Hastaneler, mülteci kampları, yaralı taşıyan ambulanslar, cami ve kiliseler bombalanıyor. Her 10 dakikada bir çocuk yaşamını yitiriyor. Morgların önü çocuklarının cansız bedenlerini kucaklayan insanlarla dolup taşıyor. Hastane bahçelerinde toplu mezar yerleri kazılıyor. Kuvözdeki bebekler göz göre göre can veriyor.

İnsanlar, hayata tutunmak için sığınacakları bir tane güvenli alan bulamıyor. Gittikleri her yerde onları ilk karşılayan yine ölümün soğuk nefesi oluyor. İsrail’in katliamından sağ kurtulanlar da açlık, susuzluk ve hastalıkla mücadele ediyor.

Gazze’de son yüzyılın en büyük vahşeti ve insanlık dramı yaşanıyor.

7 Ekim’den bu yana batı katliama destek veriyor, bir kaçı hariç tüm Arap dünyası ise aksiyon filmi izler gibi seyrediyor. Bugün, yarın ateşkes ilan edilir diye beklerken 42 gündür Gazze’deki nüfus eriyor. Filistin’in kimliği yok ediliyor.

Avrupa’daki bir terör eyleminde veryansın eden batılı devlet başkanları Gazze’deki katliama kayıtsız kalıyor; Türkiye’deki büyükelçiliklerinde bir gazeteciyi kestikten sonra eriten babayiğitler Filistin’deki çocukların feryatlarına kulaklarını tıkıyor.

Batı ne kadar barbar davranıyorsa, Arap dünyası da bir o kadar mızmız kalıyor. ABD ne kadar katliama ortaklık ediyorsa, Gazze’nin yardım beklediği ama elini bir türlü uzatmayan dindaşları da bu ortaklıktan üzerine düşen payı alıyor.

İspanya kadar Filistin’e duyarlı olmayan Arap ülkeleri kendini İslam dünyasının bir parçası sanıyor. Katar kadar cesur davranmayan batı ülkeleri de kendini insan hakları savunucusu zannediyor. İnsanlığın “Gazze İmtihanı” BM oylamasında geçer not alıyor ancak yaşanan katliamı durdurmaya yetmiyor.

ABD ve Avrupa’nın birçok ülkesinde Müslümanlar ve Hristiyanlar düzenledikleri ortak eylemlerle İsrail’in katliamına seslerini yükseltiyorlar. Milyonların yürüdüğü protestolar gerçekleştiriyorlar. Ancak bu bile o ülkelerin yöneticilerini uyandırmaya yetmiyor.

İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Olağanüstü toplantısında atılmak istenen somut adımlara Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Fas karşı çıkıyor. Petrol ambargosu ve İsrail uçaklarına Arap hava sahasının kapatılması önerileri bu ülkelerce reddediliyor. Kınama mesajını yeterli gören bu ülkeler zenginlik, şatafat ve gösterişe gelince de mangalda kül bırakmıyor. Uçaklar dolusu eşyalarla yaptıkları ülke seyahatlerinde gösterdikleri cömertliği Gazze’de ağzı süt kokarken kefene sarılan çocuklardan esirgiyorlar.

İsrail’in Gazze’deki katliamı gelecek yıllara da projeksiyon tutuyor. ABD ve Batı, İsrail’in gidebileceği son noktayı görmek istiyor. Çevresindeki Arap ülkelerinin tavrını ve gücünü test ediyor. Arap ülkeleri de zannediyor ki; “sustukları takdirde bu yılan kendilerini sokmayacak…”

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın bile kayıtsız kaldığı hatta Filistin’in bütünlüğüne zarar verdiği bir dönemde Türkiye tüm imkânlarını seferber ediyor. Siyasi ve diplomatik temaslarını olabildiğince genişletiyor. Uluslararası kamuoyunu ayağa kaldırmak için çaba sarfediyor. Hastaların ilk nakledildiği ülke yine Türkiye oluyor.

Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de MHP lideri Bahçeli, her fırsatta bu sürecin “Haçlı ve Hilal meselesi” olduğunu dile getiriyor. Batının çocuklarının yaşam hakkının, doğunun çocuklarının yaşam hakkından daha üstün tutulduğu acımasız bir mesele önümüzde duruyor.

Haçlıların kim olduğu açık ve net. Ancak Hilali taşıyanlar kim? Netenyahu’nun “susun ve rahat edin” tehdidine boyun eğen Arap dünyası mı? Gazze’yi sırtından vuran Abbas yönetimi mi? Şatafatın üzerinde oturup çocukların ölümünü seyreden sözde İslam ülkeleri mi? Tabii ki hayır.

Hilal’in sancaktarı, bugün bayrağında Hilal’i taşıyan Müslüman Türk devletleridir. Dünyaya çeki düzen verecek, adaleti tesis edecek, haklı olan mazlumun, güçlü olan zalimden hesap sorabildiği bir düzeni inşa edecek olan (TDT) Türk Devletleri Teşkilatıdır. Haçlı ile mücadele edecek Hilal’in sancaktarları bayrağında hilali taşıyan Pakistan ve Cezayir gibi dost ülkelerdir.

Haçlıların açtığı bu savaşta Hilal’in baş sancaktarı da Türkiye’dir. Tarihin Türk milletine yüklediği misyon ağır olsa da bu yükü omuzlayacak güç ve kudrete sahiptir.

Türkiye, Türkiye’den büyüktür.

QOSHE - Haçlı ve hilal - Kadir Yıldız
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Haçlı ve hilal

9 14
17.11.2023

Hastaneler, mülteci kampları, yaralı taşıyan ambulanslar, cami ve kiliseler bombalanıyor. Her 10 dakikada bir çocuk yaşamını yitiriyor. Morgların önü çocuklarının cansız bedenlerini kucaklayan insanlarla dolup taşıyor. Hastane bahçelerinde toplu mezar yerleri kazılıyor. Kuvözdeki bebekler göz göre göre can veriyor.

İnsanlar, hayata tutunmak için sığınacakları bir tane güvenli alan bulamıyor. Gittikleri her yerde onları ilk karşılayan yine ölümün soğuk nefesi oluyor. İsrail’in katliamından sağ kurtulanlar da açlık, susuzluk ve hastalıkla mücadele ediyor.

Gazze’de son yüzyılın en büyük vahşeti ve insanlık dramı yaşanıyor.

7 Ekim’den bu yana batı katliama destek veriyor, bir kaçı hariç tüm Arap dünyası ise aksiyon filmi izler gibi seyrediyor. Bugün, yarın ateşkes ilan edilir diye beklerken 42 gündür Gazze’deki nüfus eriyor. Filistin’in kimliği yok ediliyor.

Avrupa’daki bir terör eyleminde veryansın eden batılı devlet başkanları Gazze’deki katliama kayıtsız kalıyor; Türkiye’deki büyükelçiliklerinde bir gazeteciyi kestikten sonra eriten babayiğitler Filistin’deki çocukların feryatlarına kulaklarını tıkıyor.

Batı ne kadar barbar davranıyorsa, Arap dünyası da bir o kadar mızmız kalıyor. ABD ne kadar katliama ortaklık ediyorsa, Gazze’nin yardım beklediği ama elini bir türlü uzatmayan dindaşları da bu ortaklıktan üzerine düşen payı alıyor.

İspanya kadar Filistin’e duyarlı olmayan........

© Türkgün


Get it on Google Play