Diğer

15 Kasım 2023

Televizyonları kapattık, radyoları açmadık bile, sosyal medyanın tüm bileşenlerinden özenle kaçındık, yanlışlıkla yanımızda biri mi açtı, pat diye önümüze mi saçıldı "savaş"ın görüntüleri' "aman aman hemen kapat şunu, dayanamıyorum görmeye" dedikten sonra koca bir bardak serin suyla ferahladık.

Sadece Türkiye'de de değil, tüm dünya insanları sanki gizlice sözleşmişiz gibi, Filistin'de tek bir canlı kalmayana kadar görmezden geleceğimize söz vermişiz gibi…

Çok sıkışırsak "Ya sorma çok üzülüyorum Filistin'e. 5 bin çocuk mu ne ölmüş" deyiveriyoruz işte.

Sonra kendi çocuklarımızı pamuklara sarmaya devam ederek yaşamımızı sürdürüyoruz.

Hastanelerden, çoğunun son konuşması olarak tarihe kalan sosyal medya yayınlarında doktorlar, sağlık çalışanları, çoğu da gönüllü, "sınır tanımayan doktorlar"dan. Her biri kendi ülkesinden yardım dileniyor, "Durdurun bu savaşı, masum insanlar öldürülüyor" diyor.

Masum insanlar öldürülüyor…

Havada asılı kalıyor bu söz…

Masum…

İnsanlar…

Hiç fark ettiniz mi bilmem ama içinden duyguyu çektiğiniz an sözcükler de tüm değerini kaybeder, "Masum böcekler ölüyor" demekle "Masum insanlar ölüyor" demek arasında hissî bir fark duyamaz olursunuz.

İşte insanlığın içinde bulunduğu durum tam da budur.

Duygularını, düşüncelerini, geçmiş acı deneyimlerini tümden kaybetmiş bir insanlık…

"Vay Londra'daki eylemi gördün mü abi, adamlar İsrail'e karşı nasıl tepki veriyorlar bak, helal olsun" diyen bir insan yığını, sanki olay kendi yaşadığı dünyada geçmiyormuşçasına yabancı ama "Ya zaten İsrail'de de itiraz edenler var. Tüm Yahudiler bu işten memnun değil ki" diyecek kadar da konuyu takipte.

Biraz sıkıştırdın mı…

"Tamam canım biz de savaş yanlısı değiliz herhalde ama ne yapayım, yani savaşa mı gideyim, Filistinlilere kendimi mi siper edeyim" diyerek dünyada yaşanan olaylara ve insanlığın kendi kaderini tayin hakkına dair kısır bir aymazlık döngüsüne hapsolmuş insanlık.

Ama çok da şey etme…

Bu "Orta Doğu bataklığında" sırası gelen, sırası geldiğinde, bu dünya oyununda "büyük abileri" ne yazdıysa onu yaşıyorlar işte bir şekilde. Ve diğer insanlar, yani ezilen ve ölenlerin dışındaki tüm insanlık da izliyor, pardon eskiden izliyordu artık onu bile yapmıyor.

Kulaklar tıkalı, gözler kapalı…

"Ay ay çok fena oluyorum, o adam nasıl küçücük evladının ölüsüne sarıldı ağladı, mahvoldum gerçekten de!"

Eyvallah!

Aman aman lütfen çok da üzmeyin kendinizi, hele uykularınız filan sakın kaçmasın!

Bir acımasız güçlü, bir çaresiz, yoksul ve güçsüzü hastanelerinden, kadınlarından ve çocuklarından vurarak yok ediyor ve hepimiz duruyoruz sonuçta.

Dünya tarihi de bunu böyle yazıyor işte.

Bir ulus yok edildi, dünya da o gün uygun değildi, gerekli tepkiyi veremedi, peki bu utanç da bize yetecek mi?

Yetmez…

Yetemez…

Çünkü asla sadece bir ulusun ölmesiyle yetinecek bir dünyada yaşamıyoruz.

Yani -şayet sırada değilsek- daha çok utanırız gibi görünüyor!

Artık hepimiz bunun fazlasıyla farkındayızdır diye düşünüyorum.

Hele bizler gibi toprağı kaderi olmuşlar, en iyi de bizim idrak etmiş olmamız gerekiyor.

Bir sabah senin de ülkenin, insanının "terörist" ilan edilmesine bakar bugün izleyemediğin Filistin halkının çektiği eziyeti çekmen.

O yüzden de yaşadığın ülkenin devletini "ateşkes" sağlanması için çok daha yoğun ve gerçekçi adımlar atmaya mecbur etmelisin.

Bunun için de hemen şimdi, acilen ateşkes istemen, dünyanın tüm ülkeleriyle aynı anda ses yükseltmen ve bunu tüm hayatın boyunca yapmadığın bir inatla sürdürmen gerekiyor.

Evet Filistin'de çocuklar öldürülüyor, insanların kafalarına bombalar yağıyor ve sen kendi çocuğunun ayağına bile taş değmesin diye yaşıyorsun bu hayatı.

Tüm çocukları kendi çocuğun kadar değerli gör, belki de dünyanın kurtulma şansı bu bakış açısında gizli kalmış olabilir. Zira ne demişti Süreyya Berfe; çocuklar hayatın ölüme verdiği gözdağıdır!

Tuğçe Tatari kimdir?

Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu.

Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk'te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı.

Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF'nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına "mesafeli" durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı. "Eski ana akım medyada yasaklı" konumuna gelen ve izleyen dönemde T24'te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari'nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen "yasaklı yayınlar" arasında bulunan "Anneanne Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim" adlı bir kitabı bulunuyor.

Muhalefet edenler yavaşça bir bir elendi, hepsine tanık olmanın yükü de çok ağırdı. Kimi satın alındı, kimi güce aldandı, kimi hapisten yıldı, kimi para kazanamamaktan, kimi bıktı bezdi! Bir şekilde kökümüze kibrit suyu döküldü işte!

Cumhuriyet'in ilk 100 yılda kaybettiklerini de konuşmadan sadece Atatürk sevgisi, beğenisi, başarıları ve mavi gözleri üzerinden, sadece ve sadece "Ata'ya övgüyle" yetinen düzeye indirgenen bir Cumhuriyet'in, hukukla çevrelenmiş gerçek bir demokrasiyle var olamayacağı görüşündeyim

Savaş asla sizin uygun bulduğunuz 'düşmanı' yok edince durmaz, mutlaka sizi de yutar, bizi de yutar, Avrupalıyı da Amerikalı'yı da yutar. Gazze'ye "terör" bombası yağdıkça, New York'ta da Berlin'de de Paris'te de Londra'da da Brüksel'de de huzur olmaz, olamaz

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Sadece bir ulusun yok edilmesiyle yetinecek bir dünyada yaşamıyoruz! - Tuğçe Tatari
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sadece bir ulusun yok edilmesiyle yetinecek bir dünyada yaşamıyoruz!

22 6
15.11.2023

Diğer

15 Kasım 2023

Televizyonları kapattık, radyoları açmadık bile, sosyal medyanın tüm bileşenlerinden özenle kaçındık, yanlışlıkla yanımızda biri mi açtı, pat diye önümüze mi saçıldı "savaş"ın görüntüleri' "aman aman hemen kapat şunu, dayanamıyorum görmeye" dedikten sonra koca bir bardak serin suyla ferahladık.

Sadece Türkiye'de de değil, tüm dünya insanları sanki gizlice sözleşmişiz gibi, Filistin'de tek bir canlı kalmayana kadar görmezden geleceğimize söz vermişiz gibi…

Çok sıkışırsak "Ya sorma çok üzülüyorum Filistin'e. 5 bin çocuk mu ne ölmüş" deyiveriyoruz işte.

Sonra kendi çocuklarımızı pamuklara sarmaya devam ederek yaşamımızı sürdürüyoruz.

Hastanelerden, çoğunun son konuşması olarak tarihe kalan sosyal medya yayınlarında doktorlar, sağlık çalışanları, çoğu da gönüllü, "sınır tanımayan doktorlar"dan. Her biri kendi ülkesinden yardım dileniyor, "Durdurun bu savaşı, masum insanlar öldürülüyor" diyor.

Masum insanlar öldürülüyor…

Havada asılı kalıyor bu söz…

Masum…

İnsanlar…

Hiç fark ettiniz mi bilmem ama içinden duyguyu çektiğiniz an sözcükler de tüm değerini kaybeder, "Masum böcekler ölüyor" demekle "Masum insanlar ölüyor" demek arasında hissî bir fark duyamaz olursunuz.

İşte insanlığın içinde bulunduğu durum tam da budur.

Duygularını, düşüncelerini, geçmiş acı deneyimlerini tümden kaybetmiş bir insanlık…

"Vay Londra'daki eylemi gördün mü abi, adamlar İsrail'e karşı nasıl tepki veriyorlar bak, helal olsun" diyen bir insan yığını, sanki olay kendi yaşadığı dünyada geçmiyormuşçasına yabancı ama "Ya zaten İsrail'de de itiraz edenler var. Tüm Yahudiler bu işten memnun değil ki" diyecek kadar da konuyu takipte.

Biraz sıkıştırdın mı…

"Tamam canım biz de savaş yanlısı değiliz herhalde ama ne yapayım, yani savaşa mı gideyim, Filistinlilere kendimi mi siper edeyim" diyerek dünyada........

© T24


Get it on Google Play