Diğer

23 Ocak 2024

Bol çocuklu aile ve memleket istiyorlar…

Ama yetişmiş çocukları bu ülkeden kaçırıyorlar!

Seçim zamanı "kadınlarla birlikte" filan diye konuşuyorlar…

Ama kadınların seçimlerine zerre saygıları yok.

Büyüklere saygı diye konuşup duruyorlar…

Ama emeklilere sadakayı lütuftan sayıyorlar.

Yaratılanı severiz Yaradan'dan ötürü diyorlar…

Ama insanların kendilerinden olmayanına, öteki saydıklarına kin, hayvanlara nefret kusuyorlar.

Onlara göre sokakta ne kadının yeri var, ne genç kızın; ne itirazın ne başkaldırının; ne de kendi halinde bir köpeğin.

Onlara göre, erkek, maço, militarist, dayatmacı kültürleri "demokrasi" ama demokrasideki çok seslilik, çok renklilik, toplu veya bireysel itiraza zerre tahammülleri yok.

Ahlak ahlak diye laklaklıyorlar sürekli; lakin yalanın dolanın, pusunun tuzağın, kumpasın manipülasyonun, çalmanın çırpmanın, kayırmanın ayırmanın, kinin kibrin, hor görmenin aşağılamanın, küfrün hakaretin, çocukları hırpalamanın, kadınları hor görmenin, namus adına denip kollanan cinayetlerin, kul hakkı yemelerin yedirmelerin, küçücük çocukları dua okuyamıyor diye ezmelerin onların ahlakında ne günah sayıldığı var, ne utanç, ne de ayıp!

Bunları en çok AKP'ye gönül ve oy vermiş olan genç kızların, annelerin sorgulaması lazım. Evladına hakiki saygısı, onların geleceğine dair ciddi kaygısı olan babaların da. Elbette, bu kesif geleceksizlikte, inancının, adanmışlığının kendi yoksul, mütevazı hayatını bile tarumar edip umutlarını körelttiğini görebilen genç erkeklerin de.

Bu ülkede adaletsizliğin sadece sizden olmayan birileri susturulduğu, cezalandırıldığı, aşağılandığı için mesele edilmediğini; o adaletsizliğin çocuklarınızdan yaşlılarınıza kadar, sizi de her an her yerde bulabildiğini görmek gerekiyor.

Dünyevi umutlarınızı çalıyorlar; inançlarınızı rehin alarak.

Gençliğinize el koyuyorlar; dini, milli, etnik kimliklerinizi cilalayarak.

Kadın olarak eşitsizliğinizi şiddetlendirmek istiyorlar; aile ve annelik rollerini erkek ve devlet otoritesinin sömürgesi ilan ederek.

22 Ocak Ursula K. le Guin'in ölüm yıldönümüydü.

Gelmiş geçmiş en sahici, en siyasi, en toplumsal cinsiyet eşitliğine adanmış "bilimkurgu" kitaplarının yazarının.

Kitaplarla dolu bir evden kitaplarla doldurduğu bir evrene yolculuk yapan ve bilimkurgu aleminin "Büyük Ustası" olmuş kadının.

Evlenince doktorası suya düşen, 3 çocukla anneliğe koşan ama kalbinden, zihninden, hayallerinden süzüp "başka dünyalar" ve olmayan yerler anlatırken esasında bu dünyayı izah edip duran, esasında hiç durmayan zekânın.

Sırf "Sovyetik" Polonya'da yaşıyor diye Amerikan Bilimkurgu camiasından dışlanmak istenen Solaris yazarı Stanislav Lem'e destek için çok önemli bir ödülü reddeden, yazın dünyasının Google ve Amazon'a teslim olmasına isyan eden bir "devrimci"nin.

Le Guin, "Eğer bir nesil cehaletin mutluluk olduğunu zannederek yetişirse, bir sonraki nesil kendi cehaletini de fark edemeyecektir. Çünkü bilginin ne olduğunu bilmeyecektir" demişti…

Ha ABD, ha burası, fark etmiyor ama bir taraf yetişmiş, bilgili insanları toplarken, sen seninkileri bile kaçırıyorsan, fark ediyor elbette!

Bu ülkenin ortak aklını, vicdanını, fikrini, umudunu gençleştirecek, gençlerle buluşturacak ve dini-etnik kimliklerinden bağımsız biçimde, o aklı ve vicdanı özgürleştirecek bir zihinsel-siyasi devrime ihtiyaç var belki de.

Aklımızda, vicdanımızda, düşünce ve ifademizde, dayanışmamızda, seçimlerimizde ve Le Guin'in "Devrimi satın alamazsınız, yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde değildir" dediği gibi, ruhumuzda.

Biraz değişsen bile, herkes sadece biraz değişse bile, çok şey değişir!

Ezber yerine akıl, soru, sorgu ve bilgi, nefret ve kin yerine vicdan, anlamak ve anlatabilmek, pes etmek yerine dik durmak, itaat-biat yerine aklınla, yüreğinle, bilginle, eleştirinle itiraz!

Not: Başlık, Ursula K. le Guin'in bir kitabı. Okuduysanız, ne anlattığını bilirsiniz. Okursanız, ne anlattığını bileceksiniz.

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet) , Dipsiz Medya (İletişim) , Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.

İlk sözlerimiz, ilk duygularımız yok olursa, hakikat de tozlaşır, buharlaşır sanki

Birollar hep arkada dört sıfır, Birollar hep yuvarlak sayı, Birollar sıfır kadar yokmuş, var olmamış, öldürülene dek hiç yaşamamış gibi. Sıfır çocuklar hep hükmen mağlupmuş gibi!

İnsanca yaşamak yerine hayatta kalmaya mahkûm edildi milyonlarca insan

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Karanlığın Sol Eli - Umur Talu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Karanlığın Sol Eli

45 16
23.01.2024

Diğer

23 Ocak 2024

Bol çocuklu aile ve memleket istiyorlar…

Ama yetişmiş çocukları bu ülkeden kaçırıyorlar!

Seçim zamanı "kadınlarla birlikte" filan diye konuşuyorlar…

Ama kadınların seçimlerine zerre saygıları yok.

Büyüklere saygı diye konuşup duruyorlar…

Ama emeklilere sadakayı lütuftan sayıyorlar.

Yaratılanı severiz Yaradan'dan ötürü diyorlar…

Ama insanların kendilerinden olmayanına, öteki saydıklarına kin, hayvanlara nefret kusuyorlar.

Onlara göre sokakta ne kadının yeri var, ne genç kızın; ne itirazın ne başkaldırının; ne de kendi halinde bir köpeğin.

Onlara göre, erkek, maço, militarist, dayatmacı kültürleri "demokrasi" ama demokrasideki çok seslilik, çok renklilik, toplu veya bireysel itiraza zerre tahammülleri yok.

Ahlak ahlak diye laklaklıyorlar sürekli; lakin yalanın dolanın, pusunun tuzağın, kumpasın manipülasyonun, çalmanın çırpmanın, kayırmanın ayırmanın, kinin kibrin, hor görmenin aşağılamanın, küfrün hakaretin, çocukları hırpalamanın, kadınları hor görmenin, namus adına denip kollanan cinayetlerin, kul hakkı yemelerin yedirmelerin, küçücük çocukları dua okuyamıyor diye ezmelerin onların ahlakında ne günah sayıldığı var, ne utanç, ne de ayıp!

Bunları en çok AKP'ye gönül ve oy vermiş olan genç kızların, annelerin sorgulaması lazım. Evladına hakiki saygısı, onların geleceğine dair ciddi kaygısı olan babaların da. Elbette, bu kesif geleceksizlikte, inancının, adanmışlığının kendi yoksul, mütevazı hayatını bile tarumar edip umutlarını körelttiğini görebilen genç erkeklerin de.

Bu ülkede adaletsizliğin sadece sizden olmayan birileri susturulduğu, cezalandırıldığı, aşağılandığı için mesele edilmediğini; o adaletsizliğin çocuklarınızdan yaşlılarınıza kadar, sizi de her an her yerde bulabildiğini görmek gerekiyor.

Dünyevi umutlarınızı çalıyorlar; inançlarınızı rehin alarak.

Gençliğinize el koyuyorlar; dini, milli, etnik kimliklerinizi cilalayarak.

Kadın olarak........

© T24


Get it on Google Play