Eskiler kıymet bilir, hatır sayardı bir zamanlar. Yapılan iyilik ne akıllardan ne de kalplerden silinirdi. Her hayır da karşılık beklemeden gönülden olurdu. Darda kalana el uzatmayı herkes kendine vazife bilir, kendi yaptığı iyiliği unutur, kendisine yapılanı asla unutmazdı. Sıkıntısı olana destek olup hem omuzlardaki hem de gönüllerdeki yükler hafifletilirdi. Hatta tanınmasa da yolda kalana darda olana el uzatılırdı. Bu duyarlılık, hayırseverlik, kadirşinaslıkla toplumda herkes birbirlerine sahip çıkardı.

Günümüzde maalesef toplum olarak kıymet bilmez hâle geldik, sadece kendimizi düşünür olduk. İhtiyacı olana karşı umursamaz, nemelazımcı ve iyilik gördüğümüz kimseye vefasız, kıymet bilmez bir tavır takınıyoruz. İyilikler daha yapılırken unutuluyor. Ayrıca insan kimi zaman yaptığına pişman edilip iyilik yapmaktan korkar hâle getiriliyor.

Hayattaki tek derdi ‘menfaat sağlamak’ olan kişi ne hayır yapar ne de insanlıktan anlar; o sadece çıkarına bakar. Kıymet bilmek bir tarafa fayda gördüğü kimseyi ‘saf’ bulduğundan olsa gerek kıymetsiz ve değersiz görür. Eee değersiz olanın yaptığı işin de önemi olmaz tabii ki. İşi bitince yolda görse tanımaz olur.

Menfaat duygusu o denli arttı ki yapılanlar her işte bir karşılık bekleniyor. Fakat menfaat sağlanamazsa işler değişip araya bir soğukluk giriyor. ‘Selam vereni borçlu çıkarma’ zihniyeti sömürmekten hâsıl olan düşünce yapısından kaynağını alıyor. Bu sebepten herkes birbirinden kaçar oldu artık. İnsanlar birbirinden gitgide uzaklaşıyor. İyilik yapıp kötülük görmekten usandık belki de hepimiz. Oysaki komşuluk, akrabalık, arkadaşlık, dostluk; samimiyet, dürüstlük, duyarlılık içtenlik gerektirir.

İyilik duygusunun temeli; Allah rızasını kazanma ve sevgili Peygamberimize uyma çabasıdır. İşte budur özlem duyduğumuz toplumun reçetesi.

Rumuz: "Gölge"

ŞİİR

Kırk dilim

Kırk dilime dilimledim sözümü,

Yine de yârimi kırdım dilimle.

Yumruk sıktım, bilemedim çözümü,

Tabancadan beter vurdum dilimle.

İncitmeye çekinirken herkesi,

Eğnim (giysi) oldu melametin hırkası,

Üç günlük dünyadır önü-arkası,

Ahirete duvar ördüm dilimle.

Konuştukça çam devirdim ha bire,

Küçük veballerim döndü kebire,

Vakit gelip vardığımda kabire,

Ateşlere üryan girdim dilimle.

Dile geldi ben sustukça kalemler,

Etrafımı sardı dertler, elemler,

Açıldı ufukta farklı âlemler,

Kâğıtlara ömür verdim dilimle.

Gülüp geçme ağlanacak hâline,

Eyvahların geçmez artık eline,

Gıyabî düşmeden elin diline,

Küheylanı dağa sürdüm dilimle.

Mustafa Özkahraman

DUYGU DAMLASI

Hasedin zararı en çok kendine değil midir? Bir düşünsene kendi kendini yiyip bitirir haset insan... O mutlu olmasın, o sevinmesin, onun işi olmasın, o kazanmasın, o mülk edinmesin... Tamam da niye? Hepsi senin mi olsun? Senin olunca mı mutlu olursun bir tek. Ama ben olmayınca sen tek başına bir anlam ifade etmezsin ki? Yani insan tek başına bir hiç değil midir? Öyledir elbet. İnsan yanında insan var iken mutlu olur, huzurlu olur. Hepsi senin olsun, benim hiçbir şeyim olmasın. O zaman sen çok kötü bir kimse olmaz mısın? İnan sen bile rahatsız olursun böyle bir paylaşıma... Ama söz geçiremediğin hastalıklı kalbin öyle diyor sana. Onun olmasın benim olsun diyor... Böyle olunca da sende ne huzur bırakıyor ne mutluluk. Sinirin ve öfken yüzüne yansıyor. Gülemiyorsun bir türlü, gülerken bile zehir gibi acı bakıyor gözlerin. Huzurlu ve mutlu olayım diyorsan önce haset etmeyi bırakacaksın...

QOSHE - Hani bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardı? - Yetenekli Kalemler
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hani bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardı?

19 23
06.03.2024

Eskiler kıymet bilir, hatır sayardı bir zamanlar. Yapılan iyilik ne akıllardan ne de kalplerden silinirdi. Her hayır da karşılık beklemeden gönülden olurdu. Darda kalana el uzatmayı herkes kendine vazife bilir, kendi yaptığı iyiliği unutur, kendisine yapılanı asla unutmazdı. Sıkıntısı olana destek olup hem omuzlardaki hem de gönüllerdeki yükler hafifletilirdi. Hatta tanınmasa da yolda kalana darda olana el uzatılırdı. Bu duyarlılık, hayırseverlik, kadirşinaslıkla toplumda herkes birbirlerine sahip çıkardı.

Günümüzde maalesef toplum olarak kıymet bilmez hâle geldik, sadece kendimizi düşünür olduk. İhtiyacı olana karşı umursamaz, nemelazımcı ve iyilik gördüğümüz kimseye vefasız, kıymet bilmez bir tavır takınıyoruz. İyilikler daha yapılırken unutuluyor. Ayrıca insan kimi zaman yaptığına pişman edilip iyilik yapmaktan korkar hâle getiriliyor.

Hayattaki tek derdi ‘menfaat sağlamak’ olan kişi ne hayır yapar ne de insanlıktan anlar; o sadece çıkarına bakar. Kıymet bilmek bir tarafa fayda gördüğü kimseyi ‘saf’ bulduğundan olsa gerek kıymetsiz ve değersiz görür. Eee değersiz olanın yaptığı işin de önemi olmaz tabii ki. İşi bitince yolda görse tanımaz olur.

Menfaat duygusu o........

© Türkiye


Get it on Google Play