Diğer

13 Kasım 2023

Anayasa Mahkemesi’nin haddini bildirme girişiminin hazırlığı herhalde bir süredir devam ediyordu. Ancak topluma ilan edilmesi aniden oldu ve dolayısıyla şaşkınlık yarattı. Ben de bu şaşıranlardan biriyim. Yargıtay’ın olağanüstü tavır alışını görünce iktidarın hemen kolları sıvayıp bu yüksek hukuk kurumunun gösterdiği yoldan ilerleyeceğini sandım. Tayyip Erdoğan’ın hemen harekete geçmesini bekledim. Aslında, evet, o da tavır almakta ve tavrını belli etmekte gecikmedi. Ama bu “ikilem”de kendine “hakemlik” rolünü biçti (yani “icraat”a girişmedi) ve burada çözümü anayasayı değiştirme aşamasına bıraktığını anladım. İktidarın şimdiye kadar gösterdiği başlıca üslup özelliğinin “pervasızlık” olduğu düşünülürse bu olayda da diyelim o bildiriyi imzalayan Yargıtay üyeleriyle Anayasa Mahkemesi yargıçlarını yargılamaya başlamak gibi bir yola bile girebileceğini sanmak pekala mümkün. Ve aslında o günlere hazırlanıyor sanki; bunlar o günlere hazırlık gibi.

Tayyip Erdoğan’ın anayasayla işi daha devam etmek durumunda. Yaptığı bir değişiklik bir süre sonra eskiyebiliyor. Örneğin çiğnenmesi gereken kuraları çiğneyerek üçüncü kere Cumhurbaşkanı seçildi. Ama şimdi dördüncüsünün zamanı yaklaşıyor. Bu sefer bir “anayasal tedbir” zorunlu olacak gibi görünüyor. Ama yalnız o değil. Tayyip Erdoğan bir şeyi yapmaya karar vermişken, anayasa babayasa, bir şey çıkıp buna engel olunca Tayyip Erdoğan fena halde sinirleniyor. Örneğin şu son krizde birileri, “Yahu,” diyorlar, “Anayasa Mahkemesi’nde Tayyip Erdoğan’ın seçmediği kimse neredeyse kalmadı. Neyi değiştirmek istiyor hala?” Tamam, öyle olabilir, ama ne olsa adamlar yargıç, yargıç gibi ses verecekleri, davranacakları tutuyor. Bu durumda Cumhurbaşkanı kızıyor. İstemiyor onun iradesinin karşısında dikilecek başka bir irade ile karşılaşmak. “Anayasa” denilen metin, Tayyip Erdoğan’ın aklına gelen şeyi bir zorlukla karşılaşmadan yürürlüğe koymasını hazırlayan metin olmalı. Bu oluncaya kadar da Erdoğan’a rahat yok.

Tayyip Erdoğan’ın hak verdiği ve bir “yüksek mahkeme” olarak Anayasa Mahkemesi üyelerinin yargılanmasına bir biçimde arka çıktığı Yargıtay (Yargıtay’ın sözkonusu kolu), böyle bir taleple kamuoyu önüne çıkabildiğine göre, var olan hukuk düzenini bilmiyor. Bilmemekle kalmıyor, öğrenmeyeceğini de ilan ediyor. Nasıl olacak bu dediği? Kim yapacak?

Var olan anayasa, Tayyip Erdoğan cephesinin bundan böyle durmadan tekrarlayacağı gibi, iki hukuk kurumunun arasında anlaşmazlık olursa bunun nasıl çözüleceğini bir karara bağlamamış (oysa pekala bağlamış: böyle bir durum çıkarsa Anayasa Mahkemesi’nin dediği olur, diyor. Açıkça) olduğuna göre, “mutasavver” anayasada. “Böyle durumlarda Cumhurbaşkanı karar verir” şeklinde bir ekleme yapılır ve kriz giderilir, bir daha çıkması da önlenir. Gidiş oraya doğru. Hani, beterin beteri var hesabından bizleri korumak üzere, Anayasa Mahkemesi üyelerinin yargılanması şıkkını uygulamaya koymadan bu işi anayasa değişikliğiyle çözelim deniyor.

Ama bu bir “savaş ilanı” olarak da yorumlanabilir. Mayıs’ta seçim yaptık. Bu seçimi iktidarın bu kolaylıkla kazanmasını beklemiyorduk (nitekim böyle olduğu görülünce şok geçirdik) Biz beklemiyorduk ya, Tayyip Erdoğan’ın da endişeleri vardı. Herhalde büyük bir ferahlama duydu. Onunla birlikte, tasarladığı başka tedbirleri de yürürlüğe koyma zamanının geldiğine karar verdi, sanıyorum. Anayasa Mahkemesi gibi bir kurumu kendi uygulamalarını engelleyebileceği bir konumdan çıkarmak da bu tedbirlerden biri. “Tedbir”den anlaşılan Tayyip Erdoğan’ın iradesi dışında bir iradenin etkili olamadığı bir Türkiye yaratmak. Bunun için yapılması gerekli görünen şeyleri yapmak için elinden geleni yapacağından hiçbir şüphemiz olmasın. Buraya gelebilmek için az buz mesafe alınmadı. Kalanı da almak üzere planlar yapılıyordur. Şu Mahkeme hikayesinin gelişme sürecine bakınca iktidarın nasıl çalıştığını görebiliyoruz.

Mayıs seçimi iktidarı oturduğu koltukta tuttu. Önemli değişiklik CHP’de. CHP’nin yeni programının adı “değişim.” Bunun büyük kısmının daha enerjik ve etkili muhalefet olduğunu söylüyorlar. Bakalım, göreceğiz. Böyle bir muhalefete ciddi ihtiyacımız olduğu belli. Böyle düşünen ve bunun gereğini yerine getirmeye kendini hazır hissedenlerin varlığını biliyoruz; öylelerinin çoğalacağını beklemek de boş bir hayal değil. AKP ve Reis’i bir “başarı hikayesi” anlatacak konumda olmanın bir hayli uzağındalar. Bütün bunlar, çetin bir mücadele dönemine girdiğimizin işaretini veriyor. Yirmi küsur yıldır “çetin” olmayan bir dönemden mi geçiyorduk? Hayır, AKP ile hayatın hiçbir parçası kolay geçmedi; ama görüldüğü gibi, mücadele gevşemiyor, ortam sakinleşmiyor. “Yüzüncü yıldönümü” diyoruz. Bunu kutlamaktan söz ediyoruz. Ama iktidarın gözünde olması gereken bu yüzyılı yaşanmamış gibi yapmak. Bu da kolay olmuyor tabii.

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

.

"Cumhuriyet'e geçiş" olayının iyi mi, kötü mü olduğuna karar vermekte toplumun iki kesimi arasındaki uçurum hemen kendini belli ediyor; ama "önemli" bir olay olduğunu reddeden yok. Evet, en önemli olaylardan biri. Muhtemelen başta geliyor. Peki, bunu medeni bir biçimde, birbirimizin ağzını burnunu kırma ihtiyacı duymadan tartışmamız da mümkün değil mi?

Biden, sırtı sıvazlanan bir Netanyahu’nun daha “laf dinler” bir Netanyahu olacağı hesabını yapmış olabilir

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Anayasa Mahkemesi - Murat Belge
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Anayasa Mahkemesi

60 9
13.11.2023

Diğer

13 Kasım 2023

Anayasa Mahkemesi’nin haddini bildirme girişiminin hazırlığı herhalde bir süredir devam ediyordu. Ancak topluma ilan edilmesi aniden oldu ve dolayısıyla şaşkınlık yarattı. Ben de bu şaşıranlardan biriyim. Yargıtay’ın olağanüstü tavır alışını görünce iktidarın hemen kolları sıvayıp bu yüksek hukuk kurumunun gösterdiği yoldan ilerleyeceğini sandım. Tayyip Erdoğan’ın hemen harekete geçmesini bekledim. Aslında, evet, o da tavır almakta ve tavrını belli etmekte gecikmedi. Ama bu “ikilem”de kendine “hakemlik” rolünü biçti (yani “icraat”a girişmedi) ve burada çözümü anayasayı değiştirme aşamasına bıraktığını anladım. İktidarın şimdiye kadar gösterdiği başlıca üslup özelliğinin “pervasızlık” olduğu düşünülürse bu olayda da diyelim o bildiriyi imzalayan Yargıtay üyeleriyle Anayasa Mahkemesi yargıçlarını yargılamaya başlamak gibi bir yola bile girebileceğini sanmak pekala mümkün. Ve aslında o günlere hazırlanıyor sanki; bunlar o günlere hazırlık gibi.

Tayyip Erdoğan’ın anayasayla işi daha devam etmek durumunda. Yaptığı bir değişiklik bir süre sonra eskiyebiliyor. Örneğin çiğnenmesi gereken kuraları çiğneyerek üçüncü kere Cumhurbaşkanı seçildi. Ama şimdi dördüncüsünün zamanı yaklaşıyor. Bu sefer bir “anayasal tedbir” zorunlu olacak gibi görünüyor. Ama yalnız o değil. Tayyip Erdoğan bir şeyi yapmaya karar vermişken, anayasa babayasa, bir şey çıkıp buna engel olunca Tayyip Erdoğan fena halde sinirleniyor. Örneğin şu son krizde birileri, “Yahu,” diyorlar, “Anayasa Mahkemesi’nde Tayyip Erdoğan’ın seçmediği kimse neredeyse kalmadı. Neyi değiştirmek istiyor hala?” Tamam, öyle olabilir, ama ne olsa adamlar yargıç, yargıç gibi ses verecekleri, davranacakları tutuyor. Bu durumda Cumhurbaşkanı kızıyor. İstemiyor onun iradesinin karşısında dikilecek başka bir irade ile karşılaşmak. “Anayasa” denilen metin, Tayyip Erdoğan’ın aklına gelen şeyi bir zorlukla karşılaşmadan yürürlüğe koymasını hazırlayan metin olmalı. Bu oluncaya kadar da Erdoğan’a rahat yok.

Tayyip Erdoğan’ın hak verdiği ve bir “yüksek mahkeme” olarak Anayasa Mahkemesi üyelerinin yargılanmasına bir biçimde arka çıktığı Yargıtay (Yargıtay’ın sözkonusu kolu), böyle bir taleple kamuoyu önüne çıkabildiğine göre, var olan hukuk düzenini bilmiyor. Bilmemekle kalmıyor, öğrenmeyeceğini de ilan ediyor. Nasıl olacak bu dediği? Kim yapacak?

Var olan anayasa, Tayyip Erdoğan cephesinin bundan böyle durmadan tekrarlayacağı gibi, iki hukuk kurumunun arasında anlaşmazlık olursa bunun nasıl çözüleceğini bir karara bağlamamış (oysa pekala bağlamış: böyle bir durum çıkarsa Anayasa Mahkemesi’nin dediği olur, diyor. Açıkça) olduğuna göre, “mutasavver” anayasada. “Böyle durumlarda Cumhurbaşkanı karar verir” şeklinde bir ekleme yapılır ve kriz giderilir, bir daha çıkması da önlenir. Gidiş oraya doğru. Hani, beterin beteri var hesabından bizleri korumak üzere, Anayasa Mahkemesi üyelerinin yargılanması şıkkını uygulamaya koymadan bu işi anayasa değişikliğiyle çözelim deniyor.

Ama bu bir “savaş ilanı” olarak da yorumlanabilir. Mayıs’ta seçim yaptık. Bu seçimi iktidarın bu kolaylıkla kazanmasını beklemiyorduk (nitekim böyle olduğu görülünce şok geçirdik) Biz........

© T24


Get it on Google Play