Diğer

21 Kasım 2023

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin yeni anayasa tartışmasını neden gündemde tuttuğu sorusuna dair yanıtlar yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başlıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya'dan Türkiye'ye dönerken uçakta gazetecilere verdiği demeçte baklayı ağzından çıkardı. "Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Yok altılı, yok on altılı masa… Bundan sonra kim bilir daha neler çıkar? Ama oy sayısı itibarıyla 'En fazla oyu alan aday seçilir' denildiği zaman seçim hızlıca tamamlanır." dedi.

Lafı uzatmadan doğrudan söyleyeyim. Bu öneri, anayasa teorisi açısından saçma ve tutarsızdır. Böylesi bir uygulamanın Anayasa'nın ulaşma ve aşma odağı olarak gösterdiği "çağdaş uygarlık" (muasır medeniyet) tezahürü sayılan ülkelerde, yani ABD'de veya Avrupa Konseyi üyesi olan 46 devletin hiçbirinde karşılığı yoktur.

Böylesi bir tuhaflık, hiçbir ülkede yoktur diyemeyiz gerçi. En çok oy alanın başkan seçilmesi örneği Honduras, Panama, Paraguay, Malavi ve Zambiya'da var. Geçmişte Kenya da bunların arasındaydı ama 1997'deki meşruluk krizi üzerine bundan vazgeçildi. Kosta Rika veya Nikaragua'da ise bu oran, "en çok oy alan" şeklinde değil de yüzde 40 olarak öngörülmüş bulunuyor.

Bu örnekleri verme nedenim söz konusu öneriye bir meşruluk devşirmek değil. Türkiye'ye esin kaynağı olacak ülkelerin hangileri olacağını göstermek…

Türkiye kurulurken hazırlanan 1921 Anayasası, anti emperyalist rüzgârdan ötürü bir ölçüde Rusya Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Anayasası'ndan esinlenmişti. 1961 Anayasası, Nazizm sonrası otokratik yönetimden çıkışın örneği olan Alman Anayasası'nı ilham kaynağı görmüştü. 1982 Anayasası, istikrar iddiasını De Gaulle'un beşinci Cumhuriyet anayasasından türetmişti. Başkanlık tartışması başladığında ABD Anayasası ile karşılaştırmalar yapılıyordu. Yani Türkiye'deki anayasalcılık tarihinde Rusya, Almanya, Fransa ve ABD anayasaları dikkate alınmıştı. Geldiğimiz aşamada ise Zambiya, Honduras, Malavi, Kenya gibi ülkeleri örnek alıyoruz. Nereden nereye (yani demokrasi gelişimi açısından) geldiğimizi göstermesi için yazıyorum bunu. Kaydedilsin.

Bu siyasal rejim önerisinin içine girecek olursak, aslında yazılacak çok şey var. Bir örnek verelim: Söz konusu öneriye bakılırsa hepsi yaklaşık yüzde 10 civarında oy alan on adayın bulunduğu bir seçimde yüzde 11 oyla seçilebilecek bir başkan olasılığı gündeme gelir. Tüm erkleri adeta elinde toplayacak olan bir statüye yüzde 11 oy bile yetecek görünüyor anlayacağınız. Bu öneri, tarihte görünmemiş bir meşruluk krizini beraberinde getirmeye gebedir. Anayasa tasarımı, geleceğe dönük kalıcı biçimde değil de bir siyasi partinin gündelik politik ajandasına göre yapılır ise durum böyle oluyor işte…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında "Mevcut anayasamızın satır aralarında darbeci zihniyetin ruhunun dolaşıyor olması bizleri en çok rahatsız eden konu. Ayrıca dünya 1980'li yıllardan bugüne çok değişti. Bu değişiklikler anayasa metnine yansıtılmaya çalışılsa da bu anayasamızın metinsel bütünlüğünü yok etti. Yeni, sivil, kapsayıcı ve çağın gerekliliklerine tam uyumlu bir anayasayı Türkiye'ye kazandırmak, ulaşmayı arzu ettiğimiz en önemli hedeflerimizden biri." diye de konuşmuş.

Bu söylem de temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp gündeme getiriliyor. Artık kabak tadı verdi. Sürekli ağza sakız edilen 1982 Anayasası'nın "12 Eylül Anayasası" veya "darbe anayasası" olduğu söyleminin aslında literatürde bir arka planı var. Bazı noktalar ısrarla 12 Eylül'ün ürünü sayılır. Örneğin kararname rejimi bunlardan biri. Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nda adalet bakanı ile onun müsteşarının tabii üye olması bunlardan bir diğeri. Devlet Denetleme Kurulu'nun özerk kurumların üzerindeki baskısı, yerel yönetimler ile üniversite özerkliğinin tasfiyesi, yargı denetimine kapalı alanlar, yargıçların coğrafi güvenceden mahrum kalması ve zorunlu din dersleri sorunu esasen 12 Eylül rejiminin ürünleridir. AK Parti iktidarı bunları 20 yıldır sonuna kadar kullanıyor ve zinhar bunlardan vazgeçmiyor. Bir kez olsun bunları tasfiye etmeye girişmemiş, aksine pekiştirmiş bir iktidar odağının darbe anayasasından kurtulacağız söylemi samimi mi? Kesinlikle değil. Ortada tam bir gölge boksu var. Güya bir darbecilikle savaşılıyor ama muhatap tamamen soyut ve bulutsu…

Bu defa bu zoka yutulmamalı. Muhalefet, geçtiğimiz yirmi yılda bazı şeyleri öğrenmiş olmalı. 2002 yılından beri siyasal rejim bağlamında süregelen (2007, 2017) anayasa değişikliklerine bakacak olursak Türkiye daha ileriye taşınmadı. Aksine, demokratik kazanımlar her defasında daha da geriye düştü. Geriye gide gide Afrika ülkelerini örnek alacak ve sivil darbe koşullarını sorgulatmayacak konumlara kadar düştük.

Türkiye bunu hak etmiyor…

Tolga Şirin, İzmir'de doğdu. İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı'nda doçent olarak çalışmaktadır.

Hukuk alanındaki lisans ve lisansüstü eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Lisans eğitimi sonrasında Londra Birkbeck Üniversitesi'nde insan hakları hukuku eğitimi aldı; doktora ve doktora sonrası aşamalarda Köln Üniversitesi Doğu Hukuku Enstitüsü'nde araştırmacı olarak görev yaptı.

TÜBİTAK Sosyal Bilimler Programı ve Raoul Wallenberg Enstitüsü bursiyeridir.

Aybay Vakfı (2010) makale yarışması ödülünün sahibidir.

2006-2008 yılları arasında İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi yürütme kurulu üyeliği yaptı.

Ondan fazla kitap ve çok sayıda makalesi olan Şirin, İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Geçmişte Radikal ve BirGün gazeteleri ile Güncel Hukuk dergisinde güncel yazılar yazan Şirin, haftalık yazılarını 2020'den beri T24'te yayımlamaktadır.

Basın açıklamasından anlaşılan o ki Yargıtay, Anayasa Mahkemesi kararını gerektiği gibi kavrayamamış. Tüm bu yaşananlardan sonra çok daha kontrollü yazılması beklenen metinde (yine ve yeniden) fahiş hatalarla karşı karşıyayız

Karar, bir yüksek mahkemenin saygınlığına uygun bir biçime zinhar sahip değil

Hukuk fakültelerinde “sorunlu örnek” olarak ele alınacak denli hatalarla dolu bir mütalaayla karşı karşıyayız

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Buralara kadar geriledik: "En çok oyu alan başkan seçilsin" - Tolga Şirin
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Buralara kadar geriledik: "En çok oyu alan başkan seçilsin"

33 1
21.11.2023

Diğer

21 Kasım 2023

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin yeni anayasa tartışmasını neden gündemde tuttuğu sorusuna dair yanıtlar yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başlıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya'dan Türkiye'ye dönerken uçakta gazetecilere verdiği demeçte baklayı ağzından çıkardı. "Mevcutta 50 1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Yok altılı, yok on altılı masa… Bundan sonra kim bilir daha neler çıkar? Ama oy sayısı itibarıyla 'En fazla oyu alan aday seçilir' denildiği zaman seçim hızlıca tamamlanır." dedi.

Lafı uzatmadan doğrudan söyleyeyim. Bu öneri, anayasa teorisi açısından saçma ve tutarsızdır. Böylesi bir uygulamanın Anayasa'nın ulaşma ve aşma odağı olarak gösterdiği "çağdaş uygarlık" (muasır medeniyet) tezahürü sayılan ülkelerde, yani ABD'de veya Avrupa Konseyi üyesi olan 46 devletin hiçbirinde karşılığı yoktur.

Böylesi bir tuhaflık, hiçbir ülkede yoktur diyemeyiz gerçi. En çok oy alanın başkan seçilmesi örneği Honduras, Panama, Paraguay, Malavi ve Zambiya'da var. Geçmişte Kenya da bunların arasındaydı ama 1997'deki meşruluk krizi üzerine bundan vazgeçildi. Kosta Rika veya Nikaragua'da ise bu oran, "en çok oy alan" şeklinde değil de yüzde 40 olarak öngörülmüş bulunuyor.

Bu örnekleri verme nedenim söz konusu öneriye bir meşruluk devşirmek değil. Türkiye'ye esin kaynağı olacak ülkelerin hangileri olacağını göstermek…

Türkiye kurulurken hazırlanan 1921 Anayasası, anti emperyalist rüzgârdan ötürü bir ölçüde Rusya Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Anayasası'ndan esinlenmişti. 1961 Anayasası, Nazizm sonrası otokratik yönetimden çıkışın örneği olan Alman Anayasası'nı ilham kaynağı görmüştü. 1982 Anayasası, istikrar iddiasını De Gaulle'un beşinci Cumhuriyet anayasasından türetmişti. Başkanlık tartışması başladığında ABD Anayasası ile karşılaştırmalar yapılıyordu. Yani Türkiye'deki anayasalcılık tarihinde Rusya, Almanya, Fransa ve ABD anayasaları dikkate alınmıştı. Geldiğimiz aşamada ise Zambiya, Honduras, Malavi, Kenya........

© T24


Get it on Google Play