmet Yeşiltepe, sözlerine “Öncelikle askeri hata olup olmadığını sorgulamak gerekli” diye başladı.

BirGün Pazar’daki, “Vekalet savaşlarında aktörler arttıkça savaş riski yükseliyor” başlıklı söyleşide İlhan Uzgel’in CHP Genel Başkan Yardımcısı olduğu belirtilmemişti.

Tele 1’in geçtiği “Maçoğlu’nun adaylığı sonrası yapılan ilk araştırma” haberinde anketin ne zaman, kaç kişiyle, kimin finansmanıyla yapıldığı bilgisi yoktu.

Batman Valisi ve Batman Belediyesi kayyumu Ekrem Canalp’ın, çölyak hastalarına glutensiz yardım kolisi verirken çektirdiği fotoğraflarda çocukların yüzleri açık olarak yayımladı.

DHA’nın, “Şafak Mahmutyazıcıoğlu cinayeti davasında Cumhuriyet Savcısı karara itiraz etti” haberinde savcının itiraz ettiği mahkumiyet kararı hakkında bilgi yoktu.

Türkiye gazetesinin “Hem bacaktan hem paradan oldu” haberinde ameliyat yapılan özel kliniğin adı eksikti.

Karar, “Sınırlı vahşet” olabilirmiş gibi habere “Sınırsız vahşet üç çocuk annesi Burcu’yu da aldı” başlığı attı.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]

Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.

Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.

Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.

31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.

TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.

19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi.

Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 9.Köy, İkinci Yüzyıl, KRT TV, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.

Yayımlanan kitapları:

Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008),

RTÜK, televizyonlara sansür ve yasak getirmekte ne kadar harcıalem davranış içindeyse yayımlattığı belgesellerde de o kadar savruk ve özensiz

BİK’in internet haberciliğini kısır döngüden kurtarmak için yönetmeliği ve analiz yöntemini değiştirmesi gerek. Sayısal koşulları asgaride tutup, uzmanlar ve değerlendirme kurulu gibi farklı yöntemlere başvurulabilir. Yoksa BİK de devlet kesesinden “tık avcılığı”nı teşvikten kurtulamaz

Can, bu haberleşmeyi kamusal alanda yapıyor; kendisi de kamu görevlisi ve kamu göreviyle ilgili bir yazışmayı sürdürüyor. Daha da önemlisi, bu yayında kamu yararı söz konusu. Bu haber, Adalet Bakanlığı’ndaki mülakat sınavlarına AKP’lilerin etkisini belgelemiş oldu. Habere yayın yasağı ve erişim engellemesi getirilmesi de etkisinin ne denli büyük olduğunun kanıtı

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Merkez Bankası başkanına can simidi  - Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Merkez Bankası başkanına can simidi 

15 0
29.01.2024

Diğer

29 Ocak 2024

Sözcü gazetesinin, Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan hakkındaki “Türbanlı bacımı işten attılar” ve “Merkez’deki gerçekler kamera kayıtlarında” haberleri, gündem belirleyen başarılı işlerdi.

Ancak “Türbanlı bacımı işten attılar” başlıklı ilk haber, sadece Merkez Bankası personeli Büşra Bozkurt’un CİMER’e yaptığı şikayete dayanıyordu. Bu haberde Hafize Gaye Erkan’ın babası Erol Erkan’ın Büşra Bozkurt adlı çalışanı işten attığı, banka yönetimine karıştığı, kendisine makam aracı, koruma ve özel oda tahsis edildiği öne sürülüyordu.

İki gün sonra yine manşetten yayımlanan “Merkez’deki gerçekler kamera kayıtlarında” haberi de o banka çalışanı ile söyleşiden ibaretti. Bu haberde de ilk haberdeki suçlamalar genişletilmiş, bankadan eve üç öğün yemek gittiği, başkanlık katına özel mutfak yapıldığı, baba Erol Erkan’ın herkese talimatlar yağdırdığı, bir personeli tokatladığı dile getiriliyordu.

İddiaları soran Sözcü’ye yanıt vermeyen Merkez Bankası, haberler yayımlandıktan sonra da açıklama yapmadı. Başkan Erkan ise yaptığı paylaşımda içeriğine girmeden haberleri yalanladı, yasal hakkını kullanacağını söyledi ama bugüne değin o yönde bir girişimi olmadı.

İnternet siteleri ve haber televizyonlarında Merkez Bankası’nda yaşananlarla ilgili yeni iddialar ortaya atılırken Cumhurbaşkanlığı ve AKP çevrelerinden hiç ses çıkmadı. İktidar medyası da haberi görmedi. Tam bu sırada Patronlar Dünyası sitesinden Toygun Atilla’nın konuştuğu baba Erol Erkan, suçlamaları yalanladı ve Kübra adlı bir banka çalışanının günler önce kendilerine “haklarında iftira haberleri yapılacağı” mesajı attığını anlattı.

İlginçtir; Uğur Dündar da Toygun Atilla’nın haberindeki WhatsApp görüntülerini hemen aynı dakikalarda sosyal medya hesabından paylaştı. Erkan ailesini savunan Uğur Dündar, “Kübra isimli bir personel, anne Gamze Hanıma bir WhatsApp mesajı gönderiyor ve kul hakkından korktuğunu belirterek böyle bir iftira atılacağını haber veriyor. Demek ki birilerinin Gaye Erkan'ın bu çabalarından fena halde rahatsız oldukları anlaşılıyor” diye yazdı.

Uğur Dündar, bu paylaşımıyla gazetesi Sözcü’yü yalanlamış hatta iftira atmakla suçlamış oldu. Halbuki bir yazarın gazetesindeki bir haberle ilgili yeni bilgiye erişmesi durumunda bunu araştırması, sonra da gazetesinin yazı işlerine aktarması ve orada yazması en doğrusudur.

Uğur Dündar’ın paylaşımından sonra hava döndü. Necati Doğru ve Saygı Öztürk dışındaki Sözcü yazarları bu konuya değinmedi. Haberi yazan muhabirler, Sözcü TV’ye çıkarılmadı bile.

Oysa spekülatif haber yapmakla suçlanan Sözcü’nün, muhabirleri sahaya çıkarması, tüm gücüyle kamera görüntüsü gibi somut kanıtların peşine düşmesi, haberini savunması gerekirdi.

Ne yazık ki, muhalif medya da olayın üzerine gitmedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “fitne tüccarlarını umursamıyoruz” diyerek Başkan Erkan’ı sahiplenmesi üzerine dosya kapanır gibi oldu. Ama Sözcü’den Erdoğan Süzer’in, eski MB Başkanı Durmuş Yılmaz’ın “Merkez Bankası Başkanı karşılama kuyruğunda olmaz” eleştirisini aktardığı haberiyle yeni bir sayfa açıldı.

Başkan Erkan, ne kadar zor durumda ki, geleneklere ve bankasının konumuna aykırı olarak İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin karşılama kuyruğuna girdi! Keşke protokol kuyruğunda fotoğraf çektirerek iddiaları kapatmaya çalışmak yerine bağımsız bir komisyonun araştırmasına olanak tanısaydı. Eleştirel gazetecilik bu dosyanın kapanmasına izin vermemeli…

Magazin haberlerine bakarsanız o gün Yıldız Tilbe, bağırmış, öfkelenmiş, saldırmış, Nişantaşı’nı ayağa kaldırmış, hatta gazetecilere saldırmıştı. Haberlerin tümü aynı üsluptaydı:

“Yıldız Tilbe, öfkesiyle Nişantaşı'nı ayağa kaldırdı”, “…gazetecilere bağırdı”, “…gergin anları”, “…gazetecilere saldırdığı an”, “…kamerayı itip hakaret etti."

Fakat haberler öylesine karışık yazılmıştı ki, Yıldız Tilbe’nin neden öfkelendiği tam olarak anlaşılmıyordu. TV8’de Müge Dağıstanlı ve Ali Eyüboğlu’nun sunduğu “Aramızda Kalmasın” adlı magazin programında görüntüler de vardı, oradan izledim.

Bir grup magazin muhabiri, Yıldız Tilbe’yi Nişantaşı’nda bir arkadaşıyla birlikte caddede yürürken yakalıyor, soru sormak istiyor ama o “Açım aç. Aç ayı oynamaz” diyerek yürümeye devam ediyor. Muhabirler bırakmıyor, etrafında koşturarak ısrarla sormaya devam ediyorlar. “Eğleniyorsunuz değil mi, çekilin, açım dedim” diyor, gülümsemeye devam ediyor.

Bir restoranda yemek yedikten sonra Yıldız Tilbe gazetecilerin yanına giderek “Şimdi gelin teker teker” diyor. Fakat “Geçen gün haber yaptılar, yoğun bakıma kaldırılmışsınız” sorusu üzerine “Ay, neden aynı soruları soruyorsunuz? Gazetecisiniz sorduğunuz........

© T24


Get it on Google Play