Yıllardır yazıp geliyorum; “Neden ‘hem rakip, hem de dost’ olamıyorlar? Kuruluş ve büyüme süreçlerinde öyle idiler… Birbirlerine destek verişin, ‘dostluğun gereğini yapışın’ gözleri nemlendiren örnekleri, tarihlerinde yazılıdır, neden oralardan bugünlere ‘düşmanlık algıları oluşturan’ gösterilere kadar gelindi, neden ‘kendine ve eskiye dönüşün’ gereklerini yapmıyorlar” diye… Evet, bir zamanlar “öyle” idiler, yani “büyük rakip ve büyük dost”; sonra “dostluk” unutulmaya başladı… Sonra… Dostluk “yavaş yavaş düşmanlık algılanacak tavır ve uygulamalar ile” ne yazık ki, “bugünlere”, yani “her ne olursa olsun birbirlerini yemeğe” evrildi; yazık, hem de çok yazık oldu!.. Bakınız zaman yaman yazdığım yazılardan paragraflar alıyorum, bugünkü yazıma… Galatasaray (1905) ve Fenerbahçe (1907), Dünyada da “nadir örnekleri” olan ve de “sporda da, sosyal hayatta da ‘örnek gösterilen” bir rekabeti “beraberce”, hatta “el ele” gerçekleştirmişler… Başkanları, yöneticileri, takım kaptanları ve sporcuları ile… Ve de, “büyük”, sonra da “en büyük” olmuşlardı…Sonra… Evet, ne yazık ki, “1950’lerden sonra yavaş yavaş, 1970’lerde hızla, ‘bazı’ başkan ve yöneticilerin bu ‘rakip ama dost’ temelini sarsacak duruş ve tavırları ile, ‘bu dünyada emsali az örnek’ zedelenmeye” başladı… Bu zedelenme önce camialara, sonra taraftara, tribünlere, sokaklara, milyonlara bulaştı… Bugün… Son 15 günde iki kulübün başkanlarının yaptıkları “tüyler ürpertici lekeleme açıklamaları” ile “Sporun temiz ve onurlu rekabeti” tamamen silindi ve yerini “birbirini aşağılama, yeme” yarışına bıraktı. Dahası, camialar, “kapkaranlık bir gelecek vaat eden” dilbazlık çemberine hapsedildi… Yakında ve hatta “stat önlerinde, yollarda, kahvelerde kan dökümü ihtimalleri” ortaya çıktı.. Yooo… “Olmaz, olamaz” demeyelim. Büyük kitleleri etkileyen “Sosyal medyadaki acı gelişmeler” ve onlara eklenen “TV ekranlarındaki ve spor sayfalarındaki ‘mesleğimize yakışmayan’ yorumcu tahrikleri” riski arttırdıkça arttırıyor… Daha kötüsü, tahrikler “bile bile” devam ettiriliyor… Kulüpler bazında “Rabbena, hep bana” zihniyetinin sürdürülmesi, sosyal medyada trol tatminleri ve medya bazında da “reyting ve tiraj” kapışması uğruna… Bir an hayal kuralım… Bu “çirkin” ve artık “durdurulamaz” gibi görünen çarkı durduralım ve bir rüya görelim… “Rakibini söz düellosuna davet eden” Ali Koç ve “reddeden” Dursun Özbek bir araya geliyorlar, yanlarında yöneticileri de, “sahalarda, salonlarda, pistlerde, denizlerde rekabet eden” takımlarının da kaptanları da var… İki kulübün “Sporda Temiz Rekabet ve Dostluk” komitelerinin “beraberce hazırladığı ‘Bitmeyecek Rekabet ve Dostluk Manifestosu’nu imzalasalar” acaba ne olur?.. Sadece Galatasaray ve Fenerbahçe tarihlerine değil, Türkiye, hatta Dünya spor tarihine geçmez mi bu “asil, adil ve büyük” adım?.. Yaparlar mı; çok zor … İmkansız gibi… Eğer “bu büyük adımdan sonra olacakları” iyi tahlil edebilseler, çok değil “bu büyük adımın 5 – 10 yıl içinde sporumuza da, kulüplerine de, sosyal hayatımıza da neler getireceğini, bugünden görebilseler”, neden olmasın?.. Spor tarihimize “attıkları bu büyük adım” altın harflerle yazılır ve statlarının önüne “yan yana oldukları” heykelleri dikilir… Düşünmesi bile beni mest ediyor!.. “Galatasaraylı olan” Ben, 1955’de İstanbul’da Babıâli’de “Fenerbahçe Dergisi’nde spor gazeteciliğine başladığım” günlerde rahmetli “Fenerbahçeli” Necati Bilgiç Dayımın evinde kalıyordum. Dolmabahçe Stadı’ndaki Fenerbahçe – Galatasaray maçına, Kadıköylü Fenerbahçeli – Galatasaraylı taraftarların içinde, tramvayla Üsküdar’a, oradan da gene beraber Boğaz vapurları ya da motorlarla Dolmabahçe’ye geçerdik… Stadın kapalı tribünü seyirci bakımından ikiye bölüktü; sağda Fenerbahçeliler, solda “Karıncaezmez Şevki’nin yönetiminde” Galatasaraylılar otururdu… Ortada ne cam, ne tel örgü vardı… Goller ayakta alkışlanır, galibiyet kutlamaları tribünde başlardı… Maçtan sonra da gene aynı yoldan dönülürdü Kadıköy’e… Şakalarla… Takılmalarla… Hatta ve hatta kızdırmacalarla ama dostça ve kavgasız… Bugün… Başkanların, yöneticilerin, taraftarın ve de sosyal medya fanatiklerinin de ötesinde “gerçek medyamız” adına çok acı bir tablo var ortada… Fenerbahçeli ve Galatasaraylı yazarlarımızın, yorumcularımızın bazıları “kulüpçülüğü görev addederek” ne yazık ki, “TV ekranlarında” neredeyse birbirlerini yiyecekler… Nereden nereye geldik ve de kim bilir nerelere gidiyoruz?..

QOSHE - Ali Koç ve Dursun Özbek’e mesajdır!.. - Öcal Uluç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ali Koç ve Dursun Özbek’e mesajdır!..

11 0
09.02.2024

Yıllardır yazıp geliyorum; “Neden ‘hem rakip, hem de dost’ olamıyorlar? Kuruluş ve büyüme süreçlerinde öyle idiler… Birbirlerine destek verişin, ‘dostluğun gereğini yapışın’ gözleri nemlendiren örnekleri, tarihlerinde yazılıdır, neden oralardan bugünlere ‘düşmanlık algıları oluşturan’ gösterilere kadar gelindi, neden ‘kendine ve eskiye dönüşün’ gereklerini yapmıyorlar” diye… Evet, bir zamanlar “öyle” idiler, yani “büyük rakip ve büyük dost”; sonra “dostluk” unutulmaya başladı… Sonra… Dostluk “yavaş yavaş düşmanlık algılanacak tavır ve uygulamalar ile” ne yazık ki, “bugünlere”, yani “her ne olursa olsun birbirlerini yemeğe” evrildi; yazık, hem de çok yazık oldu!.. Bakınız zaman yaman yazdığım yazılardan paragraflar alıyorum, bugünkü yazıma… Galatasaray (1905) ve Fenerbahçe (1907), Dünyada da “nadir örnekleri” olan ve de “sporda da, sosyal hayatta da ‘örnek gösterilen” bir rekabeti “beraberce”, hatta “el ele” gerçekleştirmişler… Başkanları, yöneticileri, takım kaptanları ve sporcuları ile… Ve de, “büyük”, sonra da “en büyük” olmuşlardı…Sonra… Evet, ne yazık ki, “1950’lerden sonra yavaş yavaş, 1970’lerde hızla, ‘bazı’ başkan ve yöneticilerin bu ‘rakip ama dost’ temelini sarsacak duruş ve tavırları ile, ‘bu dünyada emsali az örnek’ zedelenmeye” başladı… Bu zedelenme önce camialara, sonra taraftara, tribünlere, sokaklara, milyonlara bulaştı… Bugün… Son 15 günde iki kulübün başkanlarının yaptıkları “tüyler ürpertici lekeleme........

© Türkiye


Get it on Google Play