Diğer

30 Ocak 2024

TÜİK, 2023 yılı Gelir Dağılımı İstatistiklerini açıkladı. Buna göre Türkiye'nin en zenginlerinin toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 1,8 puan arttı, 49,8'e çıktı.

Türkiye nüfusu, 85 milyon 279 bin 553 kişi.

Bu durumda Türkiye'de hane halkı gelirlerinin yarısını 17 milyon 56 bin kişi aldı.

Buna karşılık en az gelir elde eden 17 milyon 56 bin kişiye de gelirin yüzde 5,9'u kalabildi.

17 milyon kişi gelirin yarısını alırken, 68 milyon 223 bin kişi gelirin öteki yarısına talim etti.

Gelir dağılımındaki eşitsizliği ölçmek için kullanılan Gini katsayısı bir önceki yıla göre 0,018 puan artış ile 0,433 olarak tahmin edildi. Tüm sosyal transferler hariç tutulduğunda Gini katsayısı 0,520 olarak hesaplanıyor.

Gini katsayısı, sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, bire yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade ediyor.

Bu katsayı 2005 yılında 0,38'e kadar düşmüştü. 2006 yılından beri de yükseliyor.

Nitekim 2023 yılında gelirden en fazla pay alan yüzde 10'un elde ettiği gelirin en az pay alan yüzde 10'un elde ettiği gelire oranı 14,2'den 15'e yükseldi.

Gelirin yarısını alanların 17 milyon kişi içinde kaçının kendisini Türk, kaçının Kürt diye tanımladığını bilmiyoruz.

Gelirin sadece yüzde 5,9'unu alanlar içinde kendilerini Türk ya da Kürt diye tanımlayanların sayısını da bilmediğimiz gibi!

Gelirin yarısını alıp, lüks arazi araçları ile gezen, tatil yapan, lokantaları dolduranlar içinde kaçının başının örtülü olduğunu, kaçının kendisini muhafazakâr olarak nitelediğini, kaçının milliyetçi olduğunu, kaçının dindar, kaçının modern, laik vs. olduğunu da bilmiyoruz.

Bildiğimiz şey işlerinin tıkırında olduğu.

Gelirden en az pay alanların da nasıl bir "kültürel kimlik" taşıdığından habersiziz.

Bunların kaçı Ayasofya ibadete açıldı diye mutlu oldu, kaçı yaşam biçiminin tehdit altında olduğuna inanıyor, kaçı tarikatlara inanıyor kaçının dinle bir ilgisi yok, bunu da bilmiyoruz.

Bildiğimiz şey durumlarının feci olduğu.

İşleri tıkırında olanların neden işlerinin tıkırında olduğunu biliyoruz.

Çünkü sistem bunu üretiyor, bunu hedefliyor.

22 yıldır iktidarda olan AKP'nin, bir sağ parti olarak bu sistem ile bir sorunu yok.

İktidarda bulundukları süre içinde bu eşitsizlik daha da arttı, sayılar TÜİK istatistiklerinde bile yalan söyleyemiyor.

Böyle bir tabloda üstelik kendisini sosyal demokrat diye de tanımlayan bir muhalefet partisinin belli bir oy oranına takılıp kalmasının sebebi ne olabilir?

Bunun nedeni CHP'nin en temel konuda politikasız olmasından başka bir şey değil.

Siyasi mücadele, tam da iktidarın olmasını istediği gibi "kültürel değerler" üzerinden yürütülüyor ve CHP'ye bu oyunda düşen rol belli.

O rolün karşılığında alınan oy da belli.

Nüfusun yüzde 80'i gelirin yarısına talim ederken, nüfusun yüzde 40'ı gelirin yüzde 15'ini bile rüyasında göremezken siyasal mücadele kültürel değerler üzerinden yürütülüyor ve muhalefet partisi ortaya bu dengesizliği bozacak bir program ve vaatler dizisi koyamıyor.

Çaresiz milyonlarca insana umut olabilecek bir program ortaya koymadan muhafazakâr kitlelerle "helalleşmek" de mümkün olamaz.

Kendilerini ister modern olarak tanımlasınlar ister muhafazakâr olarak, halkımızın temel sorunu gelir dağılımındaki adaletsizlik.

Başı örtülü işçi kadın ile başı açık işçi kadının çıkarları ortak, sorunları aynı.

Türk milliyetçisi ile Kürt milliyetçisi işçinin, köylünün, küçük esnafın, emeklinin dertleri aynı, çözüm yolları da ortak.

Sorun sınıfsal ve iktidar partisinin din ve kimlikler üzerine inşa ettiği politik mücadele çerçevesinin içinde kalmak, ezilen kitlelere bu gerçeği gösterebilmeyi de engelliyor.

CHP ya gerçekten bir sosyal demokrat parti olarak kendisine sol bir program yapıp, oyunu bozacak. Ya da neoliberal zırvaları tekrarlayıp, helalleşerek iktidara gelebileceğini zannetmeye devam edecek.

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı.

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

“Ahlak bekçilerinin” internet sitelerine baktım, tarikat yurdunda tecavüze uğrayan çocuklarla ilgili bir kınama mesajı bile yok. Denetimden uzak yatılı kuran kursunda yanarak ölen çocuklar için bir göz yaşı damlası aradım, bulamadım

Frida Kahlo'nun Türkiye'de popüler bir kültür ikonuna nasıl dönüştüğü bir gizem. Frida'nın Meksika'daki evini gezerken de "Yeni Türkiye'nin itilmiş ve ötekileştirilmiş kentli Türkleri, Frida'nın şahsında kendi acılarını mı ifade ediyorlar" diye düşünmeden edemedim

Erdoğan'ın dış politikada attığı adımlar, söylediği sözler öncelikle iç politikada bir rüzgâr estirmeyi hedefler. Dış politika, aslında iç politikanın bir aracıdır. Türkiye'nin kısa ya da uzun vadeli çıkarlarını gözetmez, Erdoğan'ın seçmenden alacağı desteği gözetir

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Türkiye'nin temel sorunu "kültürel" değil, sınıfsal - Mehmet Y. Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Türkiye'nin temel sorunu "kültürel" değil, sınıfsal

171 3
30.01.2024

Diğer

30 Ocak 2024

TÜİK, 2023 yılı Gelir Dağılımı İstatistiklerini açıkladı. Buna göre Türkiye'nin en zenginlerinin toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 1,8 puan arttı, 49,8'e çıktı.

Türkiye nüfusu, 85 milyon 279 bin 553 kişi.

Bu durumda Türkiye'de hane halkı gelirlerinin yarısını 17 milyon 56 bin kişi aldı.

Buna karşılık en az gelir elde eden 17 milyon 56 bin kişiye de gelirin yüzde 5,9'u kalabildi.

17 milyon kişi gelirin yarısını alırken, 68 milyon 223 bin kişi gelirin öteki yarısına talim etti.

Gelir dağılımındaki eşitsizliği ölçmek için kullanılan Gini katsayısı bir önceki yıla göre 0,018 puan artış ile 0,433 olarak tahmin edildi. Tüm sosyal transferler hariç tutulduğunda Gini katsayısı 0,520 olarak hesaplanıyor.

Gini katsayısı, sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, bire yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade ediyor.

Bu katsayı 2005 yılında 0,38'e kadar düşmüştü. 2006 yılından beri de yükseliyor.

Nitekim 2023 yılında gelirden en fazla pay alan yüzde 10'un elde ettiği gelirin en az pay alan yüzde 10'un elde ettiği gelire oranı 14,2'den 15'e yükseldi.

Gelirin yarısını alanların 17 milyon kişi içinde kaçının kendisini Türk, kaçının Kürt diye tanımladığını bilmiyoruz.

Gelirin sadece yüzde 5,9'unu alanlar içinde kendilerini Türk ya da Kürt diye tanımlayanların sayısını da bilmediğimiz gibi!

Gelirin yarısını alıp, lüks arazi araçları ile gezen, tatil yapan, lokantaları dolduranlar içinde kaçının başının örtülü olduğunu, kaçının kendisini muhafazakâr olarak nitelediğini, kaçının milliyetçi olduğunu, kaçının dindar, kaçının modern, laik vs. olduğunu da bilmiyoruz.

Bildiğimiz şey işlerinin tıkırında olduğu.

Gelirden en az pay alanların da nasıl bir "kültürel kimlik" taşıdığından habersiziz.

Bunların kaçı Ayasofya ibadete açıldı diye mutlu oldu, kaçı yaşam biçiminin tehdit altında olduğuna inanıyor, kaçı tarikatlara inanıyor kaçının dinle bir ilgisi yok, bunu da bilmiyoruz.

Bildiğimiz şey durumlarının feci olduğu.

İşleri tıkırında olanların neden işlerinin tıkırında olduğunu biliyoruz.

Çünkü sistem bunu üretiyor, bunu hedefliyor.

22 yıldır iktidarda olan AKP'nin, bir sağ parti olarak bu sistem ile bir sorunu yok.

İktidarda bulundukları süre içinde bu eşitsizlik daha........

© T24


Get it on Google Play