Diğer

20 Mart 2024

Tıp profesörü.

Alman.

Almanya'nın ünlü üniversitelerinden birinde öğretim üyesi.

1930'ların ikinci yarısı, Almanya'da Hitler iktidarı, yani faşizm.

Üniversitede öğretim üyeleri aralarında sohbet ediyor, o tıp profesörü:

"Ben önüme gelen bir hastanın hastalığını teşhis edemediğim zaman, Führer'imin resminin karşısına geçiyorum, ondan esinlenmeyi bekleyerek, onun beni aydınlatmasını bekliyorum."

İnanılması güç, aklın ve mantığın iflas ettiği bir olay.

Hastalığı teşhis edemediği zaman, Hitler'in resminin ona yol göstermesini bekliyor.

Yakıştırma filan değil, gerçek.

Hitler döneminde üniversitede atanması yapılmayan bir başka öğretim üyesinin, o da Alman, birebir tanık olduğu ve oğluna anlattığı akıl almaz bir olay. Ben bunu geçenlerde oğlundan öğreniyorum.

"Gelişmiş, sanayileşmiş, aydınlanma dönemini yaşamış" Alman toplumunun kılcal damarlarına kadar inen faşizmin, en aydın olması gereken birini bile nasıl teslim aldığını gösteren ibretlik örnek.

Bu profesör ise, gerisini siz düşünün!..

Faşizmin kitle ruhu!.. Toplumu adım adım kemiriyor, insanları faşizme alıştırıyor.

O alışkanlık Hitler döneminde, savaşların da etkisiyle, bütün Avrupa'ya yayılıyor. Herkes korku ve tedirginlik içinde.

Faşizmden kaçanlar Avrupa'nın çeşitli ülkelerine gidiyor. Ne var ki, aynı korku orada da insanları esir almış!..

Kimse kimseye güvenmiyor, herkes bakkalda kasapta bile sözlerine dikkat ediyor. Pek çok Avrupa ülkesinde.

Hatta, Amerika'da.

Hitler dönemini yaşayanlardan biri de, Nobel ödüllü, ünlü Alman yazar Thomas Mann.

Faşizmin kitle ruhu onu da çarpıyor, onu tehlikelere atarak.

Faşizme şiddetle karşı, sağda solda yaptığı konuşmalar "yukarıya" gidiyor, evinin önünde önce garip garip insanlar beliriyor. Sonra onu kimse davet etmez oluyor, kapısını kimse çalmıyor.

Artık Almanya'da yaşaması mümkün değil. İsviçre, Hollanda, İsveç derken soluğu Amerika'da alıyor.

İlk gittiğinde, bir ara Başkan Roosvelt kendisini çaya davet etmek istese de, Amerika'da faşizme karşı yaptığı konuşmalar nedeniyle o davet bir türlü gerçekleşmiyor.

Hatta...

"Başkanın ofisinden defalarca telefon edilerek vize durumuyla ilgilenmesi ve Amerika'daki konumunun tehlikeye gireceği söylenmişti.

(...) Vize için gittiğinde de, formları doldururken, Alman olduğunuzu hiç bir yere yazmayın, diye uyarı almıştı." (Colm Toibin, Sihirbaz Bir Thomas Mann Biyografisi, SİA Yayınları, Çeviren İlknur Özdemir, s. 271 - 272).

Amerika'yı rahatsız ediyor konuşmaları, çünkü Thomas Mann her sefer Amerika'nın Hitler'e karşı savaşa girmesini savunuyor.

Bundan Başkan Roosvelt ve çevresi de rahatsız oluyor ve bir an önce Amerika'yı terk etmesi isteniyor.

Kitle ruhu böyle bir şey, toplumun en alt tabakasından en üstüne kadar herkesi etkisi altına alıyor.

İdeoloji, din ya da herhangi bir siyasal görüş.

Toplumda yaygınlaşmaya başladığında, o kitle ruhunun önüne geçmek, onu değiştirmek, insanlara o ruhu anlatmaya çalışmak, onları o ruhtan ayırmak kolay olmuyor.

Diyelim ki, seçimler.

Diyelim ki, Türkiye'de bugün.

Hayat pahalılığı ölçülemez boyutlara tırmanmış, milyonlarca insanın geçim sıkıntısı olağanüstü.

AKP Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Turgut Altınok mal varlığını açıklıyor, sanki Avrupa'da küçük bir ülkenin toprakları kadar. Para, ziynet eşyası bilinmiyor. Ve alay edercesine, "mülk bizim değil, Allah'ın" diyebiliyor.

AKP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Murat Kurum gün geçmiyor ki, bir pot kırmasın. Ne nereye gittiğini biliyor, ne nerenin açılışını yaptığının farkında ve daha ne gaflar.

Türkiye'nin çeşitli yerlerinde AKP aleyhinde başka olaylar yaşanıyor.

AKP'nin pek çok icraatı, çevre felaketi, kentleri betonlaştırma, yolsuzluk iddiaları, dudak uçuklatan yaşam biçimleri, müteahhitlere aktarılan paralar, tutulmayan sözler...

Buna rağmen, hiç fark etmiyor.

AKP'nin oyu genelde ortalama yüzde 30 - 32'lerden aşağıya düşmüyor. Pek çok il ve ilçede iddialı. Büyük kentlerde başa baş durumda.

AKP'nin 22 yıllık iktidarındaki uygulamalar Türkiye'yi ekonomide, hukukta, sosyal alanda, çevrede ve her yerde hızla Orta Doğu'nun geri kalmış ülkeleri düzeyine doğru itiyor.

Ama, AKP yönetme iddiasını hâlâ sürdürüyor.

Değiştirmek muhalefetin işi.

Orada da, bin türlü oyun dönse, "muhalefetteyim" aldatmacasıyla, AKP'ye çalışanlar varsa da, gerçek muhalefetin sil baştan, sivil toplumla birlikte ne yapacağını yeniden düşünmesi gerek.

Hitler'in resmine bakarak, hastalık teşhis etmeye çalışan tıp profesörünü unutmadan.

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

Ali Sirmen gözümün önünde hep aynı sahnelerle canlanıyor: Elinde sürekli oynadığı kalemi, piposu, koltuğunun altına sıkıştırdığı Fransa'nın ünlü gazetesi Le Monde, yüzünden eksik olmayan hınzırca tebessüm. Ali Sirmen adı geçtiğinde de... Nadir Nadi, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Oktay Akbal, Hasan Cemal...

Yarın 3 Mart 2024... Cumhuriyet'in temellerini oluşturan üç büyük devrimin yüzüncü yıldönümünde bu yasaları saptırmaya uğraşanlar var. Boşuna!.. Ne hilafet, ne medrese, ne şeriat!.. Laik Cumhuriyet!..

Geçen pazar günü Ankara Mimarlar Odası seçimleri bir yandan benzer baskılara tanıklık ederken...

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Hitler'in resmine bakarak hastalığa teşhis koymak!.. - Yalçın Doğan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hitler'in resmine bakarak hastalığa teşhis koymak!..

59 14
20.03.2024

Diğer

20 Mart 2024

Tıp profesörü.

Alman.

Almanya'nın ünlü üniversitelerinden birinde öğretim üyesi.

1930'ların ikinci yarısı, Almanya'da Hitler iktidarı, yani faşizm.

Üniversitede öğretim üyeleri aralarında sohbet ediyor, o tıp profesörü:

"Ben önüme gelen bir hastanın hastalığını teşhis edemediğim zaman, Führer'imin resminin karşısına geçiyorum, ondan esinlenmeyi bekleyerek, onun beni aydınlatmasını bekliyorum."

İnanılması güç, aklın ve mantığın iflas ettiği bir olay.

Hastalığı teşhis edemediği zaman, Hitler'in resminin ona yol göstermesini bekliyor.

Yakıştırma filan değil, gerçek.

Hitler döneminde üniversitede atanması yapılmayan bir başka öğretim üyesinin, o da Alman, birebir tanık olduğu ve oğluna anlattığı akıl almaz bir olay. Ben bunu geçenlerde oğlundan öğreniyorum.

"Gelişmiş, sanayileşmiş, aydınlanma dönemini yaşamış" Alman toplumunun kılcal damarlarına kadar inen faşizmin, en aydın olması gereken birini bile nasıl teslim aldığını gösteren ibretlik örnek.

Bu profesör ise, gerisini siz düşünün!..

Faşizmin kitle ruhu!.. Toplumu adım adım kemiriyor, insanları faşizme alıştırıyor.

O alışkanlık Hitler döneminde, savaşların da etkisiyle, bütün Avrupa'ya yayılıyor. Herkes korku ve tedirginlik içinde.

Faşizmden kaçanlar Avrupa'nın çeşitli ülkelerine gidiyor. Ne var ki, aynı korku orada da insanları esir almış!..

Kimse kimseye güvenmiyor, herkes bakkalda kasapta bile sözlerine dikkat ediyor. Pek çok Avrupa ülkesinde.

Hatta, Amerika'da.

Hitler dönemini yaşayanlardan biri de, Nobel ödüllü, ünlü Alman yazar Thomas Mann.

Faşizmin kitle ruhu onu da çarpıyor, onu tehlikelere atarak.

Faşizme şiddetle karşı, sağda solda yaptığı konuşmalar "yukarıya" gidiyor, evinin önünde önce garip garip insanlar beliriyor. Sonra onu kimse davet etmez oluyor, kapısını kimse çalmıyor.

Artık Almanya'da yaşaması mümkün değil. İsviçre, Hollanda, İsveç derken soluğu Amerika'da alıyor.

İlk gittiğinde, bir ara Başkan Roosvelt kendisini çaya davet etmek istese de, Amerika'da faşizme........

© T24


Get it on Google Play