Üç haftalık aranın ardından yeniden birlikteyiz. Ufak bir sağlık problemi ve geçirdiğim ameliyat vesilesiyle arayıp soran, bizim için dua eden bütün dostlara, kıymetli büyüklerime teşekkürlerimi ve hürmetlerimi arz ediyorum. İnsanız nihayetinde, her şey bizim için. Çok değil, en fazla 40 sene sonra belki hiçbirimiz hayatta olmayacağız, ardımızda sadece yaptıklarımız kalacak. Farkındasınızdır, pandemi sonrası başta kalp-damar olmak üzere, pek çok hastalıkta patlama yaşandı. “Aşılardan mı oldu?” diye çok sordum, hiç aşı olmayan ancak virüse en az bir defa yakalananlarda da benzer şikâyetler görülüyormuş. Açıkçası aşı konusunda tatmin edici bir cevap yok, ancak virüse yakalananda maraz kaldığı muhakkak. *** Asıl korkutucu olan, Davos zirvesinde de gündeme getirilen Covid-19’dan yirmi kat daha güçlü yeni bir virüsün dünyaya salınma tehdidi! ‘Salınma’ diyorum, çünkü bu virüslerin rastgele, kendiliğinden geliştiğine inanmayan taraftayım. Nitekim Covid-19’un geleceğini aylar öncesinden haber alan devletler, henüz biz virüsü konuşmazken komisyonlar toplayıp, tedbirleri masaya yatırmıştı! Şimdi de daha ürkütücü senaryoların konuşuluyor olmasını yabana atmamak lazım. Lakin, bunlara bakıp da yeise düşmemek lazım. Bizler iman etmiş insanlarız. Vademiz ne bir gün uzar, ne de bir an kısalır. En nihayetinde zaten öleceğiz, mesele imanla gitmek. *** İnsanlık var olduğundan beri süregelen hak ile batılın mücadelesidir bu… Ve bizim tarafımız belli. Habil’in katili Kabil’in soyundan geldiklerine, hatta şeytanın evlatları olduklarına inananların da… Maalesef ki ahir zamandayız, -son örneğini Gazze’de gördüğümüz üzere- dünya onların zulmü altında. Bugüne kadar ne kadar sahtekârca, ne büyük yalancılıkla insanlığı kandırdıklarının son vesikası oldu Gazze. Yıllardır kendi iğrenç, habis ruh hastalıklarını İslamofobiyi körükleyerek gizlemeye çalışanların pislikleri ve ikiyüzlülükleri sadece Gazze’de ortaya çıkmadı. New York’ta Sinagog’un altına kazılan gizli tünellerdeki bebek arabaları, ABD’de güya saygın isimlerin sapkın pisliğini ortaya döken Esptein davası, bunların nasıl bir güruh olduğunu bütün dünyaya gösterdi. İbretlik olan, Türkiye’de de Müslümanlar aleyhine en ufak bir hadise olduğunda bunu dilinden düşürmeyen -aynı kafaya sahip- hastalıklı güruhun Gazze’de aylardır süren vahşete gözlerini yumması, kulaklarını tıkaması… Bunlar yetmiyormuş gibi, neredeyse tapınacakları Batı’da patlak veren iğrenç ötesi skandallara karşı da aynı şekilde sessizliğe bürünmeleri. Dedik ya, mesele taraf olma meselesi. Ya Hak’tan, yahut batıldan yana. *** İnsanlık değerlerini toprağa gömen ruh hastalarından, onların yol açtığı salgın hastalıklara dönecek olursak… Gücü ele geçiren barbarların, fırsat bulduğunda neler yapabileceğini kestirmek zor. Gazze, bu iğrenç yaratıkları anlatabilmek için bugüne kadar yazdığımız, çizdiğimiz her ne varsa hepsini gölgede bırakan bir vahşet arenasına dönüştü. Bugün Filistinlilere uygulanan barbarlığın vardığı boyutu Hollywood’da bile hiçbir senarist yazamadı, yazamazdı. Filistinli bebeklere, çocuklara, kadınlara hiç acımadan ateş açan, bombalayan, organlarını çalmak için kaçıran, açlıktan veya acıdan ölmelerini zevk alarak izleyen hastalıklı ruh, dünyaya hükmedecek güce ulaşmışsa, bunlardan ne beklenmez ki! Şimdi daha iyi anlayabiliyor muyuz etrafımızı ateş çemberine çeviren ve Türkiye’yi de aynı duruma düşürmek için yapmadığını bırakmayan elin sahiplerini… Düşen; Irak gibi, Suriye gibi, Ukrayna gibi, Lübnan gibi, Gazze gibi yem olur bunlara. Hele ki Türkiye gibi değerli bir pasta… Allah korusun, yangın yerine dönen ülkelerin milyonlarca vatandaşı için bugün emekli maaşının, marketteki etiketin bir anlamı var mı? Bu demek değil ki şikâyetimizi, taleplerimizi dile getirmeyelim… Tepkimizi iletelim ama, asla ve asla ülkemizin ‘kötülerin eline’ düşmesine sebep olmayalım. Görmemiz ve şükretmemiz gereken ne güzellikler var ülkemizde. En başta huzurumuz ve güvenliğimiz. Kolay kolay kimsenin diş geçiremeyeceği güçlü bir ordumuz, her şeye rağmen güçlü bir ekonomimiz, hızla gelişen bir sanayimiz ve teknoloji alanında hızla ilerleyen bir altyapımız var. Hepsinden önemlisi, ülkemizin menfaatlerini güçlü bir şekilde koruyan, başkasının dayatmasıyla değil, bizim oylarımızla yönetimde oturan idarecilere sahibiz. Bu demek oluyor ki, ‘patron’ biziz… Pek çok ülkenin kukla idarecilerle yönetildiği günümüzde bu bile ne kadar değerli. SAHİP OLDUKLARIMIZA NE KADAR ŞÜKRETSEK AZ Durum böyle olduğu içindir ki, hükûmet toplumdan gelen her tepkiyi dikkate almakta ve vatandaşın memnuniyeti için çabalamakta. Öyle olmasa, şehir hastaneleri yapılır mıydı mesela? Yazının başında da bahsettiğim ameliyatımı Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’nde oldum. İstediğiniz en pahalı, en modern özel hastane ile mukayese edebilirsiniz orayı. İnsan şundan 10-15 sene öncesini gözünün önüne getiriyor, bir de bugünkü hastanelerin konforunu mukayese ediyor. Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyup düşünün; lüks bir alışveriş merkezinde misiniz, yoksa hastanede misiniz, anlamakta güçlük çektiğiniz ve daha adım atar atmaz mutlu olduğunuz, kendinizi ayrıcalıklı hissettiğiniz bir kamu hastanesi bundan 10 yıl önce aklınıza hayalinize gelir miydi? Bugün bu devasa hastaneler hizmette, hatta Türkiye’nin birçok yerinde yenilerinin inşaatı sürmekte yahut planları hazırlanmakta. Dünyayı dolaşın, hatta en zengin ülkelere gidin, bakın bakalım size sunulan bu konforu, lüksü ve hizmeti nerede, hangi ülke verebilmekte! Hem de en iyi doktorlara, tek kuruş dahi ödemeden… Birileri sürekli olumsuzlukları konuşturmaya çalışıyor olabilir ama bunları da görmek, teşekkür etmek lazım… Cenab-ı Hak, yüce kitabımız Kur’ân-ı kerimde ne buyuruyor; “Şükrederseniz verdiğim nimeti artırırım. Şükretmezseniz elinizden alır, şiddetle azap ederim.” İşte bir şeylere kızarken, nimetlere şükretmeyi de ihmal etmememiz lazım. Rezalet durumdaki, yanlış ameliyat gibi skandalların bitmediği, cerraha bıçak parası vermeden ameliyat olamadığımız günlerden bugünlere… Hayal gibi oysa, ama şükürler olsun ki Türkiye bu seviyelere geldi. Bunun gibi daha pek çok alanda muazzam işler başarıyor ülkemiz ve insanımız. En güzel olanı, hakkın tarafındaki bir ülke olarak, bu ivmeyi yakalamış olmamız. TEŞEKKÜR Epeydir ara verdiğim satırlarıma son verirken, Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi gibi bir hizmeti bizlere sunan başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, bu hizmette emeği geçen bütün devlet büyüklerimize… Şehir hastanemizin Koordinatör Başhekimi Prof. Dr. Nurettin Yiyit ve Kalp-Damar Hastalıkları Başhekimi Prof. Dr. Mehmet Emin Kalkan’a… Ameliyatımı gerçekleştiren Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Hakan Akın hocama, ekibindeki Dr. Volkan Yılmaz başta olmak üzere, tüm Çam Sakura Şehir Hastanesi Göğüs Hastalıkları Hastanesi personeline… Tedavimin her aşaması ile yakından ilgilenen Cem Küçük kardeşime ve bizler için elinden gelen gayreti gösteren dostlara en içten teşekkürü borç bilirim. Rabbim devletimizden ve insanların iyiliği için çabalayan herkesten razı olsun.

QOSHE - Kaldığımız yerden… - Yücel Koç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kaldığımız yerden…

36 16
28.01.2024

Üç haftalık aranın ardından yeniden birlikteyiz. Ufak bir sağlık problemi ve geçirdiğim ameliyat vesilesiyle arayıp soran, bizim için dua eden bütün dostlara, kıymetli büyüklerime teşekkürlerimi ve hürmetlerimi arz ediyorum. İnsanız nihayetinde, her şey bizim için. Çok değil, en fazla 40 sene sonra belki hiçbirimiz hayatta olmayacağız, ardımızda sadece yaptıklarımız kalacak. Farkındasınızdır, pandemi sonrası başta kalp-damar olmak üzere, pek çok hastalıkta patlama yaşandı. “Aşılardan mı oldu?” diye çok sordum, hiç aşı olmayan ancak virüse en az bir defa yakalananlarda da benzer şikâyetler görülüyormuş. Açıkçası aşı konusunda tatmin edici bir cevap yok, ancak virüse yakalananda maraz kaldığı muhakkak. *** Asıl korkutucu olan, Davos zirvesinde de gündeme getirilen Covid-19’dan yirmi kat daha güçlü yeni bir virüsün dünyaya salınma tehdidi! ‘Salınma’ diyorum, çünkü bu virüslerin rastgele, kendiliğinden geliştiğine inanmayan taraftayım. Nitekim Covid-19’un geleceğini aylar öncesinden haber alan devletler, henüz biz virüsü konuşmazken komisyonlar toplayıp, tedbirleri masaya yatırmıştı! Şimdi de daha ürkütücü senaryoların konuşuluyor olmasını yabana atmamak lazım. Lakin, bunlara bakıp da yeise düşmemek lazım. Bizler iman etmiş insanlarız. Vademiz ne bir gün uzar, ne de bir an kısalır. En nihayetinde zaten öleceğiz, mesele imanla gitmek. *** İnsanlık var olduğundan beri süregelen hak ile batılın mücadelesidir bu… Ve bizim tarafımız belli. Habil’in katili Kabil’in soyundan geldiklerine, hatta şeytanın evlatları olduklarına inananların da… Maalesef ki ahir zamandayız, -son örneğini Gazze’de gördüğümüz üzere- dünya onların zulmü altında. Bugüne kadar ne kadar sahtekârca, ne büyük yalancılıkla insanlığı kandırdıklarının son vesikası oldu Gazze. Yıllardır kendi iğrenç, habis ruh hastalıklarını İslamofobiyi körükleyerek gizlemeye çalışanların pislikleri ve ikiyüzlülükleri sadece Gazze’de ortaya çıkmadı. New York’ta Sinagog’un altına kazılan gizli tünellerdeki bebek arabaları, ABD’de güya saygın isimlerin sapkın pisliğini ortaya döken Esptein davası, bunların nasıl bir güruh olduğunu bütün dünyaya gösterdi. İbretlik olan, Türkiye’de de Müslümanlar aleyhine en ufak bir hadise olduğunda bunu dilinden düşürmeyen -aynı kafaya sahip- hastalıklı güruhun Gazze’de aylardır........

© Türkiye


Get it on Google Play