Diğer

14 Kasım 2023

Koç Üniversitesi'ne (ve de İstanbul'a) geldiğim 2016 yılından beri, hayatımın merkezinde daha çok tip 1 diyabetli çocuklar, aileleri ve onların yaşamlarını iyileştirme çabaları var. Aslında uzun zamandır böyleydi ve en son geçen ay ISPAD Lestradet Eğitim ve Savunuculuk Ödülü töreninde söylediğim "Kızlarıma, uzun yıllardır babalarını diyabetli çocuklarla paylaştıkları için teşekkür ederim" cümlesinde bunu dile getirmiştim. İstanbul'a geldikten sonra şu ana kadar ekip olarak 1860 civarında tip 1 diyabetli çocuk ve ailesini görmüşüz ve ben bunların büyük çoğunluğu ile, sabahları gelmeyi sevdiğim odamda en az 1 saat kadar zaman geçirdim, onlara yıllara dayanan deneyimlerimi ve en güncel bilgileri içeren konuşmalar yaptım. Bazen, onları belki bir kez göreceğimi, bir daha gelemeyebileceklerini ama bizimle geçirdikleri zamanın onların diyabete ve belki de hayata bakışlarını (gerekenleri yaparak yola devam etmek, korku yerine bilgi ile davranmak, diyabeti ev işi gibi görmemek ve babaların sorumluluklarını yerine getirmesi) değiştireceğini düşünürüm. Bunun için de özellikle de uzak yerlerden gelmişlerse, bütün varlığımla onlara hitap etmek, onları odamda ağırlamak, beni yakınları olarak hayatlarına eklemelerini sağlamak, kapıdan onları "iyi oldu geldiğimiz" gülümsemesi ile uğurlamak için elimden geleni yaparım.

Hepimiz hayatımızda pek çok şey yaparız, ancak yaptığımız işe tutkuyla bağlanmak kişiliğimizle olduğu kadar yaptığımız işin insanların hayatındaki önemiyle de ilgilidir. Yaklaşık 30 yıldır diyabetli çocukların sağlığı için çalışan bir hekim olarak, işimi her zaman bir armağan olarak gördüm. Bunun nedeni, gösterdiğimiz her olumlu çabanın onların hayatında hissedilir bir etki göstermesidir. İnsanlar için çalışmak, sevgi ile ve onları anlayarak, onların ihtiyaçları için çalışmak demektir; yoksa içinde hekimlerin de olduğu birçok "profesyonel"in yaptığı gibi kendisini önde tutan karmaşık şeyler yapmak değildir.

Bundan tam 103 yıl önce, 31 Ekim 1920'de saat 2.00'de, Kanada'da (Londra, Ontario) bir cerrah olan Frederick G Banting, pankreasın iç salgısını izole etmek için bir fikir tasarladı. Ertesi hafta, Toronto'da, ünlü bilim adamı John J. R Macleod ile bir araya geldi ve bir araştırma planı geliştirdiler. Ağustos 1921'de Banting ve bir tıp öğrencisi olan asistanı Charles H. Best, köpek pankreasından etkili bir ekstrakt hazırladılar. Ocak 1922'de ise biyokimyacı James B Collip, insanlarda kullanım için yeterince saf olan insülini izole etti. 23 Ocak 1922'de ise, ilk kez 14 yaşındaki Leonard Thompson'a insülin içeren serumu vererek durumu ağır olan hastanın hızla iyileştiğini gösterdiler. Benzer şekilde Banting'e Amerika'dan tedavi olmaya gelen Elizabeth Hughes de insülin içeren serumla hızla iyileşti ve annesine yazdığı mektupta insülinin sağlığı üzerindeki etkisini "kelimelerle anlatılamayacak kadar harika" olarak anlatıyordu.

İnsülin, bütün hormonların içinde yaşamın sürdürülmesinde en önemli yeri olan hormondur. Diğer hormon eksiklikleri tek başlarına hayati bir tehlike yaratmaz ama insülin eksikliğinin yol açtığı tip 1 diyabetliler, eğer insülin hormonu yerine konmazsa bir süre sonra hayatlarını kaybederler. Ben, insülinin kendine özgü kokusunu bu yüzden severim ve içindeki aminoasitleri yansıttığını düşündüğüm bu kokuyu onun yaşamla olan bu bağının göstergesi sayarım.

Frederic Banting, insülin keşfinden dolayı arkadaşları ile 1923 Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü'nü aldı ve bu ödülün onurunu ve parasını daha sonra çalışma arkadaşı, tıp öğrencisi Charles Best ile paylaştı. Daha önemlisi, insülin keşfi ile ilgili patent haklarını "İnsülin, bana değil dünyaya aittir" diyerek Toronto Üniversitesine bağışladı. Yine aynı yıl Kanada hükümeti Banting'e çalışmalarını sürdürmesi için ömür boyu gelir sağladı.

Otuz yıldır tip 1 diyabetli çocukların sağlığı için uğraşan bir hekim olarak yolumuzun Frederic Banting'in yolu olduğunu söylemekten mutlu olduğumu söylemek isterim.

14 Kasım, Frederic Banting'in doğum günüdür ve 1991 yılında diyabetle ilgili farkındalık etkinliklerinin yapıldığı "Dünya Diyabet Günü" olarak ilan edilmiştir. Son 3 yılın farkındalık teması olarak "Diyabet bakımına erişim" belirlenmiştir.

Diyabet, halk arasında "şeker hastalığı" ismi ile ve erişkinlerin bir hastalığı olarak bilinir ama çocuklarda da görülür. Çocuklarda görülen diyabet vakalarının yüzde 95'inden fazlasını, aniden başlayan, insülin salgılayan beta hücrelerinin "otoimmün saldırı" sonucunda zedelenmesi ile meydana gelen tip 1 diyabet vakaları oluşturur. Tip 1 diyabet, erişkinlerde görülen tip 2 diyabete göre çok daha seyrek görülür (dünyada 20 yaş altında 1.5 milyon, ülkemizde ise 30.000 tip 1 diyabetli vardır; her yıl ise dünyada 150.000, ülkemizde 2000 civarında çocuk tip 1 diyabet tanısı almaktadır). Seyrek görüldüğü için, çok su içme, tekrar gece altını ıslatmaya başlama, sık idrar yapma, iştah artmasına rağmen kilo kaybı, halsizlik gibi tip 1 diyabet bulguları gözden kaçmakta ve sık olmayarak diyabetli çocuklar ağır bir tablo ile hastaneye yatmaktadır. Günümüzde bir çocukta tip 1 diyabetin niçin olduğu bilinmemektedir; bununla birlikte anne ve babanın yaptıkları, ya da yapmadıkları ile bir ilgisinin olmadığı, onların çocuklarının diyabet olmasında bir "suçlarının" olmadığı bilinmektedir.

Tip 1 diyabet aniden ortaya çıktığı için, aileler ve çocuklar önce büyük bir üzüntü yaşamakta, daha sonra ise var güçleri ile gerekenleri yapmaya odaklanarak yollarına devam etmektedirler. Tip 1 diyabet tedavisinde insülin hormonunun yerine konması hayati öneme sahiptir; bunun yanında karbonhidrat sayımına, yağların ve proteinlerin etkisini dikkate almaya ve kararında yemeye dayalı sağlıklı beslenme, diyabet bakımı rutinlerini(düzenini) gevşetmemek, ipin ucunu bırakmamak, evde iş birliği yapmak (rutinleri annelere "yıkmamak"), düzenli fizik aktivite, bilgileri güncellemek ve motivasyon, çocuk diyabet ünitelerinde düzenli izlem ve teknoloji kullanımı gereklidir.

Bilindiği gibi 18 yaş altındaki her birey çocuktur ve tip 1 diyabetli çocukların da çocuk endokrinolojisi uzmanlarınca izlenmesinden daha doğal bir şey yoktur. Uzun yıllardır diyabetli çocukların sağlığı için emek veren bir hekim olarak, şu koca İstanbul'da onlarca çocuk endokrinolojisi uzmanı varken erişkin diyabeti uzmanlarının çocuk vaka görme ısrarlarındaki motivasyonu anlamıyorum ve bunu üzücü buluyorum.

Günümüzde tip 1 diyabeti önlemek ve iyileştirmek henüz mümkün değildir ama gerekenler yapıldığında bütün tip 1 diyabetli çocukların normal ve başarılı bir ömür sürmelerini sağlamak mümkündür. Bir çocuk diyabet olduğunda, "bir felaket olmuş" gibi hissetmeye ve "karalar bağlamaya" gerek yoktur; bunun yerine diyabet tedavisi konusunda kendini geliştirmek, rutinleri iyi bir şekilde yerine getirmek ve gerçekçi bir iyimserlikle, "diyabetle arkadaş olarak" yola devam etmek en doğrusudur. Biz, tip 1 diyabetli çocuklar için üzücü çağrışımları olan "şeker hastası", yerine "tip 1 diyabetli", "insülin eksikliğim" var denmesini tercih ediyoruz ve diyabetle ilgili yer yer damgalayıcı olan dilin/kelimelerin değişmesi için çaba gösteriyoruz.

Tip 1 diyabetli çocukları uzun dönemde bekleyen en önemli risk, glukoz düzeylerinin yüksek seyretmesine bağlı, gözler, böbrekler ve sinirlerde görülen hasarlardır. Bu komplikasyonları önlemek için, glukozun en az yüzde 70 oranında 70-180 mg/dl aralığında ya da 3 aylık kan testi HbA1c'nin yüzde 6.5-7'nin altında olmasını sağlamak gereklidir. Günümüzdeki veriler, komplikasyon riskinin HbA1c yüzde 7.6 üstüne çıktığında arttığını, ilk 6.5 yıldaki Hba1c düzeyinin etkisinin yüzde 50 olduğunu, dolayısıyla tanıdan hemen sonra sıkı hedefler için uğraşmanın ve "iyi bir miras" ile başlamanın önemli olduğunu göstermektedir. Bunun için evdeki bakım kadar okuldaki bakım da önemlidir ve öğretmenlerin giderek diyabet ekiplerinin bir parçası olmasına ihtiyaç vardır.

Günümüzde yakın zamanda Koç Üniversitesi tıp Fakültesi'ni bitirerek, ABD Barbara Davis Diayabet Merkezi'nde çalışmalarını sürdüren, 6 yaşından beri Tip 1 diyabetli Dr. Kağan Ege Karakuş, lise yıllarında tip 1 diyabet tanısı alan ve diyabetle arkadaş olmanın en iyi örneklerinden endokrinololoji profesörü Dr. Oğuzhan Deyneli, Real Madrid'in ünlü futbolcusu ve 12 yaşında tip 1 diyabet tanısı alan, önce ağır bir darbe olan bu durumun onu daha sorumlu bir insana dönüştürmesinin örneklerinden Nacho Fernandez, 8 yaşından beri tip 1 diyabetli, görünmez olan diyabete dikkat çekerek podyumda sensörü ve insülin podları ile boy göstererek, modanın kapsayıcılık tanımınını zenginleştiren manken Lila Grace Moss gibi diyabetle sağlıklı ve mutlu şekilde yaşayan bir çok kişi vardır ve onlar "rol model" olarak bir çok tip 1 diyabetlinin yaşamını olumlu etkilemektedir.

Tip 1 diyabetli çocukların ve ailelerinin yaşamını değiştiren, insülinden sonraki en önemli faktör eğitim ve kendi diyabetinin uzmanı olmaktır. Bunun için diyabet ekiplerinin yürüttüğü kapsamlı eğitim programlarına ihtiyaç vardır; ayrıca güncel bilgileri içeren kitaplar ve diyabet kampları önemli fırsatlardır. Biz de uzun süredir bu konuda başta diyabet kampları olmak üzere birçok etkinlikte bulunuyoruz ve "duvarsız klinik" felsefesi ile ürettiğimiz her şeyi ücretsiz olarak paylaşıyoruz. Son olarak da İsveçli çocuk diyabet uzmanı Ragnar Hanas'ın "Nasıl Kendi Diyabetinizin Uzmanı Olursunuz?" isimli 480 sayfalık kitabının 2022 baskını çevirdik ve tip 1 diyabet ekipleri ile diyabetli çocuklar ve ailelerine ulaştırmaya çalışıyoruz.

İşte bu yolculukta son olarak, ISPAD Lestradet Eğitim ve Savunuculuk Ödülü 2023'ün verilmesi nedeniyle Fransız çocuk diyabet uzmanı Dr. Henri Lestradet ile manevi olarak da olsa buluştuk. Dr. Henri Lestradet, diyabetli çocuklara ve ailelerine eğitim verme konusunda tutkulu bir Fransız pediatrik diyabet uzmanıdır. 1921 yılında doğan Lestradet, 1953 yılında Fransa'da çocuklar için ilk diyabet kampını düzenlemiş ve 1956 yılında Fransa'da diyabet eğitimini teşvik etmek amacıyla Aide aux Jeunes Diabetiques (AJD, Genç Diyabetlilere Yardım) adlı bir organizasyon kurmuştur. Henri Lestradet beslenme konusuna da büyük ilgi duymuş ve 1970'lerde diyabetli çocukların normal, dengeli bir diyetle birlikte idrar glukozunun kendi kendine izlenmesine göre yeterli ve esnek bir insülin dozu aldıklarında glisemik kontrollerini iyileştirdiklerini gösteren çalışmalar yürütmüştür. Dr. Lestradet, kısıtlayıcı diyetlerin diyabetli gençlerin glisemik kontrolü için faydalı olmamasının yanı sıra, kısıtlayıcı beslenme vurgusunun olumsuz duygusal etkileri olduğunu da savunmuştur.

Barbara Anderson'un bu yazısında Doktor Henri Lestradet'i "diyabetli çocukları ve ailelerini eğitmeye tutkulu bir Fransız pediatrik diyabetolog" olarak tanımlayan cümleleri okuyup, hayatını incelediğimde kendime ve ekip arkadaşlarıma bir "yoldaş" bulduğumu hissettim. Ödül töreninde söylediğim gibi, hızla gelişen diyabet teknolojilerine erişimin önündeki engeller nedeniyle eşitsizliklerin hem mutlak hem de göreceli olarak arttığı bu acımasız zamanlarda Lestradet'in mirasının daha da önem kazandığını düşünüyorum. Öte yandan son günlerde Gazze'de yaşanan felaket ve "çocuk öldürmenin" normalleştirilmesi, birçok şeyi anlamsız hale getiriyor. Lestradet'in "Hiçbir çocuk diyabetten ölmesin" dileğini yerine getirmeye odaklanmamız ve savaş bölgelerindeki çocukların trajik durumunu acilen ele almak üzere küresel farkındalık yaratmak için daha fazla çaba göstermemiz gerektiğine inanıyorum.

ABD'deki en etkin diyabet kuruluşlarından JDRF'in başkanı kendisi ve kardeşi Tip 1 diyabetli Aaron Kowalski, "Diyabet, glukoz kontrolünden daha fazlasıdır! Diyabet strestir, kaygıdır, uykudur, damgalanmadır, karbonhidratlardır, aile dinamikleridir ve hipoglisemi korkusudur... ve inanılmaz derecede değişkendir. Yıllardır diyabet tedavilerinin denklemin her iki tarafına da hitap etmesi gerektiğini savunuyorum- glukoz kontrolü ve yaşam kalitesi" diyerek, diyabetlilerin yaşamını, derinden hisseden birisinin sözleri ile çok iyi tanımlamaktadır. Öte yandan, son 15 yılda glukoz kontrolü ve yaşam kalitesi denkleminin iki yanına da hitap eden ve birçok araştırma ile etkinlikleri kanıtlanan diyabet teknolojileri hızla gelişmektedir.

Bu teknolojilerin başında, diyabetli çocukların yaşamını, tedavisini ve belki de kaderini değiştiren en önemli tıbbi ilerlemelerden birisi olan ve kan yerine, doku sıvısından sürekli (her beş dakikada bir, günde 288 kez) glukoz ölçen sensörler gelmektedir. Sensörlerin yararı sadece, glukoz dengesinin iyileştirilmesi, kan şekeri düşüklüğü sıklığının düşürülmesi, hastane acil servislerine başvuru ve uzun dönemli komplikasyon sıklığında azalma gibi rakamlarla ifade edilen etkiler ile sınırlı değildir. Sensörler, ilk andan itibaren diyabetli çocuklar ve ailelerinin diyabete bağlı stresini/korkusunu azaltır ve ailelerin şeker dengesini ve seyrini anlamasını ve diyabeti, korku yerine bilgi ile yönetmelerini sağlar. Bazı anneler ve babalar, sensörlerin kendileri için "nefes almak" gibi olduğunu söylediklerinde, biraz da bunları ifade etmektedir. Ayrıca sensörler, ailelerin ve diyabet ekiplerinin bilgilerini derinleştirir ve onların diyabet konusunda ustalaşmasına katkıda bulunur.

Geçen hafta düzenlediğimiz Koç Üniversitesi Pediatrik Diyabet Günleri 2023'ün konuk konuşmacısı Dr. Ragnar Hanas, İsveç deneyimini anlattı ve ülkelerinde diyabetli çocukların yüzde 100'ünün sensör kullandığını, ülke çapında HbA1c ortalamasını 7 yılda yüzde 8'lerden, yüzde 7'ye düşürmede en önemli rolü sensörlerin oynadığını söyledi. Ülkemizde ise yakın zamanda yapılan bir araştırmada çocuklarda median HbA1c'nin yüzde 8.4 olduğunu dikkate alırsak bu bilginin değerini daha iyi anlayabiliriz. Yine geçen ay Hollanda'da yapılan Uluslarası Çocuk ve Adolesan Diyabet Birliği 2023 toplantısında, diyabetle ilgili toplam harcamalar açısından bakıldığında, teknoloji kullanan, iyi eğitim ve iyi bakım alan çocukların, teknoloji ve iyi bakımdan kaynaklanan harcamaları daha yüksek olsa da diğer diyabetli çocuklara göre, diyabete bağlı sorunlara/komplikasyonlara bağlı harcamalarının belirgin düşük olduğu, bunun da toplam harcamayı azalttığı vurgulandı.

Birçok ülke deneyimi, sensörlere erişimde diyabetli çocuklar açısından bir engel olmaması gerektiğini, sensörlerin bir çocuk hakkı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle gelir durumuna bakılmadan 18 yaş altındaki bütün diyabetli çocuklara koşulsuz, formalitesi en az olacak şekilde, ilaç alır gibi SGK sistemi üzerinden sensör desteği sağlanmalıdır.

En düşük sensör fiyatı şu anda ayda 3600 TL, yılda 43.200 TL civarındadır. Bütün çocuklar kullansa yılda 1 milyar 300 milyon TL, yarısı kullansa 650.000.000 lira civarında bir maliyeti olacaktır. Doğru olanı, SGK'nın en ucuz sensörün fiyatının tamamını ödemesidir. SGK, sensörleri SUT kapsamına aldığında ilgili firmaların fiyatlarını düşüreceğini de hesaba katmak gereklidir.

Hepimiz, tip 1 diyabetli çocukların ailelerine ve diyabet ekiplerine yapılabilecek en büyük desteğin sensörlerin devlet tarafından sağlanması olduğunu düşünüyoruz. Ülkemizin kaynakları diyabetli çocukların mutlu, sağlıklı ve eşit bir şekilde yaşaması için yeterlidir. Ayrıca ülke olarak Avrupa haritasında, diyabet teknolojilerini tam olarak karşılayan ülkeler arasında olmayı hak ediyoruz.

Eğer Tip 1 diyabetli çocukların sensörlere eşit erişimi konusunda adım atılırsa, tedavide ve yaşam kalitesinde fark yaratan ürünlere sadece imkânı olanların değil, bütün çocukların ve ihtiyacı olanların ulaşması sağlanmış olacaktır. Bu sayede daha iyi metabolik kontrol sağlamak, dolayısıyla uzun vadede komplikasyon oranlarını ve buna bağlı sağlık harcamalarını azaltmak da mümkün olabilecektir.

Son olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan 2 Kasım 2023 günkü TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısında, Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala'nın sorusu üzerine sensörlerin SUT kapsamına alınacağını ifade etmiştir.

Bu açıklamanın gerçek olmasını diliyor ve 14 Kasım Dünya Diyabet Günü'nde ülkemizdeki tip 1 diyabetli çocukları ve ailelerini sevgi ile selamlıyorum.

Dr. Şükrü Hatun kimdir?

Prof.Dr. Şükrü Hatun, 1959 yılında Kütahya Domaniç'te doğdu. Tıp eğitimini 1983 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara, Türkiye'de tamamladı. Mezuniyet sonrası Adıyaman'da mecburi hizmetini yerine getirdi.

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık eğitimini Ankara Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesinde 1990'da, Çocuk Endokrinoloji Yan Dal Uzmanlık Eğitimini Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1993'de tamamladı. 1994 yılında doçent, 1999 yılında profesör oldu.

1995-2016 yılları arasında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'nda çalıştı. Kocaeli Üniversitesi'nde Pediatrik Endokrinoloji programını kurdu. İki dönem anabilim dalı başkanlığı, 2012-2015 yılları arasında tıp fakültesi dekanlığı yaptı.

2015 yılında bir süre North Carolina Üniversitesi Çocuk Endokrinoloji Bölümü'nde ziyaretçi profesör olarak bulundu.

2016 yılından beri İstanbul'da Koç Üniversitesi'nde Çocuk Endokrinoloji ve Diyabet Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapıyor.

Şükrü Hatun ve ekibi 1996 yılından bu yana diyabetli çocukların tedavisi, eğitimi, hakları, toplumun bilinçlendirilmesi ve diyabetle barışık yaşamaya odaklanan "Arkadaşım Diyabet Programı"nı yürütüyor.

Dr. Hatun, https://www.arkadasimdiyabet.com/ web sitesini kurdu ve 1997'den beri "Arkadaşım Diyabet İznik Kampı"nı yürütüyor, 2018'den beri de "Arkadaşım Diyabet Aile Kampı"nı düzenleyen ekibe liderlik ediyor.

Ekibinin de katkılarıyla diyabetli çocuklar, aileleri ve diyabet ekipleri için çok sayıda kitap yazdı veya çevirdi.

Türkiye'de uzun süre "Pediatrik Diyabet Grubu"na liderlik eden Dr. Hatun, arkadaşları ile "Pediatrik Diyabet Ekip Üyeleri Eğitim Kursları"nı başlattı, "Ulusal Çocukluk Çağı Diyabet Programı"nı hazırladı ve az gelişmiş bölgeler için diyabet kampları düzenledi.

Dr. Hatun'un diyabetli çocukların yaşamına yaptığı önemli katkılardan biri de "Okulda Diyabet Programı"nı başlatması. Bu program, Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği ile iş birliği içinde geliştirildi. Bu proje ile çok sayıda öğretmen okulda diyabet bakımı konusunda eğitildi ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından "Okullarda Diyabetli Öğrencilerin Bakımı ve Desteklenmesine İlişkin Yönerge" yayımlandı.

1993 yılından itibaren Dr. Hatun ve arkadaşları tarafından diyabetli çocukların hakları ile ilgili savunuculuk çalışmaları başlatıldı ve bu çalışmalar sonucunda 1996 yılında glukometre stripleri geri ödeme kapsamına alındı.

Dr. Hatun ve ekibinin başlattığı yeni bir kampanya ise "Sensörler için parmağını kaldır" sloganıyla sensörlerin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından geri ödenmesine odaklanmıştır.

2014 yılında "Diyabetli Çocuklar Vakfı"nı kuran Dr. Hatun, çalışma arkadaşlarıyla birlikte çeşitli illerde "Arkadaşım Diyabet Buluşmaları" adlı eğitim toplantıları düzenliyor. Dr. Hatun ayrıca, diyabetin evdeki yükünü paylaşmaya odaklanan "Diyabet İçin HeForShe Programı" ile, "Diyabetli Çocukların Tedavisi ve Esenliği İçin On Temel Öneri" adlı bir program başlattı (2021).

Şubat 2023'te Türkiye'de yaşanan deprem felaketinin ardından Hatun, felaket bölgesinde yaşayan diyabetli çocuklar ve aileleri için bir destek ve dayanışma programı başlattı. Bu kapsamda ücretsiz kan şekeri ölçüm stripi desteği sağlandı. Ayıca deprem bölgesinden 51 diyabetli çocuk ve ailesi "Arkadaşım Diyabet Aile Kampı 2023"e ücretsiz katıldı.

İletişim Yayınlarından çıkan "Hekim Kendisini Tedavinin Bir Parçası Olarak Sunar" ve " İnsancıl Bir Tıp İçin Yazılar" isimli kitapları vardır.

Kamp süresince, birçok aile ve çocuk, kendilerinden başka yüzlerce diyabetli olduğunu görmenin etkisi ile yalnız olmadıklarını hissetme ve tip 1 diyabeti kabullenme konularında değişime uğradılar

Mahmut Abi'den yola çıkarak bir çizgi çizmeye çalışacağım; Ahmet Arif'in, Mehmet Emin Ayhan'ın, Eyüp Gökoğlu'nun, Selim abinin, İlhan Diken'in, Tahir Elçi'nin, Mehmet Nuri Özbek'in, Münevver'in içinde olduğu bir çizgi. Selahattin Demirtaş ile biten bir çizgi

Uzunca bir süredir hayat enerjimizin önemli bir kısmını ülkemizdeki diyabetli çocukların sağlığını ve yaşamını geliştirmek için harcıyoruz. O yüzdenden de depremle ilgili ne yapabiliriz diye düşününce, öncelikle deprem bölgesindeki diyabetli çocuklara ve ailelerine destek olmaya odaklandık

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - 14 Kasım Dünya Diyabet Günü'nde Frederic Banting'in yolunda - Şükrü Hatun
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

14 Kasım Dünya Diyabet Günü'nde Frederic Banting'in yolunda

9 12
14.11.2023

Diğer

14 Kasım 2023

Koç Üniversitesi'ne (ve de İstanbul'a) geldiğim 2016 yılından beri, hayatımın merkezinde daha çok tip 1 diyabetli çocuklar, aileleri ve onların yaşamlarını iyileştirme çabaları var. Aslında uzun zamandır böyleydi ve en son geçen ay ISPAD Lestradet Eğitim ve Savunuculuk Ödülü töreninde söylediğim "Kızlarıma, uzun yıllardır babalarını diyabetli çocuklarla paylaştıkları için teşekkür ederim" cümlesinde bunu dile getirmiştim. İstanbul'a geldikten sonra şu ana kadar ekip olarak 1860 civarında tip 1 diyabetli çocuk ve ailesini görmüşüz ve ben bunların büyük çoğunluğu ile, sabahları gelmeyi sevdiğim odamda en az 1 saat kadar zaman geçirdim, onlara yıllara dayanan deneyimlerimi ve en güncel bilgileri içeren konuşmalar yaptım. Bazen, onları belki bir kez göreceğimi, bir daha gelemeyebileceklerini ama bizimle geçirdikleri zamanın onların diyabete ve belki de hayata bakışlarını (gerekenleri yaparak yola devam etmek, korku yerine bilgi ile davranmak, diyabeti ev işi gibi görmemek ve babaların sorumluluklarını yerine getirmesi) değiştireceğini düşünürüm. Bunun için de özellikle de uzak yerlerden gelmişlerse, bütün varlığımla onlara hitap etmek, onları odamda ağırlamak, beni yakınları olarak hayatlarına eklemelerini sağlamak, kapıdan onları "iyi oldu geldiğimiz" gülümsemesi ile uğurlamak için elimden geleni yaparım.

Hepimiz hayatımızda pek çok şey yaparız, ancak yaptığımız işe tutkuyla bağlanmak kişiliğimizle olduğu kadar yaptığımız işin insanların hayatındaki önemiyle de ilgilidir. Yaklaşık 30 yıldır diyabetli çocukların sağlığı için çalışan bir hekim olarak, işimi her zaman bir armağan olarak gördüm. Bunun nedeni, gösterdiğimiz her olumlu çabanın onların hayatında hissedilir bir etki göstermesidir. İnsanlar için çalışmak, sevgi ile ve onları anlayarak, onların ihtiyaçları için çalışmak demektir; yoksa içinde hekimlerin de olduğu birçok "profesyonel"in yaptığı gibi kendisini önde tutan karmaşık şeyler yapmak değildir.

Bundan tam 103 yıl önce, 31 Ekim 1920'de saat 2.00'de, Kanada'da (Londra, Ontario) bir cerrah olan Frederick G Banting, pankreasın iç salgısını izole etmek için bir fikir tasarladı. Ertesi hafta, Toronto'da, ünlü bilim adamı John J. R Macleod ile bir araya geldi ve bir araştırma planı geliştirdiler. Ağustos 1921'de Banting ve bir tıp öğrencisi olan asistanı Charles H. Best, köpek pankreasından etkili bir ekstrakt hazırladılar. Ocak 1922'de ise biyokimyacı James B Collip, insanlarda kullanım için yeterince saf olan insülini izole etti. 23 Ocak 1922'de ise, ilk kez 14 yaşındaki Leonard Thompson'a insülin içeren serumu vererek durumu ağır olan hastanın hızla iyileştiğini gösterdiler. Benzer şekilde Banting'e Amerika'dan tedavi olmaya gelen Elizabeth Hughes de insülin içeren serumla hızla iyileşti ve annesine yazdığı mektupta insülinin sağlığı üzerindeki etkisini "kelimelerle anlatılamayacak kadar harika" olarak anlatıyordu.

İnsülin, bütün hormonların içinde yaşamın sürdürülmesinde en önemli yeri olan hormondur. Diğer hormon eksiklikleri tek başlarına hayati bir tehlike yaratmaz ama insülin eksikliğinin yol açtığı tip 1 diyabetliler, eğer insülin hormonu yerine konmazsa bir süre sonra hayatlarını kaybederler. Ben, insülinin kendine özgü kokusunu bu yüzden severim ve içindeki aminoasitleri yansıttığını düşündüğüm bu kokuyu onun yaşamla olan bu bağının göstergesi sayarım.

Frederic Banting, insülin keşfinden dolayı arkadaşları ile 1923 Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü'nü aldı ve bu ödülün onurunu ve parasını daha sonra çalışma arkadaşı, tıp öğrencisi Charles Best ile paylaştı. Daha önemlisi, insülin keşfi ile ilgili patent haklarını "İnsülin, bana değil dünyaya aittir" diyerek Toronto Üniversitesine bağışladı. Yine aynı yıl Kanada hükümeti Banting'e çalışmalarını sürdürmesi için ömür boyu gelir sağladı.

Otuz yıldır tip 1 diyabetli çocukların sağlığı için uğraşan bir hekim olarak yolumuzun Frederic Banting'in yolu olduğunu söylemekten mutlu olduğumu söylemek isterim.

14 Kasım, Frederic Banting'in doğum günüdür ve 1991 yılında diyabetle ilgili farkındalık etkinliklerinin yapıldığı "Dünya Diyabet Günü" olarak ilan edilmiştir. Son 3 yılın farkındalık teması olarak "Diyabet bakımına erişim" belirlenmiştir.

Diyabet, halk arasında "şeker hastalığı" ismi ile ve erişkinlerin bir hastalığı olarak bilinir ama çocuklarda da görülür. Çocuklarda görülen diyabet vakalarının yüzde 95'inden fazlasını, aniden başlayan, insülin salgılayan beta hücrelerinin "otoimmün saldırı" sonucunda zedelenmesi ile meydana gelen tip 1 diyabet vakaları oluşturur. Tip 1 diyabet, erişkinlerde görülen tip 2 diyabete göre çok daha seyrek görülür (dünyada 20 yaş altında 1.5 milyon, ülkemizde ise 30.000 tip 1 diyabetli vardır; her yıl ise dünyada 150.000, ülkemizde 2000 civarında çocuk tip 1 diyabet tanısı almaktadır). Seyrek görüldüğü için, çok su içme, tekrar gece altını ıslatmaya başlama, sık idrar yapma, iştah artmasına rağmen kilo kaybı, halsizlik gibi tip 1 diyabet bulguları gözden kaçmakta ve sık olmayarak diyabetli çocuklar ağır bir tablo ile hastaneye yatmaktadır. Günümüzde bir çocukta tip 1 diyabetin niçin olduğu bilinmemektedir; bununla birlikte anne ve babanın yaptıkları, ya da yapmadıkları ile bir ilgisinin olmadığı, onların çocuklarının diyabet olmasında bir "suçlarının" olmadığı bilinmektedir.

Tip 1 diyabet aniden ortaya çıktığı için, aileler ve çocuklar önce büyük bir üzüntü yaşamakta, daha sonra ise var güçleri ile gerekenleri yapmaya odaklanarak yollarına devam etmektedirler. Tip 1 diyabet tedavisinde insülin hormonunun yerine konması hayati öneme sahiptir; bunun yanında karbonhidrat sayımına, yağların ve proteinlerin etkisini dikkate almaya ve kararında yemeye dayalı sağlıklı beslenme, diyabet bakımı rutinlerini(düzenini) gevşetmemek, ipin ucunu bırakmamak, evde iş birliği yapmak (rutinleri annelere "yıkmamak"), düzenli fizik aktivite, bilgileri güncellemek ve motivasyon, çocuk diyabet ünitelerinde düzenli izlem ve teknoloji kullanımı gereklidir.

Bilindiği gibi 18 yaş altındaki her birey çocuktur ve tip 1 diyabetli çocukların da çocuk endokrinolojisi uzmanlarınca izlenmesinden daha doğal bir şey yoktur. Uzun yıllardır diyabetli çocukların sağlığı için emek veren bir hekim olarak, şu koca İstanbul'da onlarca çocuk endokrinolojisi uzmanı varken erişkin diyabeti uzmanlarının çocuk vaka görme ısrarlarındaki motivasyonu anlamıyorum ve bunu üzücü buluyorum.

Günümüzde tip 1 diyabeti önlemek ve iyileştirmek henüz mümkün değildir ama gerekenler yapıldığında bütün tip 1 diyabetli çocukların normal ve başarılı bir ömür sürmelerini sağlamak mümkündür. Bir çocuk diyabet olduğunda, "bir felaket olmuş" gibi hissetmeye ve "karalar bağlamaya" gerek yoktur; bunun yerine diyabet tedavisi konusunda kendini geliştirmek, rutinleri iyi bir şekilde yerine getirmek ve gerçekçi bir........

© T24


Get it on Google Play