Diğer

26 Kasım 2023

Geçen sezon Galatasaray 2-1 yenildiği Kayserispor deplasmanı sonrasında kendi sahasında Alanyaspor’la oynamış, derli toplu ön alan baskısı ilk kez bu maçta ortaya çıkmıştı. Ne var ki Galatasaray önce 10, ardından dokuz kişi kaldığı bu maçta 2-0 galibiyeti koruyamamış, Alanyaspor’la 2-2 berabere kalmıştı. Ön alan baskısının giderek oturması sayesinde Galatasaray bu maçtan sonra neredeyse arkasına hiç bakmadı. Dolayısıyla Galatasaray geçen yılki şampiyonluk koşusunda ilk büyük kırılmayı Kayserispor karşısında yaşamış Alanyaspor maçıyla da tırmanışa geçmişti.

Bu yıl da mı aynı şey olacak? Bunu söylemek hiç mümkün değil. Ancak Galatasaray’ın Alanyaspor karşısında klasik oyun şablonundan biraz daha farklı bir profil çizdiğini söyleyebilirim. Bana öyle geliyor ki Galatasaray dün, yakın gelecekten izler taşıyan biraz daha farklı bir futbol oynadı.

Neydi bu farklar?

Bunları biraz açmak istiyorum.

Rakipleri Galatasaray’ın ön alan baskısından kurtulmak için geriden oyun kurmamaya başladılar. Bu nedenle Galatasaray’la oynayan rakiplerinin oyun stratejilerini esas olarak geriden yüksek topla çıkmak üzerine kurduklarını söyleyebiliriz. Milli maç arasından önceki son maçta Hatayspor da bu stratejiyle oynamıştı, dün Alanyaspor da.

Alanyaspor’un bu stratejisine Galatasaray şöyle yanıt verdi dün: Ön alanda yaptığı baskıyı biraz hafifleterek presin sıklet merkezini ikinci bölgeye kaydırdı; bu bölgede yüksek yoğunluklu baskı yaparak Alanyaspor’a oyun kurma fırsatı vermediği gibi onu boğdu.

Galatasaray’ın ikinci bölgede yaptığı baskı özellikle maçın ilk yarısında çok etkili oldu. Bu baskı neticesinde Alanyaspor ilk yarıda, Galatasaray kalesine sadece bir şut çekebildi, o da isabetsizdi. Benzer durum esas itibariyle ikinci yarıda da devam etti.

Alanyaspor maçı öncesinde Galatasaray’ın maç başı ortalama top hâkimiyeti oranı yüzde 62’ydi. Alanyaspor karşısında bu oran yüzde 63’e çıktı. Görüldüğü gibi çok az bir fark var ve buna radikal bir değişiklik diyemeyiz. Kanımca asıl radikal fark Galatasaray’ın topa sahip olduğu zaman diliminde daha fazla pas yapmasıydı.

Şöyle; Galatasaray dünkü Alanyaspor karşılaşmasına kadar bu sezon ligde maç başı ortalama 402 başarılı pas yapıyordu. Maç başına başarısız pas sayısı ise 87’ydi. Dün asıl değişen bunlar oldu. Galatasaray Alanyaspor karşısında maçı 481 başarılı pasla tamamladı, başarısız pas sayısı ise 67’ye düştü. Bu sayıları oransal ifade edecek olursam; Galatasaray sezon boyunca yüzde 17 pas hatasıyla oynarken Alanyaspor karşısında bu oran yüzde 12’ye düştü. Oldukça radikal bir düşüş.

Peki bunun nedenleri neydi? Kanımca bunun üç nedeni var; ilki Galatasaray’ın aşırı hızlı oynamaması. İkincisi Kerem Aktürkoğlu’nun maça ilk 11’de başlamaması. (Bu iki neden arasında bir korelasyon var, çünkü Aktürkoğlu varken Galatasaray onun da etkisiyle daha hızlı oynamaya çalışıyor.) Üçüncüsü ise Abdülkerim Bardakcı’nın oynamaması.

Kerem Aktürkoğlu’nun eksik altyapı eğitimi nedeniyle topa ilk dokunuşlarında basit hatalar yaptığı bilinen bir gerçek. Dün onun yokluğu Galatasaray’ın maç boyunca daha az pas hatası yapmasına yol açtı.

Bardakcı’ya gelince; Bardakcı sık sık forvet oyuncularına uzun top atmayı deneyen ve bu denemelerinde asist yapmayı da başaran bir stoper. Ancak her ne kadar ayağı temiz ve iyi olsa da Bardakcı’nın uzun toplardaki başarı oranı ortalama yüzde 52. Dün Bardakcı yerine sol stoperde oynayan Kaan Ayhan ise uzun toplarda yüzde 66 başarı oranıyla oynadı. Kaan Ayhan sadece uzun toplarda değil, rakip yarı sahadaki başarılı pas oranında da Bardakcı’dan daha iyi bir istatistiğe sahip. Kaan Ayhan’ın rakip yarı sahadaki başarılı pas oranı yüzde 82’yken bu oran Bardakcı’da yüzde 76’da kalıyor.

Buradan geliyorum kaybedilen topun kısa bir sürede kazanılması konusuna.

Topu yeniden hızlı biçimde kazanmak konusunda ilk planda şunu söylemek istiyorum.

Bildiğim kadarıyla Türkiye’de topun ne kadar süre içinde yeniden kazanıldığına ilişkin bir istatistik tutulmuyor. (Tutuluyorsa da ben bilmiyorum.) Türkiye’de OPTA sadece PPDA (passes per defensive actions) denilen, bir takımın gerçekleştirdiği savunma aksiyonu başına rakip takımın yaptığı pas sayısını ölçüyor. Ancak PPDA verileri, önemli olmakla birlikte, kesin hüküm vermemizi mümkün kılan bir istatistik değil. Zira PPDA sayısının küçük olması, bir takımın rakibine başarılı biçimde baskı yaptığı anlamına gelmiyor. Dolayısıyla kanımca topun yeniden kazanılma süresi mutlaka ölçümlenmeli, böylece PPDA verisi bu yolla desteklenmeli.

Daha özele gelince. Her ne kadar ölçülmüyor olsa da, hissedilen sıcaklık gibi, şunu söylemek çok yanlış olmayacak: Galatasaray dün kaybettiği topu çok kısa bir süre içinde yeniden kazandığı bir maç oynadı. Burada şaşırtıcı olan Galatasaray’ın bunu Bayern München maçlarında gördüğümüz gibi çok yüksek enerji harcayarak gerçekleştirmemesiydi.

Neydi bunun sırrı? Bunun temelde tek açıklaması var. Saha içi parselasyonunun topu yeniden kazanacak şekilde gerçekleşmesi. Yani sahaya daha doğru yayılma. Bu sayede Galatasaraylı futbolcular büyük enerji harcamaya gerek duymadan yaptıkları ikili-üçlü baskılarla rakip futbolcuları pas hatalarına sevk ettiler, böylece topları kolayca geri kazandılar. (Galatasaray’ın doğru saha içi yerleşimle top kazanmasının altyapısını “Baskıyla kazanılan toplar” ara başlığının altındaki ilk fotoğrafta çok açık biçimde görmek mümkün.)

Burada iki minik patikaya girmek istiyorum. İlki; daha önceki maçlarda top kapma konusunda Lucas Torreira çok öne çıkardı. Galatasaray Alanyaspor karşısında doğru saha içi parselasyonu sayesinde Torreira’nın yıldızlaşmasına gerek duymadığı bir maçı tamamladı.

Gireceğim ikinci patika Tanguy Ndombélé olacak.

Ndombélé gezerek oynayan bir orta saha oyuncusu. Top neredeyse oraya yöneliyor. Ndombélé’nin gezerek oynamasını sahada iki yerde belirgin biçimde görüyoruz. İlki Ndombélé’nin rakibe yapılan ikili-üçlü sıkıştırmaların neredeyse hepsinde olay mahallinde bulunuyor olması. İkincisi ise takım arkadaşları için sürekli pas istasyonu olabilmesi. Her ne kadar fizik olarak tam hazır olmasa da Ndombélé’nin bu özelliğini dünkü maçta da görmek mümkündü. Dolayısıyla çok göze çarpmasa da, doğru saha içi yerleşimde Ndombélé’nin de gezgin oyununun katkısı olduğu görüşündeyim.

Galatasaray rakibi Alanyaspor’a hızlı geçiş hücumu şansını çok az verdiği; buna karşın hem set, hem de geçiş hücumlarıyla bol pozisyon ürettiği bir maç oynadı.

Bu çerçevede maçı dört alt başlıkta analiz etmeye çalışacağım.

Başlıyorum.

Buraya tek örnek alıyorum.

Dakika 35,50. İkinci bölge başında Kâzımcan Karataş taç atışıyla topu oyunu sokuyor ve Torreira’ya oynuyor. O merkezdeki Ndombélé’ye, o da Davinson Sánchez’e. Bu sırada sahaya baktığımızda Alanyaspor’un kendi sağına ve merkeze yığılmış durumda olduğunu görüyoruz. Aşağıdaki fotoğrafta kırmızı dikdörtgen içinde tam 18 futbolcu var. Sarı dikdörtgenin gösterdiği dış koridorda ise sadece iki futbolcu, Sacha Boey ve Barış Alper Yılmaz var (aşağıdaki fotoğraf).

Sánchez Barış Alper Yılmaz’a oynuyor. O sırada Boey merkezden kendini boşa çıkarıp topu alıyor ve sağ öne hareketlenen Dries Mertens’i kaçırıyor (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray’ın ilk golünün üç saniye öncesine bakıyoruz. Daire içindeki Boey, arkasındaki Barış Alper Yılmaz’dan aldığı topu, Icardi’ye asisti yapacak olan Mertens’e (dikdörtgen içinde) aktarıyor. (Kaynak)

Mertens koşarken ceza sahasına bakıp Mauro Icardi’nin boş koşusunu görüyor ve topu onun önüne atıyor. Icardi de soluyla Alanyaspor kalesine gönderiyor topu (aşağıdaki fotoğraf).

Hafızası iyi olan okurlar Galatasaray’ın bu seti daha önce Samsunspor ve ilk Bayern München maçlarında da uyguladığını hatırlayacaklardır. Samsunspor maçında başrolde yine Mertens vardı. O maçta Boey ve Tetê üzerinden gelişen hücumda Mertens yine sağ kanada kaymış ve Aktürkoğlu’na iki asist yapmıştı. Bayern maçında ise bu golde Barış Alper Yılmaz’ın üstlendiği görevde Kaan Ayhan, Mertens’in rolünde ise Tetê vardı.

Her ne kadar buraya tek örnek almış olsam da Galatasaray’ın Alanyaspor maçında buna benzer birçok hücum gerçekleştirmiş olduğunu söylemek isterim. Buradan geçiyorum ikinci bölgede yapılan etkili pres sayesinde kazanılan toplar üzerinden yaratılan tehlikelere.

Buraya bol fotoğrafla desteklediğim iki örnek alıyorum.

İlk örnek; dakika 7,06. Alanyaspor’un kendi yarı sahasında korner noktasına yakın yerden sol bekleri Jure Balkovec’le kullandığı taç atışı sonrasında Galatasaraylıların ön alanda yoğun bir baskı yaptıklarını görüyoruz (aşağıdaki fotoğraf).

Fotoğrafta da görüldüğü gibi kadrajda, kaleci de dahil 10 Alanyaspor oyuncusu var. Galatasaray’dan ise yedi oyuncu görülüyor. (Fotoğrafın sol altında yer alan 28 sırt numaralı Alanyaspor santrforunun hemen arkasında bulunan Galatasaraylı Sánchez kadrajda çok az görülüyor. Dolayısıyla sekiz Galatasaray demek daha doğru.)

Taç atışını takım arkadaşı Nicolas Janvier’ye oynayan Balkovec topu aldıktan sonra uzun vuruyor, bu topu Sánchez kafayla ileriye gönderiyor. Alanyasporlu Janvier sahipsiz kalan topu kontrol ediyor, ama önünü Ndombélé kapattığı için kendi sağına yönelmek zorunda kalıyor, bu sırada da topu biraz ayağından açıyor. Ndombélé topu kaparak hemen dikine bir pasla ceza sahasına koşan Icardi’yi kaçırıyor. Alanyaspor stoperi Fatih Aksoy yatarak bu topu önlemeye çalışsa da, Icardi boşta kalan topu çaprazdan kaleye vurmayı başarıyor. Ancak çektiği şut direkten dönüyor (aşağıdaki fotoğraf).

İkinci örnek biraz kompleks bir yapı içeriyor. Zira bu örnekte hem hızlı hücum, hem doğru parselasyonla sayesinde kaybedilen topun yeniden kazanılması ve tazelenen hücum sonrasında atılan gol var.

Dakika 44,16. Galatasaray kendi yarı sahasında Karataş’ın taç atışıyla oyunu başlatıyor. Kaan Ayhan üzerinden top Muslera’ya geliyor, o da blok kıran pasla çizgideki Boey’ye oynuyor. Muslera’nın bu pasıyla altı Alanyasporlu futbolcu topun gerisinde kalıyor (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray’ın ikinci golünden 31 saniye öncesine bakıyoruz. Galatasaray hücumu daire içindeki Muslera’nın Boey’ye (dikdörtgen içinde) attığı ve altı Alanyasporlu futbolcuyu oyundan düşüren pasıyla başlıyor. (Kaynak)

Muslera’nın attığı bu pas sayesinde Galatasaray 5’e 4 sayısal üstünlükle hücuma kalkıyor (aşağıdaki fotoğraf).

Topu kontrol eden Boey merkezdeki Mertens’i, o da soldaki Wilfried Zaha’yı görüyor. Zaha topu ceza sahasınaki Icardi’ye göndermek istiyor. Ancak bu topu Alanyaspor stoperi Furkan Bayır uzaklaştırıyor. Uzaklaştırılan topu yakalayan Alanyaspor’un sağ forvet oyuncusu Oğuz Aydın takımını hızlı hücuma çıkarmak isterken önüne Torreira çıkıyor. Topu kazanarak gerideki Kaan Ayhan’a oynuyor. Ayhan önündeki boş alanı kat ettikten sonra sol çizgideki Karataş’a pas veriyor. O da sol iç koridordaki Zaha’ya. Bu sırada Mertens kendini ceza sahası köşesinde boşa çıkarıyor ve Zaha topu hemen Mertens’e aktarıyor. Mertens topla merkeze kat ederken sağ ayağıyla Alanyaspor kalecisi Ertuğrul Taşkıran’ın uzanamayacağı yere vuruyor (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray’ın ikinci golüne bakıyoruz. Zaha’nın pasıyla merkeze yönelen Mertens (dikdörtgen içinde) sağ ayağıyla aşina olduğumuz Mertens vuruşlarından birisini yapıyor. (Kaynak)

Buraya tek örnek alıyorum. Dakika 69,12. Alanyaspor hücumunda sağ bek Florent Hadergjonaj’ın yanlış pası birinci bölgede Torreira’ya geliyor. O da orta saha çizgisinin gerisindeki Icardi’ye oynuyor. Icardi orta saha çizgisini geçtikten sonra soldan bindiren Zaha’ya veriyor topu. Üçüncü bölge başında topu alan Zaha önce ceza sahasına giriyor, sonra da merkeze yöneliyor. Penaltı noktası hizasına gelince de Alanyaspor kalesine saatte 117 kilometre hızla şutunu atıyor (aşağıdaki fotoğraf).

Hızlı geçiş hücumuyla atılan bu golde Hadergjonaj’ın yanlış pasıyla Zaha’nın gol vuruşu arasında geçen süre sadece 13 saniye.

Buraya tek örnek alacağım. Çünkü Alanyaspor maç boyunca sadece iki kez hızlı hücum gerçekleştirebildi. İlk yarıdaki hızlı hücumda şut atamayan Alanyaspor ikinci yarıdaki hızlı geçiş hücumunda maç boyunca Galatasaray kalesini bulan tek şutu atma fırsatı buldu.

Dakika 48, 31. Galatasaray sağdan korner atışı kullanıyor. Mertens topu yakınındaki Barış Alper Yılmaz’a oynuyor, onun Alanyaspor ceza sahasına yaptığı ortayı ise ikinci yarıda oyuna giren Alanyaspor santrforu Sergio Córdova sol öne doğru uzaklaştırıyor. Bu topa Oğuz Aydın hareketleniyor. Karataş’ın yakalamaya çalıştığı Oğuz Aydın yarı sahayı geçtikten sonra soldan Galatasaray ceza sahasına giriyor ve çaprazdan şut çekiyor. Bu şutu Muslera önlüyor.

Alanyaspor’un hızlı hücumuna çıkmasıyla sonuçlanan bu korner atışında Galatasaray’ın geri hat savunmasını (rest-defence) yanlış kurduğu görülüyor.

Galatasaray Alanyaspor maçında eskiye oranla farklı bir korner kullanma yöntemi denedi. Her korner atışı sırasında korneri atan Mertens’in yanına genellikle o kanadın beki gitti. Galatasaray’ın sağdan kullandığı bu korner atışında da Mertens’in yanına Barış Alper Yılmaz’ın yanı sıra sağ kanat beki Boey’nin de yanaştığı görülüyor (aşağıdaki fotoğraf).

Oysa Alanyaspor maçı öncesindeki karşılaşmalarda korner atışlarında en gerideki güvenliği iki bek üstleniyordu. Galatasaray Alanyaspor maçında da aynı yolu kullanmış olsa, Boey rakip ceza sahası içinde olmak yerine en geride güvenliği sağlamış olacaktı. Böylece Oğuz Aydın’a daha yakın olacak ve muhtemelen tehlikenin oluşmasına meydan vermeyecekti. Bu pozisyonda gerideki güvenliği sağlayan Kâzımcan Karataş sol merkezden sağ koridora doğru koşmak zorunda kaldığı için Oğuz Aydın’ı yakalayamadı.

Yazıyı tamamlarken iki konuyu tartışmak istiyorum. İlki santrfor arkasında oynayan Kerem Aktürkoğlu ile Mertens’in karşılaştırılması. İkincisi ise Barış Alper Yılmaz’ın oyunun skorla ilişkisi.

Mertens’in iki gol, bir asistle tamamladığı Alanyaspor maçından sonra Aktürkoğlu’nun 10 numara oynayamadığı yolundaki görüşler yeniden alevlendi. Bunun temel nedeni futbolcuların belirli bir taktik şablon içinde değil de, kendi dürtü ve içgüdüyle oynadıkları yolundaki spor kamuoyunda var olan yanlış görüş. Oysa durum böyle değil.

Dün Mertens özellikle sağ kanada yakın oynadı. Buradaki amacın Boey-Barış Alper Yılmaz’ı sayısal olarak destekleyerek Alanyaspor defansının sağ taraftan delinmesi olduğu anlaşılıyor. Galatasaray aynı şablonu kendi evinde oynadığı Bayern München maçında da uygulamış ve maçın hemen başında sağ koridorda Kaan Ayhan-Sacha Boey-Tetê üzerinden gerçekleştirilen üçgen hücumlarla iki gol pozisyonu üretmişti. Ancak bunu gören Thomas Tuchel hemen sahaya müdahale etmiş, Konrad Laimer’i bu bölgeye göndererek Galatasaray’ın bu hücum şablonuna karşı anında bir panzehir üretmişti.

Söylemek istediğim şu: O maçta Kaan Ayhan kendi içgüdüsüyle sağ kanada yardım etmemişti. Ayhan, bizzat Okan Buruk’un kendisine verdiği taktik emir gereği sağ kanattaki hücumları desteklemişti, tıpkı dün Mertens’in kendisine verilen taktik görevi yerine getirmesi gibi.

Bu dediğimi iki argümanla desteklemek istiyorum. İlki Galatasaray’ın ortalama saha içi pozisyonunu gösteren grafik, ikincisi de Galatasaray’ın ısı haritası.

Galatasaraylı futbolcuların saha içindeki ortalama pozisyonlarını gösteren grafiğe (aşağıda) baktığımız zaman gördüğümüz şu:

Galatasaray sahaya 4231 formasyonuyla yayılmış. Merkez orta sahada görev yapan Torreira (34) ve Ndombélé’nin (91) ortalama pozisyonları üst üste binmiş. (Bu da bize Galatasaray’ın merkezde ikili pivotla oynadığını kanıtlıyor.) Grafikte ofansif orta saha olarak oynayan Mertens’in (10) ortalama pozisyonunun açık biçimde sağa çark ettiği görülüyor. Sağ koridorda görülen Mertens’in çapraz önünde Barış Alper Yılmaz (53), çapraz arkasında ise Boey (93) yer alıyor. Ayrıca sağ stoper Sánchez de (6) Mertens’le aynı aksta ve öndeki üçlüye yakın konumlanmış.

Sol kanada ise birbirlerinden kısmen ayrışmış daha atomize bir yapı hâkim. En geride Kaan Ayhan (23), onun çapraz önünde Kâzımcan Karataş (88), onun da önünde Zaha (14).

Toplamda ise oyunu sağ kanatta kuran Galatasaray’ın Zaha’nın sol koridordaki bire birlerinden yararlanmak istediğini görüyoruz. Açıktır ki bu plan büyük ölçüde işledi. Nitekim ilk gol bu şablon üzerinden sağ kanatta üretilip merkezde sonuçlandırıldı. İkinci ve dördüncü goller ise sol kanattaki oyuncuların bire birlerdeki üstünlükleriyle üretildi.

Galatasaray’ın maç sonundaki ısı haritası da bu hipotezi destekler nitelikte. Görüldüğü gibi Galatasaraylı futbolcular en çok kendi sağ kanatlarını ısıtmışlar. Sol koridorun en ucundaki yeşillik ise doğrudan Zaha ve Karataş’a ait, ki ikinci golün de Zaha’nın o bölgeden verdiği kilit pas üzerinden kazanıldığını hatırlayabiliriz.

İkinci konuya gelince; Galatasaray’da ikinci yarıya damga vuran isim çıktığı dakikaya dek Barış Alper Yılmaz oldu. Alanyaspor’un maçın 1-0 olmasından itibaren daha açık oynamaya başlamasıyla Barış Alper Yılmaz daha çok açık alan buldu; özellikle ikinci yarıda da birçok pozisyon üretti. Burada Barış Alper Yılmaz’ın Zaha’ya (üzerinden atlayınca gol fırsatı Icardi’ye geçti), Boey’ye ve Zaha’ya verdiği kilit pasları hatırlayabiliriz.

Buradan şuna geleceğim. Barış Alper Yılmaz oyunun sadece skorun alındığı bölümünde değil, kanımca maç 0-0 devam ederken de etkili bir futbol oynadı. Örneğin ilk goldeki asansör hücumda birinci katta o vardı ve hücumu ikinci kata, Boey’ye o taşıdı. Boey de üçüncü kattaki Mertens’e.

Melih Şabanoğlu, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu.

Okur, yazar, merak eder. Çocukluktan itibaren her yaş döneminde ve değişik sektörlerde çalışırken spor ve futbol, amatör tutkusu oldu hep.

Futbolun matematiğini anlamaya çalıştı. Sabahtan akşama dek muhtelif maçlar izleyerek geçireceği günlerin hayalini kurdu.

Ana ilgi ve uğraş alanı ise Osmanlı modernleşmesi ve geç Osmanlı döneminde spor tarihi.

Bu konuda Kuruluş: Mekteb-i Sultani’den Galatasaray Spor Kulübü’ne Türkiye’de Futbolun Erken Çağı (1904-1907) başlıklı bir kitabı var.

Önümüzdeki dönemlerde bu çalışmanın diğer ciltlerini çıkarmayı umuyor.

Galatasaray Hatayspor karşısında bildiği bir soruya yanıt veremeyen bir öğrenci gibi rakibinin hızlı geçiş oyununa teslim oldu ve ligdeki ilk yenilgisini aldı

Okan Buruk Bayern eşleşmesinde çok açık bir mesaj verdi: Galatasaray rakip kim olursa olsun, hangi sahada oynarsa oynasın kendi futbolunu oynar. Buruk bu mesajla birlikte futbol dünyasına, "Bayern'le nasıl oynanır" başlıklı bir kılavuz da vermiş oldu

"Galatasaray’da dün bazı şeyler iyiye gitti, bazı şeyler de kötüye. İyi giden iki unsur Zaha ve Ziyech’in form seviyelerini yukarı çekerek daha da hazır duruma geldiklerini göstermeleriydi"

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - İyileşme süreci - Melih Şabanoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İyileşme süreci

9 0
26.11.2023

Diğer

26 Kasım 2023

Geçen sezon Galatasaray 2-1 yenildiği Kayserispor deplasmanı sonrasında kendi sahasında Alanyaspor’la oynamış, derli toplu ön alan baskısı ilk kez bu maçta ortaya çıkmıştı. Ne var ki Galatasaray önce 10, ardından dokuz kişi kaldığı bu maçta 2-0 galibiyeti koruyamamış, Alanyaspor’la 2-2 berabere kalmıştı. Ön alan baskısının giderek oturması sayesinde Galatasaray bu maçtan sonra neredeyse arkasına hiç bakmadı. Dolayısıyla Galatasaray geçen yılki şampiyonluk koşusunda ilk büyük kırılmayı Kayserispor karşısında yaşamış Alanyaspor maçıyla da tırmanışa geçmişti.

Bu yıl da mı aynı şey olacak? Bunu söylemek hiç mümkün değil. Ancak Galatasaray’ın Alanyaspor karşısında klasik oyun şablonundan biraz daha farklı bir profil çizdiğini söyleyebilirim. Bana öyle geliyor ki Galatasaray dün, yakın gelecekten izler taşıyan biraz daha farklı bir futbol oynadı.

Neydi bu farklar?

Bunları biraz açmak istiyorum.

Rakipleri Galatasaray’ın ön alan baskısından kurtulmak için geriden oyun kurmamaya başladılar. Bu nedenle Galatasaray’la oynayan rakiplerinin oyun stratejilerini esas olarak geriden yüksek topla çıkmak üzerine kurduklarını söyleyebiliriz. Milli maç arasından önceki son maçta Hatayspor da bu stratejiyle oynamıştı, dün Alanyaspor da.

Alanyaspor’un bu stratejisine Galatasaray şöyle yanıt verdi dün: Ön alanda yaptığı baskıyı biraz hafifleterek presin sıklet merkezini ikinci bölgeye kaydırdı; bu bölgede yüksek yoğunluklu baskı yaparak Alanyaspor’a oyun kurma fırsatı vermediği gibi onu boğdu.

Galatasaray’ın ikinci bölgede yaptığı baskı özellikle maçın ilk yarısında çok etkili oldu. Bu baskı neticesinde Alanyaspor ilk yarıda, Galatasaray kalesine sadece bir şut çekebildi, o da isabetsizdi. Benzer durum esas itibariyle ikinci yarıda da devam etti.

Alanyaspor maçı öncesinde Galatasaray’ın maç başı ortalama top hâkimiyeti oranı yüzde 62’ydi. Alanyaspor karşısında bu oran yüzde 63’e çıktı. Görüldüğü gibi çok az bir fark var ve buna radikal bir değişiklik diyemeyiz. Kanımca asıl radikal fark Galatasaray’ın topa sahip olduğu zaman diliminde daha fazla pas yapmasıydı.

Şöyle; Galatasaray dünkü Alanyaspor karşılaşmasına kadar bu sezon ligde maç başı ortalama 402 başarılı pas yapıyordu. Maç başına başarısız pas sayısı ise 87’ydi. Dün asıl değişen bunlar oldu. Galatasaray Alanyaspor karşısında maçı 481 başarılı pasla tamamladı, başarısız pas sayısı ise 67’ye düştü. Bu sayıları oransal ifade edecek olursam; Galatasaray sezon boyunca yüzde 17 pas hatasıyla oynarken Alanyaspor karşısında bu oran yüzde 12’ye düştü. Oldukça radikal bir düşüş.

Peki bunun nedenleri neydi? Kanımca bunun üç nedeni var; ilki Galatasaray’ın aşırı hızlı oynamaması. İkincisi Kerem Aktürkoğlu’nun maça ilk 11’de başlamaması. (Bu iki neden arasında bir korelasyon var, çünkü Aktürkoğlu varken Galatasaray onun da etkisiyle daha hızlı oynamaya çalışıyor.) Üçüncüsü ise Abdülkerim Bardakcı’nın oynamaması.

Kerem Aktürkoğlu’nun eksik altyapı eğitimi nedeniyle topa ilk dokunuşlarında basit hatalar yaptığı bilinen bir gerçek. Dün onun yokluğu Galatasaray’ın maç boyunca daha az pas hatası yapmasına yol açtı.

Bardakcı’ya gelince; Bardakcı sık sık forvet oyuncularına uzun top atmayı deneyen ve bu denemelerinde asist yapmayı da başaran bir stoper. Ancak her ne kadar ayağı temiz ve iyi olsa da Bardakcı’nın uzun toplardaki başarı oranı ortalama yüzde 52. Dün Bardakcı yerine sol stoperde oynayan Kaan Ayhan ise uzun toplarda yüzde 66 başarı oranıyla oynadı. Kaan Ayhan sadece uzun toplarda değil, rakip yarı sahadaki başarılı pas oranında da Bardakcı’dan daha iyi bir istatistiğe sahip. Kaan Ayhan’ın rakip yarı sahadaki başarılı pas oranı yüzde 82’yken bu oran Bardakcı’da yüzde 76’da kalıyor.

Buradan geliyorum kaybedilen topun kısa bir sürede kazanılması konusuna.

Topu yeniden hızlı biçimde kazanmak konusunda ilk planda şunu söylemek istiyorum.

Bildiğim kadarıyla Türkiye’de topun ne kadar süre içinde yeniden kazanıldığına ilişkin bir istatistik tutulmuyor. (Tutuluyorsa da ben bilmiyorum.) Türkiye’de OPTA sadece PPDA (passes per defensive actions) denilen, bir takımın gerçekleştirdiği savunma aksiyonu başına rakip takımın yaptığı pas sayısını ölçüyor. Ancak PPDA verileri, önemli olmakla birlikte, kesin hüküm vermemizi mümkün kılan bir istatistik değil. Zira PPDA sayısının küçük olması, bir takımın rakibine başarılı biçimde baskı yaptığı anlamına gelmiyor. Dolayısıyla kanımca topun yeniden kazanılma süresi mutlaka ölçümlenmeli, böylece PPDA verisi bu yolla desteklenmeli.

Daha özele gelince. Her ne kadar ölçülmüyor olsa da, hissedilen sıcaklık gibi, şunu söylemek çok yanlış olmayacak: Galatasaray dün kaybettiği topu çok kısa bir süre içinde yeniden kazandığı bir maç oynadı. Burada şaşırtıcı olan Galatasaray’ın bunu Bayern München maçlarında gördüğümüz gibi çok yüksek enerji harcayarak gerçekleştirmemesiydi.

Neydi bunun sırrı? Bunun temelde tek açıklaması var. Saha içi parselasyonunun topu yeniden kazanacak şekilde gerçekleşmesi. Yani sahaya daha doğru yayılma. Bu sayede Galatasaraylı futbolcular büyük enerji harcamaya gerek duymadan yaptıkları ikili-üçlü baskılarla rakip futbolcuları pas hatalarına sevk ettiler, böylece topları kolayca geri kazandılar. (Galatasaray’ın doğru saha içi yerleşimle top kazanmasının altyapısını “Baskıyla kazanılan toplar” ara başlığının altındaki ilk fotoğrafta çok açık biçimde görmek mümkün.)

Burada iki minik patikaya girmek istiyorum. İlki; daha önceki maçlarda top kapma konusunda Lucas Torreira çok öne çıkardı. Galatasaray Alanyaspor karşısında doğru saha içi parselasyonu sayesinde Torreira’nın yıldızlaşmasına gerek duymadığı bir maçı tamamladı.

Gireceğim ikinci patika Tanguy Ndombélé olacak.

Ndombélé gezerek oynayan bir orta saha oyuncusu. Top neredeyse oraya yöneliyor. Ndombélé’nin gezerek oynamasını sahada iki yerde belirgin biçimde görüyoruz. İlki Ndombélé’nin rakibe yapılan ikili-üçlü sıkıştırmaların neredeyse hepsinde olay mahallinde bulunuyor olması. İkincisi ise takım arkadaşları için sürekli pas istasyonu olabilmesi. Her ne kadar fizik olarak tam hazır olmasa da Ndombélé’nin bu özelliğini dünkü maçta da görmek mümkündü. Dolayısıyla çok göze çarpmasa da, doğru saha içi yerleşimde Ndombélé’nin de gezgin oyununun katkısı olduğu........

© T24


Get it on Google Play