Hayatımızda olmasını istediğimiz şeylerle olmasından korktuğumuz şeyler arasında savrulup gidiyoruz. Zaman hızla akıp gidiyor. Ömür kotamız yavaş yavaş tükeniyor. Her sene sadece yaş almakla yetinmiyoruz, yaşlanıyoruz da... Aynı zamanda ebedî yolculuğa da yaklaşıyoruz. Dünyada kalıcı değiliz, sadece dünyadan geçiyoruz. Ve dünya, bir göz kırpmalık rüya kadardır. Bu rüyadan uyandığımızda 'eyvah' demeden gaflet uykusundan uyanabilmek asıl mesele... Planlarımız, hayallerimiz ve düşlerimiz hep yarınlar için. Ama “acaba yarına çıkabilir miyiz çıkamaz mıyız?” hiç düşünmedik. Hâlbuki yüceler yücesi tarafından yazılıyor kaderimiz. Sahip olduğumuz her anın kıymetini bilip yarınlar için endişe duymadan yaşamalıyız. Heveslerimiz, isteklerimiz hakkımızda hayırlı mı değil mi bilmeden çabucak neticelenmesini istemekteyiz hep... Biz Allahü teâlâdan çok şey beklerken, olmasını istediklerimizi arzu ederken, Allahü teâlânın bizden beklediklerini yapmakta mıyız? “Bana günde beş vakit zaman ayır” diyor Rabbimiz. Sadece işin düştüğünde değil, her zaman gel istiyor. Ezan ile davet ediyor huzuruna. “On bir ayın sultanı Ramazan-ı şerifte oruç tut, sıhhat bul” diyor. Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bu ayda bize af ve mağfiret fırsatı veriyor. Bu günlerin kıymetini bilip değerlendirenlerin bütün bir senesinin bereketli geçeceğini vadediyor... Cennet kapılarını açıp Cehennem kapılarını kapatıyor. Bu öyle mübarek bir ay ki, bütün yılın günahlarına kefaret oluyor. O, merhametlilerin merhametlisidir... Peki hiç soruyor muyuz kendimize? “Fe eyne tezhebûn, bu gidiş nereye?” diye... Allahü teâlâ bu mübarek ayda onun şanına yakışacak kulluk yapmayı ve Rabbimizin razı olduğu, beğendiği yolda bulunmayı hepimize nasip eylesin. Ramazan-ı şerifimiz mübarek olsun. Âmin... Şeyda Şahin ŞİİR İnek hikâyesi... Bir gün, bir okyanusta batar bir yük gemisi, Bir tek inek kurtulur, dibi boylar gerisi… Bu talihsiz kazadan kurtulan garip inek, Bir tahta parçasını kendine yapar binek; Günlerce, aç ve susuz, okyanusta yüzerken, Bir ada görüverir ‘hiç ümidim yok’ derken. Ulaşır yüze yüze en sonunda karaya, Yorgun ve bitap hâlde yatıverir oraya… Bir hayli zaman sonra açar inek gözünü, Bakar hem ot hem su var, sevinç kaplar yüzünü. Küçük kara parçası türlü otla doluymuş, Ortasında bir dibek, içi gayet suluymuş. İnek başlar otları iştahla tüketmeye, Sonra suyu da içip başlar “ah-vah” etmeye… Der ki kendi kendine; “Sen harbiden ineksin, Ot bitti, su tükendi, yarın ne yiyeceksin?" Sonra üzgün ve mutsuz, yatıverir öylece, İşte böyle geçilir, ilk gün ve de ilk gece... Sabah olur uyanır, gözünü açar inek, Bakar otlar yeşermiş, su ile dolmuş dibek. Başlar yine usulca yayılmaya otları, Böylelikle, yarına taşınır umutları… Fakat yine bitince, su ve otlar yeniden, İnek tekrar üzülür, yaralanır sineden. Der ki; “Tükendi yine ot ile tatlı suyum, Bıraksaydım yarına, kurusun benim huyum!” Yine yatar öylece üzüntülü, kederli, Ertesi gün bakar ki, su ve otlar yeterli... Gündüz gece böylece geçer gider kırk sene, İnek ot yer, su içer, inek üzülür yine... En sonunda ineğin kafasına dank eder, Sonra kendi kendine, hayıflanıp şöyle der; “Tam kırk sene Rabbimiz verdi bana bol rızık, Ben ise hep üzüldüm, bana gerçekten yazık! Yedim, içtim kırk sene isyan ettim bî-edep, Rabbim yine kesmedi, rızkımı gönderdi hep. İnekmişim harbiden, en hasından, katıksız, Endişem boşunaymış, hiç kalmadım rızıksız…” … Evet, dostlar; bu kıssa, böylece sona erdi, Bir abim yine bana aynen şunları derdi: “Rızkın neyse ezelde bulur seni, korkma hiç, Rızk hiç artmaz, azalmaz, helalinden ye ve iç! Rızkı veren Allah’tır, sen gayret et, çabala, Payın neyse razı ol, tamah etme çok mala. Ömrünü heba etme, üzgün inek misali, İbret olsun bizlere, şaşkın ineğin hâli… Kadir Çetin-Nazilli

QOSHE - Bu gidiş nereye? - Yetenekli Kalemler
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bu gidiş nereye?

14 1
20.03.2024

Hayatımızda olmasını istediğimiz şeylerle olmasından korktuğumuz şeyler arasında savrulup gidiyoruz. Zaman hızla akıp gidiyor. Ömür kotamız yavaş yavaş tükeniyor. Her sene sadece yaş almakla yetinmiyoruz, yaşlanıyoruz da... Aynı zamanda ebedî yolculuğa da yaklaşıyoruz. Dünyada kalıcı değiliz, sadece dünyadan geçiyoruz. Ve dünya, bir göz kırpmalık rüya kadardır. Bu rüyadan uyandığımızda 'eyvah' demeden gaflet uykusundan uyanabilmek asıl mesele... Planlarımız, hayallerimiz ve düşlerimiz hep yarınlar için. Ama “acaba yarına çıkabilir miyiz çıkamaz mıyız?” hiç düşünmedik. Hâlbuki yüceler yücesi tarafından yazılıyor kaderimiz. Sahip olduğumuz her anın kıymetini bilip yarınlar için endişe duymadan yaşamalıyız. Heveslerimiz, isteklerimiz hakkımızda hayırlı mı değil mi bilmeden çabucak neticelenmesini istemekteyiz hep... Biz Allahü teâlâdan çok şey beklerken, olmasını istediklerimizi arzu ederken, Allahü teâlânın bizden beklediklerini yapmakta mıyız? “Bana günde beş vakit zaman ayır” diyor Rabbimiz. Sadece işin düştüğünde değil, her zaman gel istiyor. Ezan ile davet ediyor huzuruna. “On bir ayın sultanı Ramazan-ı şerifte oruç tut, sıhhat bul” diyor. Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bu ayda bize af ve mağfiret fırsatı........

© Türkiye


Get it on Google Play