Diğer

26 Ocak 2024

Normalde, üzerine fazlaca söz söylenmiş konuları bir kere daha yazmak, fazlaca çiğnenmiş sakızı bir kere daha çiğnemeğe benzer. Ne okur keyif alır tekrar tekrar aynı konuyu okumaktan, ne de yazar yeni bir bilgi ekleyerek ortaya koyamadığı konuyu tekrar kaleme almak ister.

Ama bazı anlar yaşanır, bazı sözler bazı ağızlardan istemsiz, plansız dökülür ve o sözler tarihte yerini alır. Kenan Evren’in “Asmayalım da besleyelim mi?”si mesela, çok iyi bir örnektir.

Veya…

Tansu Çiller’in “Devlet için kurşun atan da yiyen de bizim için şereflidir” demiş, deyivermiş olması…

Bu örnekler gibi Meral Akşener’in Sinan Ateş cinayetine ilişkin olarak konuşurken “Biz geçmişimizde siyasi cinayetlere şahit olduk ama onlar mertçeydi” beyanı da şüphesiz ki Türkiye siyasi tarihinin ‘utanç beyanları’ listesinde yerini aldı.

Dünyada da bu tarz sözler var, şuursuzca edilmiş ve belli dönemlerde yaşanmış haksızlıkların, karanlıkların giriş-gelişme ve sonucunu adeta ifşa edercesine…

Meral Akşener, içinde yaşadığı dünyanın ihtiyaçlarına, jargonuna, hesaplarına öyle bir kapılmış ki, adeta tüm ülkeyi, tüm insanları aynı değerler zincirinden beslenerek yaşıyor sanıyor.

Memlekette milliyetçi duyguları daha da coşturacağına inanarak “mertçe işlenen cinayetler”e göz yaşlarını zor tutarak selam sarkıtıyordu Meral Akşener!

Sözlerin çıktı ağız şaşırtmıyor; zira “Abla” diyor taraftarları, “Dişi Kurt” diyor, “Asena”diyor…

Beklenmedik biri değil evet, 90’larda Mehmet Ağar’la ortak imzası olanlardan evet.

Evet Tansu Çiller’le de yol yürüyebilmişlerden.

Evet JİTEM’i, gizli orduları, tonla faili meçhulü barındıran bir dönemin aktristlerinden.

Sekiz ay İçişleri Bakanlığı’nı da yaptığı o dönemki partisinin iktidarında işlenen siyasi cinayetler de ortada…

Ardından gelen Susurluk’lar, o dönem yaşanan mafya hesaplaşmaları, kumarhane cinayetleri, illegallerin devlet yönetimine sızdırılması ve sayılabilecek onlarca felaket.

Evet o dönemler bugünün Türkiye’sinin değişmeyen 21 yıllık iktidarının yolunu açtı, yarattı, besledi, büyüttü…

Bunların hepsi aynen sizlerin de bildiği acı gerçeklerimiz. Ve o yüzdendir ki, faili meçhullerle de anılan bir dönemin aktrisinin ağzından dökülen itiraf niteliğinde bu beyan da çok önemlidir. Tüm soruların cevaplarının ne kadar derinlerde gizli olduğunun, bir muhatabınca ete kemiğe büründürülmesidir çünkü bir yandan.

Adalet saraylarından çıkması beklenen ama bir türlü çıkamayan sonuçların, kolluk güçlerince bulunamayan katillerin veya yaşam boyu korunup kollanan tetikçilerin nedenlerinin adeta kısa bir açıklaması niteliğindedir.

Fakat bu beyanın hemen ardından beni şaşırtan bir gelişme oldu; uzun zamandır gafıyla, ayıbıyla, sözüyle, eylemiyle, atfedilen suçuyla eleştirilen siyasetçilerin çıkıp ‘yanlış anlaşıldım’ demesine temas edemiyorduk. Malum Türkiye’de siyasetçiler Kafdağı’nda, vatandaş ise magma... Magmadan gelen tepki de umursanmıyor hâliyle, hatta belki duymazdan bile gelinebiliyor, malum mesafe uzun!

Neyse uzatmayayım, geçtiğimiz günlerde bir haber düştü önüme, “Meral Akşener ‘mert cinayetler’ sözüne bir açıklama getirmiş” deniyordu. Bafra’da belediye başkan adayını tanıtma toplantısında bu konuya da değinmişti. Şaşırdım açıkçası, hemen o görüntüleri buldum. İzlemeye başladım. Çok iyi başladı konuşma, şaşırmaya devam ediyordum… “Yanlış anlaşıldım” dedi ve birbirinden anlamca kopuk bir iki gevelemeden sonra, bu yanlış anlaşılmayı sağlayanların ‘terör örgütü ile bağlantılı kişiler’ olduğunu, bu konuda kendisini eleştirenlerin de o terör örgütüyle gönül bağı bulunduğunu söyledi; bu tuzağa düşülmemesi uyarısıyla son buldu açıklama.

Özetle; Bazı cinayetleri mert bulan Meral Akşener mağdur, buna tepki veren, bu söze büyük önem atfeden bizler ise terör sevdalısı olmuştuk yine. Buna şaşırdık mı peki? Asla! Aksine tam da bildiğimiz, ezberlediğimiz yere dönmüştü film. Son yıllarda Tayyip Erdoğan’ın, Devlet Bahçeli’nin ve benzer yoldan yürüyenlerin sık başvurduğu bir yoldu bu. Çalıştığı bilinen bir yol.

Meral Akşener ‘masumiyetini’ ete kemiğe büründürmek için de Hrant Dink suikastını örnek veriyor, ailesini tanık gösteriyor “İlk günden beri yanlarında durdum” diyordu.

Oysa misal benim aklıma Akşener’in mert bulduğu cinayetlerden söz edince direkt Uğur Mumcu gelmişti, Muammer Aksoy, Musa Anter, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Vedat Aydın gelmişti… Hrant Dink değil.

Çünkü o cinayet de başka karanlık aktörlerin dönemine aitti. Meral Akşener’in değil!

Hatta Sinan Ateş’in gözü yaşlı ve korkuyla yaşamaya mahkûm edilmiş çocuklarından söz ederken duygulandığı ve o anın duygusuyla o sözü söylediği, “cinayetin torbacılar tarafından gerçekleştirilmiş olduğu” vurgusu da Uğur Mumcu’nun ve az önce saydığımız birbirinden kıymetli insanlarımızın uğradığı cinayetlerin kalleşliği ve yakınlarında yarattığı etkilere yönelik bir söylem niyeti ihtimali uyandırmıştı bende. Bir an için “Yanlış anlaşıldım, Türkiye’de siyasi cinayetler gerçeği vardır ve topyekûn hepsi alçakça işlenmiştir. Bu sözüm yanlıştı ve tüm mağdur yakınlarından özür diliyorum” diyeceği sanrısına kapılmış olmamı gülünç buldum bir şekilde.

Elbette özeleştiriye varan bir yüzleşme beklemiyordum, zira tabanda ‘mertçe ve devlet için işlenmiş cinayetler’in bir karşılığı olmalıydı, bunun üzerinden siyaset yapılıyordu. Bizlerin ‘katil’ kabul ettiği bazı mahfillerde ‘devlet kahramanı’ sayılıyordu. O sebeple de, Meral Akşener böylesi bir kendi dönemini de kapsayan beyanda bulunamazdı!

Türkiye de milliyetçi apoletiyle yaşayan, buradan siyaset devşiren ve memleketin en kanlı dönemlerinden birinde resmen görev de almış bir siyasetçi, gerçekten kendisinin de muhatabı olduğu cinayetlere dair bir açıklama yapar mıydı, yapabilir miydi hiç? Ermenisi, Kürdü, Rumuyla yaşadıklarını inkâr eden bir gelenek, kendi memleketinde işlenmiş ‘mert siyasi katliamlar’la mı yüzleşecekti? Elbette hayır.

Ama bizlerin siyasi belleğine ‘ağızdan kaçan bir itiraf’ olarak kazındı bu beyan. Yine siyasi tarihimizde Hrant Dink’in öldürülüşünü ‘temizlenmek için’ sıklıkla kullanmaya çalışanlar gibi, Meral Akşener’in de üzerine Hrant Dink örtüsünü de çekerek bu durumdan sıyrılabilmesi mümkün değil -bizler için-.

Böylelikle dönemsel siyasal savrulmalarla masalara davet edilen, “aman dikkat” uyarılarına kulak asılmayan Meral Akşener de bir kere daha kendi kendini faş etmiş oldu.

Fakat ne acıdır ki biz memleket insanları, kişiler kendilerini ne kadar ifşa ederse etsin, onları en azından siyaset sahnesinden indirecek dirayette bir tepkiyi ortaya koyamadığımız için, film hep sil baştan devam etmektedir, tek örneği de maalesef Meral Akşener değildir!

Ayıplarımızla yüzleşemediğimiz, mağdur ettiklerimizden özür dileyemediğimiz, hakkını gasbettiklerimizin/canını yaktıklarımızın kayıplarını telafiye yeltenmediğimiz gibi; suçu yücelten bir kitleye karşı da başımızı kuma gömüp yaşamaya çalışmaya, nefes alıp vermeye devam etmeye mahkûm etmişizdir kendimizi ve tüm ülkeyi!

Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu.

Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk'te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı.

Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF'nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına "mesafeli" durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı. "Eski ana akım medyada yasaklı" konumuna gelen ve izleyen dönemde T24'te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari'nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen "yasaklı yayınlar" arasında bulunan "Anneanne Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim" adlı bir kitabı bulunuyor.

Yazar-çizer-okur takımında herkes birbirine “İstanbul’u kaybediyorlar değil mi?” sorusunu yöneltiyor da partiler kendi içlerinde bu soruyu dillendiriyor mu, bu ihtimale de fazlasıyla önem atfederek bir çalışma düzenliyor mu, henüz göremedik…

Tek bir doğru su götürmez, o da çocukların tüm dünya genelinde büyük tehlike altında yaşadığıdır… Organ mafyasından, pedofiliden, gençleşme merakından, artık ne derseniz adına, tüm hastaca planlar dönüp dolaşıp çocuklarda birleşmiyor mu?

Hiçbir şey yapmadan beklemek…Türkiye toplumlarının belki de tek en büyük ortak özelliğidir, Hiçbir şey yapmadan büyük bir iyileşme beklemek!.. Sorunları "o benden değil" diyerek umursamadan geldiğimiz 2024 yılının bu ilk günlerinden de anlamış olmalıyız ki "sen ben o" yok, yangın varsa memlekette bu yangın hepimiz yakıyor, yakacak!

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - ‘Meral Abla’mız kendini Hrant Dink üzerinden temize çekebilir mi? - Tuğçe Tatari
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

‘Meral Abla’mız kendini Hrant Dink üzerinden temize çekebilir mi?

17 1
26.01.2024

Diğer

26 Ocak 2024

Normalde, üzerine fazlaca söz söylenmiş konuları bir kere daha yazmak, fazlaca çiğnenmiş sakızı bir kere daha çiğnemeğe benzer. Ne okur keyif alır tekrar tekrar aynı konuyu okumaktan, ne de yazar yeni bir bilgi ekleyerek ortaya koyamadığı konuyu tekrar kaleme almak ister.

Ama bazı anlar yaşanır, bazı sözler bazı ağızlardan istemsiz, plansız dökülür ve o sözler tarihte yerini alır. Kenan Evren’in “Asmayalım da besleyelim mi?”si mesela, çok iyi bir örnektir.

Veya…

Tansu Çiller’in “Devlet için kurşun atan da yiyen de bizim için şereflidir” demiş, deyivermiş olması…

Bu örnekler gibi Meral Akşener’in Sinan Ateş cinayetine ilişkin olarak konuşurken “Biz geçmişimizde siyasi cinayetlere şahit olduk ama onlar mertçeydi” beyanı da şüphesiz ki Türkiye siyasi tarihinin ‘utanç beyanları’ listesinde yerini aldı.

Dünyada da bu tarz sözler var, şuursuzca edilmiş ve belli dönemlerde yaşanmış haksızlıkların, karanlıkların giriş-gelişme ve sonucunu adeta ifşa edercesine…

Meral Akşener, içinde yaşadığı dünyanın ihtiyaçlarına, jargonuna, hesaplarına öyle bir kapılmış ki, adeta tüm ülkeyi, tüm insanları aynı değerler zincirinden beslenerek yaşıyor sanıyor.

Memlekette milliyetçi duyguları daha da coşturacağına inanarak “mertçe işlenen cinayetler”e göz yaşlarını zor tutarak selam sarkıtıyordu Meral Akşener!

Sözlerin çıktı ağız şaşırtmıyor; zira “Abla” diyor taraftarları, “Dişi Kurt” diyor, “Asena”diyor…

Beklenmedik biri değil evet, 90’larda Mehmet Ağar’la ortak imzası olanlardan evet.

Evet Tansu Çiller’le de yol yürüyebilmişlerden.

Evet JİTEM’i, gizli orduları, tonla faili meçhulü barındıran bir dönemin aktristlerinden.

Sekiz ay İçişleri Bakanlığı’nı da yaptığı o dönemki partisinin iktidarında işlenen siyasi cinayetler de ortada…

Ardından gelen Susurluk’lar, o dönem yaşanan mafya hesaplaşmaları, kumarhane cinayetleri, illegallerin devlet yönetimine sızdırılması ve sayılabilecek onlarca felaket.

Evet o dönemler bugünün Türkiye’sinin değişmeyen 21 yıllık iktidarının yolunu açtı, yarattı, besledi, büyüttü…

Bunların hepsi aynen sizlerin de bildiği acı gerçeklerimiz. Ve o yüzdendir ki, faili meçhullerle de anılan bir dönemin aktrisinin ağzından dökülen itiraf niteliğinde bu beyan da çok önemlidir. Tüm soruların cevaplarının ne kadar derinlerde gizli olduğunun, bir muhatabınca ete kemiğe büründürülmesidir çünkü bir yandan.

Adalet saraylarından çıkması beklenen ama bir türlü çıkamayan sonuçların, kolluk güçlerince bulunamayan katillerin veya yaşam boyu korunup kollanan tetikçilerin nedenlerinin adeta kısa bir açıklaması niteliğindedir.

Fakat bu beyanın hemen ardından beni şaşırtan bir gelişme oldu; uzun zamandır gafıyla, ayıbıyla, sözüyle, eylemiyle, atfedilen suçuyla eleştirilen siyasetçilerin çıkıp ‘yanlış anlaşıldım’ demesine temas edemiyorduk. Malum Türkiye’de siyasetçiler Kafdağı’nda,........

© T24


Get it on Google Play