Geçen hafta Paulo Freire’nin “Ezilenlerin Pedagojisi” kitabını alıp, daha önce altını çizdiğim satırlarda biraz dolaştım. Yazıya girmeden önce bu kitaptan üç tane alıntı yapmak istiyorum.
“Ezenler için değerli olan, ezilenlerin hiçbir şeysiz kalması pahasına da olsa hep daha fazlasına sahip olmaktır. Onlar için olmak, sahip olmaktır.”
“Postmodernizmin bazı akımlarına kanıp bugün sınıfsız bir dünyada yaşıyormuşuz gibi davranmak akademik bir namussuzluktur. Batılı medya ve siyaset uzmanları çoğu zaman dinsel kültürel aşırılıkları tüm Müslümanlara genelleyerek, hepsini birden potansiyel teröristler gibi gösterirler. Bu eğilim, romantikleştirilmiş Avrupa merkezli bir değerler merkezi oluşturmak üzere tasarlanmış bir yanıltma mekanizmasıdır.”
“Bir toplumun gelişip gelişmediğine karar vermek için kişi başına düşen gelire dayanan kıstasların ötesine geçilmelidir. Temel ve belirleyici kıstas, toplumun kendi için varlık olup olmadığıdır. Değilse, diğer kıstaslar gelişmenin değil, modernleşmenin göstergesidir.”
***
Bu cümleler çoğumuzun farkında olduğu şeylerden bahsediyor belki. Ama Gazze gündemiyle birlikte bazı gerçekleri yeniden hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor. Çünkü çok önemli bir dönemeçte olduğumuzu hissediyorum. Dünyanın Müslümanlara bakışında çok olumlu bir değişiklik var.
Gazze’li Müslümanların tevekkülü ve ölüm karşısındaki dik duruşları herkesi şaşırttı. Gazze bayraklarının vize almadığı ülke, Gazze vahşetinin dağlamadığı yürek yok gibi. Diğer yandan İsrail’e, Amerika’ya ve Batı dünyasına karşı duyulan öfke giderek büyüyor.
Batının Müslüman dünyasıyla ilgili miras aldığı beklentilerle, Gazze’de yaşanan gerçeklik arasındaki çatışma hem kalpleri hem de Avrupa merkezli oluşturulan zihinsel atlasları değiştirdi. Cesaret, basiret ve dirayet gibi kavramlar Gazze’de yeniden hayat buldu. Çocuğunun kefenine sarılmış annenin “Veren de O Alan da O!” diyerek akıttığı vakur gözyaşı, varoluş sancısı çeken ruhları derinden sarstı.
Bu arada Gazze’de atılan bombalar Maslow’un piramidini de yerle bir etti. Çünkü ihtiyaçlar hiyerarşisine göre barınma, güvenlik gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamayan insan kendini gerçekleştiremez. Hâlbuki Gazze’de temel ihtiyaçların hiçbirisi olmadan kendini gerçekleştirmiş insanlar gördük.
Evi yıkılmış, ailesindeki herkesi kaybetmiş ve kendileri de yaralanmış çocuklar, üzerlerine bombalar yağarken “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” âyetini okuyarak kendini gerçekleştirmenin ne olduğunu bütün dünyaya gösterdi. Ve hayattaki en temel ihtiyacın inanç olduğunu, torununun cansız bedenine sarılırken isyan etmeyen dededen öğrendi bütün dünya.
Ve dünya, zorluklarla mücadelenin gerçekte ne olduğunu da gördü. Diyetin üçüncü ayında ne büyük eziyetler çektiğini ve nasıl bir bedel ödediğini anlatanlar, çektikleri eziyetten ve ödedikleri bedelden utandılar. Bungee Jumping yaparak hayatı uçlarda yaşadığını zanneden maceracı ruhlar, hayatın ucunu henüz görmediklerini çok iyi anladılar.
Nefesi 10 dolardan başlayan nefes egzersizi ve meditasyon seanslarında rahatlamaya çalışanlar, ölürken “Allah büyüktür! Bizi yenemeyeceksiniz!” diyen adamın son nefesine sığdırdığı müjdeyi anlamaya çalıştı. En zor anlarda rahat bir nefes almak için oksijen ve ciğerin yanında güçlü bir inanca sahip olunması gerektiği gerçeği, materyalist zihniyeti dev bir soru işaretiyle baş başa bıraktı.
Diğer yandan Batı'nın vitrine koyduğu medeniyet aksesuarlarının plastik boncuklardan ibaret olduğu da gün yüzüne çıktı. Yani sömürgeci zihniyet, kara günde belli oldu.
***
Şimdi bizim için en büyük tehlike bu kötülüğe alışmak! Çünkü herhangi bir şeye çok fazla maruz kalındığında, o konuyla ilgili his kaybı başlar. Kötülüğün normalleşmesi de modern dünyanın en büyük tuzağıdır. Aşinalık yalnızca sorgulayıcılığın değil, aynı zamanda değiştirme cesaretinin de en amansız düşmanıdır.
Öyleyse alışmadan çalışmaya, boykota ve protestolara devam edeceğiz. Yüzyıllık dev meşe ağaçları bile ufacık palamutların içinden çıkıp büyümüşlerdir. O yüzden ümidimizi hiç kaybetmeyeceğiz.
Güzel günler yakındır. Bekleyip göreceğiz.

QOSHE - Güzel günler yakındır - Salih Uyan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Güzel günler yakındır

13 1
03.02.2024

Geçen hafta Paulo Freire’nin “Ezilenlerin Pedagojisi” kitabını alıp, daha önce altını çizdiğim satırlarda biraz dolaştım. Yazıya girmeden önce bu kitaptan üç tane alıntı yapmak istiyorum.
“Ezenler için değerli olan, ezilenlerin hiçbir şeysiz kalması pahasına da olsa hep daha fazlasına sahip olmaktır. Onlar için olmak, sahip olmaktır.”
“Postmodernizmin bazı akımlarına kanıp bugün sınıfsız bir dünyada yaşıyormuşuz gibi davranmak akademik bir namussuzluktur. Batılı medya ve siyaset uzmanları çoğu zaman dinsel kültürel aşırılıkları tüm Müslümanlara genelleyerek, hepsini birden potansiyel teröristler gibi gösterirler. Bu eğilim, romantikleştirilmiş Avrupa merkezli bir değerler merkezi oluşturmak üzere tasarlanmış bir yanıltma mekanizmasıdır.”
“Bir toplumun gelişip gelişmediğine karar vermek için kişi başına düşen gelire dayanan kıstasların ötesine geçilmelidir. Temel ve belirleyici kıstas, toplumun kendi için varlık olup olmadığıdır. Değilse, diğer kıstaslar gelişmenin değil, modernleşmenin göstergesidir.”
***
Bu cümleler çoğumuzun farkında olduğu şeylerden bahsediyor belki. Ama Gazze gündemiyle birlikte bazı gerçekleri yeniden hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor. Çünkü çok önemli bir dönemeçte olduğumuzu hissediyorum. Dünyanın Müslümanlara bakışında çok olumlu bir değişiklik var.
Gazze’li Müslümanların tevekkülü ve ölüm karşısındaki........

© Türkiye


Get it on Google Play