Diğer

15 Ocak 2024

Gençlerin tişörtlerinde kafatasları, dövmelerinde örümcekler, zombiler var. Korku romanlarının, flimlerinin reytingleri günbegün yükseliyor: En iyi korku filminin "sinister" yani "lanet" olduğunun, en korkunçların gösterimi sırasında seyircilerin nabızları, bunları ölçen aletlerle izlenerek saptandığı bir çağda yaşıyoruz. Bu gelişme nasıl yorumlanıyor, bu yorumlardan hangileri bizim için de geçerlidir ?

Nelerden bahsediyor bu korku filmleri?

“Yirmi yıl önce o evde yaşayan bir ailenin tüm fertleri aynı gün ölmüşler... Gidip orada yaşayalım. Ne? Burada garip bir inilti, bir şey var. Belki bir hayalet? Bunun, ölü bir çocuğun ızdırap çeken ruhu olduğunu söylemişlerdi: Mezar ötesi canavarlar, onu buraya hapsetmişler..."

"Lise öğrencisiyim. Bir seri katil, sınıf arkadaşlarımızı teker teker öldürüyor. Neden? Küçük sınıflarda ona kötü davranmışız. Evet, onu öldürmek zorundayım…”

Korku filmi izlemiş çocuk, gördüklerini arkadaşlarına ballandırarak anlatıyor:

“Bir köpeğin yüzü muz gibi soyuluyor ve dili bir ip gibi oradan oraya savruluyor. Bunu yapan adamın kafası vücudundan ayrılıp yere düşüyor, kafasından böcek bacakları çıkıyor, sonra adam odanın içinde baş aşağı yürüyor.”

Giderek yayılan bu dehşet, zulme ve korku izleme merakı nasıl yorumlanmalı?

Konuyu irdeleyenlerin bir kısmı, korku filmlerinin bedenin bir tehdit karşısında gösterdiği "savaş ya da kaç" tepkisini tetiklemesiyle açıklıyorlar: Bu etkiler, sözel ve bilişsel performansı artırarak korkutucu bir durumdan çıkış yolunu bulmak için ihtiyacımız olan zihinsel değişimi sağlıyor:

“Savaş ya da kaç” modunun "metabolizmamızı yüksek vitese geçiren bazı kimyasalların ve bazı hormonların salgılanmasına neden olabileceğini biliyoruz.Bu kimyasalların arasında kendimizi iyi hissetmemize yol açan endorfinler de var. Endorfinler, acıyı bastırıyor, canımız yansa bile bunu o kadar yoğun hissetmiyoruz."

Korkunç bir film izlemek de böyle bir etkiyi tetikliyormuş.

Ancak korkudan zevk alma sorununu irdeleyenlerin çoğu, korku konulu filmlerin vb. gördükleri rağbeti başka türlü yorumluyorlar. Onlara göre, bu filmler vb., güvensizlik veya travma yaşayan çocuklara hitap eder, onlara tanıdık gelir... "Pek çok çocuk için dünya zaten korkutucu ve adaletsiz bir yerdir ve korku filmi ya da romanı çocuklara kendilerini güçsüz hissedebilecekleri ezici, korkutucu durumlarla nasıl yüzleşeceklerini gösterir." (Chelsey Roos’un blogu.)

Mathias Clasen, “sciencenordic.com” da bu konuyu irdeliyor ve şöyle diyor:

"Korku filmleri, yaşamda insanın karşılaşabileceği korkutucu ve stresli durumlarla başa çıkmalarına katkıda bulunur. İnsanlar korku filmlerindeki karakterlerin yaptıkları hatalara veya seçimlere dayanarak bu durumlarda ne yapmaları ve ne yapmamaları gerektiğini öğrenirler.”

Konuyu ayrıntılı irdelemişlerden bir başkasına göre, böyle bir film izlediğimizde gerçek yaşamımızda tedirginliğe yol açan birçok gelişme nedeniyle endişelenmek yerine, kaygımız ekrandaki canavarlara yöneliyor, bizi korkutan ama bize yönelik olmayan olayları izliyoruz. Filmin sonuna kadar, yani asıl kaygılarımıza dönünceye kadar bu, nisbi bir rahatlama sağlıyor. Yani, insanın tüylerini diken diken edecek bir korku filmi, yarattığı yoğun gerilim ve endişe ile gençlerin kendilerini filmin gidişine kaptırarak gerçek sorunlarından -kısa bir süreliğine de olsa- kaçmalarını sağlıyor.

Gençlerde kaygıya, korkuya, endişeye, ümit yitimine yol açan nedir?

Konrad-Adenauer Vakfı, 2023 te Türk gençliğinin sosyal ve siyasi görüşlerini değerlendirmek üzere kapsamlı bir araştırma gerçekleştirdi. 16 ilden 18-25 yaş arası 2 bin 140 katılımcıya ulaşmış olan bu araştırmanın sonuçları bizi bu konuda aydınlatacak cevaplar içermektedir.

Sonuçlardan bazılarına bakalım:

Öğrencilerin 61,3'ü eğitimlerini sürdürürken ekonomik zorluklarla karşılaşmaktadır. Yüzde 55.4'ü beslenme giderlerini karşılamakta zorluk çekmektedir. İletişim masrafları (internet-telefon) yüzde 51,4. Eğitim masrafları yüzde 50,4 okula gidip dönme giderleri de yüzde 42,2 oranında sıkıntıya yol açmaktadır.

Katılımcıların yüzde 73,0'ı Türkiye'nin ekonomik olarak az gelişmiş bir ülke olduğuna inanmaktadır. Yüzde 80,6'sı Türkiye'nin mevcut ekonomi politikalarının başarısız olduğu görüşündedir. Yüzde 86,2'si Türkiye'deki ekonomik durumu kötü olarak tanımlamakta, yüzde 88,7'si Türkiye'de gelir dağılımının eşitsiz ve dengesiz olduğunu düşünmektedir. Yüzde 84,6'sı Türkiye'de aşırı işsizlik olduğuna inanmaktadır.

Gençlerin yüzde 69.6'sına göre Türkiye çok kötü yönetiliyor: Katılımcıların çoğunluğu (yüzde 82,9) Türkiye'de gelir dağılımının eşitsiz olduğuna inanmakta, önemli bir kısmı (yüzde 87,3) Türkiye'de yüksek düzeyde işsizlik olduğunu söylemektedir.

Gelecekte en çok sorun yaşanacak alan sorulduğunda, katılımcıların yüzde 74,5'i ekonomik sorunları en öncelikli konu olarak belirtmiş. Katılımcıların yüzde 62,8'i Türkiye'nin geleceğine ilişkin kötümser bir bakış açısına sahip. Yüzde 35,2'si tamamen umutsuz olduğunu ifade ederken, yüzde 27,6'sı karamsarlığına rağmen umutlu olduğunu söylemiştir.

Katılımcıların yüzde 72,9'u fırsat verilmesi halinde başka bir ülkede yaşamak istediğini açıklamış.

Katılımcıların en çok güvendikleri yüzde 70,3 ile bilim insanları olmuş. Askerler ve ordu yüzde 61,8 ile katılımcıların önemli ölçüde güvenini kazanmış. Katılımcıların sadece yüzde 47,5'i polise güvenmekte. Gençlerin yüzde 19,4'ü Cumhurbaşkanı'na güvendiğini ifade ederken, yüzde 77,6'sı güvenmediğini belirtmiş. Katılımcıların önemli bir çoğunluğu (yüzde 83,1) din adamlarına güvenmediğini söylemiş, sadece yüzde 16,9'u güven duyduğunu belirtmiş.

Parası sürekli olarak değer kaybeden bir ülkede vergiler böyle sık arttırılırken, insan hakları ile ilgili kuralların ve adaletin varlığı tartışma konusuyken, kadın cinayetleri gündelik haberler arasından eksilmezken yürürlükte bulunan her bozukluğu sayarsak, T24'te başka yazıya yer kalmayacakken gençlerin korku filmleri izlemesine artık şaşmadığımı ve bunları öğrendikten sonra ilk fırsatta Terkos Sokağı'na ya da Aksaray'daki Yeraltı Çarşısı'na gidip kendime kafatası bol, canavarları dehşetengiz; yani ürkünç birkaç tişört almaya karar verdiğimi itiraf ediyorum.

Yılbaşını kutlamayı, hele ağaç süsleyip kutlamayı dinimizce günah sayanlara Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, Noel'de ve pek çok ülkede yılbaşında çam ağacı süsleme geleneğinin Türklere özgü bir gelenek olduğunu hatırlatmıştı. Çığ'a göre, bu geleneğin kökeni Orta Asya Türk toplumlarının kutladığı Nardugan Bayramıymış. Kökeni bizde olsa ya da olmasa bir dönemin başlangıcını birbirimize iyi dilekler ileterek, güzel sözler söyleyerek kutlamak neden kötü bir şey sayılsın?

Ortam sayenizde sadece gece vakti değil, gündüzleri de kararıyorsa, başarısızlığınızı örtbas etmek giderek güçleşiyor, çuvalladığınızı artık sultanların en sağırı bile algılıyorsa ne yapacaksınız? Psikologlara gitmek, onlara rüyalarınızda gördüğünüz karakoncolosları anlatmak, antidepresifler kullanmak, adak adamak, gündemi değil, sizi değiştirir. Tutacağınız için tek yol gündemi değiştirmek, dikkatleri başka yönlere sevk etmektir

Orhan Veli, "Eskiler alıyorum / Alıp yıldız yapıyorum / Musiki ruhun gıdasıdır Musikiye bayılıyorum" demişti rakı şişesinde balık olmak istediğini açıkladığı şiirinde. Oysa birçok nesnenin eskisinden pek öyle yıldız, mıldız gibi iyi şeyler üretilemiyor. Orhan Velinin musiki sevdiği kadar demokrasi seviyorsak ve demokrasinin - en az - musiki kadar "ruhun gıdası" olduğuna inanıyorsak onu bulamadığımızda ne yapalım? Eskilerden üretilmişine yani ikinci eline mi razı olalım?

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Tişörtlerde kırık kafatasları, dövmelerde kötü bakan zombiler - Selçuk Erez
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Tişörtlerde kırık kafatasları, dövmelerde kötü bakan zombiler

18 5
15.01.2024

Diğer

15 Ocak 2024

Gençlerin tişörtlerinde kafatasları, dövmelerinde örümcekler, zombiler var. Korku romanlarının, flimlerinin reytingleri günbegün yükseliyor: En iyi korku filminin "sinister" yani "lanet" olduğunun, en korkunçların gösterimi sırasında seyircilerin nabızları, bunları ölçen aletlerle izlenerek saptandığı bir çağda yaşıyoruz. Bu gelişme nasıl yorumlanıyor, bu yorumlardan hangileri bizim için de geçerlidir ?

Nelerden bahsediyor bu korku filmleri?

“Yirmi yıl önce o evde yaşayan bir ailenin tüm fertleri aynı gün ölmüşler... Gidip orada yaşayalım. Ne? Burada garip bir inilti, bir şey var. Belki bir hayalet? Bunun, ölü bir çocuğun ızdırap çeken ruhu olduğunu söylemişlerdi: Mezar ötesi canavarlar, onu buraya hapsetmişler..."

"Lise öğrencisiyim. Bir seri katil, sınıf arkadaşlarımızı teker teker öldürüyor. Neden? Küçük sınıflarda ona kötü davranmışız. Evet, onu öldürmek zorundayım…”

Korku filmi izlemiş çocuk, gördüklerini arkadaşlarına ballandırarak anlatıyor:

“Bir köpeğin yüzü muz gibi soyuluyor ve dili bir ip gibi oradan oraya savruluyor. Bunu yapan adamın kafası vücudundan ayrılıp yere düşüyor, kafasından böcek bacakları çıkıyor, sonra adam odanın içinde baş aşağı yürüyor.”

Giderek yayılan bu dehşet, zulme ve korku izleme merakı nasıl yorumlanmalı?

Konuyu irdeleyenlerin bir kısmı, korku filmlerinin bedenin bir tehdit karşısında gösterdiği "savaş ya da kaç" tepkisini tetiklemesiyle açıklıyorlar: Bu etkiler, sözel ve bilişsel performansı artırarak korkutucu bir durumdan çıkış yolunu bulmak için ihtiyacımız olan zihinsel değişimi sağlıyor:

“Savaş ya da kaç” modunun "metabolizmamızı yüksek vitese geçiren bazı kimyasalların ve bazı hormonların salgılanmasına neden olabileceğini biliyoruz.Bu kimyasalların arasında kendimizi iyi hissetmemize yol açan endorfinler de var. Endorfinler, acıyı bastırıyor, canımız yansa bile bunu o kadar yoğun hissetmiyoruz."

Korkunç bir film izlemek de böyle bir etkiyi tetikliyormuş.

Ancak korkudan zevk alma sorununu irdeleyenlerin çoğu, korku konulu filmlerin vb. gördükleri rağbeti başka türlü yorumluyorlar. Onlara göre, bu filmler vb., güvensizlik veya travma yaşayan çocuklara hitap eder, onlara tanıdık gelir... "Pek çok çocuk için dünya zaten korkutucu ve adaletsiz bir yerdir ve korku filmi ya da romanı çocuklara kendilerini güçsüz hissedebilecekleri ezici, korkutucu durumlarla nasıl yüzleşeceklerini gösterir." (Chelsey Roos’un blogu.)

Mathias Clasen, “sciencenordic.com” da bu konuyu irdeliyor ve şöyle diyor:

"Korku filmleri, yaşamda........

© T24


Get it on Google Play