Dostoyevski'nin Suç ve Ceza romanında "İktidar, ancak eğilip onu almak cesaretini gösterenlere verilir. Bir tek şey söz konusuydu burada, cesaret! " satırları etkileyicidir ama... İktidar için eğilmeyi cesaret olarak yüceltmesi bana itici ve soğuk geliyor.

Dostoyevski'nin maksadındaki farklı derinliği görememiş de olabilirim ama yine de eğilerek iktidar olmayı cesaretle aynı paranteze hapsetmesini uygun bulmuyorum.

Realiteyle ne kadar örtüştüğü tartışmaya açık olsa da, eğilmeden iktidar olabilmek ve cesaret kelimesi birbirlerine daha çok yakışıyor sanki.

Eğilmekte bir iki yüzlülük, bir yalakalık, bir fenalığı gizleme, daha da ötesi, amaç için her şeyi yapmayı meşru kılan mayınlı, sarhoş bir alan var.

Siyaset kurumuna ne kadar da benziyor değil mi tüm bu kavramlar.

İsmi büyük olanın sözü geçerli olduğuna göre itirazımı yok saymanızı anlayabilirim.

İşte bu şartlanmaya, şöhretin büyüsü demek uygun olabilir.

Bize "Falanca dediyse, tamamdır!" dedirten, ünlü ve etkin olmanın hipnoz gücü olamaz mı?

Kalabalıkların beğendiği ya da seçtiği bir ismin önüne, hiçbir farklı düşünceyi geçirmezsiniz.

O görünmez duvara tırmandığınız anda sizi paçanızdan aşağı çekmek isteyen ne çok insan çıkar aniden değil mi?

Cesaret biraz da durduğumuz noktadan geri çekilerek baktığımız her ne ise yeniden ve gerçeğin ışığında bakmak olamaz mı?

Gerçek nedir gibi asimetrik bir felsefe ile odak noktayı parçalamak yerine, 'gerçek bizim kıyısında durduğumuz yerdir' mütevazi yorumumla bu bahsi kapatayım.

Siyaset, yapısı gereği eğilen-bükülen, kazanma odaklı, şöhret ve gücü eş zamanlı yürüten bir mekanizma.

Her parti, kendi sosyolojik tabanına yönelik mesajlar vermek üzerine kurgulanmış. Bu yüzden, neredeyse tamamı karşıtlıktan oy çıkarma pratiği üzerine inşa edilmiş.

Sanki mecburi bir istikamet...

Bir karşı düşünce yoksa, kalabalık toplayamıyorsunuz.

Tamam ama topladığınız her kalabalık, diğer kalabalığa potansiyel hasım gözüyle bakmıyor mu?

Bu hasımlık kartopu gibi büyümüyor mu?

Ucuz Roman filmindeki replik gibi, herkes birbirine "Cevaplarım seni korkutuyorsa, korkutucu sorular sormaktan vazgeç." diyor.

Siyaset öncelikle mutlak kazanma güdüsünü gözden geçirerek hepimize rahat bir nefes aldırmalı.

İktidar-muhalefet, Türkiye'yi giderek kutuplaşmanın da ötesine götüren daha derinlerde yaşayan ve Türkiye'yi parçalama potansiyeli olan konulara soğukkanlı yaklaşarak çözüm bulmaya karar vermeli.

Bu tahterevalli siyaseti, Türkiye'yi çok sıkıntılı bir noktaya doğru götürüyor.

Kanayan her yaramızı kaşımaya hazır Amerika- Avrupa tam karşımızda durmuyor mu?

Neden kendi yaralarımızı kendimiz sarmıyoruz?

Türkiye'nin üniter yapısını zedelemeden, Amerika- Avrupa'nın sürekli kanattığı Alevi-Kürt dahil tüm sıkıntılarımızı neden biz kendi aramızda çözmeyip, Amerika- Avrupa'nın insafına bırakıyoruz?

Gerçekten bir Gladio varsa...

(*NATO- Amerika gizli örgütü kontrgerilla stay-behind...)

Ayrıştırmadan parçalamak mümkün olmadığına göre...

Bu Gladio'nun, bizi Türk-?ürt-Alevi-Sünni diye ayırma ve sonunda parçalama hedefi dışında başka hangi amacı olabilir ki?

Bir an oturduğunuz evin ablukaya alındığını düşünün.

Pencereyi açıyorsunuz, karşı caddede dışarı çıkmanızı bekleyen kötü bakışlı insanlar dolaşıyor.

Karşı apartmanda dürbünlü tüfekle evinizi gözetleyen siyah pardösülü karanlık tipler cirit atıyor.

Arka balkonda yine aynı manzara.

Apartmanınızın bodrum katına şüpheli şahıslar taşınmış.

Ne hissederdiniz?

Amerika- Avrupa'nın bize yaptığı ve halen yapmaya çalıştığı tam olarak budur... Bizi bir yandan sınırlarımıza yakın kurduğu üslerle sıkıştırmaya çalışırken, diğer yandan açık yaralarımızı kaşımaya devam ediyorlar.

Devleti devlet yapan insandır.

Devlet, bir yandan terörün tüm unsurları ile amansız mücadeleyi verirken, diğer yandan kendi vatandaşının gönlünü kazanmayı bilecek marifette olduğu sürece ayakta kalır. Kendi vatandaşınla göz hizasında buluşmazsan, düşmanın tepeden gözlerine baktığı bakışlara mecbur kalabilirsin. Çünkü, senden uzaklaşan vatandaşın, düşmana yaklaşabilir. Bu coğrafya, ayrışmanın panzehirini mutlaka bulacaktır. Sanatçılarımıza kadar ayrıştığımızı sahiden hiç kimse görmüyor mu? Devlet, üniter ve bağımsız yapısını mutlaka koruyarak, adil bir metodoloji ortaya koyabilmeli. İnsanı yaşatmadan, devletler yaşayamıyor!

Binlerce yıllık tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Toplumsal barışı sağlayamazsak, ayrılmanın-kavganın göz yaşlarını dökebiliriz!

Tarihimiz şahit ki...

16 devletimiz battığı için 17. devletimiz var!

Bari buna sahip çıkalım.

Yenisini bu defa kuramayabiliriz.

Çünkü çok dağıldık!

KILIÇDAROĞLU 3. ORTAK!

CHP, 14 Mayıs'ta yapılan seçimlerde 169 vekil çıkardı ama ittifak partilerine taşıyıcı annelik yaptığı için şu anda mecliste 130 milletvekili ile temsil edilebiliyor.

Bu sayı geçen dönem çıkardığı 146 vekilin altında...

16 vekil buhar olmuş.

Daha doğrusu, CHP bunları ittifak partilerine kaptırmış.

Hatta, hediye etmiş.

CHP'de film beklenmedik şekilde hızlı sarınca tüm kartlar yeniden dağıtıldı.

İmamoğlu liderliğinde bir çatı yapıyla Kılıçdaroğlu yerine Özgür Özel genel başkan seçildi.

Milletvekili listelerini çoğunlukla Kılıçdaroğlu yaptığı için TBMM'de üstünlük şu anda Kemal Bey’de görünüyor.

Kişisel saptamalarıma göre Kılıçdaroğlu'nun yanında olan vekil sayısı 80 civarında.

Bu rakamla Kılıçdaroğlu, TBMM bağlamında CHP'de 3 karar verici isimden birisi olmayı şimdilik muhafaza ediyor.

Hatta, TBMM özelinde 1. isim de diyebiliriz.

Evine gidip oturmadığına göre partinin başına yeniden geçmeyi arzu ettiği ortada...

Olur mu, olmaz mı bilemiyorum ama düşük ihtimal. Siyaset güç ve para ile mesafe alabiliyor.

Hatta siyasette paranız yoksa, gücünüz de olmuyor.

İmamoğlu İstanbul'daki bütçenin başında olduğu gibi genel merkezdeki bütçeyi kontrol eden ismi de kendisi belirledi.

CHP'de her şey yerel seçimlerin sonucuna göre şekillenecek.

CHP genel merkezi yerel seçimlerden başarıyla çıkarsa, Kılıçdaroğlu'nun yanındaki vekiller yavaş yavaş İmamoğlu- Özel cephesine katılmaya başlarlar.

Başarısızlık halinde Kılıçdaroğlu açışından cılız da olsa bir umut belirebilir.

Kılıçdaroğlu'nun bugünlerde en sevdiği söz, muhtemelen Mevlana'nın "Umut, hiç bitmeyen bahar mevsimidir. İçine kar da yağar, fırtına da kopar ama çiçekler hep açar." sözleri olabilir.

ÖZGÜR ÖZEL'İ GÖRÜNCE DUDAĞINI BÜZEN GRUP BAŞKANVEKİLİ'NİN İSTİFASI BEKLENİYOR!

CHP'de kongre bitse, genel başkan değişse de artçı depremleri devam ediyor.

Kılıçdaroğlu'na şok yaşatan seçim sonuçları, Kılıçdaroğlu'nu destekleyen vekil ve belediye başkanlarını bunalıma soktu.

1990 yılında Cemal Safi'nin sözlerini yazdığı Selçuk Tekay'ın bestelediği "Seninki düpedüz vurgun sayılır" şarkısındaki gibi, Kılıçdaroğlu taraftarları 'Vurgun' yediler.

İşte onlardan bir tanesi de CHP grup başkanvekili ve Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal'dı.

Burcu hanım siyasi tercihini Kılıçdaroğlu lehine koyan isimlerdendi.

Aldığım bilgilere göre CHP yönetimi, uzun süredir kendi gurup başkanvekilini yok sayıyor ve istifasını bekliyor! Burcu Köksal'da direniyor ve istifa etmiyor.

CHP'li bir yöneticiye "Özgür Bey, kongreden önceki her şeyi unuttum" mealinde bir sözü vardı ama Kılıçdaroğlu'nu destekleyen partisinin Gurup Başkanvekili'ne ilk kez bu hafta nöbet yazıldı. Üç haftadır peş peşe Ali Mahir Başarır nöbetçiydi. Bu bir çelişki değil mi? " diye sordum.

Derin bir iç çekmeden sonra "Genel başkanımızın Burcu hanımın istifasını isteyip istemediğini net olarak bilmiyorum ama seçimlerden önce genel başkanımızı her gördüğü yerde küçümseyen dudak büzmelerle rahatsız ettiğinin şahidi çoktur. Siyasi tercihe elbette saygı duyarız ama genel başkanımızla her karşılaştığında mimikleriyle rahatsız etmesini sindirmek de kolay değil"

Şayet bu bilgi doğru ise, CHP grup başkanvekili Burcu Köksal'a gösterilen “git” tavrını gayet doğal karşılıyorum.

Siyaset başka, nezaket bambaşkadır!

YERİM FONU!

Kamuoyunda 'Fatih Terim Fonu' olarak bilinen saçma sapan, her noktası hile kokan bir para mevzusu var. Bu konuda her taşın altından Fatih Terim ve Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş çıkmasına rağmen, ellerini yıkayıp kenara çekilen de yine bunlar.

Burası resmen "Yerim Fonu" olmuş.

Denizbank "Hiç haberimiz yoktu" diyor.

Haberiniz yoksa, yönetemiyorsunuz.

Haberiniz varsa, neyi saklıyorsunuz?

Ve ekliyor Denizbank "Fatih Terim ne kadar kaybım var bilemiyorum" dedi.

Vay canına! Terim'in sayamayacağı kadar parası varmış! Futbolcuların neden doğru dürüst oynamadıkları anlaşıldı. İşleri güçleri paraymış!

KISA KISA...

Kadir Kumbul. Serik doğumlu.

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakultesi'nden mezun.12 yıldır Serik’te başhekim yardımcısı olarak görev yapan genel cerrah uzmanı. Özellikle Serikli hastaları ve CHP teşkilatının ısrarı ile Serik belediye başkanı olmak için aday adayı olmuş.

Serikli CHP'liler "CHP Serik’te alırsa Kadir Kumbul ile alır" diye büyük bir kampanya başlatmışlar.

& & &

Geçtiğimiz haftalarda Eskişehir Milletvekili Nebi Hatipoğlu, İyi Parti'den istifa ederek AK Parti'ye katıldı. Hatipoğlu'nun ardından bu kez de partinin kurucularından Durmuş Yılmaz, istifa ettiğini açıkladı.

Ancak İYİ Parti'de istifa depremi Yılmaz ile sınırlı kalmadı.

Bu kez de Eskişehir’in en büyük Merkez Tepebaşı İYİ Parti İlçe Başkanı Görkem Yıldırım ve yönetimi ekip olarak istifa etti.

& & &

Demokrat Parti İzmir Milletvekili Salih Uzun'un iktidar partisine geçeceği, bu koridoru da Erkan Mumcu'nun sağladığı söylentileri son günlerde yine hız kazandı.

Bekleyip, görelim...

VELHASIL: Senin almaya cesaret edemediğin riskleri alanlar, senin yaşamak istediğin hayatı yaşarlar...

(Sokrates)

TALAT ATİLLA'YI TWITTER'DA TAKİP ET!

QOSHE - Gladio varsa, ayrıştırmak ister! 80 vekille direnecek! Özel'e dudak büken CHP'li! Yerim Fonu! - Talat Atilla
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Gladio varsa, ayrıştırmak ister! 80 vekille direnecek! Özel'e dudak büken CHP'li! Yerim Fonu!

66 0
29.11.2023

Dostoyevski'nin Suç ve Ceza romanında "İktidar, ancak eğilip onu almak cesaretini gösterenlere verilir. Bir tek şey söz konusuydu burada, cesaret! " satırları etkileyicidir ama... İktidar için eğilmeyi cesaret olarak yüceltmesi bana itici ve soğuk geliyor.

Dostoyevski'nin maksadındaki farklı derinliği görememiş de olabilirim ama yine de eğilerek iktidar olmayı cesaretle aynı paranteze hapsetmesini uygun bulmuyorum.

Realiteyle ne kadar örtüştüğü tartışmaya açık olsa da, eğilmeden iktidar olabilmek ve cesaret kelimesi birbirlerine daha çok yakışıyor sanki.

Eğilmekte bir iki yüzlülük, bir yalakalık, bir fenalığı gizleme, daha da ötesi, amaç için her şeyi yapmayı meşru kılan mayınlı, sarhoş bir alan var.

Siyaset kurumuna ne kadar da benziyor değil mi tüm bu kavramlar.

İsmi büyük olanın sözü geçerli olduğuna göre itirazımı yok saymanızı anlayabilirim.

İşte bu şartlanmaya, şöhretin büyüsü demek uygun olabilir.

Bize "Falanca dediyse, tamamdır!" dedirten, ünlü ve etkin olmanın hipnoz gücü olamaz mı?

Kalabalıkların beğendiği ya da seçtiği bir ismin önüne, hiçbir farklı düşünceyi geçirmezsiniz.

O görünmez duvara tırmandığınız anda sizi paçanızdan aşağı çekmek isteyen ne çok insan çıkar aniden değil mi?

Cesaret biraz da durduğumuz noktadan geri çekilerek baktığımız her ne ise yeniden ve gerçeğin ışığında bakmak olamaz mı?

Gerçek nedir gibi asimetrik bir felsefe ile odak noktayı parçalamak yerine, 'gerçek bizim kıyısında durduğumuz yerdir' mütevazi yorumumla bu bahsi kapatayım.

Siyaset, yapısı gereği eğilen-bükülen, kazanma odaklı, şöhret ve gücü eş zamanlı yürüten bir mekanizma.

Her parti, kendi sosyolojik tabanına yönelik mesajlar vermek üzerine kurgulanmış. Bu yüzden, neredeyse tamamı karşıtlıktan oy çıkarma pratiği üzerine inşa edilmiş.

Sanki mecburi bir istikamet...

Bir karşı düşünce yoksa, kalabalık toplayamıyorsunuz.

Tamam ama topladığınız her kalabalık, diğer kalabalığa potansiyel hasım gözüyle bakmıyor mu?

Bu hasımlık kartopu gibi büyümüyor mu?

Ucuz Roman filmindeki replik gibi, herkes birbirine "Cevaplarım seni korkutuyorsa, korkutucu sorular sormaktan vazgeç." diyor.

Siyaset öncelikle mutlak kazanma güdüsünü gözden geçirerek hepimize rahat bir nefes aldırmalı.

İktidar-muhalefet, Türkiye'yi giderek kutuplaşmanın da ötesine götüren daha derinlerde yaşayan ve Türkiye'yi parçalama potansiyeli olan konulara soğukkanlı yaklaşarak çözüm bulmaya karar vermeli.

Bu tahterevalli siyaseti, Türkiye'yi çok sıkıntılı bir noktaya doğru götürüyor.

Kanayan her yaramızı kaşımaya hazır Amerika- Avrupa tam karşımızda durmuyor mu?

Neden kendi yaralarımızı kendimiz sarmıyoruz?

Türkiye'nin üniter yapısını zedelemeden, Amerika- Avrupa'nın sürekli kanattığı Alevi-Kürt dahil tüm sıkıntılarımızı neden biz kendi aramızda çözmeyip, Amerika- Avrupa'nın insafına bırakıyoruz?

Gerçekten bir Gladio varsa...

(*NATO- Amerika gizli örgütü kontrgerilla stay-behind...)

Ayrıştırmadan parçalamak mümkün olmadığına göre...

Bu Gladio'nun, bizi Türk-?ürt-Alevi-Sünni diye ayırma ve sonunda parçalama hedefi dışında başka hangi amacı olabilir ki?

Bir an oturduğunuz evin ablukaya alındığını düşünün.

Pencereyi açıyorsunuz, karşı caddede dışarı çıkmanızı bekleyen kötü bakışlı insanlar dolaşıyor.

Karşı........

© Turktime


Get it on Google Play