Diğer

27 Şubat 2024

Maçı anlamaya buradan başlamalıyız bence: Antalyaspor 17 Şubat 2024, Cumartesi günü kendi evinde İstanbulspor'la maç yaptıktan sonra Galatasaray karşılaşmasına hazırlanmaya başladı. Galatasaray ise bu tarihten sonra iki deplasman maçına çıktı. İlkini bir gün sonra, Ankara'da Ankaragücü'yle oynadı. İkincisini de 23 Şubat'ta Prag'da AC Sparta Praha'yla. Özeti şu; Antalyaspor dokuz günlük bir dinlenme ve hazırlıkla maça çıkarken Galatasaray aşırı yorgun durumdaydı.

Bu zaman dilimini anlatmamın bir nedeni var: Galatasaray geçen yılın Kasım ayında da benzer bir süreç yaşadı. Bayern München'le 8 Kasım 2023'te Münih deplasmanında oynadıktan üç gün sonra Mersin'de Hatayspor karşısına çıktı. Galatasaray ligdeki tek yenilgisini bu maçta aldı. Ancak buradaki temel sorun sıkışık bir fikstürde peş peşe maç yapmak değildi. Temel sorun bu iki maçı neredeyse aynı oyuncu grubuyla oynamaktı.[1] Yorgun düşmüş olan futbolcu grubu ikinci maçı kaldıramadı.

Aslında benzer bir şey art arda oynanan AC Sparta Praha ve Antalyaspor maçları için de geçerli. Şöyle; bu iki maça ilk 11'de başlayan tam yedi oyuncu vardı Galatasaray'da.[2] Ancak bu rotasyon yeterli olmadı ve Galatasaray Antalyaspor karşısında ilk dakikasından son düdüğe kadar oldukça zorlu geçen bir maç oynamak zorunda kaldı. Demek oluyor ki Galatasaray'ın bu iki maça neredeyse iki farklı 11'le başlaması gerekiyormuş. Ancak Okan Buruk'un elinde böylesi bir zengin bir kadronun bulunmadığı da çok açık.

Varsayımsal da olsa şöyle bir iddiada bulunacağım: Eğer Galatasaray bu maçı kendi sahasında değil de deplasmanda oynamış olsaydı, tıpkı Hatayspor'a yenildiği gibi ikinci mağlubiyetini Antalyaspor karşısında alabilirdi. (Galatasaray ikinci yarıda seyircisinin önünde oynamanın avantajıyla maçı kilitledi. Deplasmanda oynamış olsa bu seyirci desteği Antalyaspor'un arkasında olacaktı. Antalyaspor da bu destek sayesinde ikinci yarıda maçı muhtemelen kendi lehine çevirebilecekti.)

Okan Buruk'un elinde zengin bir kadronun bulunmadığından söz ettik. Benzer şey Antalyaspor teknik direktörü Sergen Yalçın için de geçerli. Buruk'la Yalçın'ın benzerlikleri bununla sınırlı değil. Buruk ve Yalçın, takımlarının ilk yarıdaki oyun planına uymamaları bakımından da aynı kaderi paylaştılar. Ancak tek farkla; Galatasaray maçın ilk yarısında kendi standardının altında oynadı, Antalyaspor da üstünde.

Oysa Buruk ilk yarında skoru maçı koparma noktasına getiren bir takım hayal etmişti. Bu gerçekleşmedi, ancak Galatasaray her ne kadar kendi standardının altında bir performans göstermiş olsa da ilk yarıyı önde kapatmayı başardı.

Yalçın ise ilk yarıda takımının maçı tutmasını planlamıştı. Ancak sahada, kendi standardının üzerine çıkarak Galatasaray'ın zayıflıklarını anında cezalandırmak isteyen, maçı tutmaktan daha çok rakibini yenmek arzusunda olan iştahlı bir Antalyaspor izledik. Her ne kadar böyle planlamamış olsa da Sergen Yalçın'ın buna karşı çıkması elbette düşünülemezdi. Ancak Yalçın'ın maç önü planı yerine getirilemedi, çünkü soyunma odasına yenik durumda giden Antalyaspor olmuştu. Dolayısıyla Antalyaspor ilk yarıda maçı tutamadığı gibi Yalçın'ın hazırlamış olduğu planın ikinci bölümünde ihtiyaç duyacağı enerji depolarının büyük bir bölümünü de harcamış oldu.

Şimdi bu dediklerimi bazı istatistiklerle kanıtlamaya çalışacağım.

Antalyaspor Galatasaray karşılaşması öncesinde maç başına şu ortalama değerlere sahip bir takımdı:

Antalyaspor Galatasaray karşısında oldukça verimli bir maç çıkararak şu istatistiklere ulaştı:

Görüldüğü gibi Antalyaspor yedi kriterin beşinde maç başı sezon ortalama değerlerinin üzerine çıktı. Hatta çoğuna daha ilk yarıda ulaşabilmenin eşiğine geldi. Ancak buna rağmen soyunma odasına geride gitti.

Galatasaray'a gelince. Bahsettiğim gibi kendi ortalamasının oldukça altında olan bir Galatasaray izledik. Benzer izlekten gidecek olursam; Antalyaspor karşılaşması öncesinde Galatasaray maç başına şu ortalama değerlere sahipti:

Galatasaray maçın ilk yarısında kendi standardının altında kaldı:

Sonuç çok çarpıcı değil mi? Galatasaray ilk yarıda yedi kriterin beşinde kendi standardının altında kaldı. Ancak buna rağmen soyunma odasına önde gitmeyi başaran taraf oldu. Hatta daha fazlası. Sadece ilk yarıda değil, maçın tamamında yedi kriterin altısında kendi ortalamasının altında kalmasına rağmen yine de Antalyaspor'u yenmeyi başardı.

Galatasaray'ın kendi ortalamasının altında kalmasının nedenleri neydi?

İlk nedeni yazının başında biraz anlattım. Aşırı yorgunluk.

İkinci neden de kanımca yine bununla ilintili. Aşırı yorgunluk Galatasaraylı futbolcuların karar mekanizmasını oldukça olumsuz etkiledi. Bu nedenle de maç sırasında birçok garabete (gariplikler) şahit olduk.

Ben bu analizde sadece iki alt başlık üzerinde duracağım.

Başlıyorum.

Galatasaray'da yorgunluk bazı futbolcuların zihinsel ve fiziksel performansını şaşırtıcı biçimde aşağı çekti. Bunların başında Barış Alper Yılmaz geliyordu. İlk yarı sağ bekte neredeyse hiçbir başarılı hamlesi olmayan, karşısındaki her Antalyasporlu futbolcunun kolayca geçebildiği Barış Alper Yılmaz birkaç atak dışında hücumda da yok gibiydi.

Barış Alper Yılmaz maç boyunca topa 40 kez dokundu, pas isabet yüzdesi bakımından ise yüzde 53'le takımın en kötüsüydü.[3] Ancak amacım Barış Alper Yılmaz'ın iyi bir gününde olmadığını söylemek değil. Amacım yorgunluğun futbolcuların zihinsel ve fiziksel kapasitelerini ne derecede kötü etkileyebileceğini göstermek.

Burada Galatasaray'daki garipliklerin zirvesinde yer alan bir örnek vermek istiyorum.

Dakika 6,28. Galatasaray hücumunda Barış Alper Yılmaz hücum bölgesinde takım arkadaşı Tetê'ye pas veriyor. Tetê bu pas sonrasında Antalyaspor ceza sahasına giriyor. İlk rakibini ekarte etmeye çalışırken Barış Alper Yılmaz tarafından düşürülüyor (aşağıdaki fotoğraf).

Evet yanlış okumadınız, Barış Alper Yılmaz kendi takım arkadaşını rakip ceza sahası içinde yere düşürdü. (Amacı sanırım topu takım arkadaşından alarak hücumu daha tehlikeli bir hale getirmekti, ancak burada uygulama planlamaya uygun gelişmedi. Bu pozisyon kanımca futboldaki gariplikler literatürüne girmeye aday.)

Aşırı yorgunluk Galatasaray'da futbolcuların fiziksel kapasitelerinin yanı sıra durumu algılama ve karar mekanizmalarını harekete geçirme konularında da biraz yavaşlamaya neden olmuş olmalı.

Aşağıya bu durumu belgeleyen tek örnek alıyorum.

Dakika 32,21. Hazırlık pasları sırasında topla buluşan Kerem Demirbay iki rakip hat arasına gelerek top isteyen takım arkadaşı Carlos Vinicius'a yerden bir pas atıyor. Ancak bu pas hatalı. Antalyasporlu Sam Larsson burada pas arası yapıyor. Demirbay bir hamle yaparak Larsson'a müdahale etmeye çalışıyor, ancak topu yeniden kazanamıyor. Larsson topu sağ kanattan bindiren Sander van de Streek'e aktarıyor (aşağıdaki fotoğraf).

Topla biraz ilerleyen Streek Galatasaray ceza sahasına girmeden şut çekiyor. Ancak Muslera bu topu çeliyor. Sağa doğru açılan bu topu Larsson kazanıyor. Bu sırada Galatasaraylı futbolcular geri koşmuş durumdalar ve Galatasaray ceza sahasının görünümü aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi.

Görselden de anlaşılacağı gibi ceza sahasında sayısal üstünlük 6'ya 3, Galatasaraylı futbolcuların elinde. Bunun dışında Tetê de ceza sahasının köşesine girmiş durumda. Larsson'un başına da Barış Alper Yılmaz dikiliyor. Galatasaraylı futbolcular burada, hızla geri koştukları için Muslera'nın kurtardığı şut sonrasında Antalyaspor tehlikesinin sona erdiği düşünmüş olmalılar.

Tam bu sırada Larsson kendisine yaklaşan Jakub Kaluzinski'ye pas veriyor. Bu pas Galatasaray savunmasının dengesini yitirmesine yol açıyor. Çünkü bütün futbolcular eşleşmeleri unutarak yönlerini top ayağına gelen Kaluzinski'ye doğru çeviriyorlar. Kaluzinski ise bu topu arka direğe doğru ortalıyor (aşağıdaki fotoğraf).

Bu golle ilgili Galatasaray taraftarına bir anket yapsak birinci suçlu Demirbay çıkar. Ancak pozisyonun tamamı analize dahil ederek bu golü takımın yediğini söylemek istiyorum:

Aslında Galatasaray golün santrası sonrasında da zihinsel sorunlar nedeniyle 2-1 geriye düşmek üzereydi. Sánchez ve Torreira'nın ortaklaşa başrolü üstlendiği top kaybı sonrasında Antalyaspor yine ceza sahası dışından bu kez Larsson'la Galatasaray kalesini yokladı. Muslera'nın çeldiği top sonrasında yine adam paylaşımı sorunu yaşayan Galatasaray defansında golü engelleyen isim Köhn oldu.

Galatasaray yorgunluk nedeniyle ciddi bir ön alan baskısı da yapamadı. Buna zaman zaman fizik kaliteleri yetmediği gibi, tüm takım aynı anda hareket edemediği için Antalyaspor'a bazı tehlikeli fırsatlar da verildi. Buraya tek örnek alıyorum.

Dakika 83,07. Antalyaspor kalecisi Helton Leite oyunu hareketlendirdikten sonra top iki pas sonrasında yine kendisine geliyor. Bu kez solundaki stoper Bahadır Öztürk'e pas veriyor. Galatasaraylı oyuncular ikinci bölgede alan baskısı yaptıkları için Antalyasporlu futbolcular üç pas sonrasında yeniden Leite'ye dönmek zorunda kalıyorlar.

Leite bu kez sol çizgiye basan Güray Vural'a uzun oynuyor. Bu sırada Galatasaray'da eşleşmeler karışmış durumda. Vural'ı tutması gereken Barış Alper Yılmaz orta sahada, merkezde. Bu nedenle Vural'ın üzerine Kaan Ayhan gitmek zorunda kalıyor. Vural topu gelişine gerideki Bahadır Öztürk'e, o da merkezdeki Sariç'e oynuyor. Sariç'i Berkan Kutlu basıyor, ama Sariç kolayca Kutlu'dan sıyrılıyor. Ardından da Barış Alper Yılmaz ve Torreira'nın arasından Safuri'ye oynuyor. Böylece 6'ya 4 Antalyaspor'un geçiş hücumu başlıyor (aşağıdaki fotoğraf).

Safuri topu en sağdan bindiren Erdoğan Yeşilyurt'a veriyor. Köhn onu kapatmaya çalışırken Yeşilyurt ceza sahasındaki Kaluzinski'ye pasını veriyor. O da Safuri'ye pas vermek isterken Kerem Aktürkoğlu yatarak müdahale ediyor (aşağıdaki fotoğraf) ve topu ceza sahası dışına uzaklaştırıyor.

Aktürkoğlu'nun uzaklaştırdığı topu yay üstünde Sariç kaleye şutluyor. Ancak şutu Sánchez'e çarparak kornere çıkıyor.

Mertens Galatasaray için çok önemli bir oyuncu. Ön alanda yapılan baskıların lideri o. Ancak 36 yaşında olan Mertens'in kanımca üst üste oynanan maçlarda verimi oldukça düşüyor. Burada toplam üç örnekle bu verimsizliği inceleyeceğim.

Bu alt başlık altında ilk söylemek istediğim şey Mertens'in yaptığı pas hataları. Bunun ne derecede vahim olduğunu belirtmek amacıyla Mertens'in maçta ilk isabetli pasını dakika 21,21'de yaptığını söylemek istiyorum. (88 dakika oyunda kalan Mertens bu süre içinde 38 kez topla buluştu ve yüzde 72 pas isabetiyle oynadı.)

Pas hatalarıyla ilintili olarak buraya tek örnek almak istiyorum.

Dakika 34,34. Antalyaspor hücumunu kesen Sánchez'in uzaklaştırmak istediği topu Tetê kapıyor ve hemen önündeki Mertens'e veriyor. Bu pas öncesinde iki kez çevre kontrolü yapan Mertens top kendisine gelince soluna hiç bakmıyor ve oradan bindirme yapan Aktürkoğlu'na pas vermiyor (aşağıdaki fotoğraf).

Mertens daha sonra trafiği dalıyor ve pas hatası yapıyor.

Bu başlık altında pas hatalarının yanı sıra Mertens'in mesafe tanımadan attığı şutlardan da bahsetmek istiyorum. Mertens Serie A kökenli bir oyuncu olduğu için kaleyi gördüğü anda mesafeye bakmadan rakip kaleye şut atmaya odaklanan ve bunun dışında da hiçbir yere bakmayan bir oyuncu. Ancak bu tutumu kanımca takım oyununa zarar veriyor.

Buraya iki örnek alıyorum.

Dakika 65,58. Üçe üç gelişen Galatasaray hücumunda Mertens Aktürkoğlu'nun pası sonrasında topla buluşuyor. Vinicius'a pas vermek ya da sağındaki Barış Alper Yılmaz'a oynamak yerine doğrudan kaleye vurmayı tercih ediyor (aşağıdaki fotoğraf).

İkinci örnek. Dakika 73,32. Dörde dört Galatasaray hücumu. Mertens solda Aktürkoğlu, sağında ise Barış Alper Yılmaz ve Zaha daha uygun durumdayken yine aynı şeyi yapıyor, kaleyi görür görmez vuruyor (aşağıdaki fotoğraf).

Elbette Galatasaray adına her şey kötü gitmedi. Maçta nadiren de olsa birden hızlanan hücum fazları izledik. Buraya tek örnek alıyorum.

Dakika 13,48. Muslera Nelsson'a eliyle verdiği pasla topu oyuna sokuyor. Üç paslaşmadan sonra topla yeniden buluşan Nelsson önündeki boşluğu değerlendirerek topla ilerliyor ve Köhn'ü görüyor. Köhn de ceza sahasına doğru uzun oynuyor. Mertens'i aşan bu top boş durumdaki Tetê'ye geliyor. Ancak onun vuruşunu Antalyaspor kalecisi Leite önlüyor (aşağıdaki fotoğraf).

Bu hücumu buraya almamın birkaç nedeni var:

Antalyaspor Galatasaray'ın bu sezonki 43'üncü maçıydı ve hâlâ Şubat ayını devirmedik. Şimdiye kadar oynanmış olan 43 maçın ne derece yıpratıcı olduğunu, Galatasaray'ın geçen sezon toplam 41 kez sahaya çıkmasından kolayca anlayabiliriz.

Galatasaray geçen sezon 0,78 galibiyet yüzdesi tutturmuştu. Bu sezonki galibiyet yüzdesi ise 0,74. Yani geçen sezona oranla 0,04 daha az. Ancak bu sezon oynanan toplam 43 karşılaşma içinde 13 Avrupa maçının da bulunduğunu dikkate alırsak 0,74'lük galibiyet yüzdesini küçümsemek biraz yanlış olur.

Antalyaspor karşılaşmasıyla birlikte Galatasaray'ın yoğun fikstür süreci tamamlanmış oldu. Galatasaray artık ligde rakipleriyle daha eşit ve uygun koşullarda rekabet edecek. Hatta önümüzdeki süreçte en büyük rakibi Fenerbahçe'den iki kez daha az maça çıkacağı için küçük de olsa bir avantaja da sahip.[4] (Ancak bu avantajın ortaya çıkması için Beşiktaş maçında yol kazasının yaşanmaması lazım.)

Galatasaray Türkiye Kupası'nda perşembe günü Karagümrük'le oynayacak. Pazar günkü zorlu Beşiktaş karşılaşmasına daha çok önem verdiğini tahmin ettiğim Okan Buruk'tan bu maçta ciddi bir rotasyon gelebilir. Ancak kanımca burada anahtar kelime rotasyondan daha çok dinlenmiş olmak.

Eğer Galatasaray Antalyaspor sonrasında iyi dinlenebilirse, Karagümrük karşılaşmasını yüksek tempolu bir antrenman maçı havasında oynadıktan sonra (sonuçtan bağımsız olarak söylüyorum bunu) Beşiktaş karşısına çıkabilir. Ancak burada rakibi Beşiktaş'ın bir gün daha dinlenmiş olarak Galatasaray'ın karşısına çıkacağını da söylemem gerekiyor. Tekrarlıyorum; dinlenmiş olmak anahtar kelime. Bunu rotasyonla da sağlamak mümkün, profesyonelce yaşayarak da.

[1] Galatasaray Angeliño yerine Kâzımcan Karataş ve Kaan Ayhan yerine de Sergio Oliveira dışında bu iki maça da aynı 11'le çıkmıştı.

[2] Bu futbolcular Fernando Muslera, Barış Alper Yılmaz, Davinson Sánchez, Lucas Torreira, Kerem Demirbay, Dries Mertens ve Kerem Aktürkoğlu'ydu.

[3] Daha fazla bilgi için, https://www.sofascore.com/galatasaray-antalyaspor/glbsllb#id:11450095 adresine bakılabilir.

[4] Burada Türkiye Kupası'nda oynanması muhtemel maçlar dikkate alınmadı.

Melih Şabanoğlu, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu.

Okur, yazar, merak eder. Çocukluktan itibaren her yaş döneminde ve değişik sektörlerde çalışırken spor ve futbol, amatör tutkusu oldu hep.

Futbolun matematiğini anlamaya çalıştı. Sabahtan akşama dek muhtelif maçlar izleyerek geçireceği günlerin hayalini kurdu.

Ana ilgi ve uğraş alanı ise Osmanlı modernleşmesi ve geç Osmanlı döneminde spor tarihi.

Bu konuda Kuruluş: Mekteb-i Sultani'den Galatasaray Spor Kulübü'ne Türkiye'de Futbolun Erken Çağı (1904-1907) başlıklı bir kitabı var.

Önümüzdeki dönemlerde bu çalışmanın diğer ciltlerini çıkarmayı umuyor.

İletişim Yayınları'nın klasik kitap adlarını andıran bu başlık, dünkü maçta AC Sparta Praha ile Galatasaray arasındaki en belirgin üç farkı işaret ediyor. Çekya temsilcisi fizik kalite, taktik anlayış ve mücadele azmiyle Galatasaray'ı 4-1 yenerek UEFA Avrupa Ligi'nde son 16 turuna adını yazdırdı

Geçen sezon Galatasaray'ın ön alan baskısı 7-0 kazanılan Başakşehir maçında zirveye çıkmıştı. Bu sezon da Galatasaray'ın ön alan baskısı yine Emre Belözoğlu'nun çalıştırdığı bir takım karşısında, Ankaragücü karşısında şahikaya yerleşti. Galatasaray maçı 3-0 kazanırken birkaç kazanım da elde etti

Kendisinden ortalama dört yaş daha genç bir takımla oldukça tempolu bir maç oynayan Galatasaray, AC Sparta Praha karşısında zora giren maçı, kuruluşundan bu yana zaman aşan bir şekilde tüm takımlarında var olan Galatasaray ruhu sayesinde yenmeyi başardı

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Standart fikstüre dönüş - Melih Şabanoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Standart fikstüre dönüş

14 0
27.02.2024

Diğer

27 Şubat 2024

Maçı anlamaya buradan başlamalıyız bence: Antalyaspor 17 Şubat 2024, Cumartesi günü kendi evinde İstanbulspor'la maç yaptıktan sonra Galatasaray karşılaşmasına hazırlanmaya başladı. Galatasaray ise bu tarihten sonra iki deplasman maçına çıktı. İlkini bir gün sonra, Ankara'da Ankaragücü'yle oynadı. İkincisini de 23 Şubat'ta Prag'da AC Sparta Praha'yla. Özeti şu; Antalyaspor dokuz günlük bir dinlenme ve hazırlıkla maça çıkarken Galatasaray aşırı yorgun durumdaydı.

Bu zaman dilimini anlatmamın bir nedeni var: Galatasaray geçen yılın Kasım ayında da benzer bir süreç yaşadı. Bayern München'le 8 Kasım 2023'te Münih deplasmanında oynadıktan üç gün sonra Mersin'de Hatayspor karşısına çıktı. Galatasaray ligdeki tek yenilgisini bu maçta aldı. Ancak buradaki temel sorun sıkışık bir fikstürde peş peşe maç yapmak değildi. Temel sorun bu iki maçı neredeyse aynı oyuncu grubuyla oynamaktı.[1] Yorgun düşmüş olan futbolcu grubu ikinci maçı kaldıramadı.

Aslında benzer bir şey art arda oynanan AC Sparta Praha ve Antalyaspor maçları için de geçerli. Şöyle; bu iki maça ilk 11'de başlayan tam yedi oyuncu vardı Galatasaray'da.[2] Ancak bu rotasyon yeterli olmadı ve Galatasaray Antalyaspor karşısında ilk dakikasından son düdüğe kadar oldukça zorlu geçen bir maç oynamak zorunda kaldı. Demek oluyor ki Galatasaray'ın bu iki maça neredeyse iki farklı 11'le başlaması gerekiyormuş. Ancak Okan Buruk'un elinde böylesi bir zengin bir kadronun bulunmadığı da çok açık.

Varsayımsal da olsa şöyle bir iddiada bulunacağım: Eğer Galatasaray bu maçı kendi sahasında değil de deplasmanda oynamış olsaydı, tıpkı Hatayspor'a yenildiği gibi ikinci mağlubiyetini Antalyaspor karşısında alabilirdi. (Galatasaray ikinci yarıda seyircisinin önünde oynamanın avantajıyla maçı kilitledi. Deplasmanda oynamış olsa bu seyirci desteği Antalyaspor'un arkasında olacaktı. Antalyaspor da bu destek sayesinde ikinci yarıda maçı muhtemelen kendi lehine çevirebilecekti.)

Okan Buruk'un elinde zengin bir kadronun bulunmadığından söz ettik. Benzer şey Antalyaspor teknik direktörü Sergen Yalçın için de geçerli. Buruk'la Yalçın'ın benzerlikleri bununla sınırlı değil. Buruk ve Yalçın, takımlarının ilk yarıdaki oyun planına uymamaları bakımından da aynı kaderi paylaştılar. Ancak tek farkla; Galatasaray maçın ilk yarısında kendi standardının altında oynadı, Antalyaspor da üstünde.

Oysa Buruk ilk yarında skoru maçı koparma noktasına getiren bir takım hayal etmişti. Bu gerçekleşmedi, ancak Galatasaray her ne kadar kendi standardının altında bir performans göstermiş olsa da ilk yarıyı önde kapatmayı başardı.

Yalçın ise ilk yarıda takımının maçı tutmasını planlamıştı. Ancak sahada, kendi standardının üzerine çıkarak Galatasaray'ın zayıflıklarını anında cezalandırmak isteyen, maçı tutmaktan daha çok rakibini yenmek arzusunda olan iştahlı bir Antalyaspor izledik. Her ne kadar böyle planlamamış olsa da Sergen Yalçın'ın buna karşı çıkması elbette düşünülemezdi. Ancak Yalçın'ın maç önü planı yerine getirilemedi, çünkü soyunma odasına yenik durumda giden Antalyaspor olmuştu. Dolayısıyla Antalyaspor ilk yarıda maçı tutamadığı gibi Yalçın'ın hazırlamış olduğu planın ikinci bölümünde ihtiyaç duyacağı enerji depolarının büyük bir bölümünü de harcamış oldu.

Şimdi bu dediklerimi bazı istatistiklerle kanıtlamaya çalışacağım.

Antalyaspor Galatasaray karşılaşması öncesinde maç başına şu ortalama değerlere sahip bir takımdı:

Antalyaspor Galatasaray karşısında oldukça verimli bir maç çıkararak şu istatistiklere ulaştı:

Görüldüğü gibi Antalyaspor yedi kriterin beşinde maç başı sezon ortalama değerlerinin üzerine çıktı. Hatta çoğuna daha ilk yarıda ulaşabilmenin eşiğine geldi. Ancak buna rağmen soyunma odasına geride gitti.

Galatasaray'a gelince. Bahsettiğim gibi kendi ortalamasının oldukça altında olan bir Galatasaray izledik. Benzer izlekten gidecek olursam; Antalyaspor karşılaşması öncesinde Galatasaray maç başına şu ortalama değerlere sahipti:

Galatasaray maçın ilk yarısında kendi standardının altında kaldı:

Sonuç çok çarpıcı değil mi? Galatasaray ilk yarıda yedi kriterin beşinde kendi standardının altında kaldı. Ancak buna rağmen soyunma odasına önde gitmeyi başaran taraf oldu. Hatta daha fazlası. Sadece ilk yarıda değil, maçın tamamında yedi kriterin altısında kendi ortalamasının altında kalmasına rağmen yine de Antalyaspor'u yenmeyi başardı.

Galatasaray'ın kendi ortalamasının altında kalmasının nedenleri neydi?

İlk nedeni yazının başında biraz anlattım. Aşırı yorgunluk.

İkinci neden de kanımca yine bununla ilintili. Aşırı yorgunluk Galatasaraylı futbolcuların karar mekanizmasını oldukça olumsuz etkiledi. Bu nedenle de maç sırasında birçok garabete (gariplikler) şahit olduk.

Ben bu analizde sadece iki alt başlık üzerinde duracağım.

Başlıyorum.

Galatasaray'da yorgunluk bazı futbolcuların zihinsel ve fiziksel performansını şaşırtıcı biçimde aşağı çekti. Bunların başında Barış Alper Yılmaz geliyordu. İlk yarı sağ bekte neredeyse hiçbir başarılı hamlesi olmayan, karşısındaki her Antalyasporlu futbolcunun kolayca geçebildiği Barış Alper Yılmaz birkaç atak dışında hücumda da yok gibiydi.

Barış Alper Yılmaz maç boyunca topa 40 kez dokundu, pas isabet yüzdesi bakımından ise yüzde 53'le takımın en kötüsüydü.[3] Ancak amacım........

© T24


Get it on Google Play