Niye tüm masallar çocuklara yazılıyor? Yetişkinlerin de bazen masallara ihtiyacı olamaz mı? Çocukların da daha gerçekçi masallara... Her masalda neden prenses illa bir prens tarafından kurtarılıyor? Ya o prens gelmezse? Kral prenses için asker göndermezse, halk seferber olmazsa? Cesaret kırıntıları gerçeklerle harmanlansın biraz da... Sevgi dolu bir kalp de cesur olabilir. Çok uzak diyarlarda, masmavi gökyüzünün altında bir krallık varmış. Bu krallığın prensesi hiç günışığı görememiş, yıllar boyunca ona anlatılan masalları dinlemiş, hayaller kurmuş, şarkılar söylemiş, oyunlar oynamış ve nice kitaplar okumuş. Ona söyleneni yapmak için yıllar boyunca oyalanmış. Bir denizaltında yaşayan bu prenses, prensin onu gelip kurtarmasını beklemiş. Envaiçeşit balıkla konuşmuş, nerede benim prensim? Sonunda anlamış ne prens gelecek onu kurtarmaya ne de ailesi... Gözyaşlarına boğulmuş, o kadar çok ağlamış ki deniz taşmış, kalbinin kıyısına çarpmış. Düşünmüş bizim prenses, masallar mıydı ona aşka inandıran yoksa kurduğu hayaller mi? Kurtulmak için bir ömür prensini bekleyen prenseslerin sonsuza kadar mutlu olduğu hikâyeleri okumuştu bunca zaman. Hâlbuki ne kadar da sahteydi bütün bunlar. Bir ömür, onu kurtaracak bir prensi beklemek de neydi? Aşk vardı elbet, fakat bu aşk ne diye onu bir ömür bekleten, yaşlara boğan prense ait olsundu ki? Rapunzel gibi değildi, prensi bekleyene kadar saçlarını keser kendine merdiven olurdu, ne de olsa o saçlara prens tırmanmıştı, sağlamdı saçları demek. Sindirella değildi, haksızlığa uğradığı yerde öylece kalamazdı, zaten kötü davranıyorlar en azından duygularını söylerdi. Ayrıca ayağından tanımak nedir ya? Âşık olduğu kişinin gözlerinden anlamaz mıydı insan? Pamuk Prenses değildi, geleceğini kumara yatıramazdı. O bir prensesti, prens olsa da olmasa da. Yeryüzüne ayak bastığında ne yapacağını bilmiyordu belki, evet. Peki ömrünün sonuna kadar burada ne yapacaktı? Bir karar vermesi gerekliydi prensesin. Betül Kaykun ŞİİR Uyan gözlerim uyan Sürgünde gün batarken, uyan gözlerim uyan Kayıkçı gün sayarken, uyan gözlerim uyan Dalgalar son bulurken, dostların saf dururken Yüzüne ay vururken, uyan gözlerim uyan Martılar hu çekerken, gözlerin yaş dökerken Gönüller ah ederken, uyan gözlerim uyan Kayıkçı ses duymazsan, Hak sözüne uymazsan Bir mürşide varmazsan, uyan gözlerim uyan Deryalar durulmuyor, umutsuz olunmuyor. Kayıkçı bulunmuyor, uyan gözlerim uyan. Maziye daldığımda, nefessiz kaldığımda. Yanına vardığımda, uyan gözlerim uyan. Limanda gün sayarken, aşkını var sanarken Sözüne hep kanarken, uyan özlerim uyan. Birden açılır perde, kendin bulursun yerde. Yiğitlik kalmaz serde, uyan gözlerim uyan. El etek çekilirken, gözden yaş dökülürken Can tende sökülürken, uyan gözlerim uyan. Kayıkçı gidiyorsun, nereye bilmiyorsun. Nedamet duymuyorsun, uyan gözlerim uyan. Malını el alırken, hesap sana kalırken Menziline varırken, uyan gözlerim uyan. Kayıkçı salınırken, dost söze alınırken Dünyaya sarılırken, uyan gözlerim uyan Gözlerden perde kalkar, insan o zaman anlar. Gözyaşı döker canlar, uyan gözlerim uyan. Sürgünde son demlerin, kâr etmedi evlerin. Ayazı çok yerlerin, uyan gözlerim uyan. Aciz’im bitti yazlar, Kayıkçı bitti nazlar. İnletti şimdi hazlar, uyan gözlerim uyan. Aciz-A. Gök (Sultan Divanından) TARİHTEN BİR YAPRAK Erzurum’un ismi: Tarihî geçmişi MÖ dört binli yıllara dayanan Erzurum şehri, 662 yılında Müslüman toprağı olmuştur. Zamanla Bizans, Emevî ve Gürcüler arasında birkaç defa el değiştirmiş, 26 Ağustos 1071 Malazgirt savaşıyla da Türk yurdu olmuştur. Erzurum’un Osmanlı’ya bağlanmasının ise 1518-1519 tarihleri arasında olduğu değerlendirilmektedir. Şehrin adı eski kaynaklarda “Erzenü’r-Rûm”, “Erzen-i Rûm”, “Erz-i Rûm” ve “Arz-ı Rûm” gibi değişik şekillerde geçmektedir. Ramiz Tezkiresi dışındaki şair tezkirelerinde Erzurum’la ilgili olarak yaygın kullanılan bir unvan tespit edilememiştir. Ramiz, iki yerde Erzurum’un şöhretli ve soğuk bir şehir olmasına şehrin adıyla seci yaparak değinmiştir: Medîne-i Erzeni’r-rûm-ı şöhret-rüsûmdan… “… medîne-i Erzeni’r-rûm-ı bürûdet-rüsûmdan…” “Prof. Dr. Abdullah Aydın, Şair Tezkirelerine Göre Osmanlı’nın Ünvanlı Şehirleri

QOSHE - Nerede benim prensim? - Yetenekli Kalemler
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Nerede benim prensim?

18 15
04.03.2024

Niye tüm masallar çocuklara yazılıyor? Yetişkinlerin de bazen masallara ihtiyacı olamaz mı? Çocukların da daha gerçekçi masallara... Her masalda neden prenses illa bir prens tarafından kurtarılıyor? Ya o prens gelmezse? Kral prenses için asker göndermezse, halk seferber olmazsa? Cesaret kırıntıları gerçeklerle harmanlansın biraz da... Sevgi dolu bir kalp de cesur olabilir. Çok uzak diyarlarda, masmavi gökyüzünün altında bir krallık varmış. Bu krallığın prensesi hiç günışığı görememiş, yıllar boyunca ona anlatılan masalları dinlemiş, hayaller kurmuş, şarkılar söylemiş, oyunlar oynamış ve nice kitaplar okumuş. Ona söyleneni yapmak için yıllar boyunca oyalanmış. Bir denizaltında yaşayan bu prenses, prensin onu gelip kurtarmasını beklemiş. Envaiçeşit balıkla konuşmuş, nerede benim prensim? Sonunda anlamış ne prens gelecek onu kurtarmaya ne de ailesi... Gözyaşlarına boğulmuş, o kadar çok ağlamış ki deniz taşmış, kalbinin kıyısına çarpmış. Düşünmüş bizim prenses, masallar mıydı ona aşka inandıran yoksa kurduğu hayaller mi? Kurtulmak için bir ömür prensini bekleyen prenseslerin sonsuza kadar mutlu olduğu hikâyeleri okumuştu bunca zaman. Hâlbuki ne kadar da sahteydi bütün bunlar. Bir ömür, onu kurtaracak bir prensi beklemek de neydi? Aşk vardı elbet, fakat bu aşk ne diye onu bir ömür bekleten, yaşlara boğan prense ait olsundu ki? Rapunzel gibi değildi, prensi bekleyene kadar saçlarını keser kendine........

© Türkiye


Get it on Google Play