Diğer

09 Şubat 2024

Diyanet İşleri Başkanlığı personeli arasında yapılan bir araştırmanın sonuçları bu kurumu yönetenlerin sıkı bir dini eğitime alınmaları gerektiğini gösteriyor.

Çok saçma gibi görünüyor bu cümle ama sorumlusu ben değilim.

AKP'li Memur – Sen'e bağlı Diyanet – Sen'in "Diyanet Çalışanlarının Sorunları, Beklentileri, Din – Diyanet Algıları Araştırması" raporu ile ilgili Mustafa Bildircin'in haberini BirGün'de okudum.

Söz konusu araştırma kurumun 6 bin 406 personelinin katılımıyla yapılmış.

Ve personelin yüzde 80'i Diyanet İşleri Başkanlığı'nda "torpil ve kayırmacılık olduğunu" düşünüyor!

"Diyanet'te torpil, iltimas ve kayırmacılık yoktur" diyebilenlerin oranının ise yüzde 7'de kalmış. Yüzde 13 ise bu konuda karar veremiyor!

Bu sonuçları gördükten sonra acaba Diyanet'i yönetenlerin dini bilgilerini yenilemeleri için sıkı bir eğitim programı mı uygulansa diye aklımdan geçirdim.

Hepimiz biliyoruz ki "kul hakkı", İslam'ın üzerinde önemle durduğu bir kavram.

Bir yerde torpil, iltimas ve kayırmacılık varsa kuşkusuz ki orada bazı insanların da hakları yeniliyordur.

Hak etmeyen birini torpilli diye kayırır ve müftü vs. yaparsanız, o makamı hak eden kişinin hakkını yemiş olursunuz.

Gerçi AKP iktidarında bu sorun sadece Diyanet'e özgü değil. Bütün devlet kurumları aynı durumda ve "referansımız İslam" diyen birileri de iktidarda. Haksız yere hapishanede tutulanları, işinden olanları filan da saymıyorum.

Diyanet'in Din İşleri Yüksek Kurulu, 11 Ocak 2023 günü bir fetva vermiş, kul hakkının önemini şöyle açıklıyor:

"İslâm'da kul haklarına riâyet, İslâm'ı anlama ve özümseme göstergelerinden olup dünya ve ahiret saadetine ulaştıran temel vesilelerden birisidir. Kul hakkı ihlali durumunda; haksızlığın gecikmeden giderilmesi, hak sahibi ile helalleşilmesi ve bu günahtan tövbe istiğfar edilmesi gerekir."

Müslüman vatandaşlara bu öğüdü veren Diyanet'in durumunu nasıl açıklamalıyız acaba?

Bir de bu kurumun yöneticilerinin seçtikleri kişiler, okullarda "değerler eğitimi" verecek!

O eğitimin başlaması gereken yer Diyanet'in yönetici kadroları olması gerekir gibi görünüyor.

Aynı araştırma gösteriyor ki Diyanet çalışanlarının yüzde 85'i Türkiye'de dini hassasiyetlerin beş yıl öncesine oranla azaldığını da düşünüyor.

Acaba bu hassasiyetin azalmasında Diyanet İşleri'ni yönetenlerin ve Siyasal İslamcı iktidarın rolü nedir?

Bu sorunun yanıtını, aşağıda aktardığım, AYM Başkanı Zühtü Aslan'ın anlattığı bir öyküyü okuduktan sonra vermeye ne dersiniz?

Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilen Yılmaz Akçil yemin ederek görevine başladı.

Yemin töreninde Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan bir konuşma yaptı.

AYM üyelerinin ettiği yemine dikkat çekti.

"AYM olarak göreve başlarken Anayasayı ve temel hak ve özgürlükleri koruyacağımıza, büyük Türk milleti önünde söz veriyoruz. Verilen sözün tutulması anlamına gelen ahde vefa ahlaki ve hukuki bir ilkedir. Günümüzde ahde vefa ilkesinin yaşlanan ters dalgalarla zedelendiğini görüyoruz" dedi.

Bu sözlerinin Yılmaz Akçil'in bir kulağından girip, öbüründen çıkıp çıkmadığını zaman içinde göreceğiz.

Arslan, bu konuşmasında Cumhurbaşkanı'na hitap ederek bir de öykü anlattı.

Arslan'ın konuşmasını takip etmeyenler için bu öyküyü aktarıyorum. Anlayana sivri sinek saz:

"Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman'a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman dervişi hemen huzuruna çağırtır ve ona sorar: 'Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?'

Derviş kendini savunur: 'Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.'

Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve şöyle der: 'Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın?'

Kuş itiraz eder: ‘Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah'tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.'

Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister: 'Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın' diye emreder.

Kuş, bu emre itiraz eder: 'Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz en iyisi bunun üzerindeki derviş elbisesini çıkartın. Çıkartın ki, benim gibi başka kuşlar bundan sonra onu derviş sanıp aldanmasın."

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı.

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Adıyamanlılar, depremin ardından geçen bir yıl içinde kentlerine getirilen hizmetlerden o kadar da memnun olmamışlar. Ve yaşadıkları memleketin "bir sahibi" de var ama o da ya deprem altında kaldığı için ya da başka işlerle uğraştığı için Adıyaman'a sahip çıkmamış

Günümüz Türkiye'si bir laboratuvar ortamı sunuyor. Komşuları tarafından çok sevilen iyi aile babalarının, ailesi için saçını süpürge eden vefakâr annelerin, tonton teyzelerin, ak sakallı amcaların, yükselen otoriter rejimlerin bir parçası haline nasıl olup da kolayca gelebildiklerini gözlemleyebileceğiniz bir laboratuvar ortamı bu!

Erdoğan, Türkiye'yi Filistin durumuna düşürmek istemiyorsa ne yapacağı belli: Bugüne kadar ne yaptıysa, tam tersini yapmalı

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Kul hakkı? - Mehmet Y. Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kul hakkı?

183 10
09.02.2024

Diğer

09 Şubat 2024

Diyanet İşleri Başkanlığı personeli arasında yapılan bir araştırmanın sonuçları bu kurumu yönetenlerin sıkı bir dini eğitime alınmaları gerektiğini gösteriyor.

Çok saçma gibi görünüyor bu cümle ama sorumlusu ben değilim.

AKP'li Memur – Sen'e bağlı Diyanet – Sen'in "Diyanet Çalışanlarının Sorunları, Beklentileri, Din – Diyanet Algıları Araştırması" raporu ile ilgili Mustafa Bildircin'in haberini BirGün'de okudum.

Söz konusu araştırma kurumun 6 bin 406 personelinin katılımıyla yapılmış.

Ve personelin yüzde 80'i Diyanet İşleri Başkanlığı'nda "torpil ve kayırmacılık olduğunu" düşünüyor!

"Diyanet'te torpil, iltimas ve kayırmacılık yoktur" diyebilenlerin oranının ise yüzde 7'de kalmış. Yüzde 13 ise bu konuda karar veremiyor!

Bu sonuçları gördükten sonra acaba Diyanet'i yönetenlerin dini bilgilerini yenilemeleri için sıkı bir eğitim programı mı uygulansa diye aklımdan geçirdim.

Hepimiz biliyoruz ki "kul hakkı", İslam'ın üzerinde önemle durduğu bir kavram.

Bir yerde torpil, iltimas ve kayırmacılık varsa kuşkusuz ki orada bazı insanların da hakları yeniliyordur.

Hak etmeyen birini torpilli diye kayırır ve müftü vs. yaparsanız, o makamı hak eden kişinin hakkını yemiş olursunuz.

Gerçi AKP iktidarında bu sorun sadece Diyanet'e özgü değil. Bütün devlet kurumları aynı durumda ve "referansımız İslam" diyen birileri de iktidarda. Haksız yere hapishanede tutulanları, işinden olanları filan da saymıyorum.

Diyanet'in Din İşleri Yüksek Kurulu, 11 Ocak 2023 günü bir fetva vermiş, kul hakkının önemini şöyle açıklıyor:

"İslâm'da kul haklarına riâyet, İslâm'ı anlama ve özümseme göstergelerinden olup dünya ve ahiret saadetine ulaştıran temel vesilelerden birisidir. Kul hakkı ihlali durumunda; haksızlığın gecikmeden giderilmesi, hak sahibi ile helalleşilmesi ve bu günahtan tövbe istiğfar edilmesi gerekir."

Müslüman vatandaşlara bu öğüdü veren Diyanet'in durumunu nasıl açıklamalıyız acaba?

Bir de bu kurumun yöneticilerinin seçtikleri kişiler, okullarda "değerler eğitimi" verecek!

O eğitimin başlaması gereken yer Diyanet'in yönetici kadroları olması gerekir gibi görünüyor.

Aynı araştırma gösteriyor ki Diyanet çalışanlarının yüzde 85'i Türkiye'de dini hassasiyetlerin beş yıl öncesine oranla azaldığını da düşünüyor.

Acaba bu hassasiyetin azalmasında Diyanet İşleri'ni yönetenlerin ve Siyasal İslamcı iktidarın rolü nedir?

Bu sorunun yanıtını, aşağıda........

© T24


Get it on Google Play