Diğer

05 Mart 2024

Erdoğan rejiminin belirgin özelliklerinden biri de "algıya oynamak" diye tanımlanabilir.

Büyük ölçüde kamu bankaları kredileri ve kamu kaynaklarından beslenen dev bir medya gücü yarattılar.

Artık gerçeğin istedikleri kadarını göstermek ve gerekli gördüklerinde de yalan haber yayabilmek olanağına sahipler.

Sadece AKP medyasını izlemek durumunda olan bir kişinin, gerçekte ne olup bittiğini anlayabilmesi, öğrenebilmesi mümkün değil.

Hatta gerçeğin tam tersine ikna edilebiliyorlar. Zamları CHP'nin yaptığına, döviz fiyatlarını dış güçlerin yükselttiğine, zavallı Almanların boş marketlerde perişan olduğuna bile inandırılabiliyorlar.

Bir de mahkemeler eliyle sürdürülen sansür ve kontrol mekanizması var.

Yayın yasakları ve erişim engellemeleri ile ilgili kararların ışık hızıyla alınabildiği bir sansür mekanizması işliyor.

Hemen her büyük olayın ardından ilk öğrendiğimiz şey bu oluyor: Yayın yasağı getirildi!

Ancak bütün bu gayret "köpeksiz köyde değneksiz gezme" olanağına sahip olmalarına da yetmiyor.

T24 gibi bağımsız gazetecilik kurumlarından hazzetmemelerinin ve türlü bahanelerle sıkıştırmaya çalışmalarının nedeni bu.

Dev bir trol ordusu beslemelerine rağmen kontrol edemedikleri bir iletişim alanı da sosyal medya.

Nitekim İliç'teki insan yapımı toprak kaymasının ardından olayın değişik boyutlarını gösteren ve yorumlayan paylaşımları engellemek için getirmek istedikleri yayın yasağının nedeni de bu.

İliç ile ilgili iletişimi engellemek istiyorlar çünkü biliyorlar ki bu tür her işin arkasında kötü yönetim ve yolsuzluk ekonomisi yatıyor.

Onun için de duyulmasını önlemek, gerçekleşmesini önlemekten daha önemli hale geliyor.

X platformunda İliç ile ilgili iletişimin engellenmesi talebi mahkeme tarafından reddedilmiş. Şimdilik hukuk üstün gelmiş gibi görünüyor ama HSK'nın gelecek tayin döneminde bu konuya da bakacağını şimdiden söyleyebilirim.

HSK'nın kanunda yazılı olmayan görevlerinden biri de bu çünkü: Rejimin beğenmediği kararları verebilen hâkimleri süründürmek!

Bunun sonunda geldiğimiz yeri Freedom House'un geçenlerde yayımlanan yıllık özgürlükler raporundan öğrendik: Türkiye, son on yılda özgürlükler konusunda en çok gerileyen beş ülkeden biri.

Ve "özgür olmayan ülkeler" listesindeki yerini de sağlamlaştırdı!

Erdoğan'ın "ustalık dönemi eseri" de bu sanırım.

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, İBB Başkan adayı olarak Murat Kurum'u seçmesinin nedeni konusunda hepimiz yanıldık sanırım.

Ben de dâhil olmak üzere yorumcuların genel kanaati, Erdoğan'ın kendisine rakip olacak, siyasi yönü güçlü bir aday istemediğiydi.

Murat Kurum bunun için seçildi.

"Dur" deyince duracak, "sus" denildiğinde susmakla yetinmeyip, kulağını da kapatacak, "kalk o koltuktan" denildiğinde ikiletmeyecek bir isimdi Murat Kurum.

Çünkü Erdoğan, kuşkunuz olmasın ki gelecek Cumhurbaşkanlığı seçiminde yine aday olmak istiyor ve siyaseten güçlenmiş, İBB deneyimini de arkasına almış bir popüler ismin bu planını bozma olasılığını hesaplıyor.

Öte yandan Kurum gibi siyasi olarak güçsüz bir karakterin, Belediye'nin akçalı işlerinin yürütülmesi sırasında kendisine çizilen sınırların dışına çıkamayacağını da hesaplamış olmalı.

Murat Bey'in deniz nakliyatı işlerinden anlayan çocukları da var mıdır bilmiyorum ama "iş bilmek" faslında Binali Bey'in çocuklarının, Erdoğan'ın çocuklarına tur bindirmelerinin fırtınalara yol açmış olduğunu tahmin etmek de zor değil.

Kurum'un "düşük profilli" bir aday olarak seçilmesinin nedenlerinin bunlar olduğunu düşünmüştüm ancak Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bu konuda biz yorumcuların yanıldığını açıkladı.

"Kurum kazanırsa metro yapan şirketler daha çok kazanır" dedi ama bu bir avantaj sayılmaz. Çünkü o şirketlerin torpili Saray'da oturuyor, Kurum'a bu konuda işleri düşmez.

Ve elbette şirketler daha çok kazanır, AKP iktidarında şirketler dururken emekliler, işçiler, memurlar, köylüler daha çok kazanacak değiller ya.

Ancak öyle bir şey söyledi ki duyduğunda Erdoğan'ın tüyleri diken diken olmuştur diye düşündüm.

Şimşek'e göre "dijital çağı yakalamanın yolu Murat Bey kardeşimizi desteklemekten" geçiyormuş.

Bu durumda ortaya şöyle bir tablo çıkıyor:

Erdoğan emeklilere para bulamıyor, Kurum emeklilere her ay ekstra maaş verecek.

Erdoğan Gazze'ye el uzatamıyor, Kurum kazanırsa Gazzeliler de sevinecek.

Erdoğan dördüncü sanayi devrimini ıskaladı, Kurum dijital çağı da yakalayacak.

Kurum, adeta insan değil de Samson gibi bir tip sanki.

Ama şunu söyleyeyim ki kürsülerde gördüğüm o tuhaf vurgulu konuşmasını dinlediğim adam bu tarife de hiç uymuyor gibi!

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grubu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı.

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Seçimle gelinen makamlardaki kişileri, idari kararlarla görevden alıyor ve yerlerine memurları tayin ediyorsanız, yaptığınız iş Kenan Evren’in yaptığının aynısıdır

Birbirini seven insanlar, birbirlerini kıskanırlar. Kıskançlık duygusunun varlığı dozundaysa bir ilişkiyi canlı ve heyecanlı tutar ama doz aşımında, bu kıskançlık gösterilerinin varacağı yer aile mahkemesi olabilir

Erdoğan, bir gerçeği söyledi: Bu siyasal düzende milli gelirden daha çok pay isteyen işçilere, emeklilere, köylülere daha fazla para yok. Ama müteahhitlere, yolsuzluk ekonomisinden beslenenlere para çok!

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Ustalık dönemi eseri! - Mehmet Y. Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ustalık dönemi eseri!

243 4
05.03.2024

Diğer

05 Mart 2024

Erdoğan rejiminin belirgin özelliklerinden biri de "algıya oynamak" diye tanımlanabilir.

Büyük ölçüde kamu bankaları kredileri ve kamu kaynaklarından beslenen dev bir medya gücü yarattılar.

Artık gerçeğin istedikleri kadarını göstermek ve gerekli gördüklerinde de yalan haber yayabilmek olanağına sahipler.

Sadece AKP medyasını izlemek durumunda olan bir kişinin, gerçekte ne olup bittiğini anlayabilmesi, öğrenebilmesi mümkün değil.

Hatta gerçeğin tam tersine ikna edilebiliyorlar. Zamları CHP'nin yaptığına, döviz fiyatlarını dış güçlerin yükselttiğine, zavallı Almanların boş marketlerde perişan olduğuna bile inandırılabiliyorlar.

Bir de mahkemeler eliyle sürdürülen sansür ve kontrol mekanizması var.

Yayın yasakları ve erişim engellemeleri ile ilgili kararların ışık hızıyla alınabildiği bir sansür mekanizması işliyor.

Hemen her büyük olayın ardından ilk öğrendiğimiz şey bu oluyor: Yayın yasağı getirildi!

Ancak bütün bu gayret "köpeksiz köyde değneksiz gezme" olanağına sahip olmalarına da yetmiyor.

T24 gibi bağımsız gazetecilik kurumlarından hazzetmemelerinin ve türlü bahanelerle sıkıştırmaya çalışmalarının nedeni bu.

Dev bir trol ordusu beslemelerine rağmen kontrol edemedikleri bir iletişim alanı da sosyal medya.

Nitekim İliç'teki insan yapımı toprak kaymasının ardından olayın değişik boyutlarını gösteren ve yorumlayan paylaşımları engellemek için getirmek istedikleri yayın yasağının nedeni de bu.

İliç ile ilgili iletişimi engellemek istiyorlar çünkü biliyorlar ki bu tür her işin arkasında kötü yönetim ve yolsuzluk ekonomisi yatıyor.

Onun için de duyulmasını önlemek, gerçekleşmesini önlemekten daha önemli hale geliyor.

X platformunda İliç ile ilgili iletişimin engellenmesi talebi mahkeme tarafından reddedilmiş. Şimdilik hukuk üstün gelmiş gibi görünüyor ama HSK'nın gelecek tayin döneminde bu konuya da bakacağını şimdiden söyleyebilirim.

HSK'nın kanunda yazılı olmayan görevlerinden biri de bu çünkü: Rejimin beğenmediği kararları verebilen hâkimleri süründürmek!

Bunun sonunda geldiğimiz yeri Freedom House'un geçenlerde yayımlanan yıllık özgürlükler raporundan öğrendik: Türkiye, son on yılda özgürlükler konusunda en çok gerileyen beş ülkeden biri.

Ve "özgür olmayan ülkeler" listesindeki yerini de sağlamlaştırdı!

Erdoğan'ın "ustalık dönemi eseri" de bu sanırım.

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, İBB Başkan adayı olarak Murat Kurum'u seçmesinin nedeni konusunda hepimiz........

© T24


Get it on Google Play