Diğer

25 Ocak 2024

Ağustos 2023'te "Affın siyasi yüzü" başlıklı bir yazı yazmıştım. 29 Ekim'e üç aydan az bir süre vardı ve büyük yıldönümleri vesilesiyle af ilan etmek şeklindeki geleneğimiz dolayısıyla akıllardan Cumhuriyet'in yüzüncü yılı için bir siyasi genel af çıkarılması geçebilirdi.

Gerçi iktidar Cumhuriyet'in yıldönümüne coşkulu kutlamalarla yönelecek gibi görünmüyordu. AKP bir yığın imar affı, vergi affı ve "infaz düzenlemesi" çıkarmış, dolaysız bir af yasasının ise sözünü bile etmemişti. Yine de, azar azar oy kaybetmesi ve siyasi tutuklu sayısının ancak askerî darbe dönemlerinde görülen ölçülerde yükselmiş olması karşısında toplumsal barışa doğru bazı adımlar düşünmesi mantıklı olurdu.

29 Ekim 2023 geldi geçti, anaakım siyasilerden ses çıkmadı. İktidar kendince bir İslam cumhuriyetinin hazırlığını yaparcasına, yıldönümü günlerini yüz yıllık cumhuriyet devrimini silme çabaları içinde geçirdi.

Siyasi suç, siyasi mahpus. Günümüz Avrupa'sında böyle bir şey yok. Dolayısıyla, iktidar cenahı bu terimlerden ısrarla kaçınıyor ve bizde böyle bir şeyin olmadığını, siyasi denilenlerin hepsinin terörist olduğunu ileri sürüyor. Haklarında AİHM ve AYM gibi en yüksek mahkemelerin hak ihlâli yönünde karar verdiği HDP'li, Gezici, gazeteci kim varsa herkes terör suçlusu!

Oysa aynı kimselere Avrupa hukuku "terörist" demiyor, çünkü Avrupa yasalarında "terör" kavramının tanımı farklı. Bu konuyu geçen yıllarda "Hukukta Bulanıklık" başlığıyla yazmıştım. Avrupa Birliği ile aramızdaki mesafe gitgide daha çok açılıyorsa, bunun başlıca nedenlerinden biri tanım ve uygulama açısından sürüp giden farklılıktır.

Ne var ki bu konudan kamu önünde söz edene pek az rastlanıyor. Yetkililer ve etkililer İsveç'in NATO'ya girmesi tartışmalarında bile konunun açıkça konuşulmasından kaçındılar.

Bizim buralarda, bir zorluk varsa kolayına kaçılır. Ana muhalefet dahil, terörizmle suçlanmanın ihtimali bile hizaya girilmesine yetmektedir. Peki ya şair haklıysa, korktuğumuz için kaçmıyor, kaçtığımız için korkuyorsak?

Aslına bakılırsa, bir nebze bile toplumsal sorumluluk duygusu bulunan herkes cezaevlerinde yıllardır bu kadar çok "fikir suçlusu" ve bu kadar çok siyasi mahpus, olmadı "terörist" bulunmasından herhalde rahatsızdır. Hakkında Yüksek mahkemelerin hak ihlâli kararlarına rağmen hâlâ mahpus olanlar söz konusu! Başka şeyler düşündüğünüz, hatta hiçbir şey düşünmediğiniz anlarda bile zihninizin bir yanıyla bu konuda huzursuzluk duymamanız olanaksız. Ne büyük ezadır: Onlar içerde ve bizim gibi pek çok benzerleri dışarda!

Bu satırları yazarken bir yandan da TBMM'den her an gelebilecek bir haberin tedirginliğini hissediyorum: Hatay Milletvekili Can Atalay'la ilgili fezlekenin mecliste okutulabileceği ve bunun milletvekilliğinin düşmesi anlamına geleceği bilgisi var. Baroların ve biz yurttaşların sayısız açıklamayla karşı çıktığı bir hukuksuzlukla -daha- karşı karşıyayız. Cinayet işlemiş birileri, "hafifletilmiş nedenler" vb. bir yolu bulunup salıverilirken, hiçbir şiddet suçu işlememiş kimselerin hürriyeti "tahdit" altında. Tarihsel önemdeki kitabınızda dediğiniz gibi Utanç Duyuyorum! dememek zor, sevgili Fethiye Çetin.

Yurttaşlarına bu iç sızılarını yaşatmakla hadlerini ne kadar aştıklarının farkındalar mı acaba muktedirler? İmar aflarının o usta mimarları?

21 Ocak günü Gazete Duvar'da Vecdi Erbay'ın yıllardır sesi çıkmayan Leyla Zana ile yaptığı bir röportaj yayımlandı ve epey ses getirdi.

Yeni kuşaklar bilmeyebilir, yeni olmayan kuşaklar hatırlamak istemeyebilir, Kürt olma özgürlüğü için mücadele eden, bu uğurda yıllarca hapis yatmış öncülerden, eski milletvekillerinden biridir Leyla Zana. 2013-2015 Çözüm Süreci'nin sona erip çözümsüzlüğe dönüldüğü 2015'ten beri biraz kenarda duruyordu. "Seslerinin duyulduğunu düşünmüyorum" diyor röportajda. Kimlerin sesi? Cezaevlerinde 27 Kasım tarihinden bu yana kitlesel açlık grevinde olanlardan söz ediyor Zana. Kürt sorunu üzerine kendine özgü yorumlar ve tespitler ortaya koyuyor.

Açlık grevindeki mahpuslar ise çoğu kez olduğu gibi yine Öcalan'a uygulanan tecrite son verilmesi talebiyle grevdeler. Tecrit, yani aile ve avukat görüşlerine izin vermeme uygulaması 34 aydır devam ediyormuş. İmralı'da bir arada kaldıkları diğer üç mahpusa da uygulanan bir görüş yasağı bu.

Bizler önceki seçimlerin birinde Öcalan'ın bir mektubunun kamu önünde okutulduğunu hatırlıyoruz. Şimdilerde iktidarın istediği yönde sözler söylemiyor olmalı ki bu kez hak ihlâli pahasına tecriti hâlâ kaldırmıyorlar. Açlık grevleri sürüyor. Leyla Zana, "seslerinin duyulduğunu düşünmüyorum" diyor. Böyle derken, kendi sesinin de duyulmadığından söz ediyor belki.

Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.

1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.

2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi.

Kitapları

- Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)

- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)

- Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)

- Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)

- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)

Çevirileri

- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay.

- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)

- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)


- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)


- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)


- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)


- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)


- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)


- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

Bir nesne ya da nesnel bir durum/olay, bazen meseleyi bize binlerce sayfalık sözden daha yakıcı bir biçimde gösterir. Şiirde "nesnel karşılık" denen bazı öğelerden başka, zihnimize çakılan bazı tarihsel fotoğraflar da öyledir

3CD, Hatay Milletvekili Can Atalay davasına kadar AYM kararlarının bağlayıcılığı konusunda Anayasa'ya gereken saygıyı -herhalde genellikle- gösterdiği halde, o tarihte başına her ne geldiyse, önermelerini tam ters yöne, karşı çıkma yönüne çevirmeyi göze almıştır...

Banksy'nin trafik levhası sanatçının yıkık duvarlarda anlam hamleleri yarattığı Ukrayna ile ne kadar iç içeyse, Nurcan Gündoğan’ın tankları da hem Putin'in Ukrayna'ya hem de Netanyahu'nun Gazze'ye saldırılarıyla o kadar doğrudan bağlantılı

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Siyasi mahpuslar ve açlık grevi - Necmiye Alpay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Siyasi mahpuslar ve açlık grevi

11 0
25.01.2024

Diğer

25 Ocak 2024

Ağustos 2023'te "Affın siyasi yüzü" başlıklı bir yazı yazmıştım. 29 Ekim'e üç aydan az bir süre vardı ve büyük yıldönümleri vesilesiyle af ilan etmek şeklindeki geleneğimiz dolayısıyla akıllardan Cumhuriyet'in yüzüncü yılı için bir siyasi genel af çıkarılması geçebilirdi.

Gerçi iktidar Cumhuriyet'in yıldönümüne coşkulu kutlamalarla yönelecek gibi görünmüyordu. AKP bir yığın imar affı, vergi affı ve "infaz düzenlemesi" çıkarmış, dolaysız bir af yasasının ise sözünü bile etmemişti. Yine de, azar azar oy kaybetmesi ve siyasi tutuklu sayısının ancak askerî darbe dönemlerinde görülen ölçülerde yükselmiş olması karşısında toplumsal barışa doğru bazı adımlar düşünmesi mantıklı olurdu.

29 Ekim 2023 geldi geçti, anaakım siyasilerden ses çıkmadı. İktidar kendince bir İslam cumhuriyetinin hazırlığını yaparcasına, yıldönümü günlerini yüz yıllık cumhuriyet devrimini silme çabaları içinde geçirdi.

Siyasi suç, siyasi mahpus. Günümüz Avrupa'sında böyle bir şey yok. Dolayısıyla, iktidar cenahı bu terimlerden ısrarla kaçınıyor ve bizde böyle bir şeyin olmadığını, siyasi denilenlerin hepsinin terörist olduğunu ileri sürüyor. Haklarında AİHM ve AYM gibi en yüksek mahkemelerin hak ihlâli yönünde karar verdiği HDP'li, Gezici, gazeteci kim varsa herkes terör suçlusu!

Oysa aynı kimselere Avrupa hukuku "terörist" demiyor, çünkü Avrupa yasalarında "terör" kavramının tanımı farklı. Bu konuyu geçen yıllarda "Hukukta Bulanıklık" başlığıyla yazmıştım. Avrupa Birliği ile aramızdaki mesafe gitgide daha çok açılıyorsa, bunun başlıca nedenlerinden biri tanım ve uygulama açısından sürüp giden farklılıktır.

Ne var ki bu konudan kamu önünde söz edene pek az rastlanıyor. Yetkililer ve etkililer İsveç'in NATO'ya girmesi tartışmalarında bile konunun açıkça konuşulmasından kaçındılar.

Bizim buralarda, bir zorluk varsa kolayına kaçılır. Ana muhalefet dahil, terörizmle suçlanmanın ihtimali bile hizaya girilmesine yetmektedir. Peki ya şair haklıysa, korktuğumuz için kaçmıyor, kaçtığımız için korkuyorsak?

Aslına bakılırsa, bir nebze bile toplumsal sorumluluk duygusu bulunan herkes cezaevlerinde yıllardır bu kadar çok "fikir suçlusu" ve bu kadar çok siyasi mahpus, olmadı "terörist" bulunmasından herhalde rahatsızdır. Hakkında Yüksek mahkemelerin hak ihlâli kararlarına rağmen hâlâ mahpus olanlar söz........

© T24


Get it on Google Play