Diğer

30 Kasım 2023

Skor ve elde edilen puan dışında retorik bir giriş yapmak istiyorum. Evet Şampiyonlar Ligi dünyanın en kaliteli ligi, ama Şampiyonlar Ligi'ni tarif etmek için kalite kavramı hiç yeterli değil. Zira o bir sonuç, neden değil. Şampiyonlar Ligi'ni kaliteli kılan tempo, mücadele gücü, teknik ve fizik kalite. Galatasaray-Manchester United maçını öncelikle buradan okumak gerekiyor.

İkinci olarak da Manchester United'ın kırılganlığı üzerinden. Manchester United'ın kırılganlığına hem Şampiyonlar Ligi'nde, hem de EPL'de (İngiliz Prömyer Ligi) şahit oluyoruz. İngiltere'de Manchester United lig altıncısı durumunda. Bugüne dek 13 maçta sekiz galibiyet aldı, beş de yenilgi. Yani ya yeniyor, ya da yeniliyor. Kırılganlığın ilk işareti. Bu kırılganlığa daha yakından bakınca Manchester United'ın ligde ilk 10 sırada bulunan takımlarla oynadığı bütün maçlarda yenildiğini, ligde son 10 sırada yer alan takımlarla oynadığı bütün maçları da kazandığını görüyoruz. Bu Manchester United'ın kırılganlığını kalitesiyle kapatabildiği maçlarda galibiyet alabildiğini, kapatamadığı maçlarda da yenildiğini gösteriyor bize.

Şampiyonlar Ligi cephesine gelince. Manchester United Şampiyonlar Ligi'nde oynadığı beş maçın üçünde üç gol attı. Ne var ki üç gol atmasına rağmen bu üç maçın ikisini aynı skorla 4-3 kaybetti, birinde ise dün Galatasaray'la 3-3 berabere kaldı. Manchester United bunun dışında skor olarak öne geçtiği üç maçtan da galibiyet çıkaramadı; ikisinde yenildi (Galatasaray'a ve FC København'a), birinde de berabere kaldı (dünkü maç, üstelik iki kez iki farklı öne geçmesine rağmen).

Bu bize kırılganlığı dışında Manchester United hakkında iki şey daha söylüyor. Manchester United çok tehlikeli bir takım; kolayca gol pozisyonuna giriyor ve bunlarda skor da üretebiliyor. İkincisi; Manchester United hiçbir karşılaşmada oyunun hâkimiyetini elinde tutamıyor, rakibini hep oyuna ortak ediyor.

Galatasaray-Manchester United maçına bu iki kriter üzerinden baktığımda ilk olarak şunu söylemeliyim: Galatasaray dün Manchester United'ı kalitesiyle yenmeye çalıştı, ancak fizik kalitesi buna yetmedi. Çünkü Manchester United kalite olarak Galatasaray'dan daha kaliteli olmasının yanı sıra, dün Galatasaray'dan daha çok mücadele etti ve maçı daha çok istedi. Ancak kırılgan yapısı buna izin vermedi. Dolayısıyla Galatasaray dün iki puan kaybetmedi, tam tersine bir puan kazandı. Ancak şunu da eklemeliyim; Galatasaray gruptaki altıncı maç öncesinde Manchester United'ın kırılganlığı sayesinde ulaştığı altın değerindeki bu bir puanı bile fizik kalitesi aşağıda olduğu için az kalsın elinde tutamıyordu.

Öncelikle bu fizik kaliteyi biraz tartışmak istiyorum. Bunla ilgili bir veri vereceğim. Galatasaray, UEFA Şampiyonlar Ligi'nde beşinci maçlar öncesinde A Grubu'nda diğer üç rakibine oranla en az mesafe kat eden takım durumundaydı. Şöyle.

Beşinci maçlar öncesinde kat edilen ortalama mesafe sıralaması ve A Grubu'ndaki yerleri (parantez içindeki sayılar) şöyleydi:

Biliyorum; birçok futbol yorumcusu var, "koşu mesafeleri fazla bir anlam ifade etmez" diyen. Kısmen haklılar; çünkü tek başına koşu mesafesi gerçekten bir anlam ifade etmiyor. Ama kanımca takımların mücadele yönünü göstermesi bakımından önemli bir veri koşu mesafesi. (Ayrıca UEFA bu veriyi önemsiyor olmalı ki, her maçta koşu mesafelerini ölçüyor ve paylaşıyor.)

Buradan devam etmek istiyorum. A Grubu'ndaki kat edilen mesafe sıralaması bize iki şey söylüyor: İlki, Bayern München ve Manchester United'ın kadro kaliteleri[2] Galatasaray'dan daha yukarıda olmasına rağmen bu iki takım oynadıkları maçlarda Galatasaray'dan daha fazla mücadele ettiler. İkincisi; www.transfermarkt.com sitesine göre kadro değeri 66,35 milyon euro olan FC København[3] ise kalite eksikliğini rakiplerine göre aşırı koşarak, aşırı enerji harcayarak ve takım oyunu oynayarak gidermeye çalıştı. Bunda da çok başarılı oldu.

Peki buradan hareketle Galatasaray için ne demeliyiz? Yine aynı siteye göre Galatasaray'ın kadro değeri 236,58 milyon euro; yani Galatasaray A Grubu'nda dört takım arasında en değerli üçüncü takım durumunda. Dolayısıyla şu çıkarımda bulunmak çok yanlış olmayacak: Bayern München ve Manchester United'a oranla daha az kaliteli ayaklara sahip olan Galatasaray'ın bu takımlarla oynarken galibiyete ulaşması için onlardan daha fazla koşması ve daha fazla enerji harcaması gerekiyordu. En azından hipotetik olarak.

Maçlara ve sonuçlara baktığımızda zaten bunu da görüyoruz. Galatasaray bu takımlarla oynadığı dört maçta en belirgin biçimde sadece ilk Manchester United karşılaşmasında rakibinden çok daha fazla mesafe kat etti, ki bu da bir anlamda Old Trafford'de elde edilen 3-2'lik galibiyeti de bize açıklıyor. Diğer üç karşılaşmada ise koşu mesafesi bakımından iki kez (Münih'teki Bayern maçıyla dün kendi evinde oynadığı Manchester United karşılaşmalarında rakiplerinden minimum bir kilometre daha az koştu) rakiplerinin arkasında kaldı. Birinde de (kendi evinde oynadığı Bayern maçı) rakibinden sadece 600 metre fazla mesafe kat edebildi.

İkinci olarak fizik kaliteyle doğru orantılı başka bir veri paylaşmak istiyorum. Galatasaray'ın dün Manchester United karşısına çıkan ilk 11'inin yaş ortalaması 30,0 idi. Manchester United 11'inin yaş ortalaması ise 26,3. Bu şu anlama geliyor; Manchester United Galatasaray'a oranla her pozisyonda 3,7 yaş daha genç futbolcuyla mücadele etti.

Dünkü maçta Manchester United'ın Galatasaray'dan daha fazla mücadele ettiği önermesini okurların zihninde daha berrak hale getirmek için iki küçük örnek vermek istiyorum.

İlk örnek. Galatasaray'ın ilk golünü attığı frikiğe neden olan pozisyonda Manchester United'ın ofansif orta saha oyuncusu Bruno Fernandes, birebirde takip etmesi gerektiği Lucas Torreira'yı kendi ceza sahası önünde düşürecek denli mücadele içindeydi (aşağıdaki fotoğraf).

Soru şu: Galatasaray'ın ofansif orta saha oyuncusu Dries Mertens'i Galatasaray ceza sahası önünde rakip defansif orta saha futbolcusu Sofyan Amrabat'ı kovalarken veya faul yaparken maç boyunca ne zaman ve kaç defa gördük?

İkinci örnek; ilk yarının uzatma bölümü, dakika 0,11. Galatasaray'da hücuma Abdülkerim Bardakcı da katılıyor. Ceza sahasına yaklaşıp Wilfried Zaha'ya kaçırmak isterken, vermek istediği pasına Aaron Wan-Bissaka müdahale ediyor. Topu yeniden kazanan Bardakcı bir kez daha Zaha'yı kaçırmaya çalışıyor. Ancak Zaha ayakta kalamıyor ve yere düşerken koluyla topa dokunuyor. Peki burada United'dan kim var Zaha'nın karşısında? Manchester United'ın santrforu Rasmus Højlund var. Nedeni basit; Galatasaray hücumunda Højlund, Bardakcı'yla eşleştiği için onunla beraber geriye geldi ve takım arkadaşı Wan-Bissaka Bardakcı'yla mücadele ederken adam değişerek Zaha'yı o marke etti (aşağıdaki fotoğraf).

Benzer soru; dün Mauro Icardi'yi ve Mertens'i kaç kez gördük United stoperlerinin katıldıkları hücumlarda en gerilere koşarak bu futbolcuları takip ederken?

Şimdi Galatasaray'ın oyun felsefesinin birincil öğesi olan ön alan baskısı ile hızlı ve doğrudan futbolu fizik kaliteyle ilgili bu arka planın kalıbına dökelim. Ne görüyoruz? Şunu:

Galatasaray Şampiyonlar Ligi'nde ilk kez bir maçta rakibine etkili ön alan baskısı yapamadı. Manchester United Galatasaray'ın ön alan baskısı yapmaya çalıştığı çoğu pozisyonda ya uzun topla, ya da Galatasaray'ın ön alan baskısını eksik yapması nedeniyle bu baskıyı kırdı ve hızlı geçiş hücumlarına çıktı.

(Burada parantez açarak şunu da söylemek istiyorum. Manchester United'ın en belirgin özelliklerinden birisi geriden uzun ve etkili paslarla çok hızlı ve etkili hücuma çıkabilmeleri. Galatasaray'ın 3-2 kazandığı ilk maçta sık sık görmüştük bunu. Manchester United bu özelliğine dün, Galatasaray'ın iki yıldır "Aşil tandonu" konumundaki sol koridor savunmasını cezalandırmak için Wan-Bissaka, Scott McTominay, Antony ve zaman zaman Fernandes ve Amrabat'la destekledikleri hücumları eklediler. Kazandıkları ilk gol ve üçüncü gol buradan geldi.)

Manchester United'ın Galatasaray baskısını uzun topla kolayca kırmasına ilişkin tek örnek vereceğim.

Dakika 10,02. Zaha'yı kaçırmak isteyen Kaan Ayhan uzun oynuyor, ancak bu top Manchester United kalecisi André Onana'ya gidiyor. Onana topu eliyle sol stoper Victor Lindelöf'e vererek oyunu başlatıyor. Bu sırada Galatasaray ön alanda baskı yapmaya çalışıyor. Top yine Onana'ya geliyor.

Manchester United kalecisi bu kez orta saha civarındaki McTominay'e ayağıyla uzun oynuyor. McTominay kendisi marke eden Tanguy Ndombélé'nin baskısına rağmen topu göğsüyle önüne indirip kontrol ediyor ve soluna dönüp sağ çizgideki Antony'ye oynuyor, ayrıca koşusunu da sürdürüyor. Antony McTominay'i kaçırıyor. Böylece 5'e 5 Manchester United hücumu başlıyor. McTominay üçüncü bölge başına gelince topa basıyor ve yeniden Antony'ye oynuyor. Bu sırada Bruno Fernandes boş durumda. Onu kapatması gereken Torreira ise onun biraz uzağında (aşağıdaki fotoğraf).

Antony hemen Fernandes'e aktarıyor topu. O da ceza sahası içinde merkezde bulunan Højlund'a pas verdikten sonra topu yeniden alabileceği yere koşuyor. Højlund, Kaan Ayhan'ın baskısına rağmen topu kontrol ettikten sonra yine boş durumda bulunan Fernandes'e veriyor topu. Torreira yine ondan uzakta. En nihayetinde Fernandes üzerine gelen Galatasaraylılara rağmen sol taraftaki Alejandro Garnacho'ya veriyor topu (aşağıdaki fotoğraf) Boey'ye bacak arası yaparak. Garnacho da Galatasaray kalesinin tavanına vuruyor.

Bir de şu var. Rakibe yapılan baskı Galatasaraylı futbolcuların rakip oyuncularla birebir eşleşmelerini ve onları marke etmelerini gerektiriyor. Ancak Galatasaraylı oyuncular bunu zaman zaman yapıyorlar, zaman zaman yanlış baskı yapıyorlar, zaman zaman da yaptıkları baskıyı bırakıyorlar.

Galatasaray'ın baskı yaparken bazı oyuncularının birebir almaları gereken rakip oyuncuları takibi bıraktığıyla ilgili tek örnek vermek istiyorum.

Dakika 25,09. Manchester United hücumunda Bardakcı topu uzaklaştırıyor. Bu topu Icardi kafayla gerideki takım arkadaşlarına göndermeye çalışıyor, ancak topu gönderdiği yerde Fernandes var. Topu kontrol eden Fernandes merkezden bindiren Shaw'u görüyor. Hakim Ziyech bunun üzerine deparla takip etmesi gereken Shaw'un peşine düşüyor.

Shaw topu bir süre sürdükten sonra Galatasaray ceza sahasındaki Højlund'a aktarıyor. Højlund sola kaçıp koşusunu sürdüren merkezdeki Shaw'la buluşturuyor topu. Böylece Shaw Muslera'yla tek başına karşı karşıya kalıyor. Çünkü Ziyech, topu Højlund'a vermesinden sonra Shaw'u takip etmeyi bırakmış durumda (aşağıdaki fotoğraf). Bu tehlikeli hücumda solak Shaw, ters ayağına gelen topu kontrol edemediği için Angeliño tehlikeyi uzaklaştırıyor.

Burada aynı konuyla ilgili bir başka örnek vermek istiyorum. Bu örnek iki unsur içeriyor: Yanlış yapılan baskı ve birebir alınması gereken futbolcunun takibinin bırakılması.

Dakika 55,53. Top Manchester United'dayken Harry Maguire kalecisi Onana'ya geri pas veriyor. Onana ise merkeze gelen Amrabat'a iletiyor topu. Bu sırada ön alan baskısında Amrabat'ı tutması gereken Torreira ondan yaklaşık 15 metre uzaklıkta. Dolayısıyla burada baskı yapmamak gerekiyor (aşağıdaki fotoğraf).

Ancak Torreira Amrabat'ı basmak için ileriye giderek gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemiş oluyor. Amrabat topu hemen biraz ilerideki McTominay'e aktarıyor. Burada ilk düğmenin ardından ikinci düğmenin de yanlış iliklendiğini görüyoruz. Bu kez yaklaşık 5 metre gerisinde olmasına rağmen Bardakcı McTominay'i basmaya çalışıyor (aşağıdaki fotoğraf).

McTominay topu kolayca sağ öndeki Antony'ye aktarıyor. Düğme iki kez yanlış iliklendikten sonra hata zinciri Zaha'yla devam ediyor. Zaha tutması gereken rakip sağ bek Wan-Bissaka'yı bir süre takip ettikten sonra koşmayı bırakıyor ve duruyor (aşağıdaki fotoğraf).

Antony sağdan bindiren Wan-Bissaka'ya veriyor topu. O da hiç rahatsız edilmeden girdiği Galatasaray ceza sahasında topu merkeze koşan, McTominay'e aktarıyor. O da kaleye (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray benzer biçimde Old Trafford'daki ilk maçta da aynı hatayı yapmıştı yediği ilk golde. O maçta Zaha kör noktada kalmış, Angeliño önde yanlış baskıya çıkmış, bu da Bardakcı'nın Marcus Rashford'u kaçırmasına yol açmıştı.

Dünkü bu pozisyonda görüldüğü gibi peş peşe yapılan üç hata var burada. Ancak Zaha'nın buradaki davranışı bir hata olarak kabul edilemez. Zira Wan-Bissaka'yı takibini bırakan Zaha durarak bir anlamda yanlış zamanlamayla baskı yapmaya çalışan iki takım arkadaşını da cezalandırmış oldu.

Alanyaspor provasıyla Manchester United'ın karşısına çıkmak iyi fikir değildi.

Galatasaray forması altında 54 maçta 11 gol atan Mertens'in bu gollerinin beşini dört maçta Alanyaspor'a attığı dikkate alınırsa kalan 50 maçta sadece altı gol ve altı asist katkısı sunabilmiş olan Belçikalı futbolcuyu pas hatası fazla yapmamak adına ofansif orta saha olarak Manchester United karşısında sahaya sürmek ise kötüydü. Bu kötü fikir yumağına pas yüzdesi yüksek olmasına rağmen fizik kalitesi yetersiz olan Ndombélé'yle maça başlamak da eklenmeli.

Elbette Galatasaray'da baskıyı ileriye çıkarak başlatan Davinson Sánchez'in eksikliği ön alan baskısının darbe almasına yol açtı. Ancak yaş ortalaması 31,75 olan forvet grubuna oyunu aklıyla değil de içgüdüsüyle oynayan orta saha oyuncularının yanı sıra tandem ikilisinin yavaşlıkları da eklenince Galatasaray en önemli silahı olan ön alan baskısından mahrum kalmış oldu. Bu ise uzun toplarla etkili çıkan Manchester United'ın oyununu kolaylaştırmış oldu. Toplamda kötü olan buydu.

Galatasaray adına iyi olan ilk şey bir puan almak, ikincisi de tek şey ise Ziyech'in kör topal da olsa geri adım atmamasıydı. Her ne kadar attığı iki frikik golünde Onana'nın ölümcül hatalarının katkısı olsa da Galatasaray'da Ziyech bir şey yapmaya çalışan, takım arkadaşlarını oynatmaya çalışan tek oyuncuydu. Belki de iyi tek şeydi Galatasaray adına.

Kanımca Galatasaray bu zihniyete sahip oyuncu grubuyla yapmaya çalıştığı ön alan baskısını yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Zira Manchester United Galatasaray'ın oyununa çok rahat karşılık verdi.

[1] Manchester United iki maçta gördüğü iki kırmızı kart yüzünden toplam 61 dakikadan fazla 10 kişiyle oynadı. FC København da ilk maçında yaklaşık 13 dakika 10 kişi oynamak zorunda kaldı. Eğer bu üç maçta FC København ve Manchester United 11 kişi kalmayı başarsaydı kat ettikleri mesafe daha fazla olacaktı.

[2] www.transfermarkt.com sitesinin belirlemesine göre Bayern München'in kadro değeri 948,15 milyon euro, Manchester United'in kadro değeri ise 877,30 milyon euro. Daha fazla bilgi için şu adreslere bakılabilir: https://www.transfermarkt.com.tr/fc-bayern-munchen/startseite/verein/27 ve https://www.transfermarkt.com.tr/manchester-united/startseite/verein/985.

[3] Daha fazla bilgi için: https://www.transfermarkt.com.tr/fc-kopenhagen/startseite/verein/190 adresine bakılabilir.

Melih Şabanoğlu, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu.

Okur, yazar, merak eder. Çocukluktan itibaren her yaş döneminde ve değişik sektörlerde çalışırken spor ve futbol, amatör tutkusu oldu hep.

Futbolun matematiğini anlamaya çalıştı. Sabahtan akşama dek muhtelif maçlar izleyerek geçireceği günlerin hayalini kurdu.

Ana ilgi ve uğraş alanı ise Osmanlı modernleşmesi ve geç Osmanlı döneminde spor tarihi.

Bu konuda Kuruluş: Mekteb-i Sultani’den Galatasaray Spor Kulübü’ne Türkiye’de Futbolun Erken Çağı (1904-1907) başlıklı bir kitabı var.

Önümüzdeki dönemlerde bu çalışmanın diğer ciltlerini çıkarmayı umuyor.

Galatasaray UEFA Şampiyonlar Ligi’nde kesin sonucun elde edileceği final bölüme zihnen ve taktik olarak iyileşmiş biçimde giriyor. Okan Buruk’un gelecek ay sonuna kadarki zorlu sürece daha geniş rotasyon ve daha formda oyuncularla devam etmek istediği çok açık

Galatasaray Hatayspor karşısında bildiği bir soruya yanıt veremeyen bir öğrenci gibi rakibinin hızlı geçiş oyununa teslim oldu ve ligdeki ilk yenilgisini aldı

Okan Buruk Bayern eşleşmesinde çok açık bir mesaj verdi: Galatasaray rakip kim olursa olsun, hangi sahada oynarsa oynasın kendi futbolunu oynar. Buruk bu mesajla birlikte futbol dünyasına, "Bayern'le nasıl oynanır" başlıklı bir kılavuz da vermiş oldu

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - İyi, kötü, yaşlı - Melih Şabanoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İyi, kötü, yaşlı

12 0
30.11.2023

Diğer

30 Kasım 2023

Skor ve elde edilen puan dışında retorik bir giriş yapmak istiyorum. Evet Şampiyonlar Ligi dünyanın en kaliteli ligi, ama Şampiyonlar Ligi'ni tarif etmek için kalite kavramı hiç yeterli değil. Zira o bir sonuç, neden değil. Şampiyonlar Ligi'ni kaliteli kılan tempo, mücadele gücü, teknik ve fizik kalite. Galatasaray-Manchester United maçını öncelikle buradan okumak gerekiyor.

İkinci olarak da Manchester United'ın kırılganlığı üzerinden. Manchester United'ın kırılganlığına hem Şampiyonlar Ligi'nde, hem de EPL'de (İngiliz Prömyer Ligi) şahit oluyoruz. İngiltere'de Manchester United lig altıncısı durumunda. Bugüne dek 13 maçta sekiz galibiyet aldı, beş de yenilgi. Yani ya yeniyor, ya da yeniliyor. Kırılganlığın ilk işareti. Bu kırılganlığa daha yakından bakınca Manchester United'ın ligde ilk 10 sırada bulunan takımlarla oynadığı bütün maçlarda yenildiğini, ligde son 10 sırada yer alan takımlarla oynadığı bütün maçları da kazandığını görüyoruz. Bu Manchester United'ın kırılganlığını kalitesiyle kapatabildiği maçlarda galibiyet alabildiğini, kapatamadığı maçlarda da yenildiğini gösteriyor bize.

Şampiyonlar Ligi cephesine gelince. Manchester United Şampiyonlar Ligi'nde oynadığı beş maçın üçünde üç gol attı. Ne var ki üç gol atmasına rağmen bu üç maçın ikisini aynı skorla 4-3 kaybetti, birinde ise dün Galatasaray'la 3-3 berabere kaldı. Manchester United bunun dışında skor olarak öne geçtiği üç maçtan da galibiyet çıkaramadı; ikisinde yenildi (Galatasaray'a ve FC København'a), birinde de berabere kaldı (dünkü maç, üstelik iki kez iki farklı öne geçmesine rağmen).

Bu bize kırılganlığı dışında Manchester United hakkında iki şey daha söylüyor. Manchester United çok tehlikeli bir takım; kolayca gol pozisyonuna giriyor ve bunlarda skor da üretebiliyor. İkincisi; Manchester United hiçbir karşılaşmada oyunun hâkimiyetini elinde tutamıyor, rakibini hep oyuna ortak ediyor.

Galatasaray-Manchester United maçına bu iki kriter üzerinden baktığımda ilk olarak şunu söylemeliyim: Galatasaray dün Manchester United'ı kalitesiyle yenmeye çalıştı, ancak fizik kalitesi buna yetmedi. Çünkü Manchester United kalite olarak Galatasaray'dan daha kaliteli olmasının yanı sıra, dün Galatasaray'dan daha çok mücadele etti ve maçı daha çok istedi. Ancak kırılgan yapısı buna izin vermedi. Dolayısıyla Galatasaray dün iki puan kaybetmedi, tam tersine bir puan kazandı. Ancak şunu da eklemeliyim; Galatasaray gruptaki altıncı maç öncesinde Manchester United'ın kırılganlığı sayesinde ulaştığı altın değerindeki bu bir puanı bile fizik kalitesi aşağıda olduğu için az kalsın elinde tutamıyordu.

Öncelikle bu fizik kaliteyi biraz tartışmak istiyorum. Bunla ilgili bir veri vereceğim. Galatasaray, UEFA Şampiyonlar Ligi'nde beşinci maçlar öncesinde A Grubu'nda diğer üç rakibine oranla en az mesafe kat eden takım durumundaydı. Şöyle.

Beşinci maçlar öncesinde kat edilen ortalama mesafe sıralaması ve A Grubu'ndaki yerleri (parantez içindeki sayılar) şöyleydi:

Biliyorum; birçok futbol yorumcusu var, "koşu mesafeleri fazla bir anlam ifade etmez" diyen. Kısmen haklılar; çünkü tek başına koşu mesafesi gerçekten bir anlam ifade etmiyor. Ama kanımca takımların mücadele yönünü göstermesi bakımından önemli bir veri koşu mesafesi. (Ayrıca UEFA bu veriyi önemsiyor olmalı ki, her maçta koşu mesafelerini ölçüyor ve paylaşıyor.)

Buradan devam etmek istiyorum. A Grubu'ndaki kat edilen mesafe sıralaması bize iki şey söylüyor: İlki, Bayern München ve Manchester United'ın kadro kaliteleri[2] Galatasaray'dan daha yukarıda olmasına rağmen bu iki takım oynadıkları maçlarda Galatasaray'dan daha fazla mücadele ettiler. İkincisi; www.transfermarkt.com sitesine göre kadro değeri 66,35 milyon euro olan FC København[3] ise kalite eksikliğini rakiplerine göre aşırı koşarak, aşırı enerji harcayarak ve takım oyunu oynayarak gidermeye çalıştı. Bunda da çok başarılı oldu.

Peki buradan hareketle Galatasaray için ne demeliyiz? Yine aynı siteye göre Galatasaray'ın kadro değeri 236,58 milyon euro; yani Galatasaray A Grubu'nda dört takım arasında en değerli üçüncü takım durumunda. Dolayısıyla şu çıkarımda bulunmak çok yanlış olmayacak: Bayern München ve Manchester United'a oranla daha az kaliteli ayaklara sahip olan Galatasaray'ın bu takımlarla oynarken galibiyete ulaşması için onlardan daha fazla koşması ve daha fazla enerji harcaması gerekiyordu. En azından hipotetik olarak.

Maçlara ve sonuçlara baktığımızda zaten bunu da görüyoruz. Galatasaray bu takımlarla oynadığı dört maçta en belirgin biçimde sadece ilk Manchester United karşılaşmasında rakibinden çok daha fazla mesafe kat etti, ki bu da bir anlamda Old Trafford'de elde edilen 3-2'lik galibiyeti de bize açıklıyor. Diğer üç karşılaşmada ise koşu mesafesi bakımından iki kez (Münih'teki Bayern maçıyla dün kendi evinde oynadığı Manchester United karşılaşmalarında rakiplerinden minimum bir kilometre daha az koştu) rakiplerinin arkasında kaldı. Birinde de (kendi evinde oynadığı Bayern maçı) rakibinden sadece 600 metre fazla mesafe kat edebildi.

İkinci olarak fizik kaliteyle doğru orantılı başka bir veri paylaşmak istiyorum. Galatasaray'ın dün Manchester United karşısına çıkan ilk 11'inin yaş ortalaması 30,0 idi. Manchester United 11'inin yaş ortalaması ise 26,3. Bu şu anlama geliyor; Manchester United Galatasaray'a oranla her pozisyonda 3,7 yaş daha genç futbolcuyla mücadele etti.

Dünkü maçta........

© T24


Get it on Google Play