Diğer

12 Ocak 2024

Herkes dün yeniden hatırlıyor, halkın büyük bölümü de herhalde dün öğreniyor.

Demek ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bir Adalet Komisyonu varmış!..

Hatta, o komisyonun Başkanı bile varmış!..

AKP milletvekili Cüneyt Yüksel.

O tasarı gelsin, diğeri gitsin gibi sadece bürokratik işler gören, Türkiye'de onca hukuksuzluğa karşı, var mı, yok mu, belli olmayan o komisyonun başkanı Cüneyt Yüksel, üstelik Amerika'dan hukuk doktorası var, dün aniden zuhur ediyor.

Öyle bir başkan bulunduğunu Türkiye'deki hukuksuzluklar zinciri ile değil, İsrail'in Lahey'de Adalet Divanı'nda yargılanmasıyla öğreniyoruz.

Güney Afrika Cumhuriyeti Lahey Adalet Divanı'nda "Gazze'de İsrail'in insanlık suçu işlediği, Filistin halkına soykırım uyguladığı, Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi'ni ihlal ettiği" gerekçeleriyle haklı bir dava açıyor.

O davayı izlemek üzere TBMM Adalet Komisyonu Başkanı ve iki milletvekili Lahey'e gidiyor.

AKP'li Başkan Cüneyt Yüksel Lahey'e giderken çok kararlı bir ifade kullanıyor:

"Bu ve diğer uluslararası mahkemelerde alınan kararların uygulanmasının takipçisi olacağız".

Harika!..

Büyük laf!..

"Uluslararası mahkeme" denildiği zaman, Türkiye'de herkesin aklına bir mahkeme geliyor:

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, (AİHM).

Madem "‘diğer uluslararası mahkeme kararlarının" uygulanmasınının takipçisi ...

O zaman...

AİHM'in Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş ile ilgili kararının neden uygulanmadığını da takip ediyor mu?.. Etti mi?..

İşine gelen kararı uygulayan, gelmezse "bu karar yok hükmündedir, uygulamıyorum' diyen bir yönetimi, TBMM Adalet Komisyonu Başkanı olarak sorguluyor mu?..

Ya da yurt içinde AYM'nin Can Atalay kararının neden uygulanmadığının peşine düşüyor mu?..

Yoksa, o yönetimin milletvekili olarak, konu İsrail olunca mı "takipçilik" aklına geliyor?..İsrail Gazze'de soykırım suçu işliyor, tamam onun "takipçisi" olsun da, yurt içinde anayasanın hiçe sayılması, uygulanmayan AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararları karşısında "takipçilik" nerede?..

Uygulanmayan Anayasa artık sadece hukukta kaos yaratmakla kalmıyor.

Çok açık biçimde artık ekonomiye sıçrıyor.

Dolar dün 30 lirayı, o kritik ve psikolojik eşiği aşıyor.

2017'de bugünkü otoriter rejime geçildikten sonra TL dolar karşısında yüzde 80 değer kaybediyor. Dün sosyal medya eski Hazine ve Maliye Bakanları Berat Albayrak ile Nureddin Nebati'nin o koltuklarda otururken, hiçbir değer ifade etmeyen, tümüyle gerçek dışı tahminleriyle çalkalanıyor.

Nasıl kötü yönetildiğimiz bir yana...

Asıl sorun, doların neden bu kadar hızla değer kazandığı. Aklı başında iktisatçıların üzerinde birleştiği gibi:

"- Ekonomiyi rayına oturtacak hiçbir yapısal reform yok.

- Gelsin diye çırpınılan yabancı sermayeye güven veren hukuki yapı yok.

- O hukuki yapıyı inşa etmek için atılan bir adım yok".

Dışarıdan sermaye gelmiyor, cari açık artıyor, maliyetler yükseliyor, enflasyon artıyor, bunun sonucunda dolar psikolojik eşik denilen 30 lirayı aşıyor.

Ve hâlâ ders alınmıyor.

Lahey'e dönersek...

İsrail'in Lahey'de soykırım gerekçesiyle yargılanması, beni 1967 yılına Stockholm'e götürüyor. Şu kadroya bakın.

Jean Paul Sartre, Simone de Beauvoir, Peter Weiss, Wolfgang Abendroth, James Baldwin, Laurent Schwarz, İsaac Deutscher gibi...

Dünya çapında daha başka filozof, tarihçi, yazar ve matematikçinin yanı sıra, bizden de TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar'ın katılımıyla...

Ünlü İngiliz filozof Bertrand Russell'in onursal başkanlığında toplanan Russell Mahkemesi 1967'de Amerika'yı yargılıyor. "Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi" başlığıyla sembolik bir mahkeme olarak:

"Amerika'nın,

- Vietnam'a saldırarak, o savaşta sayısız insanlık suçu işlediğine,

- Savaş hukukunu çiğnediğine,

- Vietnam halkına soykırım uyguladığına" karar veriyor.

Aynı mahkeme:

"Çağrıldığı halde, duruşmaya gelmeyen dönemin Amerikan Başkanı Johnson'u suçlu buluyor, Amerika'nın kınandığını" ilan ediyor.

Şimdi Lahey'de de, büyük olasılıkla İsrail soykırım suçu işlemekle cezalandırılacak.

Amerika'da hukuk okumuş Adalet Komisyonu Başkanı diyor ya, "biz o kararların takipçisi olacağız".

AİHM kararlarını uygulamayan bir ülke uluslararası bir mahkemenin kararlarını nasıl takip edecek?..

Hele de, hukuku hiçe saydığı için dolar 30 lirayı aşmışken.

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

TBMM kayıtlarına göre, 1983 yılından bu yana Meclis'i iktidar ya da muhalefet 36 defa olağanüstü toplantıya çağırıyor, 36 olağanüstü toplantı da gerçekleşiyor. Ancak, CHP'nin çağrısını Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş bu defa geri çeviriyor

TOKİ mağdurları İstanbul'da "Karanlıkta Uyananlar" kafilesinin ilk öncüleri mi?..

1961 Anayasası’nın yol açtığı çığırla, Türkiye demokrasinin tadını çıkarırken, bugünlere uzanan bir tıkanıklıktan kendini kurtaramıyor

© Tüm hakları saklıdır.

QOSHE - Hukuksuzluk ete kemiğe büründü: Dolar 30 lira - Yalçın Doğan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hukuksuzluk ete kemiğe büründü: Dolar 30 lira

51 15
12.01.2024

Diğer

12 Ocak 2024

Herkes dün yeniden hatırlıyor, halkın büyük bölümü de herhalde dün öğreniyor.

Demek ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bir Adalet Komisyonu varmış!..

Hatta, o komisyonun Başkanı bile varmış!..

AKP milletvekili Cüneyt Yüksel.

O tasarı gelsin, diğeri gitsin gibi sadece bürokratik işler gören, Türkiye'de onca hukuksuzluğa karşı, var mı, yok mu, belli olmayan o komisyonun başkanı Cüneyt Yüksel, üstelik Amerika'dan hukuk doktorası var, dün aniden zuhur ediyor.

Öyle bir başkan bulunduğunu Türkiye'deki hukuksuzluklar zinciri ile değil, İsrail'in Lahey'de Adalet Divanı'nda yargılanmasıyla öğreniyoruz.

Güney Afrika Cumhuriyeti Lahey Adalet Divanı'nda "Gazze'de İsrail'in insanlık suçu işlediği, Filistin halkına soykırım uyguladığı, Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi'ni ihlal ettiği" gerekçeleriyle haklı bir dava açıyor.

O davayı izlemek üzere TBMM Adalet Komisyonu Başkanı ve iki milletvekili Lahey'e gidiyor.

AKP'li Başkan Cüneyt Yüksel Lahey'e giderken çok kararlı bir ifade kullanıyor:

"Bu ve diğer uluslararası mahkemelerde alınan kararların uygulanmasının takipçisi olacağız".

Harika!..

Büyük laf!..

"Uluslararası mahkeme" denildiği zaman, Türkiye'de herkesin aklına bir mahkeme geliyor:

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, (AİHM).

Madem "‘diğer uluslararası mahkeme kararlarının" uygulanmasınının takipçisi ...

O zaman...

AİHM'in Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş ile ilgili kararının neden uygulanmadığını da takip ediyor mu?.. Etti mi?..

İşine gelen kararı uygulayan, gelmezse "bu karar yok hükmündedir, uygulamıyorum' diyen bir yönetimi, TBMM Adalet Komisyonu Başkanı olarak sorguluyor mu?..

Ya da yurt içinde AYM'nin Can Atalay kararının neden uygulanmadığının peşine düşüyor mu?..

Yoksa, o yönetimin milletvekili olarak, konu İsrail olunca mı "takipçilik" aklına geliyor?..İsrail Gazze'de soykırım suçu işliyor, tamam onun "takipçisi" olsun da, yurt içinde anayasanın hiçe........

© T24


Get it on Google Play