Diğer

12 Şubat 2024

Los Angeles Times, altı yıl kadar önce “Isla Vista'da 6,8 büyüklüğünde bir deprem olduğu” tweetini silmek zorunda kalmıştı. Çünkü deprem yeni değildi, 1925'te olmuştu. “Yapay zekâ”nın ürettiği paylaşım otomatik olarak yayına girmişti!

Gerçi o günden beri yapay zekâ araçları çok gelişti, giderek daha yetkin hale geliyorlar. Ama yine de gazeteciyi devreden çıkarıp, haberleri yapay zekâya bırakacak aşamaya gelmiş değiliz.

Son zamanlarda yaygınlaşan yapay zekâyla yapılan çeviriler bunun kanıtı. Özellikle haber sitelerinde yabancı dildeki birçok haberin, yapay zekâ desteğiyle Türkçe'ye çevrilmiş olduğu hemen anlaşılıyor. Uzmanların vurguladığı gibi yapay zekâ, başka dillerdeki haber metinlerini Türkçe'ye çevirebiliyor ama Türkçeleştiremiyor. Gözüme çarpan birkaç örneği aktarayım.

Artı Gerçek’in, “ABD'de yapay zekânın çeviri yanlışları iltica başvurularında hatalara yol açıyor” başlıklı haberinde yapay zekâ ile Türkçe'ye çevrildiği belli oluyordu. Çünkü bir cümle “Ancak hâlâ çoğu durumda 'eğitim tekerlekleri' çıkarılmış olarak ve işin içinde bir insan olmadan kullanılmaya hazır değil” diye çevrilmişti. “Eğitim tekerlekleri” diye çevrilen “bisiklete binmeyi yeni öğrenen çocuklar için takılan küçük tekerlekler”. Ama bu bir benzetme. Bir insan çevirse eminim “destek önlemleri” diye daha anlaşılır biçimde Türkçeleştirirdi.

Independent Türkçe’nin “Rus basınında Gazze savaşı” başlıklı haberinde Uluslararası Adalet Divanı’ndaki “hakem heyeti”nden söz ediliyordu. Oysa “hakem heyeti” dediği yargıçlardı. Gazze’de Filistinliler’in “topluca öldürülmesi” yerine “total şekilde öldürülmesi” deniyordu.

BBC Türkçe’nin “Avustralya'da milletvekilinin fotoğrafıyla oynayan TV kanalı” haberinde “sorumlu” sözcüğü yerine “suçlu” denilmişti. Cumhuriyet’teki, “Alplerin Titanik’i” haberinde Santis gemisi için “Battığında, gemideki yaklaşık 2224 yolcu ve mürettebattan yaklaşık 1500’ü hayatını kaybetti” cümlesi yer alıyordu. Oysa onlar Titanik’teki kayıplardı; Santis bilerek batırıldığı için hiç insan kaybı olmamıştı.

Bu örnekler bile The Guardian’ın yeni duyurduğu “yapay zekâ kullanım ilkeleri”ndeki “İnsan kontrolü mutlaka sağlanmalı” maddesinin ne denli zorunlu olduğunu gösteriyor. “Yapay zekâ” programlarının çevirdiği haberler, mutlaka bir gazetecinin gözetiminden geçmeli.

İlerde yapay zekâ kullanımı nereye varır şimdiden bilmek olanaksız. Medya kuruluşları, uzak durmak ya da kontrolü ona bırakmak yerine yapay zekâyı gazetecilik ilkelerinden sapmadan ve kendi gereksinimlerine uygun biçimde nasıl kullanılabileceğine kafa yormalı…

Nitekim Cumhuriyet, Türkiye’de kendi “yapay zekâ robotu”, GPT Store’da yer alan ilk medya kuruluşu oldu. Anadolu Ajansı da “Medyada yapay zekâ etik kullanım rehberi” hazırladı. Bir de yapay zekânın uyumu ve gazetecilik uygulamalarında geliştirilmesi amacıyla “Teknoloji ve İnovasyon Direktörlüğü” kurdu.

Bu direktörlük, geçen hafta Amazon ile birlikte yapay zekâ teknolojilerinin medya sektöründeki uygulamalarını incelemek üzere çalıştay düzenledi. Çalıştayda medyanın gereksinimlerine yönelik yapay zekâ temelli çözüm modelleri üzerinde duruldu. Kuşkusuz haberlerin Türkçe'ye çevirisine uygun bir “yapay zekâ” programı da o gereksinimlerden biri…

İktidar medyası, 6 Şubat depremlerinin yıldönümünde yine pembe gözlükleri takmıştı. Dayalı döşeli evlerde oturan mutlu depremzede haberlerinden geçilmiyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gaziantep ve Hatay’daki konuşmaları manşetleri süslüyor; binlerce depremzedenin TOKİ’den evlerini teslim almak için kura çektiği haberleri sayfaları kaplıyordu.

Halbuki kuraları çekilen evlerin bile hepsi tamamlanmamıştı, bir kısmı göstermelik kuraydı. İnşaat Mühendisleri Odası’na göre bir yıl içinde yüzde 70’ten fazlası tamamlanan konut sayısı sadece 25 bin 119’du. Bir yılda 319 bin konut yapılacağı söylenmişti ama ihale edilen konut sayısı 108 bin 936’te kalmıştı. Tabii ki bu veriler iktidar medyasında bir cümle bile yer alamadı.

İktidar medyası, Hatay’daki anma töreninde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile Hatay’ın CHP’li Belediye Başkanı ve başkan adayı Lütfü Savaş’ın yuhalanması olayına da şaşı baktı. Sanki orada sadece Lütfü Savaş yuhalanmış gibi yayımladılar bu haberleri. Gaziantep’te bir kadının CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e tepki göstermesini de bu haberlere eklediler.

Halbuki yuhalanmayı içine sindiremeyen Fahrettin Koca, sosyal medyada özetle “...sessizlik içinde ruhlarına fatihalar okunmasından, dualar edilmesinden rahatsız olan mı var? Yeri gelir protesto anlayışla karşılanır. Ama bu hürmet dakikaları onun vakti değil” diye yanıt vermişti tepkilere. En azından bakanın yanıtı aktarılabilirdi, onu da yapmadılar.

İktidar medyası, İstanbul’da anma etkinliğine polisin müdahale etmesini ve Hatay’da demokratik toplum örgütlerinin yürüyüşüne izin verilmemesini, Malatya’da valiliğin üç gün süreyle gösterileri yasaklamasını haber yapmadı.

Kısacası deprem felaketi yaşandığında iktidar medyası nasıl güzellemeler yaptı ve sorunları görmezden geldiyse bir yıl sonra yine aynı tutumu izledi; toplumdan bilgi saklamaya devam etti.

Sözcü’nün üçüncü sayfasında alt alta iki kadın cinayeti haberi yer alıyordu. Erkek katilin ve öldürdüğü sevgilisinin Türk olduğu habere “Sevgilisini sokak ortasında öldürdü” başlığı konulmuştu. Öbür haberde öldürülen kadın Rus, öldüren erkek ise Suriyeliydi. Sözcü, bu habere ise “Sevgilisini öldüren Suriyeli’ye müebbet” başlığını uygun bulunmuştu.

Sözcü, eğer katil erkeğin ulusal aidiyetini başlığa çıkaracak kadar önemli buluyorsa ilk habere de “Türk erkek sevgilisini sokak ortasında öldürdü” başlığı koymalıydı. Türk erkek cinayet işleyince onun Türk olduğunu yazmayıp, Suriyeli öldürünce ulusal aidiyetini başlığa çıkarmak ayrımcılıktan öte tam bir nefret söylemi. Bir Suriyelinin işlediği cinayetten bütün Suriyeliler sorumlu tutulmuş oluyor.

Doğru olan, cinayetin katilin ya da öldürülenin “Suriyeli” olmasıyla doğrudan bir ilişkisi yoksa başlıkta bundan söz etmemek. Türk erkeklerin cinayetlerinde Türk olduğunun yazılmaması gibi…

Yeni Şafak’ın, kamu lehine rapor yazan bilirkişileri “Bilirkişi mi çete mi?” diyerek hedef göstermesini “Patron gazeteciliğinde yeni zirve” başlıklı yazımda eleştirmiştim. Yeni Şafak, geçen hafta kendini yine aştı; bu kez bilirkişiler ile birlikte yargıcın da adını vererek hedef gösterdi.

Ankara 43. Asliye Hukuk Mahkemesi yargıcının hedef gösterilmesinin nedeni, Kocaeli Stadyumu inşaatını yapan firmanın fiyat farkı talebini reddetmesiydi. Yargıç, bu kararı verirken bilirkişi raporuna dayandığı için Yeni Şafak, “haber” kılıklı metne “Hakim-bilirkişi çetesi işbirliği” başlığı atmıştı; yargıcı da “çetecilik” ile suçluyordu!

Daha önce olduğu gibi bu metinde de imza yoktu; yine dava açan ve gazetenin sahibi olan Albayrak grubuna bağlı firmanın ismi gizlenmişti. Belli ki, Albayraklar’ın hukuk bürosu hazırlayıp gazeteye göndermişti.

Albayraklar, şirket çıkarlarını korumak için gazeteciliği silah olarak kullanmakta bir beis görmüyor. Oysa Yeni Şafak, 30. kuruluş yıldönümü olan 24 Ocak’ta “30 yıldır milletin sesi” manşetiyle çıkmıştı. “Şirketin sesi” deseler daha doğru olacaktı...

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]

Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.

Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.

Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.

31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.

TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.

19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi.

Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 9.Köy, İkinci Yüzyıl, KRT TV, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.

Yayımlanan kitapları:

Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008),

Anlaşılan birileri localarda olup bitenleri rapor haline getirip Yeniçağ yazarına ulaştırmış, o da bu yazıyı kaleme almıştı. Türkiye Spor Yazarları Derneği açıklamazsa rapordaki isimleri 30 Ağustos’ta kendisinin açıklayacağını belirtiyordu. Ama yazının yayımlandığı 16 Ocak’tan bu yana günler geçti ne futbol yazarlarından ne de TSYD’den ses çıktı!

Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan hakkındaki “Türbanlı bacımı işten attılar” ve “Merkez’deki gerçekler kamera kayıtlarında” haberleri, gündem belirleyen başarılı işlerdi

RTÜK, televizyonlara sansür ve yasak getirmekte ne kadar harcıalem davranış içindeyse yayımlattığı belgesellerde de o kadar savruk ve özensiz

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Yapay zekâ çevirilerinde komik hatalar - Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yapay zekâ çevirilerinde komik hatalar

5 5
12.02.2024

Diğer

12 Şubat 2024

Los Angeles Times, altı yıl kadar önce “Isla Vista'da 6,8 büyüklüğünde bir deprem olduğu” tweetini silmek zorunda kalmıştı. Çünkü deprem yeni değildi, 1925'te olmuştu. “Yapay zekâ”nın ürettiği paylaşım otomatik olarak yayına girmişti!

Gerçi o günden beri yapay zekâ araçları çok gelişti, giderek daha yetkin hale geliyorlar. Ama yine de gazeteciyi devreden çıkarıp, haberleri yapay zekâya bırakacak aşamaya gelmiş değiliz.

Son zamanlarda yaygınlaşan yapay zekâyla yapılan çeviriler bunun kanıtı. Özellikle haber sitelerinde yabancı dildeki birçok haberin, yapay zekâ desteğiyle Türkçe'ye çevrilmiş olduğu hemen anlaşılıyor. Uzmanların vurguladığı gibi yapay zekâ, başka dillerdeki haber metinlerini Türkçe'ye çevirebiliyor ama Türkçeleştiremiyor. Gözüme çarpan birkaç örneği aktarayım.

Artı Gerçek’in, “ABD'de yapay zekânın çeviri yanlışları iltica başvurularında hatalara yol açıyor” başlıklı haberinde yapay zekâ ile Türkçe'ye çevrildiği belli oluyordu. Çünkü bir cümle “Ancak hâlâ çoğu durumda 'eğitim tekerlekleri' çıkarılmış olarak ve işin içinde bir insan olmadan kullanılmaya hazır değil” diye çevrilmişti. “Eğitim tekerlekleri” diye çevrilen “bisiklete binmeyi yeni öğrenen çocuklar için takılan küçük tekerlekler”. Ama bu bir benzetme. Bir insan çevirse eminim “destek önlemleri” diye daha anlaşılır biçimde Türkçeleştirirdi.

Independent Türkçe’nin “Rus basınında Gazze savaşı” başlıklı haberinde Uluslararası Adalet Divanı’ndaki “hakem heyeti”nden söz ediliyordu. Oysa “hakem heyeti” dediği yargıçlardı. Gazze’de Filistinliler’in “topluca öldürülmesi” yerine “total şekilde öldürülmesi” deniyordu.

BBC Türkçe’nin “Avustralya'da milletvekilinin fotoğrafıyla oynayan TV kanalı” haberinde “sorumlu” sözcüğü yerine “suçlu” denilmişti. Cumhuriyet’teki, “Alplerin Titanik’i” haberinde Santis gemisi için “Battığında, gemideki yaklaşık 2224 yolcu ve mürettebattan yaklaşık 1500’ü hayatını kaybetti” cümlesi yer alıyordu. Oysa onlar Titanik’teki kayıplardı; Santis bilerek batırıldığı için hiç insan kaybı olmamıştı.

Bu örnekler bile The Guardian’ın yeni duyurduğu “yapay zekâ kullanım ilkeleri”ndeki “İnsan kontrolü mutlaka sağlanmalı” maddesinin ne denli zorunlu olduğunu gösteriyor. “Yapay zekâ” programlarının çevirdiği haberler, mutlaka bir gazetecinin gözetiminden geçmeli.

İlerde yapay zekâ kullanımı nereye varır şimdiden bilmek olanaksız. Medya kuruluşları, uzak durmak ya da kontrolü ona bırakmak yerine yapay zekâyı gazetecilik ilkelerinden sapmadan ve kendi gereksinimlerine uygun biçimde nasıl kullanılabileceğine kafa yormalı…

Nitekim Cumhuriyet, Türkiye’de kendi “yapay zekâ robotu”, GPT Store’da yer alan ilk medya kuruluşu oldu. Anadolu Ajansı da “Medyada yapay zekâ etik kullanım rehberi” hazırladı. Bir de yapay zekânın uyumu ve gazetecilik uygulamalarında geliştirilmesi amacıyla “Teknoloji ve İnovasyon Direktörlüğü” kurdu.

Bu direktörlük, geçen hafta Amazon ile birlikte yapay zekâ teknolojilerinin medya sektöründeki uygulamalarını incelemek üzere çalıştay düzenledi. Çalıştayda medyanın gereksinimlerine yönelik yapay zekâ temelli çözüm modelleri üzerinde duruldu. Kuşkusuz haberlerin Türkçe'ye çevirisine uygun bir “yapay zekâ” programı da o gereksinimlerden biri…

İktidar medyası, 6 Şubat depremlerinin yıldönümünde yine pembe gözlükleri takmıştı. Dayalı döşeli evlerde oturan mutlu depremzede haberlerinden geçilmiyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gaziantep........

© T24


Get it on Google Play