Bazen düşünüyorum da herkesin bir kırılma noktası var. Bu kırılma noktaları kişiye ve yetiştiği topluma göre değişir. İnsanlar her şey yolundayken burnunun ucundaki sorunları görmez ama kendi çıkarını sarsacak en ufak bir sarsıntıda toplumun kronikleşmiş sorunlarını bile diline dolar.

Peki ama neden böyleyiz? Neden dümdüz yaşayan, her olayı olduğu gibi gören, algılayan insanlar değiliz. Her şey yolundayken “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” derken. Çıkarımıza hafif bir dokunulunca feryat figan bir şekilde veryansın ederiz. Peki ama neden böyleyiz?

Bütün sır “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” sözünde. Bu sözü irdelediğimizde şu karşımıza çıkıyor. Yılan Ahmet’e dokunsun, Mehmet’e dokunsun, Ayşe’ye, Fatma’ya dokunsun umurumda değil. Ama sakın ha bana dokunmasın. Bir de bu konularda bir topluluk birlikteliği psikolojisi var. Bizim değer verdiğimiz, sevdiğimiz insanların başına bir bela bir sıkıntı gelince sanki ailemizden birinin başına gelmiş gibi davranıyoruz. Peki neden? Sırf bizimle aynı dünya görüşünden olduğu için. İyi ama biz bu insanları yakinen tanıyor muyuz? Hazreti Ömer’in “radıyallahü anh” şu sözü geldi hatırıma:

"Onunla yolculuğa çıktın mı? Onunla alışveriş yaptın mı?”

Bu ve benzeri soruların cevabı “hayır” ise siz o kişiyi tanımıyorsunuz demektir. Peki ama yakinen tanımadığımız bu insanları bu kadar müdafaa etmenin ne anlamı var? Öte taraftan yakinen tanımadığınız ama sizinle aynı görüşte olmadığı için ötekileştirdiğiniz insanlara bu kadar ön yargı neden var? Yapılan iyilikler de yapılan kötülükler de bireyseldir. Bir insanın yaptığı kötü fiili bulunduğu topluluğa, bulunduğu gruba veya etnik kökenine mâl etmek ise en büyük insafsızlıktır. Bir konu hakkında fikir beyan etmeden bir kimse hakkında karar vermeden reddetmeden veya kabul etmeden önce bütün bunları düşünüp ölçüp tartıp öyle konuşmamız lazım, diye düşünüyorum.

Abdullah Karakoç

ŞİİR

Sultan II. Süleyman Han

Namın okunmaz hiç adaşın gibi,

İkinci Süleyman Han hazretleri,

Kıymetin bilinmez hizmetin gibi,

İkinci Süleyman han hazretleri.

Viyana dönüşü varmış zulmete,

Dört koldan hücum var yüce devlete,

Çırpındı seferler dönsün savlete,

İkinci Süleyman Han hazretleri.

Serdar oldu Fazıl Mustafa Paşa,

Karar müspet oldu, bitti karmaşa,

Mührü teslim etti ehil yoldaşa,

İkinci Süleyman Han hazretleri.

Geri alındı çok şehir ve kal’a,

Kalktı mazlumların üstünden bela,

Sevmezdi gösteriş âlây-ı vâlâ,

İkinci Süleyman Han hazretleri.

İsyana kalkınca nice asalak,

Sancak-ı şerifi hemen açarak,

Bastırdı isyanı mertçe koşarak,

İkinci Süleyman Han hazretleri.

Pek dindar çok cömert, cesaretliydi,

Hattattı sanatta maharetliydi,

Halkına pek düşkün merhametliydi,

İkinci Süleyman Han hazretleri.

Allah ve Resulün ismi geçince,

Kıyam ederdi pak zatı hemence,

Şüphesiz veliydi o gönlü yüce,

İkinci Süleyman Han hazretleri.

Hastayken sefere azim eyledi,

Yoldayken ruhunu teslim eyledi,

Tam dört sene dört ay hüküm eyledi,

İkinci Süleyman Han hazretleri.

Uçmak emri geldi pak ruh kuşuna,

Vardı adaşının nur âguşuna,

Rahmet olsun sana ve ecdadına,

İkinci Süleyman Han hazretleri.

Celaleddin Küpeli

ESKİMEZ KELİMELER

SAVLET: Şiddetli hücum, saldırma.

SERDAR: Askerin başı, kumandan, komutan.

ÂLÂY-I VÂLÂ: Hep beraber, hep birlikte, cümbür cemaat.

SANCAK-I ŞERİF: Sancak alay bayrağıdır. Kelime Türkçe olmakla beraber “sancâk-ı şerif” gibi terkip hâlinde kullanılmıştır. Sancak-ı şerif terkibi Sevgili Peygamberimizin sancağı için kullanılan isimdir.

MAHARET: Mâhirlik, ustalık, beceriklilik, el uzluğu.

ÂGUŞ: ("gu" uzun okunur,) kucak anlamındadır.

QOSHE - Bana dokunmayan yılan... - Yetenekli Kalemler
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bana dokunmayan yılan...

34 14
06.02.2024

Bazen düşünüyorum da herkesin bir kırılma noktası var. Bu kırılma noktaları kişiye ve yetiştiği topluma göre değişir. İnsanlar her şey yolundayken burnunun ucundaki sorunları görmez ama kendi çıkarını sarsacak en ufak bir sarsıntıda toplumun kronikleşmiş sorunlarını bile diline dolar.

Peki ama neden böyleyiz? Neden dümdüz yaşayan, her olayı olduğu gibi gören, algılayan insanlar değiliz. Her şey yolundayken “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” derken. Çıkarımıza hafif bir dokunulunca feryat figan bir şekilde veryansın ederiz. Peki ama neden böyleyiz?

Bütün sır “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” sözünde. Bu sözü irdelediğimizde şu karşımıza çıkıyor. Yılan Ahmet’e dokunsun, Mehmet’e dokunsun, Ayşe’ye, Fatma’ya dokunsun umurumda değil. Ama sakın ha bana dokunmasın. Bir de bu konularda bir topluluk birlikteliği psikolojisi var. Bizim değer verdiğimiz, sevdiğimiz insanların başına bir bela bir sıkıntı gelince sanki ailemizden birinin başına gelmiş gibi davranıyoruz. Peki neden? Sırf bizimle aynı dünya görüşünden olduğu için. İyi ama biz bu insanları yakinen tanıyor muyuz? Hazreti Ömer’in “radıyallahü anh” şu sözü geldi hatırıma:

"Onunla yolculuğa çıktın mı? Onunla alışveriş yaptın mı?”

Bu ve benzeri soruların cevabı “hayır” ise siz o kişiyi........

© Türkiye


Get it on Google Play